-
7th Aralık 2008

Ehl-i Hak

posted in MEZHEPLER-ANLAYIŞLAR |

EHL-İ HAK

Gerçeğe uygun inanç, hüküm ve düşünceleri benimseyenler anlamında kullanılan bir tabir.

Kur’ân-ı Kerîm’de müminlerin hakka tâbi oldukları İfade edilmekle beraber ehl-i hak (ehlü’l-hak) tabiri geçmez. Allah’ın İslâm ümmetini, bâtıl ehlinin hak ehline galip gelmesi gi­bi acı bir tecelliden koruduğunu belir­ten hadis dışında hadis kaynaklarında da ehl-i hak terki­binin mevcudiyeti tesbit edilememiştir. Burada yer alan ehl-i hak tabirinden ge­nel anlamda müslümanların kastedildi­ği anlaşılmaktadır.

Kaynaklardan anlaşıldığına göre bu ta­birin en eski kullanılışı Fazl b. Sâzân en-Nîsâbûrî’ye aittir (ö. 260/874). Nîsâbûrî bu kavramla Şia’yı kastetmiştir. Şia’nın dört hadis kitabından ilki olan el-Kâfî’mn müellifi Küleynî, terkip olarak ehl-i hakkı zikretmemekle birlikte Şia’nın hak ehli olduğunu belirten bazı ifadelere yer vermektedir. Daha sonraki Şiî âlimleri de aynı fikri benimseyerek Şia’­nın mezhepler arasında hakka en yakın, mensuplarının da hak ehli olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Ehl-i hak tabirinin ilk kullanılışların­dan biri. III. {IX.) yüzyıl sonlarında vefat eden Mu’tezile âlimlerinden Nâşİ el-Ek-ber’e aittir. Nâşi de ehl-i hak terkibiyle Mu’tezile’yİ kastetmiştir. Bu telakki daha sonra gelen Mu’tezile âlimlerinde de görülmektedir. Sünnî âlimleri arasında ehl-i hak tabirini ilk defa Ebü’l-Hasan el-Eş’arî (ö, 324/936) kullanmış­tır. el-İbâne adlı eserinin ikinci bölümü­ne “Ehl-i hak ve sünnetin Düşünceleri­nin Açıklanması” başlığını koyan Eş’arî’-nin Mu’tezile, Kaderiyye, Cehmiyye, Râ-fızîler ve Mürcie’nin düşüncelerini red­dettikten sonra kendi yolunun Allah’ın kitabına, Peygamber’in sünnetine, saha­be, tabiîn ve hadis imamlarından riva­yet edilenlere uymaktan ibaret olduğu­nu belirtmesi ve bağlandığı prensipleri zikretmesi dikkate alındığında bu tabir­le “Ehl-İ sünnet-i hâssa” denilen selef âlimlerini kastettiği anlaşılır. Bir başka eserinde, âhiret halle­rinden olan amellerin tartılması (mîzan) akidesini açıkladıktan sonra bunun ehl-i hakkın görüşü olduğunu zikreder. Eş’a-rî’nin bu telakkisi Hanbelî âlimlerinden Berbehârî ve İbn Batta tarafından tek­rar edilir. Zamanla Ehl-i sünnet1 in Eş’ariyye ve Mâtürîdiyye kol­larını da İçine alan bu terim, Özellikle Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı kelâm kitaplarında hasımlarının iddialarını çü­rütmek amacıyla delil irat ederken sık sık kullanılmıştır. Eş’arî’nin takipçileri olan ehl-i hakkın Allah’ın dinini hâkim kılma hususunda onun yoluna yöneldiklerini, gayretleriy­le dini müdafaa ettiklerini belirten İbn Asâkir aynı mânayı ifade eden ashâb-ı hak tabirini de kullanmıştır. Daha sonra ge­len Sünnî âlimleri ise genellikle ehl-i hak­kı, “Allah katında gerçek olan şeylere, kesinlik ifade eden delillerle bağlanan­lar” (yani Ehl-i sünnet ve’1-cemâat) şek­linde tarif etmişlerdir. Ehl-i sünnet lite­ratüründe ehl-i hak terimi genel olarak bu mezhebe bağlı bulunan bütün grup­ları kapsamakla beraber ayrıntılara ge­çilip görüşlere yer verilirken fırkaların adları ayrıca belirtilir.

Ehl-i hak İslâmî literatürde genellik­le “ehl-i bâtıPın zıddı kabul edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de kâfirlerin bâtıla, mü­minlerin hakka tâbi oldukları ifade edi­lirken bâtl ile hak bir­birinin zıddı olarak ortaya konmuştur. Bununla birlikte ehl-i bâtıl terkibi lite­ratürde fazla kullanılmamış, onun yeri­ne bundan kastedilen grubun özel adı­nın kaydedilmesi tercih edilmiştir. (Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Ehl-i Hak maddesi)

This entry was posted on Pazar, Aralık 7th, 2008 at 12:15 and is filed under MEZHEPLER-ANLAYIŞLAR. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz