-
28th Kasım 2008

Adetliyken(regl) İbadet

posted in NAMAZ |

ÂDET(REGL) VE İBADET

KUR’AN’DA KADINLARIN ÂDETİNE BAKIŞ:

2Bakara suresi/222-Sana (kadınların) ay halleri hakkında soruyorlar. De ki: “O bir rahatsızlıktır. Bu yüzden, ay hali sırasında kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın; temizlendiklerinde ise Allah’ın emrettiği şekilde onlara yaklaşın.” Doğrusu, Allah pişmanlıkla kendisine yönelenleri ve özlerini temiz tutanları sever.

5Maide suresi/6-Siz ey inananlar! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü, dirseklere kadar kollarınızı yıkayın. Başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı meshedin. Eğer boy abdestini gerektiren bir halde iseniz kendinizi temizleyin. Ama eğer hasta iseniz yahut seyahatteyseniz yahut tuvaletten geldiyseniz yahut kadınla birlikte olmuşsanız ve su bulamıyorsanız, o zaman, temiz toprakle teyemmüm edin ve onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah sizi zora koşmak istemez; ama sizi tertemiz kılmak ve nimetlerinin tamamını size bahşetmek ister ki şükredenlerden olasınız.

4Nisa suresi/43-Siz ey inananlar! Sarhoş iken namaz kılmaya kalkışmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar (bekleyin); ve boy abdestini gerektiren bir durumda (iken de) yıkanıncaya kadar seyahatte olmanız (ve yıkanma imkanından yoksun bulunmanız) hali dışında- (namaza kalkışmayın). Ama eğer hasta iseniz veya seyahatteyseniz yahut tuvaletten geldiyseniz veya kadın ile birlikte olmuşsanız ve hiç su bulamıyorsanız, o zaman temiz toprakla teyemmüm edin, (onunla) yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Bilin ki Allah, gerçekten günahları temizleyendir, çok affedicidir.

***********o**************

ÂDETLİYKEN İBADET-SÜLEYMAN ATEŞ

2/222- Sana hayızdan(âdet görme) soruyor­lar. De ki: “O eziyettir.” Âdet halinde kadınlardan çekinin, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah’ın emrettiği yerden onlara varın. Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever. 223- Kadın­larınız sizin hars(ürün mahall)inizdir. O halde ürün mahallinize nasıl dilerseniz öyle varınız. Kendiniz için ileriye hazırlık yapın ve mutlaka Allah’a kavuşacağınızı bilin. (Ey Muhammed) İnananları müjdele. (Bakara: 92/222-223)ayetinde de inanan erkeklere hitaben, kadınların, kendilerinin harsi olduğu, harelerine diledikleri biçimde varabilecekleri belirtiliyor.

Bu ayetlerde iki konu hakkında hüküm getirilmektedir: Hayd ve cinsel ilişki.

A- Hayız: Dilde akmak, taşmak anlamına gelen hayd belli zamanda kadından gelen kan ve kan gelmesi durumudur. Fakîhlere göre âdet süresi en az üç, en çok on gündür. Bundan az veya çok süre akan kan, hayd değil, hastalık eseri sayılır. Yine fakîhlere göre hayd halinde kadın oruç tutamaz, namaz kılamaz, Kur’ân’a el süremez, cinsel ilişkide bulunamaz. Orucunu sonra kaza eder ama namazı kaza etmez. Fakîhler kişi rivâyetleriyle gelen hadîslere dayanarak bu yargılara varmışlardır.

Hayızlı kadının namaz kılamayacağı hakkındaki rivayet, sadece Hz. Âişe’ye dayandırılmaktadır. O da ilim ifade edecek nitelik ve güçte değildir. Âişe’den gelen bir rivayete göre zamansız âdet gören bir kadın, Allah’ın Elçisine gelip düzensiz âdet gördüğünü, bu durumda namaz kılıp kılamayacağını sormuş, Allah’ın Elçisi ona: “O gerçek âdet değildir, yıkan ve namazını kıl!” demiştir. Bu kadın, her vakitte yıkanıp namazını kılarmış.

Bu rivayeti duyan Abdu’r-Rahmân ibn Hişâm: “Allah, Hind’e rahmet eylesin. Keşke bu fetvayı duysaydı. Vallahi bu özründen dolayı namaz kılamadığı için ağlayacak derecede üzülürdü!” demiştir.

Bir rivayete göre Hz. Âişe, “Hayız günlerindeki namazlarını kaza etmemiz gerekir mi?” diye soran bir kadına: “Sen Harûriyye(Hâricîler)den misin? Allah Elçisi zamanında biz âdet görürdük. Bize (âdetten sonra) namazımızı değil, sadece orucumuzu kaza etmemiz emredilirdi” demiştir.

İşte adetli kadının namaz kılamayacağı, oruç tutamayacağı hakkın­daki delîl sadece Âişe’ye dayandırılan bu rivayetlerdir. Zan ifade eden bu rivayetlerle Kur’ân’ın kesin emri nasıl askıya alınabilir? Kaldı ki bu rivayette adetli kadının namaz kılamayacağı hakkında bir söylem de yoktur. Sadece adetli kadının, kılmadığı namazı kaza edip etmeyeceğine dair bir sorunun cevabı vardır. Önce Hz. Âişe’nin, namazın kazasından söz etmesi de kuşkuludur. Çünkü Peygamber döneminde öyle günlerce kılınmayan namazların kazasından söz edilmez. O dönemde müslümanlar, namazlarını özürsüz olarak terk etmezlerdi. Özür dolayısıyla bir iki vakit veya bir iki günlük namazlar da kaza olarak değil, tertîb ile cem’edilerek kılınırdı.

İnsanın isteği dışında hasıl olan özür, ibâdete engel değildir. Hz. Peygamber, düzensiz âdet gören kadına, yıkanıp namaz kılmasını emretmiş ve bu kadın, her namazında yıkanarak (veya abdest alarak) namaz kılmıştır. Şimdi düzensiz âdet görme ile, düzenli âdet görme arasında ne fark vardır? İkisinde de kadından gelen kan, aynı kandır. Gelen kan, pis görüldüğü için bu kadına, temizlenip, yani abest alıp namazını kılması emredilmiştir. İnsanın elinde olmayan bir hal, neden onun ibâdetine engel olsun? Düzensiz âdet görme özür sayılıyor da, normal âdet görme neden özür sayılmasın? Aşağıdaki rivayet, Hz. Peygamber’in, normal âdeti özür saydığını kanıtlar:

Hz. Âişe’nin rivayetine göre Âdet halinde bulunan Âişe, Mescidde bulunan Peygamber’in başını yıkayıp tarardı. Peygamber, adetli Âişe’ye: “Mescidden bana humre(seccâde)yi getir! demiş.” Âişe, adetli olduğunu söylemiş. Peygamber: “Âdet, senin isteğinle olan bir şey değildir. Sen Mescide git, bana seccadeyi getir!” demiş.

Kur’ân-ı Kerîm’in kendisinde ne âdetin süresinden, ne de adetli iken Kur’ân okunamayacağından, namaz kılınamayacağından, oruç tutulama­yacağından söz edilir. Hayd tıpkı idrar tutamamak gibi bir özürdür. Özürlü erkek ibâdetten mu’âf tutulmaz, sadece her vakit için abdest alıp ibâdetini yapar.

Kendi içinde olağanüstü çelişkili olan bu kişi rivâyetleriyle ma’alesef din bozulmuş, Kur’ân’ın söylemediği şeyler dine sokulmuştur. Kur’ân, adetli kadının neyi yapamayacağını söylüyor: O da cinsel ilişkidir. Kadına eziyet vereceği için erkeklere, bu durumdaki kadınla ilişkiye girmemeleri emredilmiştir. Maksat kadına eziyet vermemek, bir de o durumda kadına karşı bir soğukluk duygusu oluşma olasılığını uzaklaştırmaktır.

Bunun dışında hayd hali, normal bir özür durumudur. Nasıl cünüp kimse su ile yıkanamadığı takdirde teyemmüm ederek namaz kılıyorsa özürlü özrü devam ede ede ibâdetini yapabiliyorsa adetli kadın da her namaz için abdest alarak namazını kılar, Kur’ânını okur, orucunu tutar, diğer ibâdetlerini yapar.

Kur’ân’ın sınırlamadığı bir şeyi kimse sınırlayamaz. Kur’ân’a ters şeyler hadîs olamaz. O rivayetler, peygamber’e iftiradır. Adetli kadın hakkında Yahudilikten ve çeşitli uluslardan Araplara sızan gelenekler hadîs biçimine getirilerek İslâm literatürüne sokulmuştur. Bunların aslı olsaydı mutlaka Kur’ân’da kadının hayd halinde bu ibâdetleri yapama­yacağına dair bir açıklama olacaktı. Zira Kur’ân ibâdet yapamama gibi önemli bir hali kapalı bırakmaz, bunu belirtirdi. Kur’ân hayd halindeki kadınla cinsel ilişki yapılmamasını söylüyor da hayd halindeki kadının namaz kılamayacağını, oruç tutamayacağını, diğer ibâdetleri yapama­yacağını neden söylemiyor? Yoksa Allah katında cinsel ilişki namazdan, oruçtan, Kur’ân okumaktan daha mı önemlidir? Kur’ân’a ters bu tür düşünce ve uygulamaları bırakıp Kur’ân’a dönmeli ve Kur’ân ne diyorsa onu uygulamalıyız.

Bir özür (hastalık) dolayısıyla oruç tutamayanın, başka zaman onun yerine oruç tutacağı, ama hastalık veya sefer durumunda oruç tutmanın daha sevâb olduğu bildiriliyor. Hiçbir halde namaz düşmüyor veya ertelenmiyor. Hastalık halinde nasıl namaz düşmüyorsa bir hastalık olan özür halinde de namaz düşmez. Ancak oruç başka günde tutulmak üzere ertelenebilir. Fakat oruç tutmak daha efdaldir.

Âyette hayd (âdet) durumunda sadece bir tek yasak getirilmektedir; o da kadının kendisine değil, onunla ilişkide bulunmak isteyen kocasınadır. Kocasına, adetli hanımı ile ilişkide bulunmaması, çünkü bu eylemin, kadına eziyet vereceği buyuruluyor.

“De ki:’O eziyettir’.”: Eza, eziyet veren bir hastalık mânâsına gelebileceği gibi, insanı tiksindiren pislik anlamına da gelir. Yani hayız, kadına eziyet veren, sizi de tiksindiren bir haldir. Bu halde bulunan kadınla münâsebetten uzak durunuz…

Rivayetlerden anlaşılıyor ki toplumda bazı insanlar, adetli kadınla bütün ilişkileri kesmek gerektiğine, ona el sürülmeyeceğine, elini vurduğu her şeyin pis olacağına inanıyorlardı. Erkeklerde, o haldeki kadınlara karşı bir tiksinti duygusu yerleşmişti.

Bu inanç ve töre çeşitli toplumlarda vardı. Meselâ İranlılar, âdet halindeki kadını evden çıkarırlar, kent dışında küçük bir çadıra kapatırlar; ona yemek götüren hizmetçi dahi ona veya onun temas ettiği eşyaya değip pis olmaması için ellerini, burnunu ve kulaklarını bez parçasıyla sarardı. İşte Âişe’den aktarılan bu sözlerde, bu düşüncelerin yersizliğini kanıtlamak için, peygamber’in, adetli kadınla, Kur’ân’ın yasakladığı cinsel ilişki dışında ilişkilerini sürdürdüğü anlatılmaktadır.

Yahudiler, hayızdan çok sakınırlar, hayızlı kadınla yatmadıkları gibi beraber yemek de yemez, aynı odada dahi oturmazlardı. Hıristiyanlar ise hayza hiç önem vermezler, hayızlı kadınlarla ilişkide bulunurlardı. Araplar, özellikle Kitâb ehliyle bir arada oturan Medîneliler, bu hususta Yahudilerin etkisinde kalmışlardı. Onlar da Yahudiler gibi yapıyorlardı. Bazı sahâbîler, Hz. peygamber’den bu konuda İslâmın hükmünü sordular. İşte bu ayet bu soruya yanıt olarak indi.

Kur’ân-ı Kerîm’de hayzın, kadının cünüp olacağına ve hayzı kesilen kadının, cünüplükten yıkanır gibi yıkanması gerektiğine dair bir söylem yoktur. Yalnız kan akması, insanlar tarafından pislik kabul edilir. Özellikle akan kan temizlenmezse o bölgede mikrop üremesine neden olur. Bu bakımdanayette “Temizlendikleri”, yani kan akması durduğu zaman, onlarla cinsel ilişkide bulunulabileceği belirtilmektedir. Elbette akan kan durduktan sonra o bölgenin yıkanması gerekir. Bu, cünüplükten temizlenme değil, kan bulaşıklarından temizlenmedir. Bunu cünüplük hali olarak görmek hatâdır. Çünkü Kur’ân’da böyle bir söylem ve tanım yoktur.

Âdet ve lohusa halindeki kadının kirliliği inancı, Kur’ân’dan değil, Tevrat’tan alınmadır. Bundan söz etmediğine göre demek ki Kur’ân, Tevrat’ın bu hükümlerini muhataplarından kaldırmış iken gelenek, bunları hadîsleştirerek fıkıh kuralları haline getirmiştir.

Tevrat, lohusa kadını murdar (cünüp) saymaktadır (Levililer: 12/2-5). Yine Tevrat’a göre kendisinden kan gelen (adetli) kadın, yedi gün murdar olur, ona dokunanlar da murdar (pis) olurlar, hattâ o kadının oturduğu yatak, ya da döşek üzerine bir şey bulaşırsa o şeye dokunan erkek, akşama kadar murdar (pis) olur. Adetli kadınla yatıp da üstüne bir şey bulaşan erkek de yedi gün murdar (pis) olur (Levililer: 15/19,23-24).

“Ve eğer bir kadının akıntısı olur ve bedeninde akıntısı kan olursa yedi gün murdarlığında kalacak ve ona her dokunan akşama kadar murdar olacaktır.”

“Bir kadın gebe kalır, çocuk doğurursa âdet murdarlığı günlerinde olduğu gibi murdar olacaktır… Fakat çocuk doğurursa iki hafta murdar olacak ve altmış altı gün kendi tathiri kanında kalacaktır.”

Fakat Kur’ân adetli kadının murdar olacağından söz etmez. Ancak âdet halindeki kadınla yatmanın, kadına eziyet olacağını, bu yüzden adetli kadınla yatmaktan uzak durulmasını emreder (Bakara: 92/222) Tevrat’ın, adetli kadının pis olacağı hükmü de hadîs şekline getirilmiştir.

Âyetin, “Temizlendikleri zaman Allah’ın emrettiği yerden onlara varın.” cümlesi üzerinde müfessir ve fakîhler görüş ayrılığı içine düşmüşlerdir: 1. Ebû Hanîfe’ye göre birinci kendiliğinden temizlenmek, yani haydin kesilmesi demektir. Şeddeli olan kelimesi de anlamındadır. Binâenaleyh, kadının, âdeti kesilince yıkanmadan dahi onunla ilişkide bulunmakta bir sakınca yoktur.

2. Mâlik,Zührî, el-Leys, Rabî’a, Ahmed, İshâk ve Ebû Sevr’e göre kan kesilince cinsel ilişkide bulunabilmek için kadının yıkanması gerekir. Bunlara göre de Ebû Hanîfe görüşünün tersine, birinci şeddeli olan anlamındadır.ayet, “Âdetten kesilen kadınlar, su ile yı­kanmadan onlarla temas etmeyin. Onlar su ile yıkandıktan sonra onlarla temas edebilirsiniz” demektir.

3. Tâvûs ve Mücâhid’e göre de kan kesildikten sonra kadın, ilişkide bulunabilmek için yıkanır ama cünüplükten yıkanır gibi yıkanmasına gerek yoktur. Sadece abdest alması, yani temizlenmesi yeterlidir.

Adetli kadına varmak yasak olmakla beraber nefsine uyup da bunu yapanın tevbe etmesi ve keffâret vermesi gerekir. Bunun keffâreti, İbn Abbâs’a göre yarım dînâr ile bir dînar arasında değişir. Fakat Şâfi’î ve seleften bir cemâate göre bunun keffâreti yoktur, tevbe ve istiğfar yeterlidir

İbn Kesîr özetle şöyle diyor: “Ebû Hanîfe, Şâfı’î ve Ahmed ibn Hanbel’den gelen sözlere göre kadın ancak fercinden kullanılabilir. İmam Mâlik’ten ise kadını arkadan kullanmanın caiz olduğu rivayet edilmiştir. Hâkim, Dârekutnî, Hatîb-i Bağdadî, İmam Mâlik’in, kadını poposundan kullanmanın caiz olduğu kanâatinde bulunduğunu çeşitli yollarla rivayet etmişlerdir. Fakat sened-lerde zayıflık vardır.” Nâfi’, Abdullah ibn Ömer’in: “Âyet kadınlara arkala­rından varılabileceği hakkındadır” dediğini nakletmiş, fakat başkaları, Nâfı’i, bu rivayetinde yalanlamıştır. Şî’adan Seyyid el-Murtazâ da bunun caiz olduğu kanısındadır. Seyyid Murtazâ bu görüşü, İmâm-ı Ca’fer ibn Muhammed es-Sâdık’tan rivayet etmiştir.

Kadına arkadan varmanın haram olduğunu söyleyenler de, şu hadîslere dayanırlar: “Kadınlara arkadan varmayın. Allah haktan utan­maz.” “Erkek veya kadına arkasından varan adama Allah bakmaz.” Tirmizî, birinci hadîsin senedini zayıf bulmuş, ikinci hadîsin de garîb olduğunu söylemiştir. Tirmizî, İbn Mâce, Dârimî ve Ahmed ibn Hanbel’in rivayet ettikleri “Kim hayızlı kadına varır, kadını dübüründen kullanır, yahut kâhine başvurursa kâfir olmuştur” şeklindeki hadîsi de yine, sened bakımından zayıf görmektedir: “Çünkü peygamber (s.a.v.), âdet hâlindeki kadına varanın, bir dinar keffâret vermesini emretmiştir. Eğer adetli kadına varmak küfür olsaydı, bu işe keffâret konmazdı” diyor.

Görülüyor ki: iki tarafın delilleri de zayıftır. Fakat bu işin haram, yahut harama yakın mekruh olması gerekir. (Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, Hayd maddesi)

***********o**************

ÂDETLİYKEN İBADET-RAZİ TEFSİRİ

“İstihaze Kanının Abdesti Bozup Bozmaması: İmam Mâlik (r.h), devamlı alışkan olmaması şartıyla (def-i hacetin) iki yolunun dışında, bedenden çıkan şeylerin abdesti bozacağını söylemiş ve buna istihaze kanını misal vermiştir. Rebi’a ise şöyle demiştir: “İstihaze (özür) kanı da abdesti bozar. Bizim delilimiz,ayetin umumî oluşudur.” (Razi Tefsiri, 5/6 açıklaması)

***********o**************

ÂDETLİYKEN İBADET-HAYRETTİN KARAMAN

“İbn Kayyim el-Cevziyye, İ’lâmu’l-muvakkı’în isimli fıkıh usulü kitabının 3. cildinde, hayızlı kadının tavafı meselesini tartışıyor. “Haccın tamamlayıcı parçalarından (rükünlerinden) biri olan tavâfı yapamadan hayız görmeye başlayan bir kadın -eğer yol arkadaşları (kervan, gurup) bekleyemiyorlarsa- ne yapacak?” sorusunu soran İbn Kayyim, “Bekler, gidip sonra bir daha gelir, hayızlı yapar ve ceza öder…” gibi çözümleri birer birer tartışarak reddediyor ve şu sonuca varıyor: Allah kullarını güçlerinin yetmeyeceği, kendilerine çok zor gelen ibadetlerle yükümlü kılmaz. Ayakta namaz kılamayan oturup kılar, su bulamayan teyemmüm eder, elbise bulamayan çıplak kılar, kıbleyi bilemeyen tahmin ederek bir tarafa yönelir… Hayızlı kadın da temizlenmeyi bekleyemiyorsa öylece tavâfını yapar ve kasten bir kural ihlal etmediği ve yasağı çiğnemediği için ceza da gerekmez… (İbn Kayyim, İ’lâm, Msr, 1955, III, 25, 34)

İbn Rüşd, Bidâyetü’l Müctehid Nihâyetü’l Muktesıd isimli eserinde “cünüplük ve hayız halinin hükümleri” başlığı altında “mescide girme, Kur’an’a dokunma ve onu okuma” konularını ele alıyor ve özetle şunları kaydediyor: Fıkıh âlimlerinin, cünüp ve hayızlı olanların mescide girmelerinin cevazı konusunda üç farklı ictihadları vardır: 1. Malik (hanefîler de bu görüştedirler) girmeleri caiz değildir diyor. 2. Şâfi’î “orada oturmak üzere giremezler ama mescide bir kapısından girip diğerinden çıkarak yollarına devam edebilirler” diyor. 3. Dâvûd Zâhirî ve onun yolundan gidenler ise “cünüp ve hayızlının mescide girmeleri, orada oturmaları caizdir” diyorlar.

Bu konuda farklı yorum ve ictihadların bulunmasının sebebi, ilgiliayetin farklı anlaşılması, hadisin de sahih olup olmadığı konusundaki farklı değerlendirmedir. İlgiliayetin meali şöyledir: “Ey iman edenler! Ne söylediğinizi bilir hale gelinceye kadar sarhoş iken namaza yaklaşmayın, guslünüzü edinceye kadar da -yoldan geçmeniz dışında- cünüp iken (namaza yaklaşmayın)” (Nisâ: 4/43). Mealde geçen “namaza yaklaşmayın” cümlesi iki şekilde anlamaya müsaittir: a) Namaz kılmayın. b) Namaz yerine (mescide) yaklaşmayın; yani girmeyin.ayeti birinci şekilde anlayanlar, hayızlı ve cünüp iken namaz kılınmaz ama mescide girilebilir demişleridir.

Hadis de “Cünüp ve hayızlı için mescidi helal kılmıyorum” mealindedir. Bu hadisi sahih bulmayan müctehidler onu delil olarak kullanmamışlardır.

Zâhiriyye mezhebinin güçlü âlimi İbn Hazm de el-Muhallâ isimli fıkıh kitabında, “cünüp ve hayızlı olanların mescide giremeyeceklerini” savunan alimleri tenkit ediyor ve özetle şu delillere dayanıyor: İleri sürdükleriayeti “mescide yaklaşmayın” şeklinde anlamak doğru değildir. Hadis de sahih değildir. Hz. Peygamber zamanında Suffe ashâbı mescidde kalırlardı ve elbette ihtilam olurlardı. Azat edilen bir siyah cariyeyi Peygamberimiz uzun zaman mescidde oturttu; bu esnada onun da âdet görmüş olması tabîîdir… (İbn Hazm, el-Muhallâ, 77, 184; İbn Rüşd, Bidayetü’l-müctehid, Beyrut, 1987, 29 vd.)” (Hayrettin Karaman-Sorular ve Cevaplar-Özel hallerinde kadınların ibadeti başlığı.)

***********o**************

HADİSLERDE ÂDETLİYKEN(REGL) İBADET

(Hayızdan temizlenmek, kanlı bölgenin temizlenmesidir: Hayızlı kadının namaz kılması için yıkanması gerekmez.)

3790-Hz. Aişe anlatıyor: “Ensardan bir kadın, Resûlullah’a hayızdan nasıl yıkanacağını(AYRICA ORİJİNALDE İĞTİSÂL DEĞİL, ĞUSL GEÇMEKTEDİR. ARAPÇA’DA ĞUSL YIKANMAK DEĞİL, YIKAMAK ANLAMINA GELİR.) sordu. Bunun üzerine, Resûlullah da nasıl yıkanacaksa öyle emretti ve dedi ki: “Miske bulanmış bir (bez, pamuk vs.) parçası al. Onunla temizlen!” “Onunla nasıl temizleneceğim?” diye kadın tekrar sordu. Resûlullah: “Onunla temizlen!” buyurdu. Kadın tekrar etti: “Nasıl?” Resûlullah: “Sübhânallah! temizlen!” dedi. (Baktım ki anlamıyor;) kadını kendime çektim ve: “O parçayı, kan bulaşığına tatbik et” dedim..” Buhari, Hayz 13; Müslim, Hayz 60; Ebu Davud, Taharet 122; Nesai, Taharet 159.

3793-…Örtüde benden bulaşan kan vardı. Bu benim ilk hayız kanım idi. Görünce deveye doğru sıçradım ve utandım.. Resûlullah bendeki bu hali farkedip, kanı da görünce: “Neyin var? Belki de hayız oldun?” buyurdular. Ben “Evet!” dedim. Resûlullah: “Öyleyse (hayız görenlerin tedbirlerine başvurarak) kendine çekidüzen ver. Sonra da bir su kabı al, içerisine tuz at. Sonra örtüye değen kanı yıka, sonra bineğine dön!” ferman buyurdular. Resûlullah Hayber’i fethettiği zaman ganimetten bize de bağışta bulundu. (Ümeyye Bintu Ebi’s-Salt) der ki: “(Gıfarlı sahabiyye), suyuna tuz katmadan hayız kanını yıkamazdı. Öldüğü zaman cenazesinin yıkanacağı suya da tuz atılmasını vasiyet etmiştir.” Ebu Dâvud, Tahâret 122, (313)

3522-“(Hz. Âişe) dedi ki: “Bizden biri hayız olur, sonra temizlenince, (bulaşma) kanı, elbisesinden kazır ve elbisenin geri kısmına su serper sonra da içinde namaz kılardı.”[Buhârî, Hayz 9; Ebû Dâvud, Tahâret 107, (269), 132, (357), 142, (388); Nesâî, Tahâret 179, (1, 150, 151).]

3520-Esmâ Bintu Ebî Bekr anlatıyor: “Bir kadın Resûlullah’a gelerek:”(Ey Allah’ın Resûlü!) Birimizin çamaşırına hayız kanı bulaşınca ne yapmalıdır?” diye sordu.:”Önce kazır, sonra parmak ucuyla bulaşan yeri yıkar, sonra da [kan görülmeyen yere] su çiler” buyurdu.” [Buhârî, Hayz 9; Müslim, Tahâret 110; Muvatta, Tahâret 103; Ebû Dâvud, Tahâret 132]

***********o**************

ÂDETLİYKEN İBADET(REGL)-SÜLEYMAN ATEŞ

Bir rivayete göre Hz. Ayşe, “Hayz günlerindeki namazlarını kaza etmemiz gerekir mi?” diye soran bir kadına, “Sen Harûriyye (Haricîler)’den misin? Allah Elçisi zamanında biz âdet görürdük. Bize (âdetten sonra) namazımızı değil, sadece orucumuzu kaza etmemiz emredilirdi” demiştir (Müslim, Hayd: b. 15, h. 67-68).

İşte adetli kadının namaz kılamayacağı, oruç tutamayacağı hakkındaki delil sadece Ayşe’ye dayandırılan bu rivayetlerdir. Zan ifade eden bu rivayetlerle Kur’ân’ın kesin emri nasıl askıya alınamazsa bu rivayette adetli kadının namaz kılamayacağı hakkında bir söylem de yoktur. Sadece adetli kadının, kılmadığı namazı kaza edip etmeyeceğine dair bir sorunun cevabı vardır.

Kur’ân-ı Kerîm’de ne âdetin süresinden, ne de adetliyken Kur’ân okunamayacağından, namaz kılınamayacağından, oruç tutulamayacağından söz edilir. Hayd, tıpkı idrar tutamamak gibi bir özürdür. Özürlü erkek ibâdetten muaf tutulmaz, sadece her vakit için abdest alıp ibadetini yapar. Kendi içinde olağanüstü çelişkili olan bu kişi rivayetleriyle maalesef din bozulmuş, Kur’ân’ın söylemediği şeyler dine sokulmuştur.” (Süleyman Ateş -Vatan Gazetesi -17/3/2004)

“Yeni İslâm İlmihali” adlı eserimin 1979 basımındaki, söz konusu ilmihalde adetli kadının oruç tutamayacağını, namaz kılamayacağı, âdeti kesildikten sonra tutamadığı oruçlarını kaza edeceği fakat namazlarını kaza etmeyeceği belirtilirken gazetedeki yazımda ise âdetin, biyolojik bir özür durumu olduğu, bu halde bulunan bayanın dilerse oruç tutabileceği, hasta gibi orucunu yiyip sonra kaza edeceği ancak namazın hiç düşmeyeceği, her namaz vakti için abdest alıp namazlarını kılacağı belirtilmektedir.

Büyük bir vebaldir: Okurum özetle diyor ki: “Yazarı aynı olan bu yazılarda bir çelişki yok mu? İkinci yazıda belirtilen bilgiler doğru ise âdet hali bittikten sonra gusletme gerekliliği ortadan kalkmıyor mu?” Şunu belirteyim ki İslâm İlmihali’ni yazdığım zaman dayandığım kaynaklar klasik ilmihal ve fıkıh kitaplarıydı. Bilgilerim bizzat Kur’ân’a değil, bu kitaplara dayanıyordu. Ama ne zaman ki tefsîr için Kur’ân’ın içine girdim ve bilgilerimi doğrudan Kur’ân’dan almaya başladım, klasik ilmihal kitaplarında yazılan birçok konunun yanlış anlatıldığını ve Kur’ân düşüncesinin yorumlarla çarpıtılıp değiştirildiğini gördüm. Elbette farkına vardığım hatada ısrar edemezdim çünkü bu, büyük bir vebaldir. Dediğim gibi “Yeni İslâm İlmihali” adlı eserimin ilk baskılarındaki bilgiler, mevcut ilmihallere, klasik fıkıh kitaplarına dayanmaktaydı.

Düzeltmeleri yaptım: Hatayı fark ettikten sonra o kitapta da gerekli düzeltmeleri yaptım. Kitabın son baskısında, klasik fıkıh kitaplarında yazılan bilgileri aktardıktan sonra bu konudaki görüşümü açıkladım. Kitabın son baskısının 111’inci sayfasında, “Adetli kadınla ilgili önemli bir açıklama”yı okuyabilirsiniz. Değerli okurum, Maide Suresi’nin altıncı ayetinde namaz kılmak isteyenin, abdest alması, cünup olanın ise tam temizlenmesi (yani yıkanması) emredilmektedir. Hayız (âdet hali), cünupluk değildir. (Süleyman Ateş -Vatan Gazetesi -17/9/2003)

”Mezhep öncülerine göre hayız(adetli) halinde kadın oruç tutamaz, namaz kılamaz, Kur’ân’a el süremez, cinsel ilişkide bulunamaz. Orucunu sonra kaza eder ama namazını kaza etmez. Fakîhler(mezhep öncüleri) kişi rivayetleriyle gelen hadislere dayanarak bu yargılara varmışlardır.

Normal bir özür durumu: Oysa Kur’ân-ı Kerîm’in kendisinde ne âdetin süresinden, ne de adetliyken Kur’ân okunamayacağından, namaz kılınamayacağından, oruç tutulamayacağından söz edilir. Hayd(adetli olmak), kadınlar için doğal, biyolojik bir özür durumudur. Özürlü erkek ibadetten muaf tutulmaz, sadece her vakit için abdest alıp ibadetini yapar.

Kur’ân, adetli kadının neyi yapamayacağını söylüyor: O da cinsel ilişkidir. Kadına eziyet vereceği için erkeklere, bu durumdaki kadınla ilişkiye girmemeleri emredilmiştir. Maksat kadına eziyet vermemek, bir de o durumda kadına karşı bir soğukluk duygusu oluşma olasılığını önlemektir.” (Süleyman Ateş -Vatan Gazetesi -26/8/2003)

This entry was posted on Cuma, Kasım 28th, 2008 at 13:07 and is filed under NAMAZ. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

There is currently one response to “Adetliyken(regl) İbadet”

Why not let us know what you think by adding your own comment! Your opinion is as valid as anyone elses, so come on... let us know what you think.

  1. 1 On Ağustos 5th, 2015, Ateş Süleyman’dan Serinleticiliği Sahte Serapvâri Bir Tasavvuf Esintisi - Müsellem.net said:

    […] [5] Âdetli kadının namazı ve orucu meselesine dair görüş değişikliği için bkz. Tıklayınız ya da tefsir yönünden detay için bkz. Tıklayınız […]

Yorum Yaz