-
7th Aralık 2008

Ehl-i Kıble

posted in MEZHEPLER-ANLAYIŞLAR |

EHL-İ KIBLE

İnanç esaslarını değişik şekillerde yorumlayan farklı itikadı mezheplere bağlı bütün Müslümanları kapsayan bir tabir.

“Kabe’ye doğru yönelerek namaz kı­lanlar” anlamındaki ehl-i kıble (ehlü’l-kıble) tamlaması, İslâm literatüründe çe­şitli kelâm ekolleri tarafından, kendile­rince küfre girmediği kabul edilen ve Kabe’ye doğru yönelerek namaz kılma­nın farz olduğuna inanan (veya bunu bil­fiil icra eden) değişik mezheplere bağ­lı bütün müslüman zümreleri ifade et­mek üzere kullanılan bir tabirdir. Kur’an ve hadis metinlerinin İslâm âlimlerince farklı şekillerde yorumlanmasının bir sonucu olarak müslümanlar arasında bazı fikrî ihtilâfların ortaya çıktığı, sonuç­ta değişik itikadî ekollerin oluştuğu, bun­ların da kendi görüş ve çözümlerini be­nimsemeyen grupları yanlış yolda addettikleri tarihî bir gerçektir. Bu sebep­le İslâm düşünce tarihinde iman ile kü­für arasındaki sınırı tesbit etme ve İs­lâm statüsünde kalabilmek için gerekli asgari şartların nelerden ibaret oldu­ğunu belirleme faaliyetine daha ilk dö­nemlerden itibaren başlanmıştır. Farklı ekollere bağlı olmakla beraber mutedil ve müsamahakâr çizgide yer alan İslâm ulemâsının büyük çoğunluğu, kendileri dışında kalan diğer mezhep mensupla­rını müslüman sayabilmek için onların Allah’tan başka ilâh bulunmadığına ve Hz. Muhammed’in O’nun elçisi olduğu­na inanmalarının yanında “zarûrât-ı dî-niyye” denilen temel İslâmî hükümleri kabul etmelerini gerekli görmüşlerdir. Öte yandan pek çok sahih hadiste de vurgulandığı gibi Kabe’ye doğru yönelerek na­maz kılmak en faziletli amel kabul edil­miş ve bu ibadetin farziyetine inanan, bu temel hükmü benimsediğini sözle­riyle (bazılarına göre fiilleriyle) ortaya ko­yan kimseler İslâm dairesi içinde sayıl­mıştır. Nitekim kelâm âlimleri de muhtemelen Hz. Peygam-ber’in konuyla ilgili hadislerini dikkate alarak namaz kılmayı müslüman olmanın ayı­rıcı vasfı kabul etmiş ve Kabe’ye doğ­ru yönelerek namaz kılmanın farz oldu­ğuna inanan (veya bunu bilfiil icra eden) değişik mezheplere bağlı bütün müslü-manları kapsayan bir ifade olarak baş­langıçta daha çok ehl-i salât tabirini kullanmışlardır. Ancak kelâm ekollerinin farklı iman tanımları ile amel-iman iliş­kisi konusunda birbirine aykırı düşen görüşlerinin keskinleşmesi sonunda za­manla ehl-i salât yerine ehl-i kıble tabi­ri tercih edilerek daha yaygın bir şekil­de kullanılır hale gelmiştir.

Ehl-i kıble tabiri hakkında, imanın ta­rifi ve muhtevası konusundaki ihtilâflar sebebiyle kelâm âlimleriyle fukahanın birbirinden farklı tanımlar verdiği görül­mektedir. Ümmetin birçok hususta ih­tilâfa düşerek çeşitli fırka ve gruplara ayrıldığını kabul eden, ancak geniş bir müsamaha anlayışıyla İslâm’ın bütün bu fırka ve grupları sinesinde topladığını savunan Ehl-i sünnet kelâmcıları Eş’arî, s. D, bu terimin genellikle “Kabe’ye doğru namaz kılmanın farziyetini kabul edenler” mânasını taşıdığını ifade et­mişlerdir. el-Fık-hü’1-ekber’in ünlü sarihi Ali el-Kârî bu konuda daha ayrıntılı bir tanım vererek “âlemin hudüsü, cesetlerin haşri, Allah’ın hem külliyyâtı hem de cüz’iyyâtı bilmesi ve zarürât-ı dîniyye gibi temel konular üzerinde ittifak eden kimselerin ehl-i kıbleyi oluşturduğunu” söyler. Bu tanımlardan ehl-i kıble terkibinin, çeşitli fırkalar tarafın­dan ortaklaşa kullanılabilen ve müslü­man kabul edilmesi gereken bütün züm­releri kapsayan bir tabir olduğu anla­şılmaktadır. Seyyid Şerîf el-Cürcânî de et-Tacrîfât adlı eserinde, ehl-i ehvâ’yı “inançları Ehl-i sünnet akîdesiyle çelişen ehl-i kıble” olarak tanımlamak suretiyle ehl-i kıble ifadesinin müslüman kabul edilmesi gereken bütün fırkaları içine alan bir tabir olduğu görüşüne katılmış­tır. Nitekim Ehl-i sünnet tarafından ehl-i ehvâ veya ehl-i bid’at sayılan Mu’tezi-le âlimleri de kendi mezhepleri dışında kalan müslümanlardan “ehl-i kıble di­ye söz etmişlerdir.

Bir müslümanın veya müslüman sa­nılan bir kişinin İslâm dairesinin dışına çıktığını ilân etme konusunda temkin­li hareket etmeyi prensip edinen Ehl-i sünnet ulemâsı ile fukahanın büyük ço­ğunluğu ehl-i kıbleyi küfre nisbet et­memişlerdir. Bu sebeple “ehl-i kıble­nin tekfir olunmayacağı” hususu Ebû Hanîfe’den itibaren Ehl-i sünnet’in ge­nel prensipleri arasında yer almıştır. (Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Ehl-i Kıble maddesi)

This entry was posted on Pazar, Aralık 7th, 2008 at 12:13 and is filed under MEZHEPLER-ANLAYIŞLAR. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz