-
27th Haziran 2009

Kabir Azabı

posted in KABİR AZABI |

Müslüman Ahiret Anlayışları Hakkında Kısa Bir Tenkit Yazısı
-Kabir Azabı Üzerine-

Ahiret hakkındaki bilgilerimizin kaynağı nedir? Ahiret inancımızı kim/ kimler belirlemektedir? Bu düşünce ve anlayışların kaynağını veya doğruluğunu araştırdık mı? Veya bu konuyu düşündük mü hiç? “Büyüklerimiz halletmiştir” mi diyoruz? Onların “halletmesi” ve bizim ona uymamız bizi sorumluluktan kurtaracak mıdır?

Bu soruları sorup, cevaplarını araştırmamız, en azından kendi yerimizi tesbit etmek açısından önemidir. Doğru veya yanlış ondan sonrasını belli ilkeler üzerine oturtarak götürmek daha tutarlı olacaktır. Tabii ideal ve doğru olanı, kişinin bu sorulardan sonra inancını ve yaşayışını Kur’ân’a göre yönlendirmesidir.

 

 


Kabir Azabı Meselesi

Kabir azabı, veya kabir hayatı herşeyden önce gaybi bir konudur. Gerçek anlamda böyle birşeyin olup olmadığını ancak Rabbımız bilir. Allah-u Tealâ Kur’ân’da sık sık müslümanları gaybe iman edenler olarak tanımlar. Bu hiçbir zaman, müslümanlar gelecekte veya ahirette olacağı iddia edilen her habere inanırlar anlamına alınmamalıdır.

Kur’ân’ı incelediğimiz zaman, gaybe imandan kasdın, Kur’ân’ın bizden inanmamızı istediği gayb haberleridir. Başka bir deyişle inanmamız gereken gayb; Kur’ân’da anlatılan gayb’tır.

Bu nedenle kabir azabı konusuna da bu açıdan bakmak gerekir. Çünkü bu konu; söylenen sözler dışında müşahade edilmiş değildir.

Sadece kabir azabı olduğunu söyleyen sözler vardır. Bunların, bir kısmı hemen hemen müslümanlarla ilgili her konuda olduğu gibi Peygamber’e ait olduğu iddia edilen sözlerdir. Yine her zaman yapıldığı gibi Kur’ân’dan destek aranmış, kendilerince bu destekler bulunmuştur da.

Biz önce kabir azabından ne kastedildiğini anlatmaya çalışalım:

İnsanlar ölür ölmez kabir diye bir çukura konuyorlar. Hemen sonra munker-nekir melekleri geliyor, soru sormaya başlıyor: Rabbın kim? Dinin ne? Peygamberin kim? gibi sorular… Müslümanlar bu sorulara: Rabbım Allah, dinim İslam, Peygamberim Hz. Muhammed diye cevap veriyor. Kafirler ise.- Hah, hah anlamadım diyorlar. (Fıkhul Ekber, Aliyyul Kari Şerhi).

“Kabir, mü’minler için cennet bahçelerinden bir bahçe, kafirler için ise cehennem çukurlarından bir çukurdur.”

Kabirde kime soru sorulacağı konusu da tartışılagelmiştir. Bu konuda Hanefiler arasında bile ittifak yoktur. Bir kısmı, müslümanların çocuklarının da sorguya çekileceğini söylerken bir kısmı, Peygamberler, çocuklar ve şehitlerin sorgudan muaf tutulacağını söylemişlerdir.

“Kılıçlarının parıltısı onlar için şahid olarak yeter” hadisinin bu sözlerinin delili olduğunu iddia etmişlerdir. (Kitabın mütercimi Y.V.Yavuz bu hadisin kaynağını bulamadım diyor.)

Müslüman çocukların kabirde sorgulanmasına rağmen cennete gireceği, kafir çocuklarının ise durumunun daha karışık ve müslüman çocuklarından farklı olarak “cennet ehline hizmetçi olacaklarına hükmedilmiştir.” denilmektedir.

Kabirlerde azabın nasıl olacağı da tartışılmaktadır. Cesede mi yapılacaktır. Ruha mı yapılacaktır, yoksa hem ruha hem de cana mı yapılacaktır? Bu durumda kabirde ruhların cesede dönmesi konusu gündeme gelmektedir. Tabii ki bu da tartışılmıştır. Kabirde ruhlar cesedin tümüne mi, yahut bir kısmına mı, topluca yahut ayrı ayrı olarak mı iade edilecektir? Kabirde soru sorulma işi ruhların bedene iade olunmasından sonra olduğu iddia edilmiştir. (Bizimruh konusundaki anlayışımız daha farklı. Üstelik bu yazı içerisinde tartışma imkanımız da yok. Ayrı bir yazı konusudur.)

Ehli sünnet azabın hem bedene hem ruha olduğu, bunun da ruhların bedene dönmesiyle olacağı inancındadırlar.

Kabir azabı konusu Ehli sünnete göre iman edilmesi vacip olan konulardan biridir, ilmihal kitaplarında olsun, akaid kitaplarında olsun konu hep bu şekilde ortaya konmuştur.

“Ahirete ait bazı ahvali bilip bunlara iman etmek vaciptir, inanılması icap eden hallerden bir kısmı şunlardır: 1) Cennet-cehennem haktır, ve el’an yaratılmış varlıklardır. 2) Kabirde kafirlerin ve bazı günahkar müslümanların azab çekmesi, salih mü’minlerin nimete ve rahata kavuşması haktır.” (İslam Fıkhı ve Hukuku. A. Fikri Yavuz)

“Deriz ki vuku bulması aklen mümkün olan birşey hakkında nas varid olunca onu kabul etmek ve ona inanmak gereklidir. Bunlardan birisi de ölümden sonraki (Münker ve Nekir meleklerinin kabirde soru soracakları) kabir azabıdır. Bunlar ehli sünnete göre haktır. Vuku bulacaktır. Mu’tezile ise muhalefet etmiştir.

Kabirde sual ve azab ruhun cesede iade edilmesiyle mümkündür. Gazali dahil ehli sünnet alimleri bu görüştedir.” (Maturidiye Akaid, N.Es Sabuni, İslam Dini İlmihali, Prof. M.Aydın)

Konu bir kısım Ehli Sünnet uleması tarafından çok ilginç boyutlara kadar vardırılmıştır.

Örneğin, Konevî: “Ölü asi ise kabir azabı vardır. Ancak Cuma günü ve Cuma gecesi azab ondan kaldırılır ve bir daha kıyamete kadar azab iade edilmez. Eğer bir mü’min Cuma gecesi öldüğü takdirde eğer asi ise bir an kabir azabı ve kabir sıkıştırması olur. Sonra kıyamete kadar bir daha azab edilmez.” (Fıkhul-Ekber Aliyyul Kari Şerhi)

Kabirde bir hayatın, dolayısıyla azab ve mükafatın bulunduğunu iddia edenlerin görüşlerini aktardıktan sonra bu görüşlerine kaynak gösterdikleri hadis ve ayetlere geçelim…

 

 

Kabir Azapçılarının Delilleri


A) Hadisler:

1- Peygamberimiz mezarlıktan geçerken: “Kardeşiniz için Allah’tan mağfiret dileyiniz. Çünkü o şu anda sorguya çekilmektedir” demiştir. (Sünen-i Ebu Davut)

2- “İdrardan sakınınız, zira kabir azabının çoğu ondandır.” (Camiussağir)

3-“Şüphesiz kabrin sıkıştırılması vardır. Kabrin sıkıştırılmasından kimse kurtulamaz. Kurtulacak olsaydı, ölümünden dolayı arşın titrediği Said b. Muaz kurtulurdu.” (Fıkhul-Ekber Aliyyul Kari Şerhi, Kaynağı bulunamamıştır.)

4- Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizi)

5- Şüphesiz kabir ahiret konaklarının ilkidir. Eğer ölü bu konaktan kurtulursa ondan sonrası daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa sonrası daha zordur. (A.i. Hanbelin Müsnedi)

6- Hz. Peygamber Hz. Aişe’ye sordu: “Kabirde halin nedir.” Kendisi cevap verdi: Ya Hümeyra şüphesiz kabrin mü’mini sıkıştırması, ananın çocuğunun ayağını sıkması gibidir. Münker-Nekir meleklerinin soru sorması da; göz kamaştığı zaman ona sürme çekmek gibidir.” (Fıkhu-l Ekber, Aliyyul Kari Şerhi, Kaynağı bulunamamıştır.)

7- Hz. Peygamber, Hz. Ömer’e: “Kabirde halin nicedir?” demiş. Hz.Ömer de- “Aklım başımda mı olacak ?’ demiş. Resulullah ‘Evet’ demiş. Hz. Ömer de ‘O taktirde hiç aldırmam’ cevabını vermiş (Fıkhul Ekber, Aliyyul Kari Şerhi, Kaynağı bulunamamıştır.)

 

 

B) Ayetler:

1- O sabah akşam ateşe sunulur. Kıyamet koptuğu gün de “Fir’avn ailesini azabın en çetinine sokun denilir.” (40/46)

2- Hatalarından dolayı boğuldular. Ateşe sokuldular. Kendilerine Allah’tan başka yardımcılar da bulamadılar.” (71/25}

3- “Allah inananları dünya hayatında da ahirette de sağlam sözle tesbit eder. Allah zalimleri de saptırır. Ve Allah dilediğini yapar. “(14 727)

4- “Ona cennete gir denilince ne olurdu dedi kavmim bilseydi. Rabbımın bana bağışladığını ve beni ağırlananlardan kıldığını. “ (36/27)

5- “Sonra onu öldürdü kabre koydu.” (80/2 1 )

6- “Belki dönerler diye, mutlaka onlara o büyük azabtan ayrı olarak yakın azabı da taddıracağız. “ (32/ 21) (Ayrıca Bakınız: 3/169, 20/124, 6/98, 9/84)

 

 

İddia ve Delillerin Değerlendirilmesi:

l- Genel Değerlendirme:

1) Şu ana kadarki yazdıklarımızdan da anlaşıldığı gibi kabirde bir hayat olduğunu savunanlar; konunun nasıllığı ve niceliği konusunda bir fikir birliğine sahip değillerdir.

2) Kendi iddiaları arasında çelişkiler vardır.

3) Hatta bu iddiaların bir çoğu dinin genel ilkeleriyle de çelişmektedir.

a. Azabın hem ruhlara hem cesetlere olacağı ve kabirde ruhların cesetlere döneceği iddiası bunlardan biridir. Ruhların cesetlere dönmesi demek ölünün dirilmesi demektir. Kur’ân-ı Kerim, dirilmenin kıyametten sonra olacağını açıkça ifade etmiştir.

b. Kafir çocuklarının cennet ehline hizmetçi kabul edilmesi de bu çelişkilerden biridir. Kafir çocuklarıyla, mü’min çocuklarının sorumluluk açısından ne gibi farkları vardır. Kafir bir anne babadan olmak çocukların cezalandırılması veya ikinci sınıf bir statüye tabi kılınmasını haklı kılar mı?

c. Yine kabirde sorgulanma hadisesi de bizce Kur’ân’la çelişmekledir, Çünkü hesapların kıyametten sonra sorulacağı konusunda çok sayıda ayet vardır. Ahirete hesap günü denmesi de bundandır.

Azabın nasıl olacağı , ruhların cesetlere nasıl ve ne kadar iade edileceği konusundaki tartışmaları okuyunca, bunların üstüne, ünlü ulemaların konuyla ilgili olarak Cuma ile ilgili iddiaları da eklenince bu insanların mantıklarını daha iyi kavrayabiliyoruz.

Bu mantığın ne tür hadislerin arkasına sığındığını, Kur’ân ayetlerini, siyak-sibaka ters olarak nasıl kullandıklarını anlayabiliyoruz.

Zaten önemli olan da bu zihniyetin mantığını kavramaktır. Kafir çocuklarını hizmetçi, mü’min çocuklarını efendi kılan zihniyetin ne kadar Resulullah’ın yolundan gittiğini, ne kadar Kur’ân’ı anladığını daha net görebiliyoruz.

Bu zihniyetin mantığını keşfettikten sonra ayetlere ve hadislere yaklaşım biçimlerini kavrayabiliyoruz. Bu mantık Kur’ân’a göre yönlendirilmiş, Kur’ân’a teslim olmuş, Kur’ân’ın şekillendirdiği bir mantık değildir.

 

 


2) Hadislerin Değerlendirilmesi:

Bu sözlerin ne kadarı Resulullah’a aittir bilemiyoruz. Belki bir çoğu uydurmadır, belki bir kısmının başından çıkarılmış sonuna eklenmiştir veya tersi olmuştur, bilemiyoruz.

Daha önceki yazılarımızı takibedenler bilir, biz Resulullah’ın kendisine Kur’ân’da bildirilenler hariç gaybı bilmediği inancındayız.

Bu nedenle Resulullah’a atfedilen bu sözlerin ona ait olmadığı kanaatini taşıyoruz.

 

 

Hadislerin içeriğini azıcık irdeleyenler, aşırı abartıları hemen farkedeceklerdir.

Örneğin “idrar” hadisi… yani Kabir azabının çoğunun idrardan olduğu iddiası. Akıl sahipleri konunun, dinin özünü oluşturan Tevhid-Şirk mücadelesinden nasıl uzaklaştırıldığını, dinin asıl amacından nasıl kaydırıldığını göreceklerdir. Oysa ceza ve mükafatı belirleyen asıl öğe tevhid ve şirktir.

 

 

3) Ayetlerin Değerlendirilmesi:

Daha önce de dediğimiz gibi hangi mantığın bu ayetleri iddialarına delil olarak getirdiğini bilmek çok önemlidir.

Ayetleri siyak-sibak içerisinde, konu ve Kur’ân bütünlüğüne göre değerlendirmemek verilmek istenen mesajı amacından saptırır.

Üstelik Kur’ân’ın kendine özgü üslubunu yok saymak, Kur’ân’ın mesajını muhatabına anlatmakta kullandığı ifade biçimlerini ve teknikleri görmezlikten gelmek veya bundan habersiz olarak konuya yaklaşmak tehlikenin boyutlarını göstermek için yeterlidir.

Biz, kabir azabına veya kabirde bir hayat olduğuna dair delil olarak ileri sürülen ayetlerin konuyla ilgisi olmadığı kanaatindeyiz.

Kur’an’dan bilgisi olan insanlar bunu hemen farkedeceklerdir. Az sonra örneklerini vereceğimiz gibi dolaylı olarak ilgi kurulmaya çalışmanın faydasız bir zorlama olduğuna inanıyoruz.

Örneğin; aşağıdaki ayetler bunun ilginç örnekleridir:

Nuh Suresinin 25. ayetinde geçen “fe-udhilu” kelimesindeki “fa”nın takibiyye olduğu bu nedenle “boğulur boğulmaz ateşe sokulmuşlardır” anlamını verdiği, bu da gösteriyor ki kıyametten evvel Nuh’un kavmi ateşe sokulmuşlardır denilmektedir.

Oysa sûre bir bütün olarak ele alındığında, iddia edildiği gibi kıyametten önceki bir ateşe sokulmayı değil, onların boğulmaları ile kıyametten sonraki ateşe sokulmaları arasında bir hayatın olmadığını anlatır.

Boğulan insanlar için ateşe atılmak o kadar yakın ki… Arada herhangi bir zaman dilimi de yok.

Boğuldular ve hemen cehennem ateşine girecekler. Dirilme ile ilgili ayetlere baktığımızda ne kadar uyum içerisinde olduğunu görürüz. Burada bir de muhataplara bir mesaj vardır. Ateş.. İşte bu kadar hakikattir. Ve mutlaka gelecektir. Ölen için hayat kıyamete kadar bitmiştir. Ölen için kıyamet hemen kopacaktır. Ve tabii hemen ateşe gireceklerdir.

İbrahim Suresinin 27. ayetinde geçen “ahiret” kelimesinden muradın kabir hayatı olduğu iddiası ise laf olsun diye söylenen bir sözden öte bir anlam taşımamaktadır. Çünkü herhangi bir mesnedi olmadığı gibi Kur’ân gerçeğine de terstir. Çünkü Kur’ân’a göre dünya hayatının devamı ahiret hayatıdır.

Yasin Suresinin 27. ayetinde kabir hayatıyla ilgili herhangi bir ifade yoktur. Elçilerden birinin temennisisinin 46. ayetidir. Konuya 43. ayetten itibaren okuyarak girelim.
Mü’min kişi Fir’avn ailesine konuşuyor:

“Sizin beni çağırdığınız şeye kesinlikle ne dünyada ne de ahirette davet olunmaz. Bizim dönüşümüz Allah ‘adır. Müsrifler, işte onlar ateş halkıdır. Benim size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a bırakıyorum. Şüphesiz Allah kulları görür.”

“Allah onu, onların kurdukları tuzaklardan korudu. Ve Fir’avn ailesini azabın en kötüsü kuşattı. Ateş..Sabah akşam ona arzolunurlar. Kıyamet çattığı gün Firavn azabın en ağırına sokun.

“Ateşin içinde birbiriyle tartışırlarken zayıf olanlar, müstekbirlere dediler ki, biz size uymuştuk, şimdi siz şu ateşin küçük bir parçasını savabilir misiniz? Müstekbirler de dediler ki: Hepimiz onun içindeyiz. Allah kullar arasında hüküm verdi. (40 / 43 – 48 )

Şimdi ayetler bir bütün olarak ele alındığında, 46. ayet kabir azabına nasıl delil olarak getirilebilir. Biz ayetleri biraz daha etraflıca tetkik edelim;

1- 43. Ayette; müsriflerin ateş halkından oldukları anlatılıyor. Burada müsrif olarak adlandırılanlar Fir’avn ve adamları da dahil olmak üzere tünraşırı gidenlerdir. Ateş halkından (Ashabunnâr) kasıt ise cehennem ehlidir. Müsriflerin cehennem, yani ateş halkı olduğu anlatılıyor. Kur’ân’da “Ashabunnar” deyimi yalnızca cehennemle ilgili olarak kullanılmaktadır. (2/ 39,81,217,257,275,_3/116, 5/29)

2- 44. Ayette “söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız” ifadesinin “yakında görecekler”, “yakında bilecekler” türünden benzer ifadeleri de kullanılmaktadır. Bu ifadelerin hepsinin anlattığı şey ahiretteki hesaplaşmadır. Kafirlerin sonu ise zaten dünyadayken bellidir. Kur’ân’da bunun birçok örneği var. (Bkz.: Tekasür Sûresi)

3- 45. Ayette “yakında hatırlayacaksınız” ifadesi Kuran’ın kendine özgü üslubuyla dile getirilmektedir.

“Ona cennete gir denilince keşke dedi, kavmim bilseydi. Rabbınıın beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını. ”

Elçinin bunu cennete girerken söylemesi ayetin sağa sola çekilmesine zaten imkan vermemektedir. Dedik ya.. Mantık çok önemli.. Hangi mantık bu ayetleri kullanıyor?

Kabir azabçılannın üzerinde düşünmeye değer tek delilleri,-ki buna sıkı sıkıya sarılıyorlar- Mii’min Surenin cevabını buluyoruz. Evet, Allah onu korudu ve Fir’avn ailesini kötü azab (suel azab) kuşattı. Kur’ân’da “suel azab”tan kasıt ta yine cehennem azabıdır. (Bkz: 6/157, 27/5, 39/24,47)

Aslında suel azab’ın cehennem azabı olduğunu anlamak için, hemen-arkadan gelen ayeti okumak da yeterlidir.

Ayet numaralarını gözönünde bulundurmadan 45 ve 46. ayetleri birlikte okuduğunuzda Fir’avn ailesini kuşatan kötü azabın ateş olduğu ve sabah-akşam ona girecekleri (arzolunacakları) anlatılıyor. “Ennar” (ateş) kelimesi Kur’ân’da hep cehennem veya cehennemdeki ateş anlamında kullanılmıştır. (Bkz: 2/24, 3/131, 4/56, 7/38-41, 9/35 gibi.)

4- Bazı meal ve tefsirlerde “yuridune” kelimesi; “gösterilir”, “sunulur” şeklinde tercüme edilmiş. Kelimede herne kadar gösterilme, sunulma anlamı varsa da, bu ve benzeri kullanımların da yaslanmak, girmek anlamı ön plandadır. Gösterilerek cehenneme girmeleri de ifade edilmiş olabilir. Şimdi konu ile ilgili ayetleri görelim. “Yuridune” kelimesinin hangi anlamda kullanıldığına bakalım.

Şûra Sure’si’nin 45. ayetinde ibare aynen, Mü’min 46. ayetteki gibidir: “Yuridune aleyhe”, aşağıda görüleceği gibi açıkça cehenneme atılmaları anlatılmaktadır.

“Yine onları görürsün; aşağılıktan başlarını öne eğmiş vaziyette arzolunurlarken, göz ucuyla, gizli gizli bakarlar, inananlar da işte işte hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. Bakın, gerçekten zalimler sürekli bir azab içindedir derler.“


Şimdi benzer ayetlere göz atalım:

Kafirler ateşe arzolunacakları (girecekleri) gün.- Bu gerçek değil miymiş? ‘Rabbımız hakkı için, ‘evet’ derler, öyleyse inkar etmenizden dolayı azabı tadın.” (46/34)

“Kafirler ateşe arzulanacakları (girecekleri) gün: Dünya hayatında bütün güzel şeylerinizi zayi ettiniz, yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan ötürü bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandınlacaksınız.” (46/20}

Ayetlerden de açıkça görüldüğü gibi burada ateşin insanlara, (Mü’min: 46 ile ilgili olarak da Fir’avn ailesine) gösterilmesinden değil, insanların o ateşin içine girmesinden söz edilmektedir.

5- Oysa kabirde cehennem ateşinde yanmak diye birşey söz konusu değildir. Üstelik kabirde azab olduğunu iddia edenlerin de böyle bir görüşü yoktur. Dolayısıyla buradaki ateşe sunulma kabir azabı ile değil, kıyametten sonraki cehennem azabı ile ilgilidir.

6- 46. Ayette “sabah-akşam” diye tercüme edilen “Ğuduvven-aşiyyen” kelimeleri Arapçada bir deyimdir. Ve sürekliliği, sonsuzluğu anlatır. (Zemahşeri’nin Keşşafında konuyla ilgili çok malzeme vardır. Hatta bu ayetin nasıl anlaşılması gerektiğiyle ilgili de ilginç yorumlar da mevcuttur.) Benzer ifadeler Kur’ân’ın değişik surelerinde kullanılmaktadır. Örneğin Hud Suresi’nin 107 ve 108. ayetlerinde: Kafirlerin gökler ve yer durdukça cehennemde, mü’minlerin de gökler ve yer durdukça cennette kalacaklarından söz edilmektedir. Yani cennette ve cehennemde bizim bildiğimiz gökler ve dağlar mı vardır ki böyle deniyor, bilemiyoruz. Üstelik kıyamet günü her şeyin parça parça olacağı anlatılmıyor mu? Oysa bu ayetlerde insanların nazarında göklerin ve yerin büyüklüğüne, yüceliğine, sağlamlığına, sonsuzluğuna dikkat çekilerek bir benzetme yapılıyor. İnsanın cennette ve cehennemde sonsuza değin kalacağı vurgulanıyor.

Konu bu anlatımla pekiştiriliyor “sabah-akşam” kelimesi de böyle, azabın sürekliliğini ve sonsuzluğunu anlatıyor,

İşte bu ayette “ğuduvven-aşiyen” kelimelerinin geçmesi de buradaki azabın kıyametten sonraki cehennem azabı.olduğunu anlatıyor. Çünkü iddia edilen kabir azabı sürekli değildir. Ayrıca (78/23) de cehennemde çağlar boyu (yani ebe-diyyen) kalınacağı anlatılıyor.

7- 46. Ayetin devamında “saat çattığı gün, Fir’avn ailesini azabın en çetinine sokun” cümlesi önceki anlatılanları pekiştirmek ve destekleme içindir. Anlatılanların “saat’ten sonra meydana geleceğini vurgulamak içindir.

Kur’ân’ın bir çok yerinde benzer anlatımlar vardır.

Biz sadece ahiretle ilgili olanlardan örnekler vereceğiz. .

”Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevkedilirler.Geldikleri zaman der: Ayetlerimi anlamadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yaptınız ? Zulmetmeleri yüzünden o söz başlarına gelmiştir.

Artık konuşmazlar. Görmediler mi biz geceyi içinde istirahat etmeleri için yarattık. Gündüzü de aydınlık yaptık. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için ayetler vardır. Sur’a üflendiği gün göklerde ve yerde bulunanlar-hep korku içinde kalır. Meğer Rabbın dileye. Hepsi boyun bükerek onage/ir/er…”(27/83-90)

“Siz ve Allah’tan başka taptıklarınız cehennemin odunusunuz. Siz oraya gireceksiniz. Eğer onlar tanrı olsalardı oraya girmezlerdi. Oysa hepsi orada ebedi kalacaklardır. Onlar için bir inleme ve soluma vardır. Ama bizden kendilerine güzellik geçmiş olanlar işte onlar ondan uzaklaştırılmışlardır. Onun uğultusunu duymazlar. Ve canlarının çektiği içinde ebedi kalırlar. O en büyük korku onları asla tasalandırmaz. Melekler onları; ’size söz verilen gün işte bugündür’ diyerek karşılarlar. O gün göğü kitap gibi düreriz. İlk yaratmaya nasıl başladıksa onu yine öyle çeviririz, üzerimize söz bunu mutlaka yapacağız.” (21798-104) Ayrıca 237 99-110 ayetlerine bakınız.

Şimdi bu ayetlerde de önce cehennem azabından, cennet nimetlerinden söz ediyor, daha sonra kıyametin kopmasına geçiliyor.

Şimdi bu ayetleri bir bütünlük içinde, siyak-sibakına uygun olarak, Kur’ân’ın ilkelerini ve üslubunu göz önünde bulundurmadan, cennet nimetlerinin ve cehennem azabının kıyametten önce olduğunu mu söyleyeceğiz?

Ayrıca Kehf Suresi’nin 52-53, ayetlerinde suçluların ateşi görmelerinin ahirette (kıyametten sonra) olacağı anlatılıyor.

Allah-u Tealâ Kur’ân’ı parça parça edenlere (15/91) lanet ediyor. Aynı şekilde Rabbımız Kur’ân’ı terkedenlere (25/30) de lanet ediyor. Onları korkunç azabla korkutuyor. O halde gelin inancımızı ve yaşantımızı Kur’ân’a göre yönlendirelim.

 

 

Kabirde Hayat Olmadığını Gösteren Ayetler

Kur’ân-ı Kerim’deki dirilişle ilgili ayetlere baktığımızda, kabirlerde herhangi bir hayat izinden bahsedilmiyor.

Kabirde, yıllarca kalan insanların, herhangi bir ceza ve mükafata çarptırıldıklarının da izine rastlanmıyor. Aksine insanlar şaşkın şaşkın bakıyorlar. Mükafat ve cezaya hiç de hazırlıklı değiller. Mezarlarda ne kadar kaldıklarından haberleri yok.

 

 


Eğer orada bir acı ve nimet tatsalar onları hatırlamaları gerekmez mi?

Öldükten hemen sonra dirildiklerini sanıyorlar. Üstelik insanlar ne durumda olduklarını ancak yeniden dirildikten sonra anlıyorlar.

İnfitar Suresi’nin 4 ve 5. ayetleri çok açık:

“Kabirlerin içi dışına getirildiği zaman, her can ne öne sürdüğünü ne geri bıraktığını bilir.” (82/4-5}

Ayrıca kitaplarını (amel defterlerini) alan insanların şaşkınlıklarına ne demeli. (69/25)

O zaman insan kaçacak yer arar. (70/10)

Eğer iddia edildiği gibi kabirden kolay geçenin hayatı kolaylaşacak, zor geçenin hayatı daha da zorlayacak olsaydı, insan niye böyle telaş etsindi ki?

Zaten sonunu biliyor. Boynunu büker otururdu. Kendisine durum açıklandıktan sonra, nasıl sonuca teslim olduysa, kabirdeki durumunu bildiği için de herhangi bir telaşa gerek kalmazdı.

Üstelik, sorgu madem kabirde yapıldı, herkesin ne olduğu ortaya çıktı, mahşerde yeniden sorgulamanın ne anlamı kalırdıki?

Biz şahsen, insanların sorgulamalarının ve ebedi hayatın kıyametten sonra başladığı kanaatindeyiz. Gayb olan bir konuda> daha fazla tartışmaya girmek istemiyoruz. Biz Rabbımızın, Kur’ân’da bildirdiği gerek gaybi olsun gerekse görünürdeki bütün anlattıklarına iman ediyoruz. Çünkü gaybı bilen yalnızca Allah’tır. Şimdi konu ile ilgili ayetlere geçelim:

“Sura üflendi, işte onlar Bahirlerden rablerine koşuyorlar. Dediler; Vah bize yattığımız yerden kim kaldırdı, İşte Rahmanın va’dettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş.” (36/51-52)

“O gün Sur’a üflenir, ve o gün suçluları gömgök süreriz. Kendi aralarında gizli gizli konuşurlar. ‘Sadece on gün kaldınız. Onların dediklerini biz daha iyi biliyoruz. En akıllıları sadece bir gün kaldınız‘ der.” (20/ 102-104)

Rabbımız tüm bu ayetlerinde ölülerin diriltilmesinden bahsediyor. Acı çeken, nimetlenen insanlara, şahsiyetlere, üstelik akıl sahibi kişilere nasıl ölü denir.

Eğer mezardakiler ölü değil iseler, Allah’ın kıyamet günü dirilteceği ölüler neyin nesidir.

İster bedene ister ruha, isterse her ikisine birden olsun, azab ve mutluluk veriliyorsa ve bunlar sorulan sorulara aklı başında kişiler olarak cevap veriyorlarsa bunlara ölü demek mümkün değildir. Bunların dirilmeye de ihtiyaçları yoktur.

Çünkü zaten onlar bu durumda canlı değiller midir? Eğer bunlar canlılık alameti değilse, canlılık alameti nedir?

 

 

Sonuç

İnsanların bir şeye var demesi, o şeyi var kılmıyor. Aynı şekilde var olan bir şeye de insanların yok demesi, o şeyi yok etmiyor. Bu nedenle Kur’ân’da hakkında herhangi bir bilgi olmayan bir konuda, hem de gaybî olan bir konudar üstelik insanların bilgi ve tecrübelerinin de olamıyacağı bir konuda, bu konu vardır ve haktır. Buna inanmak vaciptir, imanın gereğidir demek İslâmî bir tavır olmadığı gibi bunun mantıkî bir açıklaması da yoktur. İnsanlann Kur’ân gibi bir ölçeri yoksa, üstelik düşünmüyorlarsa da, bunlar için inanma’ nın da yaşamanın da ölçülecek ve üzerinde durulacak bir yanı yoktur.

“Kabir hayatı” düşüncesinin arkaplanına baktığımızda, tartışılanları incelediğimizde bu konunun müslümanların inancına sonradan girdiğine hükmedebiliriz. Bizi bu şekilde düşünmeye iten konuların başında ruh beden tartışması yatmaktadır. Çünkü toplumun şu an sahip olduğu ruh anlayışı da Kur’ânî değildir. Felsefenin müslümanlara zehirli bir armağanıdır.

Antik Yunan felsefesinin ruh anlayışı özünde fazla bir şey kaybetmeden “müslümanların” malı olmuştur.

İşte kabir hayatında anlatılan, zaman zaman tartışılan ruh, Antik Yunan felsefesindeki ruhtur. Bu nedenledir ki kabir hayatı anlayışının bize felsefenin girdiği veya sonrakityılların bir armağanı(!) olarak görüyoruz. Bu düşüncemizi pekiştiren daha bir çok şey var. Bu düşünceye varmamızın kaynağı dediğimiz gibi kabir hayatı ile ilgili iddialardır, tartışmalardır. Söylenen sözler, konuşulan, tartışılan konular, ne zaman konuşulduğunun, ne zaman tartışıldığının ipuçlarını da verir.

Konu ile îlgili söylemek istediklerimizi kısaca özetlemek istersek:

1- Kabir hayatı için ileri sürülen görüşler arasında büyük çelişkiler var. Görüşlerde bir birlik olmadığı gibi, hemen hemen her konuda ihtilaf mevcut.

2- Kabir hayatının nasıl ve niceliği ile ilgili görüşler Kur’ân ilkeleriyle çelişmektedir. Islâmın anlam ve içeriğinin yozlaşmasına ortam hazırlamaktadır.

3- Konunun delili olarak, hadis diye ileri sürülen sözlerle Kur’ân çelişmektedir. Üstelik ileri sürülen hadislerde kabir hayatı birbirinden çok farklı şekilde, hatta birbirini tekzip edecek şekilde anlatılmaktadır.

4- Kabir hayatına delil olarak gösterilen ayetlerin konu ile herhangi bir ilgisi mevcut değildir. Kur’ân’da; kabir hayatı olduğunu gösteren bir ayet yoktur.

5- Kur’ân dirilmenin kıyametten sonra, hesabın kıyametten sonra, ceza ve mükafatın kıyamettensonra olduğunu söylemektedir.

6- Allah, ahirette ölüleri diriltecektir. Ceza çeken, sefa süren, aklı başında kimseleri değil. Kısacası biz Kur’ân ayetlerinin kabirde bir hayat olmadığını ortaya koyduğu inancındayız, isteyen inanır, isteyen inanmaz. Nasıl olsa sur’a üflenip herkes toplandığında gerçek ortaya çıkacaktır. Bekleyelim, görelim.

(İktibas Dergisi, M. Yaşar Soyalan, Sayı: 147-148, Mart/Nisan 1991.)

This entry was posted on Cumartesi, Haziran 27th, 2009 at 06:08 and is filed under KABİR AZABI. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

There are currently 20 responses to “Kabir Azabı”

Why not let us know what you think by adding your own comment! Your opinion is as valid as anyone elses, so come on... let us know what you think.

  1. 1 On Nisan 22nd, 2011, tugce said:

    ya sizden Allah razı olsun artık korkudan ne yapacağımı bilmiyodum Allah’ım affetsin ama Allah’ımn bizi sevmediğini hep azap görmemizi istediğini düşünüyodum.çünkü hem kabirde hem cehennemde hep neden azap çekiyoruz diye düşünüyodum.sonuçta insanız ve küçükte olsa günahlarımız oluyordu.peki size sorum bizi toprak sıkmayacak mı ve münker ile nekir gelip soru sormayacak mı? Allah yardımcınız olsun inşallah…

  2. 2 On Nisan 23rd, 2011, admin said:

    İlahi ceza ancak diriliş günü söz konusudur.

    Daha fazla bilgi için bkz.
    http://www.erdemyolu.com/kabir-azabi/kabir-azabi-prof-mehmet-okuyan.html

    http://www.erdemyolu.com/kabir-azabi/kabir-azabi.html

    http://www.erdemyolu.com/ahiret/kabir-alemi-var-midir.html

    http://www.erdemyolu.com/ahiret/kabir-azabi-var-midir.html

  3. 3 On Temmuz 5th, 2011, ercan said:

    bende korkuyorum okadar çok yorum varki en dogrusunu allah bilir allah bizi dogru yoldan ayırmasın

  4. 4 On Temmuz 7th, 2011, admin said:

    Bu cevaplardan hangisinin gerçekten doğru olduğunu öğrenmek için vahyin vermek istediği mesajı, bu konudaki hakikatin vahiy metni Kur’an’da nasıl ifade edildiğini doğru anlamalıyız.
    Saygılar,
    ErdemYolu

  5. 5 On Ekim 27th, 2012, Hasan Özkaya said:

    Kabir Azabı elbette haktır.

    Kabir azabının varlığını bildiren vesikalardan bazıları şöyledir:

    İmam-ı a’zam hazretleri buyurdu ki:
    Kur’an-ı kerimde (Onlar, sabah-akşam ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı günde, “Firavun hanedanını azabın en çetinine sokun!” denilecek) buyuruldu. (Mümin 46)

    Sabah-akşam görecekleri azap, Kıyametten öncedir. Âyetin devamında onların şiddetli azaba sokulacağı bildiriliyor. Birincisi kabir azabı, ikincisi ise Cehennem azabıdır. (El-Kavl-ül fasl)

    İmam-ı Gazali hazretleri de, (Bu âyet-i kerime kabir azabını gösteriyor) buyurdu. (İhya)

    Nuh suresinin, (Günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe atıldılar) mealindeki 25. âyet-i kerimesinde geçen Feüdhılu kelimesindeki F harfi, hiç ara verilmediğini gösterir. Yani (Suda boğulduktan hemen sonra kabirdeki azaba maruz kaldılar) demektir. (El-Kavl-ül fasl)

    Al-i imran suresinin, (Allah yolunda öldürülenleri [şehidleri] ölü sanmayın! Bilakis onlar diridir) mealindeki 169. âyet-i kerimesi de, kabir hayatını bildirmektedir. (El-Kavl-ül fasl)

    İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
    Taha suresinin 124. âyet-i kerimesindeki “Me’îşeten danken” kabir azabını bildiriyor. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Mümin kabrinde yemyeşil bir bahçe içindedir. Ayın ondördü gibi aydınlatılır. “Feinne lehü me’îşeten danken” âyeti, kâfirlerin kabirde görecekleri azabı bildirir. 99 tinnin kâfirleri kıyamete kadar kabrinde sokup azap eder.) [Tirmizi]

    Tekasür suresinin 3. âyetindeki, bu övünmenizin kötü akıbetini “İleride bileceksiniz!” demek, “Ölürken” demektir. 4. âyetindeki “Yine ileride bileceksiniz” ise “Kabirde” demektir. (Celaleyn, Medarik, M.Tezkire-i Kurtubi)

    Bekara suresinin, (Ölü iken sizi diriltti. Tekrar öldürecek ve tekrar diriltecek) mealindeki 28. âyetinde bildirilen, ikinci dirilme kabirde olacaktır. İmam-ı Nesefi de bu âyetin kabir azabı ve nimetine işaret ettiğini bildirmiştir. (Tefsiri Şeyhzade)

    İmam-ı Nesefi hazretleri buyuruyor ki:
    Araf suresinin, (Orada yaşayıp, orada öleceksiniz, yine oradan dirilip çıkarılacaksınız) mealindeki 25. âyetindeki “Orada”dan maksat kabir hayatıdır. (Şeyhzade)

    İmam-ı Nesefi buyurdu ki:
    Casiye suresinin, (Allah sizi diriltir, sonra öldürür) mealindeki 26. âyetinde, diriltmenin kabirde olacağını bildiriyor. (Şeyhzade), Tevbe suresinin, (Onları iki defa azaba uğratacağız) mealindeki 101. âyetindeki azabın birisi kabir azabıdır. (Kadi Beydavi)

    İmam-ı Süyuti hazretleri, “Kabir azabı” ile ilgili Şerhussudur isminde müstakil bir eser yazmıştır. Buhari ve Müslim ve diğer hadis kitaplarındaki kabir azabı ile ilgili hadis-i şerifleri nakletmiştir. Her hadis kitabında kabir azabı bildirilmektedir. Kabir azabını inkâr eden, bütün hadis kitaplarını inkâr etmiş olur.

    Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, bu ümmet, kabirde azap görecek, benim gibi zayıfların hali ne olacak?) diye sual edince, Resulullah, İbrahim suresinin, (Allah, iman edenlere, dünya ve ahirette de sabit sözlerinde sebat ihsan eder) mealindeki 27. âyeti okudu. (Bezzar), Bu âyette, kabir hayatının hak olduğu, müminlere kavl-i sabit ihsan edildiği bildiriliyor. (Tefsir-i Celaleyn)

    İslam âlimleri, kabir hayatının ahiret hayatından olduğunu, kabir azabının da ahiret azaplarından olduğunu bildirmişlerdir. (Mektubat-ı Rabbani)

    Yukarıda âyet-i kerimelerle kabir azabının hak yani gerçek olduğunu bildirdik. Şimdi de kabir azabı ile ilgili hadis-i şeriflerden bazılarını bildiriyoruz. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
    (Kabir azabı haktır.) [Buhari]

    (Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizi]

    (Kabir azabının çoğu, üzerine idrar sıçratmaktan olacaktır.) [İ.Mace, Nesai, Hakim, Dare Kutni]

    (İdrardan sakının! Çünkü kabirde ilk hesap bundan olacaktır.) [Taberani]

    (Allahü teâlâ, bazı kimseleri, insanların ihtiyaçlarını gidermek için yaratmıştır. İnsanlar, ihtiyaçları için onlara başvururlar. İşte bunlar, kabir azabından emindirler.) [Taberani]

    (Şehid kabir azabından emindir.) [İbni Mace, Beyheki, imam-ı Ahmed]

    (Dün gece rüyamda, bir kimseyi kabir sıkarken gördüm. Namazı gelip onu kabir azabından kurtardı.) [Hâkim]

    (Cuma gecesi “Fâtiha” ve 15 kere “İzâ zülzilet” okuyarak iki rekât namaz kılan kabir azabından emin olur.) [Deylemi]

    (Fisebilillah gözcü olarak vefat eden kabir azabı görmez.) [İ. Ahmed]

    (Allah’ım, kabir azabından Sana sığınıyorum.) [Müslim, Nesai, Hâkim, Harâiti]

    (Kabir azabından Allah’a sığınınız.) [Müslim, İ.Ahmed, İ.E.Şeybe]

    (Gizleyebilseydiniz, kabir azabını işitmeniz için Allah’a dua ederdim.) [Müslim, İ. Ahmed, Nesai]

    (Allah’a yemin ederim ki, 99 tinnin Kıyamete kadar, kâfire kabrinde azap eder.) [Ebu Ya’la, İbni Hibban, Tirmizi]

    (Namaz kılmayanın kabri ateşle dolar. Gece-gündüz onu yakar. Bir tinnin, her namaz vaktinde onu sokar.) [Kurretül-uyun]
    [Tinnin isimli yılan, dünya yılanı değildir. Kâfire ve günahkâra azap etmesi için Allah’ın yarattığı bir mahlûktur.]

    Resulullah efendimiz, iki kabir yanında durup, (Bunlardan biri idrar sıçramasından sakınmadığı için, diğeri ise, Müslümanlar arasında söz taşıdığı için, kabir azabı çekiyorlar) buyurdu. (İbni Mace)

    Eshab-ı kiramdan Ya’la bin Mürre hazretleri, bir kabirde azap olduğunu işitip, Resulullah efendimize haber verdi. Peygamber efendimiz de, (Ben de işittim. Söz taşıdığı ve üzerine idrar sıçrattığı için, azap yapılmaktadır) buyurdu. (Beyheki)

    Peygamber efendimiz, iki kabrin yanına gelince, bir hurma dalı getirilmesini emretti. Hurma dalını ikiye kırıp, yarısını bir kabre, yarısını da diğer kabrin üstüne koyup, (Bu dal yaş kaldığı sürece azapları hafifler. Bunlar gıybet ve idrardan dolayı azap görmektedir) buyurdu. (İ.Mace)

    (Dört kişinin, çektikleri şiddetli azaptan dolayı, Cehennemdekiler rahatsız olur. Bunlardan biri, ateşten kapalı bir tabut içinde, biri bağırsaklarını sürür, biri de kan ve irin kusar, öteki ise kendi etini yer. Tabuttaki, borçlu olarak ölmüştür, üzerinde kul borcu vardır. [Geriye mal da bırakmadığı için borcu ödenmemiştir.] Bağırsakları sürünen, idrardan sakınmamıştır. İrin ve kan kusan, müstehcen konuşmuştur. Kendi etini yiyen de, gıybet ve kovuculuk etmiştir.) [Taberani]

    Peygamber efendimiz bir cenazede, (Ya rabbi bunu kabir azabından koru) diye dua etmiştir. (Müslim, Nesai, Tirmizi)

    Ehl-i sünnetin ve hanefi mezhebinin reisi olan imam-ı a’zam hazretleri buyurdu ki:
    (Kabirde ruhun cesede iadesi, kâfirleri ve bazı günahkâr Müslümanları kabrin sıkması ve azap edilmesi haktır.) [Kavl-ül fasl

    İslam âlimlerinin en büyüklerinden olan imam-ı Rabbani hazretleri, (Kabrin bedeni sıkması vardır) buyurdu. (Mektubat-ı Rabbani 3/17)

    Yine İslam âlimlerinin en büyüklerinden olan imam-ı Gazali hazretleri de, (Kabir azabı ruha ve cesede birlikte olacaktır) buyuruyor. (İhya-i ulümiddin)

    Karada ve denizde ölene de sual sorulur. Bu da ruhun bedene iade edilmesinden sonra olur. [Nuhbet-ül-leâli s.116, Bidaye s.91]

    Ruh ve beden beraber günah işledikleri için, kabir azabı da, her ikisine birden yapılacaktır. (El-Müstened)

    İmam-ı Süyuti hazretleri (Şerh-us-Sudur), Abdurrahman ibni Receb Hanbeli hazretleri (Ehvâl-ül-kubur) kitabında, İmam-ı Şarani hazretleri Tezkire-i Kurtubi Muhtasarı’nda bildiriyor ki:
    Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Ömer hazretleri, (Yerden boynu zincirli birinin çıktığını, bir adamın bunu dövdüğünü, zincirli adamın yerde kaybolduğunu, böylece toprağa girip çıktığını gördüm) dedi. Resulullah efendimiz, bu zata, (O gördüğün kimse, Ebu Cehil’dir, kıyamete kadar kabrinde böyle azap çeker) buyurdu. (Taberani)

    Özetini aldığımız hadis-i şerifin metninde Ebu Cehil’in İbni Ömer hazretlerinden su istediği de yazılıdır. Demek ki, Ebu Cehil’in sadece ruhuna değil, bedenine de azap yapılmaktadır. Cehennemde de, çürüyen vücut yerine yeni bir vücut yaratılacak, Cehennemdekilerin böylece hem ruh, hem de bedenleri azap görecektir. Azabı gören ve çürüyen beden değildir. Ruhun tasarrufu altında olan beden azap görecektir.

    İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki:
    Her ölünün ruhu, cesedine, bilmediğimiz bir halde bağlıdır. Ruhların kendi cesetlerine tesir ve tasarruf etmelerine ve kabirde bulunmalarına izin verilmiştir. Ölü kabirde çürüse de, ruhun bedenle olan bağlılığı bozulmaz. (El-mütekaddim)

    Günahları ikisi birlikte işlediği için, yalnız ruha azap yapılması, hikmete ve ilahi adalete uygun değildir. Beden kabirde çürüse de, Allahü teâlânın ilminde vardır. Allahü teâlâ, ölüleri diriltmeye gücü yettiği gibi, bedene de azap yapmaya gücü yeter. Allahü teâlâ her şeye kadirdir, Onun kudretinden şüphe eden kâfirdir. (M. Nasihat)

    İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
    Kabir azabı, ahiret azaplarındandır. Dünya azabına benzemediği gibi, rüyada görülen azaba da benzemez. Böyle sanmak, kabir azabını bilmemekten ileri gelir. Kabir azabına inanmayan bid’at sahibi olur. (Hakkında hadis-i şerif olsa da, olmasa da, kabir azabına inanmam, akıl ve tecrübe bunu kabul etmez) diyen kâfir olur. (Mektubat-ı Rabbani 3/17- 31)

    Ehli Sünnet alimlerinin hadi kitaplarında uydurma hadis yoktur ..Kabir azabının varlığına dair hadisi şerifler sahihtir, inkarı mümkün değildir..

    Hadisi Şerifler

    – Hz. Aişe radıyallahu anhâ’nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek:

    “Seni kabir azabından Allah korusun!” dedi. Aişe de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

    “Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!” buyurdu. Hz. Aişe der ki:

    “Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm’ı namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim.”

    Buhâri; Cenâiz 89; Müslim, Mesâcid 123, (584); Nesâî, Cenâiz 115, (4,104,105).

    ….

    -İbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) iki kabre uğradı ve:

    “(Bunlarda yatanlar) azab çekiyorlar. Azabları da büyük bir günahtan değil” buyurdular. Sonra sözlerine şöyle devam ettiler:

    “Evet! Biri, nemîmede (lâf getirip götürmede) bulunurdu. Diğeri de idrar sıçrantısına karşı korunmazdı.” Aleyhissalâtu vesselâm sonra yaş bir hurma dalı istedi, ikiye böldü. Birini birinin üzerine dikti, birini de öbürünün üzerine dikti. Sonra da:

    “Belki bunlar yaş kaldıkça azapları hafifler!” buyurdular.”

    Buhâri, Vudû 55, 56, Cenâiz 82, 89, Edeb 46, 49; Müslim, Tahâret 111, (292); Tirmizi, Tahâret 53, (70); Ebu Dâvud, Tahâret 11, (20, 21); Nesâî, Tahâret 27, (1, 28-30).

    ….

    -Hâni Mevlâ Osmân İbnu Affân radıyallahu anh anlatıyor: “Hz. Osman radıyallahu anh, bir kabrin üzerinde durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Kendisine: “Cenneti ve cehennemi hatırladığın vakit ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca ağlıyorsun!” dediler. Bunun üzerine: “Çünkü Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şöyle söylediğini işittim:

    “Kabir, ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir.”

    Hz. Osman devamla Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şu sözünü de nakletti:

    “(Ahiret âleminden gördüğüm) manzaraların hiçbiri kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!”

    Rezin şu ziyadeyi kaydetti: “Hâni der ki: “Hz. Osman radıyallahu anh’ın şu beyti irşad ettiğini işittim:

    “Eğer ondan necat buldunsa(kurtuluşa ulaşılırsa), büyük musibetten kurtuldun, Aksi halde senin kurtulacağını hayal etmem.”

    Tirmizi, Zühd 5, (2309).

    ….

    Ebu Eyyub el-Ensârî radıyallahu anh anlatıyor: “Güneş battıktan sonra, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çıkmıştı, bir ses işitti: “Bu, kabirlerinde azab çeken yahudiler(in sesidir)!” buyurdular.”

    Buhâri, Cenâiz 88; Müslim, Cennet 69, (2869); Nesâi, Cenâiz 114, (4, 102).

    …..

    Zeyd İbnu Sâbit radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bizimle birlikte, Benî Neccâr’a ait bir bahçede bulunduğu sırada bindiği katır, onu aniden saptırdı, nerdeyse (sırtından yere) atacaktı. Karşısında beş veya altı kabir vardı. Aleyhissalâtu vesselâm:

    “Bu kabirlerin sahiplerini bilen var mı?” buyurdular. Bir adam:

    “Ben biliyorum!” deyince, Aleyhissalâtu vesselâm:

    “Ne zaman öldüler?” dedi. Adam:

    “Şirk devrinde!” deyince Aleyhissalâtu vesselâm;

    “Bu ümmet kabirde fitneye maruz kılınacak. Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım şahsen işitmekte olduğum kabir azabını size de işittirmesi için Allah’a dua ederdim” buyurdular ve sonra şunları söylediler: “Kabir azabından Allah’a sığının!” Oradakiler:

    “Kabir azabından Allah’a sığınırız!” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

    “Cehennem azabından da Allah’a sığının!” dedi

    “Cehennem azabından Allah’a sığınırız” dediler.

    “Fitnelerin açık ve kapalı olanından Allah’a sığının!” dedi.

    “Açık ve kapalı her çeşit fitneden Allah’a sığınırız!” dediler.

    “Deccal’ın fitnesinden Allah’a sığının!” buyurdu.

    “Deccal’ın fitnesinden Allah’a sığınırız!” dediler.”

    Müslim, Cennet 67, (2867).

    ….

    Nesâi. Hz. Enes radıyallahu anh’tan naklediyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir kabirden bir ses işitmişti: “Bu ne zaman öldü? (Bileniniz var mı?” buyurdular.

    “Cahiliye devrinde!” dediler. Bu cevaba sevindi ve:

    “Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım kabir azabını size de işittirmesi için dua ederdim” buyurdular.”

    Müslim, Cennet 68, (2868); Nesâî, Cenâîz 114, (4, 102).

    ….

    İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) hazretleri anlatıyor:

    “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) teşehhüdden sonra şunu okurdu: “Allahümme inni eüzu bike min azâbi cehennem ve eüzu bike min azâbi’I-kabri ve eüzu bike min fitneti’d-Deccâl ve eüzu bike min fitneti’I-mahyâ ve’I-memât. (AIIahım, ben cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım)”.

    Ebu Dâvud, Salât 184, (984).

    Kainat’ın Efendisi sallallahu aleyhi vesellem bir şeye var buyuruyor ,siz yok diyorsunuz ? Bu nasıl bir iştir ? Böyle ilim adamlığı olur mu hiç?

    Hz.Aişe Radıyallahu anha Resulullah’ın her namazın arkasından Kabir azabından Allah’a sığındığını söylüyor. Bu kadar ayet ,bu kadar Hadisi Şerifler varken ,hala kabir azabına yok demek ilme ihanettir..Resulullah’a ve sahabeye itimatsızlıktır..

    Resulullah olmayan bir şeyden mi Allah’a sığınıyor?Böyle bir şey mümkün müdür?

    Bu kadar ulema , Ehli Sünnet alimi ittifak etmiştir, Resulullah ümmetim sapıklıkta birleşmez buyuruyor.. İcma hasıl olmuştur. Bu kadar ulema alim veli ,meşayih göremedi de kabir azabının olmadığını , siz mi farkına vardınız da inkar ediyorsunuz?İmamı Rabbani ki müceddidi elfi sani olmuş hicri ikinci bin yılın müceddidi , Mektubatı pek kıymetli bir eserdir ..var olduğunu söylüyor ,İmamı Gazali ki Hüccetül İslam olmuş , İslamın delili olmuş . Manevi alemde Resulullah diğer peygamberlere kendisiyle övünerek var mı sizin ümmetlerinide böyle alim demiş .. ve daha niceleri , İmamı Azamlar İmamı Şar’aniler … bütün ulema var diyor bu kadar delil varken ,inkar etmek Kur’An ve sünnete muhalif olmak demektir..

    Allahualem…

  6. 6 On Ekim 27th, 2012, Hasan Özkaya said:

    Bu Hadislerin ravilerine bakılınca; Hz.Enes ki 10 yıl Resulullah’a hizmetle şereflenmiş, onunla beraber vakit geçirmiş , Hz.Osman ki Hulafai Raşidin’den 3.halife haya abidesi, Hz.Halid bin zeyid ebu eyyub el ensari ki,Resulullah’ı 6 ay evinde misafir etmiş,Hz.Aişe ki müthiş bir zekası var ve aynı zamanda büyük bir fakih, Resulullah’ın ev ve aile hayatına dair ve diğer konularda da pek çok hadis rivayet etmiş mübarek annemizdir.. İSlam tarihindeki ifk olayında Aişe anamıza atılan kötü kadın iftirasında Allah Nur suresinin 18 ayeti ile Resulullah’ın mubarek zevcesinin temizliğini ve iffetinin temizliğine delil olarak ayet indiriyor.. Öyle ki Hz.Aişe’ye kötü kadın iftirasını yapan kafir olur ..

    Bütün bunların bildirdiği hadisler uydurma öyle mi? onlara inanmayacağız da size inanacağız?

    Allahu Teala ; Kur’an-ı Kerim’de Haşr Suresinin 7.ayetinde :

    ”…Peygamberin verdiğini alın yasakladığını bırakın…” buyuruyor…

    Mey yutığırrasul fekad eta allah(Kim peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.)
    (Nisa Suresi 80.ayet)

    Ali İmran Suresinin 32.ayetinde :”Kul etıyullahe ve etıyurrasul ”(De ki Allah’a ve Resulüne itaat edin.)

    Kur’anı Kerim’de birbirinden hiç ayrılmaz. Allah’a itaat hemen arkasından Resule itaat edin buyruluyor…Kur’an’da 17 yerde Resule itaat edin buyuruyor , Allahu Teala kendi isminin yanından habibinin ismini hiç ayırmıyor,kendisine itaat edilmesini emrederken habibine de itaati kesin olarak emrediyor .Yine

    Nuh suresinin 44.ayetinde;

    ”Resulüm! sana indirdiğimiz kitabı açıkla”buyuruyor …

    Ama Resulullah Kabir azabı vardır,haktır buyuruyor bütün bu ayetlere ve hadislere , ümmetin icmasına göre vardır gerçektir,ama buna rağmen var olan birşeyi inkar ediliyor, okuyucuların dikkatine sunuyorum …

    Bu alimler ,Hadisi Şeriflere sahih derken bir sürü ilim yapmışlarda diyorlar da siz neye göre sahih değil ? Cevap yok … Çünkü iddiaların aslı yok ..

    ”Örneğin “idrar” hadisi… yani Kabir azabının çoğunun idrardan olduğu iddiası. Akıl sahipleri konunun, dinin özünü oluşturan Tevhid-Şirk mücadelesinden nasıl uzaklaştırıldığını, dinin asıl amacından nasıl kaydırıldığını göreceklerdir. Oysa ceza ve mükafatı belirleyen asıl öğe tevhid ve şirktir.”(Alıntı)

    Hadisi Şefileri doğru anlamak lazım ,

    Bazı hadis-i şeriflerde, (Şunu yapan bizden değil) ifadesi geçer. Bunlardan bazıları, kâfir olur anlamında değildir. Günah olur anlamında olanlar da vardır.Örneğin;

    (Başkasının karısını, kızını ayartan bizden değildir.) [İ.Ahmed]

    (Müslümana zarar veren, hile yapan, bizden değildir.) [Müslim]

    (Bizi aldatan bizden değildir.) [Taberani]

    (İlim öğrenmeyen bizden değildir.) [Deylemi]

    Mümin değildir:

    Bazı hadis-i şeriflerde, (Şunu yapan mümin değildir) ifadesi geçer. Bazıları, bu günahları işleyenler kâfirdir anlamında değildir. Kâmil yani olgun mümin değil demektir. Bu anlamdaki hadis-i şeriflerden birkaçının meali şöyledir:
    (Komşusu açken tok yatan, mümin değildir.) [Buhari]

    (Komşusu kötülüğünden emin olmayan kimse, mümin değildir.) [Buhari]

    (Malına veya çoluk çocuğuna zarar verir korkusuyla komşusuna kapısını kapatan, onunla görüşmeyi kesen, mümin değildir.) [Harâiti]

    Cennete giremez:

    Bazı hadis-i şeriflerde, (Şunu yapan Cennet’e girmez) ifadesi geçer. Bunlardan bazıları, kâfir olur anlamında değildir. Günah olur anlamında olanlar da vardır. Bu günahları işleyen Cennete hiç giremez demek değildir. İmanlı ise, affa veya şefaate kavuşursa Cennete girer. Sevabları günahlarından çoksa Cennete girer. Bunların hiçbiri de yoksa, günahlarının cezasını çektikten sonra Cennete girer demektir. Bu anlamdaki hadis-i şeriflerden bazılarının meali şöyledir:
    (Yaptığı iyilikleri başa kakan cennete giremez.) [Tirmizi]

    (Cimri Cennete giremez.) [Deylemi]

    (Faiz yiyen Cennete giremez.) [Hâkim]

    (Kölesine kötü davranan Cennete giremez.) [Tirmizi]

    Halbuki tevbe kapısı açık bu günahları yapan bir tevbe ederse Alalhu Teala onu affeder.Zira Zümer 53’Te Allah’ın bütün günahları affedeceği bildiriliyor. Demek ki bu hadisleri kafirler gibi cennete ebediyyen giremez şeklinde anlamamak lazım gelir. Çünkü cehennemde ebedi kalan kafirlerdir. Müminler imanlı oldukları için günahları ne olursa olsun cehennemde ebedi kalmayacaklardır

    Cehenneme girmez:

    Bazı hadis-i şeriflerde, (Şunu yapan Cehenneme girmez) ifadesi geçer. Böyle kimselerin Cehenneme girmemesi için birçok şartlar vardır. İlk şart, Müslüman olmasıdır. Müslüman olmayan muhakkak Cehenneme gider. İkinci şart, Ehl-i Sünnet itikadında olmasıdır. Bu itikadda olmayana bid’at ehli denir. Bid’at ehlinin de muhakkak Cehennem gideceği hadis-i şerifle bildirilmiştir. Üçüncü şart, sevablarının günahlarından çok olması yahut affa veya şefaate kavuşmasıdır. Bu anlamdaki hadis-i şeriflerden bazılarının meali şöyledir:
    (La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah diyen Cehenneme girmez.) [Müslim]

    (Cömert, çok günah işlese de Cehenneme girmez.) [R. Nasıhin]

    (İnsanlara kolaylık ve rıfk gösteren, Cehenneme girmez.) [Tirmizi]

    Cehennemdedir:

    Bazı hadis-i şeriflerde, (Şunu yapan Cehenneme gider) ifadesi geçer. Bunlardan bazıları, kâfir olur anlamında değildir. Günah olur anlamında olanlar da vardır. Bu günahları işleyen muhakkak Cehenneme gider demek değildir. İmanlı ve itikadı düzgünse, affa veya şefaate kavuşursa Cennete girer. Sevabları günahlarından çoksa Cennete girer. Bunların hiçbiri de yoksa, günahlarının cezasını çektikten sonra Cennete girer demektir. Bu anlamdaki hadis-i şeriflerden bazılarının meali şöyledir:
    (Gıybet eden Cehennemdedir.) [İsfehani]

    (Gülerek günah işleyen, ağlayarak Cehenneme gider.) [Ebu Nuaym]

    (Rüşvet alan da, veren de Cehennemdedir.) [Taberani]

    Cennete girer:

    Bazı hadis-i şeriflerde, (Şunu yapan Cennete girer) ifadesi geçer. Böyle kimselerin Cennete girebilmesi için de, Müslüman olması, itikadının düzgün olması, sevablarının günahlarından çok olması yahut affa veya şefaate kavuşması gibi bazı şartları vardır. Bu şartlar olmazsa, Cennete giremez. Bu anlamdaki hadis-i şeriflerden bazılarının meali şöyledir:
    (Kibirden de uzak olduğu halde ölen Cennete girer.) [Tirmizi]

    (Halktan bir şey istemeyeceğine söz verenin Cennete gireceğine kefilim.) [Nesai]

    Demek ki,özellikle hüküm bildirilen hadis-i şeriflere, Ehl-i Sünnet âlimlerinin açıklaması olmadan mana vermek yanlış olur. Bir de şartsız bildirilen hadis-i şeriflerde, bazı şartların olduğu anlaşılır.

  7. 7 On Ekim 27th, 2012, Hasan Özkaya said:

    Aynı şekilde

    ”İdrardan çokça sakının çünkü kabrin azabının çoğu ondandır”

    Hadisi Şerifi’de ,idrardan sakınmayanların kabir azabına kesin uğrayacakları anlamında olmayıp, Kabir azabına sebep olan en önemli faktörlerden birinin,İdrar sıçrantısından korunmama olduğu bildiriliyor ve ümmet bunu yapmaktan sakındırılıyor ,ve bu konuya vurgu yapılarak ikaz ediliyor.

  8. 8 On Ekim 27th, 2012, Hasan Özkaya said:

    Ercan Bey;

    Allahu Teala ve Tekaddes hazretleri,kullarına azap etmek için değil rahmet etmek için yarattı..

    Nitekim Hadisi Kudsi’de Allahu Teala;

    Sebeka rahmeti gadabi

    (Rahmetim Gadabımı(öfkemi)geçmiştir) Buyurdu..

    Nisa Suresinin 147.ayetinde mealen

    ”Eğer iman eder ve şükrederseniz Allah size niye azap etsin? Allah şükredenlerin mükafatını veren ve herşeyi en iyi bilendir.”

    Rabbimiz o kadar çok rahmet ve magfiret sahibi ki kullarını affetmek için sebepler bahaneler yaratmakta.. Eğer azap etmek için yaratsaydı , Ramazanı,Kadir Gecesini,Arefe günlerini Recep Şaban aylarını diğer kandil günlerini,Cuma gecelerini ihsan eder miydi?

    Bu mübarek zaman dilimlerinde ibadetlere normal zamanda verilen sevaplardan kat kat fazla sevap ihsan etmekte..Bir iyiliğimiz en az 10 misli yazılırken, bir günahımız bir yazılmakta.. Eğer zorluk dileseydi dinin hükümlerinde ,yaşanmasında bu kadar çok kolaylar ihsan etmezdi..

    O Allah ki celle celaluhu mümin kuluna kendi öz ana-babasından daha şefkatli ve merhametlidir..

    Peki durum böyleyken ,madem ana babamızdan daha şefkatli ve merhametli Kur’anında azap ayetleri ile bizi korkutmakta? Bu bir çelişkidir..?

    Yine çok acıdığı için.. Şöyle bir misal verelim,bir arkadaşınız sizi evine misafirliğe davet etse ve size bir davetiye yollasa , ama gelmeniz konusunda çok ısrar etse ve gelmeyeni döverim silerim dese ,siz ne düşünürsünüz?

    Dersiniz ki ne kadar cömert insan, bizi illa ki evinde ağırlamak misafir etmek yedirip içirmek ikramda bulunmak istiyor ısrarla bizi davet ediyor diye düşünürsünüz .. Beni tehdit etti der misiniz?Demezsiniz…

    Allahu Teala’da cenneti yaratmış , kullarını oraya davet ediyor , onlara ikram etmek mükafatlar vermek istiyor ,bu vaadini bildiriyor herkesi bekliyor ..Ve buyuruyor ki Kitabında : ” Gelmeyeni Yakarım.” Herkes mutlaka gelsin…

    Uyarıyor ki , ikaz ediyor ki ,can bedende iken ölüm gelmeden hesap gelmeden kendimizi düzeltelim ,yanlışlarımızı görelim , uyarıları dinleyip saadete erelim…

    Korkmak lazımdır ,Ben de korkuyorum ,ama korkuyorum diye ya da korkum gitsin diye dinin hükmünü değiştiremem hakikate sırtımızı dönemeyiz …Şimdi korkalım ki ileride emin olalım, şimdi korkalım ki ileri de pişman olmayalım…

    Allahualem
    Allahualem…

  9. 9 On Kasım 6th, 2012, admin said:

    http://www.erdemyolu.com/kabir-azabi/kabir-azabi-prof-mehmet-okuyan.html

  10. 10 On Aralık 8th, 2012, nurettin said:

    Şu hadis hadis diye hz muhammed peygamberi ilah yapmaya kalkışanlar bilesiniz ki hristiyanlar bunu yaptı artık Hz İsa ya ilah gibi tapıyorlar . Sizin gibilere ayet yazmak istemiyorum zaten inançlarınız rivayetlere hadislere dayanır hep .

    Bu konuda en güzel sözü mehmet akif ersoy demiştir .

    ”Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun. Yıktın da din-i mübini yeni bir din kurdun”

    Haydi M.Akif Ersoy’uda dinden çıkarın kafir ilan edin . Peygamber Hadisine inanmıyor diyin .

    Ama o size çözümünüde vermiş bu işin

    ”Doğrudan doğruya Kuran’dan alarak ilhamı. Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.”

    la ilahe illallah

  11. 11 On Aralık 8th, 2012, nurettin said:

    Şu mezhepler neden çıktı zannedersiniz bu hadis yüzünden kardeşim 200 sene sonra yazılmış hiçmi bozulmadı . Yazılması zaten yasak 4 halifeyide mi saymazsınız .

    Bunlarla islamı meşgul etmeyin .

    ”Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra çekişmeye girip fırkalar (mezhepler) halinde parçalananlar gibi olmayın.”
    Ali İmran Suresi 105

    ”Dinlerini parça parça edip hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir.”
    Enam Suresi 159

    ”Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, fırkalara bölünüp ayrılmayın.”
    Ali İmran Suresi 103

    Allah doğru yoldan ayırmasın

  12. 12 On Aralık 15th, 2012, hasan özkaya said:

    Hadisi Şerifler ,Resulullah zamanında yazılıyor idi ,Fakat Risaletin ilk yıllarında Hz.Peygamber yasaklamış idi ,Bunun da sebebi, Hadislerinin Kur’an ayetleriyle karışma ihtimali idi ..Zira vahiy katiplerinin ve müslümanlarının azlığı sebebiyle böyle yapmış idi ..

    Fakat ,daha sonraki zamanlarında hayatta iken ,hadisi şeriflerinin yazılmasına müsaade buyurdular ,yazın dediler..Sahabeden Abdullah Amr ibni As yazıyor idi ,Resulullah yazın buyurdu…Asrı Saadette ,Peygamberimiz hayatta iken hadisi şerifler yazılmıyor olur mu ??

    Sonra,200 sene sonra dediğiniz ifade Buhari’yi kasdediyorsunuz..Fakat hadislerin kitaplara aktarılması İlk Buhari’de başlamamış orada yanlış konuşuyorsunuz..Buharinin hocası Abdurrezzak Senani’nin Musannef adlı kitabı var Buhari’den önce, daha önce yazılanlar .. Tek kaynak Buhari midir? Öyle şey olur mu …

    Din cahilleri ,Resulullah’ın, peygamberlerin ve evliyanın yüksekliğini anlayamadılar , Resulullah’tan şefaat istemeyi bile şirk sınıfına koydular… Hristiyanlığa benzettiler..

    Kur’an ne diyor ;

    Vema yentıku anil heva in hüve illa vahyun yuha

    (o (Muhammed)kötü arzusuna göre konuşmaz,Onun bildirdikleri kendisine vahyedilendir.)

    (Necm,3-4)

    Hadisi Şerifler Kur’an gibi aynı vahiydir..

    Vahyin kaynağı ikidir..Kur’an ve Sünnet .
    Vahiy ikiye ayrılır ;Vahyi metlüv ,vahyi gayri metlüv

    Vahyi metlüv;Kur’an’dır .Mana da lafızda Allah’a aittir..Namazda kıraat yapılır..

    Vahyi gayri metlüv;Hadisi Şeriflerdir, Mana aynı Allah’tan gelir,Fakat lafız Resulullah’ındır..Bununla namazda fatihadan sonra kıraat yapılmaz..Ama mana yönünden aynı Kur’an gibi vahiydir ;

    Yüce Allah kitabında;

    Eğer peygamber indirmediğimiz bazı şeyleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı

    Biz onu kuvvetle yakalar can damarını keser atardık

    Hiç birinizde buna mani olamazdınız

    (Hakka suresi ,44-45-46-47)

    Yine Haşr Suresinin 7.ayetinde;

    Vema atakümürrrasul fehuzuh vema nehaküm anhu fentehu

    (Peygamberin verdiğini alın yasakladığını bırakın)

    Mey yutığırrasul fekad etaallah

    (Nisa,80)
    Kul etıyullahe ve etıyurrasul (De ki Allaha ve Resulüne itaat edin)

    (Ali İmran 32)

    Kur’anda 17 yerde Resule itaat edin buyruluyor.
    Mevla kendisine itaati emrederken ,Habibine de itaati kesin emrediyor…

    Görmüyor musunuz ki ,İmanımız kelimei tevhidimiz, Kelimei Şehadetimiz ,ezanımız namazımız hep O Muhammed Mustafa ile sallallahu aleyhi vesellem..Allah kendi adının yanından Habibinin ismini hiç ayırmıyor..

    Veda Hutbesinde Resulullah vefatından evvel ,bütün kalabalığa Size iki şey emanet ediyorum,Onlara sıkı sarıldıkça yolunuzu sapıtmazsınız Onlar Kur’an ve Sünnet buyurdu..
    Tek Kur’an demedi ,Sünnetini de buyurdu ..

    Dinde parçalananlara gelince,Ehli Sünnet yolunu bırakan Başka yollara gruplara ayrılanlardır…

    Ehli Sünnet itikadını ortaya Koyan Resulullah’tır…Onun gözünün bebeği ehli sünnet..Çünkü Ehli Sünnet Resulullahı ve sahabeleri takip eden yoldur…

    Allahualem

  13. 13 On Aralık 15th, 2012, hasan özkaya said:

    Verdiğiniz ayet meallerinde bahsedilen,72 sapık fırkadır..Onlar ehli sünnetten ,Resulullahın sahabenin yolundan ayrıldığı için ,Bid’at ehli oldular…

    Kur’an anayasa gibidir,kabul edilince herkes istediğini çıkarabilir,Bu sebeple Resulullah Kur’ana şerh getirdi,izah getirdi ..Ayeti Kerimeleri açıkladı ,nasıl amel etmemimz gerektiğini bildirdi…Bizzat kendi hayatıyla ümmetine rehberlik etti ,örnek oldu…

    Allah gaybına kimseyi ortak etmez ,bildirmez ancak seçip sevdiği peygamberine gaybını açar bildirir. Resulullah bilmeyecekte ya da o dinde söz sahibi olmayacakta siz mi söz sahibi olacaksınız ben mi ya da bir başkası mı ?

    ”O bütün gaybı bilir. Fakat gaybını hiç kimseye açmaz.
    Ancak seçtiği elçiye açar. Çünkü onun önünden ve ardından gözetleyiciler salar.”

    (Cinn,26-27)

    Seçip sevdiğim elçime gaybımı istediğim kadar açar bildiririm buyuruyor Allah..

    ”Nitekim size içinizden bir peygamber gönderdik O size ayetlerimiz okuyor sizi temizliyor size kitabı ve hikmeti öğretiyor.Bilmediklerinizi öğretiyor.”

    (Bakara,151)

    Kitabı ve hikmeti öğretiyor diyor,Kitap Kur’andır,Hikmet sünnettir…

    Onun için ,Hadisleri devreye sokmadan ayetleri biz anlayamayız..Resulullah Kur’anın açıklayıcısıdır..

  14. 14 On Aralık 24th, 2012, nurettin said:

    Değerli arkadaşım fazlaca hadis rivayetleri okumaktan olacak ki artık, Allahın ayetlerini de o rivayetlere alet eder olmuşuz. Her birine bir kulp uyduruyoruz ve ayetin hadis rivayerlerine aykırı olmamasına özen gösteriyoruz. Saati tersine işletiyoruz . Anayasa yasaya değil , yasa Anayasaya aykırı olamaz.

    İşte bu en büyük cehalet. İddanızın özeti şudur ki ; kuranı bir dosdoğruca okuyup anlayamayız hadis rivayetleri ile öğreniriz. İşte bu da ayetlerle çelişir.

    Kuranın kendini açıkladığı tefsir ettiği(furkan33),herşeyi tastiklediği detaylandırdığı(yusuf111) anlatılmıştır.

    Biz ibret olması için birkaç hadis rivayetini inceleyelim .Tabiki 1000lercesini yazabiliriz hatta 1.000.000

    Hadis
    “Dinini değiştireni öldürün.”
    Nesei 7-8/14; Buhari 12/1883

    Kuran
    “Dinde zorlama yoktur.”
    Bakara Suresi 256

    Hadis
    “Ölü, ailesinin kendisi için ağlamasından dolayı azaba uğratılır.”
    Buhari-K. Cemiz 32, 33, 34

    Kuran
    “Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.”
    Necm Suresi 38

    Hadis
    “Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine ise haramdır.”
    Müslim 2/16

    Kuran
    De ki; “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram etti?” De ki: “Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde ise yalnızca onlarındır.” Bilen bir topluluk için Biz ayetleri böyle detaylı anlatırız.
    Araf Suresi 32
    Kaynak : kurandaki din

    Evet konu acaba şuradan başluıyor olabilir mi ? Ben çokca hadis rivayeti okudum ve kuranda yazan peygamberinize itaat edin bana hadis rivayetlerine de inanmamı işaret ediyor.

    Bununda cevabını lüften adresten bakın
    http://www.kurandakidin.com/2011/10/27-elciye-resule-peygambere-itaat-ne-demektir/

  15. 15 On Aralık 24th, 2012, nurettin said:

    Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız.
    zuhruf suresi 44

    Bir itirazı olan varmıdır ?

  16. 16 On Aralık 26th, 2012, hasan özkaya said:

    Meal’den okuyarak din öğrenmek’te toplumdaki yanlış tatbikatlardan biridir..Kur’anı Kerim meali okuyan arkadaşlara yanında tefsir kitabıyla birlikte okumalarını tavsiye ederim Aksi halde ayetleri yanlış anlayabilir..

    Bu sebeple dini bilgiler ,Kur’andan değil Doğru yazılmış ilmihal kitaplarından öğrenilmelidir..

    Nasıl ki bir insanın tıp kitapları okuyarak doktorluk ve ameliyat yapmaya kalkışması saçma ise ,Bir insanın da ayet meali okuyarak hüküm çıkarmaya kalkması o derece yanlış bir uygulamadır.

    Sizin yaptığınız şuna bezniyor ,başını sonunu almadan ortasını çekip almak.Bektaşi ,Kur’anda namaza aykırı ayet buldum diye çıkmış ortalığa ,delil olarak ta ”Sarhoşken namaza yaklaşmayın” ayetinin sarhoşken kısmını kesip Kur’an namaza yaklaşmayın diyor demiş..Halbuki Allahu Teala orada kayıt koymuş ,sarhoşken Bilinciniz yerine gelinceye kadar namaz kılmayın buyuruyor..Bu buna benzer.

    Aynı Kur’an ne buyuruyor ; Nahl Suresinin 44.ayetinde ; ”(Resulüm)! Sana indirdiğimiz bu Kur’Anı açıkla”..O halde Kur’Anı açıklamak ,nasıl amel edileceğini göstermek anlatmak peygamberin vazifesidir…

    Kur’An ayetleri kendi arasında , Hadisi Şerifler de ayetlere çelişmez. Resulullah aleyhissalatu vesselam kendisinden nakledilen haberlerden eğer Kur’an’la çelişiyorsa uydurmadır buyuruyor..Zaten Ehli Sünnet alimleri de kitaplarına uydurma olan hadisleri almamışlardır..Çünkü peygamberimiz,Benim yerime yalan isnad eden cehennemdeki yerini hazırlasın buyuruyor..

    Gelelim,Örnek olarak verdiğiniz hadisi şerifler veya diğer bahsedilen hadislerin Kur’anla çelişip çelişmediğini belirlemeye ne sizin ne benim ilmim yeter..Zaten Alimlerimiz bu ayıklamayı yapmışlar,Sahih hadisleri kitaplarına almışlar..Sizin tespitleriniz,Ayetlerden kendi anladığınız şeyleri söylemiş olmanızdır..Fakat Dinde ne sizin ne de benim sözüm delil olmaz..Çünkü bu belirleme akla göre yapılmaz,

    Hz.Ebubekir, Hz.Ömer’ler Kur’an ayetlerindeki hükümleri gelip Resulullah’a sorup danışıyorlardı . Bu ayet ne demek istiyor diye?

    Halbuki arapça kendi anadilleri ve arapçaya da çok hakim idiler ,Buna rağmen akıllarına göre anlamazlar ,gidip Peygambere sorarlardı.

    Hadisi Şerifler Kur’anı açıklar izah eder , Peki şimdi hadisleri devreden çıkarıp ayetlere bakıyoruz;

    La ikrahe fiddin(Dinde zorlama yoktur) Surei Bakaranın 256 nolu ayetidir.Yine bunu destekleyen ayet Kehf Suresinin 29.ayeti;

    ”O halde Gerçek Rabbinizdendir.Dileyen inansın dileyen inkar etsin.”

    Yüce Allah kullarına inanç özgürlüğü vermiştir ,Dileyen inansın inanmasın buyuruyor…Demek ki isteyen mümin olur isteyen başka bir dine ya da Allahın olmadığına inanır..

    Peki Yine Kur’an şöyle buyuruyor;

    ”Biz insanların çoğunu cehennem için yaratmışızdır.”(Araf,179)

    Hani Allah kullarına özgürlük vermişti , herkes kendi iradesiyle iyiyi kötüyü seçip yaşıyordu mes’ul oluyordu da mahşerde ona göre mükafat veya ceza görüyordu ?? Bu ayet bunun tersini söylüyor ,?? Bu çelişkiyi açıklayınız

    Yine başka bir örnek ;

    “Günah işleyip de günahın kendisini her taraftan kuşatıp kapladığı kimselere gelince onlar cehennemliktir. Hem de onlar orada devamlı / ebedî kalacaklardır.”(Bakara, 2/81).

    Bİliyoruz ki günah işlemek dinden çıkarmaz kişiyi kafir etmez ,ama ayette Günahı kendisini kuşatanların cehennemlik olduğunu kafir olduğu bildiriliyor..Yine bu ayet cehennem’de ebedi(sonsuz) kalacaklarını bildiriyor

    Halbuki şu ayette

    (Onlar orada ahkâb [hukublar, devirler] boyunca kalacaklardır.) [Nebe 23]

    Devirler (birçok seneyi içeren zaman dilimi) devirler boyu kalacak diyor ,neticede bu devirlerin sonu gelecek ,sona erecek hani cehennemde ebedi kalacaktı kafirler bir önceki veriğimiz ayete göre?

    Yine,

    ”O kafirler görmediler mi ki biz yer ile gök bitişik iken ayırdığımızı ve her diri şeyi sudan yaratmış olduğumuzu?”

    (Enbiya,30)

    Her diri şeri sudan yarattık buyuruyor ,Cinler insanlar ve diğer diri varlıkları…

    Peki şu ayet

    ”Cinleri de daha önce alevli ateşten yarattık” (Hicr,27)

    And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık.

    (Müminun, 12)

    Cinni ateşten ,insanı topraktan yarattık buyuruyor , Ama Enbiya 30’da her diri şeyi sudan yarattık buyuruyor ?Bu nasıl iş?Bu ayetler niye çelişiyor birbiriyle?

    Bunca Tefsir kitabı boşuna mı yazıldı ,Bu kadar hadisi Şerifi Resulullah boşuna mı buyurdu ?

    Bunca ilim, Akaid Kelam fıkıh tefsir hadis boşuna mı var ? Mezhepler boşuna mı var?

    Mezhep imamları napmışlar, Ayet ve hadislerden dinin hükümlerini çıkarmışlar ,kısımlara ayırmışlar kolayca öğrenebileceğimiz hale getirmişler.

    Kafam hadis rivayetleri okumakla bulanmadı, Gördüğünüz üzere yazılarımda hem ayetler hemde hadisler yer almakta…Fakat net olarak görülüyor ki Resulullah’ın hadisleri bir bir çıkıyor;

    (Kur’andan başka, delil kabul etmem diyenler çıkacak.) [Ebu Davud]

    (Hadisi bırak, Kur’ana bak diyerek beni yalanlayanlar çıkacak.) [Ebu Ya’la]

    (Sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacak.) [İ.Asakir ]

    Altın iperğin ümmetin erkeklerine haram olması Resulullah’ın yasağı iledir, Peki Kur’an da delil var mıdır ? Elbette;

    Kur’an ;

    Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur

    (Nisa,80)

    Buyuruyor..

    Kadınların kaşlarını almasıyla ilgili Resulullah’ın yasaklaması ve haram etmesini bir kadın gelip Abdullah İbni Mes’ud’a dedi ki Kur’an’da delilini sorunca ;Abdullah İbni Mes’ud buyurdu ki;

    Peygamberin verdiğini alın ,yasakladığını bırakın (Haşr,7)

    buyuruyor Allah kur’anda ,Sen bu ayeti işitmedin mi? dedi.

    Mikdâm İbnu Ma’dîkerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: “Bizimle sizin aranızda Allah’ın kitabı vardır. Onda nelere helâl denmişse onları helâl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz” diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın haram kıldıkları da tıpkı Allah’ın haram ettikleri gibidir”

    Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2, (12).

  17. 17 On Aralık 28th, 2012, nurettin said:

    Bakın şeytan ayrıntıda gizlidir derler .

    ”Meal’den okuyarak din öğrenmek’te toplumdaki yanlış tatbikatlardan biridir..Kur’anı Kerim meali okuyan arkadaşlara yanında tefsir kitabıyla birlikte okumalarını tavsiye ederim Aksi halde ayetleri yanlış anlayabilir..”

    Bu açıklamarı yazan insanlara bu ehliyeti kim veriyor? Hal böyle iken biz bu insanın ehliyeti olup olmadığını nereden bilebileceğiz.
    Yine çelişkiye giriyorsunuz . Kuranın kendini açıkladığı ayeti açıkca yazdığı halde.

    Bir insanın 30 yılda göremediğini , başka bir insan 30 saniyede görebilir bu doğaldır.Biz de yıllarca kuranı bulanık gördük.Onlarca hadis ezberledik ama akılla bu işi bitidik

    Ne zaman ; çirkinlikle güzelliği görünüşle değil, akılla ayırt etmeyi öğrendiğimiz zaman.

    Yyazmış olduğunuz yazıların çoğunda kaynak yok . Hz Ebu Bekir örneği gibi hikayelere giç girmeyelim. Yani ben de desem ki ; o zaman o ayeti tastik edici ayet daha inmemişti ne diyeceğiz.Benim elimdeki kaynaklara göre Hz.Ebu Bekir hadis yazılmasına karşıydı , Hz.ömer bunların yakılması emretmiştir buyrun. Hep çelişki . Bunların hiç biri allah katından değildir. İster inanın ister inanmayın size kalmış.

    Ömer Çelakıl geldi aklıma . Adamı dinden çıkardı hocalarımız . Nasıl olurdu kendileri onlarca Tefsir kitabı yazmışken daha yeni kuran okuyan birisi bir mucize yakalayabiliyordu.
    İşin içine nefsimiz karışırsa iş doğruyu bulmaktan tabi ki çıkar.

    Ne demiş Mevlana ; Cibilliyetsize ilim öğretmek, eşkıyanın eline kılıç vermektir. Zamene hocalarımız sağolsunlar iyi yetiştirdiler hepimizi ama ben erken saldım zihnimdeki çelişkileri .Artık yavaş yavaş kurandaki dini öğrenmeye başlıyoruz .

    Dini uyduranlardan değil asıl kaynağından öğrenin.

    http://www.kurandakidin.com/~kurandakidin/wp-content/uploads/2012/01/uydurulandinkurandakidin.pdf

  18. 18 On Aralık 31st, 2012, hasan özkaya said:

    ”Şimdi sen sabret. Çünkü Allah’ın vaadi mutlaka haktır. Sakın imanı sağlam olmayanlar seni hafifliğe sevketmesinler.”

    (Rum Suresi,60)

    ”(Habibim!) Sen Allah de geç ,onlar daldıkları bataklıkta oyalanadursunlar.”

    (En’am Suresi,91)

    Allahualem…

  19. 19 On Ocak 5th, 2013, nurettin said:

    Tebrikler hasan bey, en sonunda Peygamberliğinizi ilan ettiniz sanırsam. Yani ayet copy paste etmek , hadis paste etmeye benzemez dikkatli olmak dikkatli okumak gerek.

    Türkçe kuran okunmaz dedikten sonra ikinci büyük bir ayıba imza attınız sanırsam .

    Şu Habibim! sıfatları lakapları nedir iyece cıvıtmışız .Ben böyle bir çeviri daha görmedim. Buradan Muhamemed peygamberi putlaştırdığınız apaçık belli oluyor(unuttuysanız 45:52 , 93:7)ama ne dediğimi kavramanız için şu ayetleri hatırlayın cevabı orada…Zira onlarda Uzeyir ve İsa paygamber için Allah çocuk edindi demişlerdi.

    Okuyun;
    (9:30 , 5:17 , 5:72 , 5:75 , 2:285 , 4:171 , 5:117 ….)

    Son sözüm
    ”Kimin doğru ilminin ,imananın olduğunu bilmek göklerin ve yerin gaybını bilen Allah’a mahsustur”

    Selam dua ile hoşcakalın…

  20. 20 On Ocak 12th, 2013, hasan özkaya said:

    ”Mümin erkeklere ve mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler de bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.”

    (Ahzab,58)

Yorum Yaz