-
7th Aralık 2008

Ehl-i Tevhid

posted in MEZHEPLER-ANLAYIŞLAR |

EHL-İ TEVHİD

Allah’ın birliğine inanan bütün müslümanlar veya gerçek tevhidin kendi inanç sistemlerince temsil edildiğini savunan Ehl-i sünnet’e, Mu’tezile veya mutasavvifeye bağlı olanlar anlamında bir tabir.

Ehl-i tevhîd (ehlü’t-tevhîd) terkibi, te­rim olarak farklı kullanımları bulunmak­la birlikte daha çok Allah’ın birliğine ina­nan bütün müslümanları İfade eder. Bü­tün müslümanlar Allah’ın benzeri ve or­tağının bulunmadığı, yegâne yaratıcı ve mâbud olduğu ortak inancını paylaşmış­lardır. Ancak ilâhî zâtı niteleme konusun­da farklı görüşler benimsemişler, bu se­beple değişik mezheplere bağlı âlimler gerçek ehl-i tevhîdin kendileri olduğu­nu savunmuşlardır.

Tesbit edilebildiği kadarıyla ehl-i tev­hîd tabirini “bütün müslümanlar” anla­mında ilk defa kullanan Ebü’l-Hüseyin el-Hayyât’tır (ö. 300/913 |?)). Ona göre ehl-i tevhîdden olan müslüman ya Mu’-tezile’ye veya Cebriyye’ye bağlı olur. Bu taksim, kullara ait fiil­lerin Allah veya insanlar tarafından ya­ratılması esasına dayanmakta olup müs­lümanlar arasında bu iki görüşün dışın­da üçüncü bir telakkinin bulunmadığı anlayışını öngörmektedir. Bununla bir­likte Mu’tezile âlimleri, ilâhî sıfatların müstakil birer mâna olarak mevcut ol­duğunu söylemenin zâtla beraber kadîm varlıkların bulunmasını (taaddüdü’l-kude-mâ) gerektireceğini düşünerek sıfatların zâttan ayrı telakki edilmemesini tevhi­din temel ilkesi haline getirmişler, bu sebeple de kendilerine ehlü’1-adl ve”t-tevhîd. muvahhidîn veya ehl-i tevhîd adı­nı lâyık görmüşlerdir. Mu’tezite’-den Bişr b. Mu’temir, Nazzâm, Hişâm b. Amr gibi âlimler Kitâbü’t- Tevhîd adıy­la eserler yazarak tevhid anlayışlarını or­taya koymuşlar ve kendilerini bunun ye­gâne savunucusu olarak görmüşlerdir.

Ehl-i sünnetten Ebü’l-Hasan el-Eş’arî. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî. Ebü’l-Hüseyin el-Malatîve daha sonra Takıyyüddin İbn Teymiyye gibi âlimler de ehl-İ tevhîdi “İslâm dininin mümeyyiz vasfını tasdik edenler”, dolayısıyla “bütün müslüman-lar” anlamında bir tabir olarak kullan­mışlar, büyük günah işleyen ehl-i tevhî­din kâfir kabul edilemeyeceğini, ayrıca cehennemde ebedî olarak kalmayacağı­nı belirtmişlerdir. Ehl-i sünnet âlimleri Mu’tezile’nin aksine Kur’an ve Sünnet’-te bildirilen sıfatlarla Allah’ı niteleme­yi tevhidin temel esası saymışlar ve bu sebeple ehl-İ tevhîdin gerçek temsilcile­ri olarak kendilerini görmüşlerdir. Zira onlara göre, her ne kadar Mu’tezile sı­fatları nefyetmekle ilâhî zâtı tek kadîm varlık olarak ispat etmeye çalışmışsa da kulları fiillerinin yaratıcısı kabul et­mek suretiyle Allah’ın yanında başka ya­ratıcıların bulunduğunu öne sürerek tev­hidi bozmuşlardır. Bundan dolayı bazı aşırı gruplar hariç bütün müslümanlar ehl-i tevhîd içinde mütalaa edilmekle birlikte bu isim Ehl-i sünnet âlimlerince kendi mezheplerini ifade eden bir tabir olmuştur. Müteah-hir devirlerde yazılan bazı eserlerde “mu-vahhidün” adıyla Ehl-i sünnet’in kaste-dilmesi de bunu destekler mahiyettedir.

Sûfîler ise gerçek ehl-i tevhîdi tasav­vuf yoluna girenlerin temsil ettiğini ileri sürerler. Bununla birlikte keşf ve ilham dışında taklidî veya nazarî bilgi yoluyla Allah’ın birliğine inanan bütün müslü-manların da ehl-i tevhîde dahil olduğu­nu kabul ederler.

Aslında bütün müslümanlar, Allah’ın birliği inancını tartışmasız benimsedik­leri ve bunu müslüman olmanın birinci şartı saydıkları halde çeşitli mezhep ve­ya grupların sadece kendilerini ehl-i tev­hîd diye adlandırarak diğer zümreleri eleştirmeleri, onların az çok kusurlu olduklarını söylemeleri, bu mezheplerin Al­lah’ı tenzih, takdis ve her yönden kemal sahibi olduğunu ifade etmeye. Allah-in­san, Allah-evren münasebetini göster­meye çalışırken takip ettikleri yöntem­lerin ve bakış açılarının farklılığından, özellikle Allah’ı zât. sıfat ve fiilleri bakı­mından eksiksiz kavramanın, tarif ve ifade etmenin imkânsızlığı gibi beşerî güçlüklerden kaynaklanmaktadır. Tev­hid inancı Kur’an’da güçlü, yalın ve açık seçik ifadelerle ortaya konduğu halde bu tür tartışmalar çok zaman sunî ve içinden çıkılmaz meseleler doğurmuştur. Bu sebeple objektif ölçüler içinde kala­rak ehl-İ tevhîdle İlgili inhisarcı görüş ve iddiaları eski dönemlerin kendi şartlan içinde değerlendirmek ve dinî kılıkta gö­rünmelerine rağmen başka amaçlar pe­şinde oldukları, tevhid ilkesinden saptık­ları kolaylıkla anlaşılan bazı akımlar dı­şındaki bütün müslüman zümreleri ehl-i tevhîdden saymak hem aklıselim ve hak­kaniyetin gereğidir, hem de müslüman­ları birleştirip bütünleştiren, İslâm dini­nin ve müslümanlann hayrına sonuçlar doğuracak olan bir anlayıştır. (Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Ehl-i Tevhid maddesi)

This entry was posted on Pazar, Aralık 7th, 2008 at 14:21 and is filed under MEZHEPLER-ANLAYIŞLAR. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz