-
4th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Şiiler, Cevşeni savaşlarda kullanmışlarsa da, bir faydasını görmemişlerdir. Mesela Irak-İran harbinde ölen Iraklı Şii askerlerle, İranlı Şii askerlerin üstlerinde cevşen duası bulunmuştur. Ayrıca üzerinde cevşen olduğu halde kaza geçiren çok kimse görülmüştür.

posted in CEVŞEN | 1 Comment

4th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Risale-i Nur’da Cevşen’e yüklenen anlam: “Münafık düşmanlarımın maddî ve mânevî zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şâh-ı Nakşibend (Nakşibendi tarikatının kurucusu Şah-ı Nakşibendi’nin kutsal zikirleri) beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar.” Risale-i Nur Külliyatı, Emirdağ Lahikası I, Sıra No: 91

 

 

posted in CEVŞEN | 2 Comments

4th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Haksöz Dergisi – Cevşen Sektörü:

Dünyada her türlü beladan, afet, hastalık yangın ve soygundan korunmak, Allah ile aranızda herhangi bir perde kalmayıp tüm isteklerinizin yerine getirilmesini ister misiniz? Asla cehenneme uğramadan cennetteki köşklerde saltanat sürmeyi garanti altına almaya ne dersiniz? Dileyenler için Bedir’de şehid olan ashabın derecesinden 900.000. kat daha fazlasına sahip olmak pek fazla uzak (bir ihtimal) değil! Diyar diyar dolaşıp nefesi güçlü, her derde deva muskalar yazan cinci ve büyücü hoca efendiler aramaya gerek kalmadı artık. Bu zikredilen kudsi sonuç ve derecelere ulaşmanın yolu size en yakın kitapçıya uğrayıp bir adet “Cevşen-i Kebir” satın almaktan geçiyor. Çünkü Türkiye yaşadığımız günlerde İslami(!) cemaat ve çevrelerin üstün gayret ve fedakarlıkları sonucu “nur topu” gibi bir “cevşen sektorü”nün doğuşuna şahit oldu. Tabii sadece cevşen sektörünün doğuşuna değil insanları adaletli ilişkiler bütününe teşvik eden İslam’ında ucuzlatılmış ticari bir meta haline getirilmesine de şahit oldu Türkiye halkı.

Nedir Cevşen? Cevşen hakkında Allah katından bir bilgi indirilmiş midir? Cevşen’i hangi sapkın zihniyet gündeme sokmaktadır? Bu türden ifsad edici bir zihniyet bireysel ve toplumsal bünyede itikadi, siyasi ve ekonomik sömürgeciliği nasıl etkin kılmaktadır? İnsanları Furkan olan Kur’an’a değil de, hakkında Allah katından hiç bir bilgi indirilmemiş hurafelerin peşine takan ulema kılıklı büyücülere, gaybdan haber getirdiğini iddia eden “hoca efendi” sıfatlı samirilere karşı nasıl daha ciddi ve kuşatıcı önlemler alabileceğimizi düşünmeyecek miyiz? Bu sebeple bir örnek olarak “Cevşen-ül Kebir” hakkında tarihsel veri ve rivayetleri de içine alan genel bir değerlendirme yaparak bu tür sapkın inançların kurulu zalim düzen ve müdafilerinin lehine, müslümanca yaşamaya çabalayan fakat cehaletle kuşatılmış geniş halk kesimlerinin aleyhine nasıl bir işleyişe sahip olduğunu ele almaya çalışacağız.

“Cevşen” kelimesi sözlüklerde, “bir tür zırh, savaş elbisesi” anlamını ifade etmekte olup, farsça kökenli bir kelimedir. Terim olarak, Şia’dan Ehl-i Beyt kanalıyla Hz. Muhammed’e isnad edilen iki duanın adıdır. Metinleri birbirinden farklı “Cevşen-ül Kebir” ve “Cevşen-üs Sağir” adıyla meşhur olan iki ayrı duanın ortak adı olarak kullanılır. Cevşen; 100 farklı bölümden ibaret oldukça uzun bir duadır. Dua Allah’a atfedilen 250 isim ile 750 sıfat ve münacaatı içerir. Şii ve Sünni hadis külliyatlarında mevcud olmayan 15 sahifelik uzun bir metni vardır. Cevşen’in metni hakkında çok farklı kanallardan oldukça mübalağalı rivayetler mevcuttur.

Rivayetlerde anlatıldığına göre Uhud Savaşı sırasında Hz. Peygamberin üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada Hz. Peygamber ellerini açarak Allah’a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve “Ey Muhammed! Rabb’in sana selam ediyor. Ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumam istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır” demiştir. Kaynaklar Cebrail’in peygamber’e dua öğretmekle birlikte duanın önemi ve faziletleri hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler aktardığını da kaydederler. Tabii ardından bu duanın kudsiyeti ve kerameti babından onlarca rivayet nakledilerek. İki örnek olarak şu rivayetler zikredilebilir; “Allah dünyayı yaratmadan 50.000 yıl önce Cevşen-i Kebiri arşın direkleri üzerine yazmıştır.” “Cebrail, Hz. Peygamber’den duayı kafirlere öğretmemesini sadece mümin ve takva sahibi kişilere talim etmesini istemiştir.”

Cevşen, rivayet kanalları itibariyle her ne kadar İmam Musa Kazım’dan itibaren yukarı doğru Hz. Muhammed’e isnad edilmiş olsa da kaynak niteliğindeki Şii ve Sünni kaynaklarda yer almadığını ifade etmiştik. Cevşen ancak Şii literatürde kaynak olma özelliği taşımayan dua mecmualarında yer almıştır. Cevşen duası sufilerin zikir ve virdlerinde oldukça önemsenir. Türkiye’de ilk defa kendileri de mutasavvıf olan Ahmet Ziyaettin Gümüşhanevi’nin “Mecmuat-ül Ahzab” ve Said Nursi’nin “Emirdağ Lahikası” isimli eserlerinde yer almıştır. Şii dünyada Cevşen’e şerh ve haşiyeler yazanlar genelde Ahbari kanaldan gelenler olmuştur. Sünni dünyada ise Said Nursi’nin talebeleri Cevşen’le ilgili itikadi veya ticari bütün işleri fedakârca omuzlamışlardır. Önce Cevşen mevzuu itikadi bir gereklilik haline getirilip, ilgili tüm bilgi ve malzemeler, mutlak suretle elde bulundurulması gereken ihtiyaçlar haline dönüştürüldü. Bu, işin teorik tarafıydı. Cevşen’le ilgili teoriler vaazlarda işlendi. Teyp ve video kasetleriyle daha geniş kesimlere ulaştırıldı. Daha sonra yazılı metin haline getirilip basıldı. İşte Cevşen’e dair yazılanlardan bir kaç not: “Gevşen manası itibariyle Efendimiz’e ilham veya vahiy yoluyla gelmiştir. Daha sonra da Ehlullah’tan birisi bu Cevşen’i keşif yoluyla Efendimiz’den almış ve Cevşen bize kadar öyle ulaşmıştır. Onlar “keşfen aldık ” dediklerini mutlaka öyle almışlardır ve dedikleri de katiyyen doğrudur” (F. Gülen /Prizma-I. Sh. 121)

Bu mantık örgüsünü olaylara yaklaşım ve çözümleme zihniyeti olarak yürürlüğe soktuğumuzda ister istemez bizden de şöyle bir mantık silsilesi sadır olacaktır: “Rasulullah’a gelen vahiylerin bir kısmı Kur’an’da yer almamıştır. Rasulullah gelen vahyi insanlara duyurmak yerine kendinde rezerv ederek Kur’an’ı tamamlanmamış bir kitap derecesine düşürmüştür. Rasulullah’a gelen vahiyleri “ehlullah’tan olmayan sahabiler farkına varıp kavrayamamış ancak bir kaç yüzyıl sonra tasavvuf ehli bir sufi “gayri metluv vahiy”den bir kısmını içeren “Cevşen-i Kebir’i keşif yoluyla elde etmiştir. Sufi “keşften aldık” diyorsa, katiyyen doğrudur.

Bu mantık örgüsüyle insanlar dünyada rezilliğe ahirette ise kötü akibete mahkûm olurlar. Bu mantık örgüsünün aştığı yol, tev’il adı altında Kitab’ın apaçık hükümlerini ayaklar altına alır. Bu sapkın yol, İlahi bildirimle iletilen tüm ölçü ve kriterleri kaale almayan, yok sayan bir zihniyetin ürünüdür. İki örnek olarak yine Fethullah Efendi’nin kitabından yararlandık “İmam Rabbani der ki: “Ben İbn Mesud’dan muavizeteyn (Felak ve Nas Surelerimin Kur’an’dan olmadığına dair rivayetini görünce bu sureleri farz namazlarında da okumamaya başladım. Ne zaman ki, Efendimiz’den onların Kur’an’dan olduğuna dair ihtar aldım ancak o zaman bu surelerin farz namazlarında da okumaya başladım.” Fethullah Efendi ise “bazılarının bizim Kunut duası olarak okuduklarımızı, Kur’an’dan kabul etmesi, yukarıda işaret etmek istediğimiz hususa ayrı bir delil kabul edilebilir” ( Prizma 1, s. 121) yaklaşımıyla tüm sufilerin, batınilerin görüşlerindeki paralelliklerin hiçbir yoruma gerek bırakmayacak şekilde üst üste oturduğunu gösteriyor.

Bu sapkın düşüncelerin mümessilleri halen kıyasıya yarış ve rekabet içinde mücadele ediyorlar. Nurcuların Batıni-Şii kaynaklardan devşirdiği Cevşen ile itikadi ve iktisadi sektördeki tekelciliğini kırmak üzere Nakşibendiliğin Halidiyye kolu temsilcilerinden Cübbeli Ahmet Efendi de bir karşı atak oluşturdu. Cübbeli Efendi “Nal-ı Şerif”i keşf ederek, “Nal-ı Şerif”in faydalarını tüm ümmetin faydasına olmak üzere piyasaya sürdü. Böylece hem imanımızı korumak, hem de bin bir türlü bela ve musibetlerden emniyette olmak için müslüman birey ve toplumların tüm işlerini sufistik geleneğin Türkiye’deki güçlü iki temsilcisi konumundaki Nurcuların ve Nakşibendilerin hararetle sahiplendiği muskalara havale etme noktasına geldik. İtikadi, siyasi, iktisadi veya sosyal alanlardaki gerek bireysel gerekse toplumsal bünyedeki küfrü, şirki, zulmü ve nifakı gidermek üzere Allah katından indirilmiş olan Kur’an, bizzat bu sapkın ve saptırıcı “Hoca efendiler” tarafından muskalar için basit bir malzeme haline dönüştürülüyor. Kalpleri ve akılları Kur’an’la şekillendirmeye değil muskalarla şekillendirmeye kalkışan bu hoca efendiler, insanları Allah’a değil, adeta kendilerine kul yapma çabasındadırlar. İnsanları Kur’an’da önerilen sahih amellere değil de Yahudi ve Şamanist kültürlerden ithal edilen büyü, tılsım ve cifrden sentezlenen muskalarla oluşturulan “sahte İslam” havasıyla bu hoca efendiler hem yürürlükteki zulmün devamını sağlıyorlar, hem de otoriter ve ekonomik bir getiriyle bir statü elde ediyorlar.

Yazılıp çizilenlerden, anlatılıp konuşulanlardan etkilenen kitleler mutlak surette bir Cevşen-i Kebir veya Nal-i Şerif edinmenin yollarını arar oldular. Gerek Nal-i Şerif gerekse Cevşen-i Kebir kolye ve maskot şeklinde hazırlanmış, altın yaldız serigrafili, deri kaplı, gümüş kaplama, eşantiyon olarak dağıtım için firma isimlerini işleme imkanı vb. gibi özelliklerle çok amaçlı ve çok fonksiyonel hale getirilmiş. İçerdiği bu özellikler sayesinde hem itikadınızı sağlamlaştırıyor hem de yakışıklılığınızı arttırıyorsunuz. Yani her şey ümmet için.

Cevşen-i Kebirin ve Nal-i Şerifin işlevi şimdilik bu kadarla sınırlı; fakat “Bu duayı kefeninin üzerine yazan mü’min azap görmez” rivayetinin henüz hoca etendiler tarafından keşf edilmediğini sanıyoruz. Biz haber vermiş olalım da bizim de bu yolda bir nevi hizmetimiz olmuş olsun. İran’da bazı özel matbaalarda kefen bezi üzerine baskı yapılmakta, ölü bu özel baskılı bezle kefenlenmekte ve böylece defnedilerek azabdan emniyete alınmaktadır. Türkiye’deki hoca efendiler de derhal bu konuyu tetkik edip ülkemizde de bu uygulamayı başlatırlarsa hem matbaacılık ve tekstil sektörü açısından hem de ölen vatandaşlar açısından sayılamayacak kadar faydaya vesile olacaklar. Hoca efendiler ve bağlısı sektörler de hayırlarda yarışmayı nede çok severler ya!…

(Haksöz Dergisi, Sayı: 70, Ocak 97; Cevşen Sektörü- Kenan Alpay)

http://www.haksozhaber.net/okul_v2/article_detail.php?id=1566 )

posted in CEVŞEN | 1 Comment

4th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Kitabın “Takdim” kısmında şu bilgilere yer verilmiştir:

“…Peygamberimizin(a.s.m) binler dua ve mücaatlarından çok geniş hakikatları içine alan, doğrudan doğruya Allah tarafından vahyedilmiş, geniş ve şumüllü bir duası vardır. Cevşenü’l-Kebir ismindeki bu duayı Peygamberimize Uhud harbi esnasında Cebrail(a.s.) getirmiş ve kelime manası “büyük zırh” demek olan Cevşen hakkında şunları ifade etmiştir: “Üzerinden zırhını çıkar ve bu duayı oku. Bu duayı üzerinde taşır ve okursan zırhtan daha büyük tesiri vardır.”

Her an ve her fırsatta ümmetini düşünen Peygamberimiz “Bu duanın tesiri sadece bana mı mahsus, yoksa ümmtim şamil mi?” diye sordu.. Cebrail (a.s) şu müjdeyi aldı: “Ya Resulullah! Bu dua Cenab-ı Allah’ın sana ve ümmetine bir hediyesidir. Bunun sevabını Allah’tan başka kimse takdir edemez.” (Ahmed Ziyaeddin Efendi, Mecmüatü’l-Ahzab)…

Böyle olunca İsm-i Âzam da dahil Rabbimizin bin bir ismini içine alan Cevşen ile yapılacak duâların ne derece kabûle mazhar olacağı açıktır…

Okuyana çok büyük sevaplar kazandıran Cevşen aynı zamanda insanı maddî ve mânevî musibetlerden koruyan bir zırh olur. Mecmuatü’l-Ahzab’da Cevşen’in hastalıklara şifâ olacağı, ihlâsla okumaya devam eden kimsenin evinin Allah’ın izniyle yangından, hırsızdan korunmasına vesîle olacağı, bu duâyı okumaya devam eden kimseye meleklerin büyük bir tevâzû ile hürmet edecekleri rivâyet edilir ve Cevşen’in daha birçok fazîleti zikredilir…

“Eğer o dünyaya âit fâideler ve menfaatlar o ubudiyete; o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz’ü olsa; o ubûdiyeti kısmen iptal eder. Belki o hâsiyetli virdi akim (neticesiz) bırakır. İşte bu sırrı anlamayanlar, meselâ yüz hâsiyeti ve fâidesi bulunan Evrâd-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendiyi veya bin hâsiyeti bulunan Cevşenü’l-Kebîr’i o fâidelerin bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek (bizzat o fâideleri kazanma niyetiyle) okuyorlar.

Cevşen’in hususî bir okunma vakti yoktur. Diğer duâlar gibi, her vakit okumak mümkündür. Namazdan, bilhassa sabah namazından sonra; mübârek mevkîlerde, mescid ve câmilerde, Cuma günleri, Üç Aylarda, mübârek gecelerde, bilhassa Kadir Gecesinde okumak sâir vakitlerde okumaya nisbeten daha faziletli olduğu da bir gerçektir. Çünkü bu vakitlerde yapılan ibadetlere hem kat kat sevap verilmekte, hem de kabul edilmesi kuvvetle ümit edilmektedir. (Mektûbat, s. 258)

Bu mübarek duanın okunacağı miktar hususunda bir ölçü koymak da mümkün değildir. Bâzı kimseler her gün okur, bâzıları haftada bir, bâzıları ayda bir, bâzıları da sadece mübârek gecelerde okur. Bu, kişinin kendi tercihine kalmıştır. Mühim olan hassas bir denge kurabilmektir. Evrad okuyacağım diye imânî eserleri daha az okumak veya onun neşri için çalışmayı azaltmak ise uygun değildir. (Lem’âlar, s. 156-157)” (Yeni Asya Neşriyat, 2000, s.8-15)

 

Cevşen-i Kebîrin başında Yasin suresi vardır. Daha sonra şu ifadelerle başlamaktadır:

1-

1-Ey her şeyin Gerçek Mâbudu olan Allah

2-Ey dünyada dost ve düşman ayırt etmeden bütün mahlukatını rızıklandıran Rahman
3-Ey âhirette sadece dostlarına rahmet edecek olan Rahim
4-Ey herşeyi hakkıyla bilen Alîm
5-Ey yarattıklarına son derece yumuşak muamele eden Halîm
6-Ey sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi olan Azîm
7-Ey herşeyi yerli yerinde yapan Hakîm
8-Ey varlığının başlangıcı olmayan Kadîm
9-Ey herşeyi ayakta tutan Mukîm
10-Ey iyilik ve ikrami bol olan Kerîm Sen bütün kusur ve noksan sıfatlardan münezzehsin, Senden baska İlah yok ki bize imdat etsin. Emân ver bize, emân diliyoruz. Bizi Cehennemden kurtar.

.

2-
1-Ey efendilerin efendisi
2-Ey dualara cevap veren
3-Ey iyiliklerin sahibi
4-Ey dereceleri yükselten
5-Ey bereketleri büyük olan
6-Ey hataları bağışlayan
7-Ey belaları def eden
8-Ey sesleri işiten
9-Ey dilekleri veren
10-Ey sır ve gizlilikleri bilen

.

3-
1-Ey Bağışlayanların en hayırlısı
2-Ey yardım edenlerin en hayırlısı
3-Ey hükmedenlerin en hayırlısı
4-Ey herşeyi hikmetle açanların en hayırlısı
5-Ey kendisini zikredenlerin en hayırlısı
6-Ey varislerin en hayırlısı
7-Ey övenlerin en hayırlısı
8-Ey rızk verenlerin en hayırlısı
9-Ey müşkil meseleleri hal ve fasl edenlerin en hayırlısı
10-Ey ihsan edenlerin en hayırlısı

(Yeni Asya Neşriyat, 2000, s.31-145)


posted in CEVŞEN | 2 Comments

4th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Farsça asıllı olduğu kabul edilen cevşen kelimesi sözlükte “bir tür zırh. “Savaş elbisesi” anlamına gelmektedir. Terim olarak Şiî kaynaklarında Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygamber’e isnat edilip Cevşen-i Kebir (el-Cevşenü’l-kebir) ve Cevşen-i Sagir (el-Cevşenü’s-sagir) diye bilinen metinleri birbirinden farklı iki duanın ortak adıdır.

Cevşen-i Kebîr. Diğerine nisbetle çok daha meşhur olup “Cevşen” denilince genellikle bu dua akla gelir. Müsâ el-Kazım – Ca’fer es-Sadık – Muhammed el-Bâkır – Zeynelâbidîn – Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tarikiyle Hz. Peygamber’e isnat edilir. Ca’fer es-Sadık’a nisbet edilen Du`â’ü’l-cevşen onun bu rivayeti olmalıdır (bk. DİA, Vll, 3). Anlatıldığına göre Asr-ı saâdet’te cereyan eden savaşların birinde (bir rivayette Uhud’da) muharebenin kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada Hz. Peygamber ellerini açarak Allah’a dua etmiş. bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve, “Ey Muhammed! Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır” demiştir. Olayla ilgili Şii kaynakları Cebrail’in Hz. Peygamber’e söz konusu duanın önemi ve faziletiyle ilgili geniş bilgi verdiğini de kaydeder. Buna göre Allah Cevşen-i Kebir’i dünyayı yaratmadan 50.000 yıl önce arşın direkleri üzerine yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üzerinde bulunduran kimse dünyada her türlü belâdan, afet. hastalık, yangın ve soygundan korunduğu gibi Allah ile kendisi arasında perde kalmaz ve bütün istekleri yerine getirilir. Cevşen-i Kebir ile Allah’a münacatta bulunan kimseye Bedir şehidleri derecesinde 900.000 şehid sevabı verilir. Bu duayı kefeninin üzerine yazan mümin ise azap görmez. Onu okuyan kimse dört semavî kitabı okumuş gibi olur; her harfi için kendisine cennette iki ev ile iki zevce verilir; ayrıca insandan ve cinlerden olan bütün müminlerinki kadar sevap kazanır; asla cehenneme girmez. Rivayete göre Cebrâil Hz. Peygamber’den duayı kâfirlere öğretmemesini sadece mümin ve takvâ sahibi kişilere tâlim etmesini istemiştir.

Cevşen-i Kebîr, her biri Allah’ın isim ve sıfatlarından on tanesini ihtiva eden 100 bölümden ibaret uzunca bir duadır. Her bölüm besmele ile başlamakta ve sonunda “Sübhâneke ya la ilahe illâ ente el-gavse el-gavs salli alä Muhammedin ve âlihi ve haliisnä mine’n-nâr yâ ze’i-celâli ve’I-ikrâm yâ erhame’r-rahimin” ibaresi tekrarlanmaktadır. Bu 100 bölümden yirmi beşinin başında “Allahümme innî es’elüke bi-esmâik” ibaresi bulunmakta ve “ya Allah, yâ rahman yâ rahîm” şeklinde Allah’a ait isimleri ihtiva etmektedir. Bu ifade ile başlayan her bölüm arasında ise genellikle üç paragraf halinde “ya hayre’l-gafirîn” ibaresiyle başlayıp devam eden değişik münâcatlar şeklinde dualar yer alır. Böylece duanın tamamı Allah’a ait 250 isim ile 750 sıfat ve münâcâtı kapsamış olur. Bütün bu münâcâtların ana gayesi duanın muhtevasından ve her faslın sonunda tekrarlanan “el-gavse el-gavs hallisnâ mine’n-nar” ifadesinden de anlaşılacağı gibi, dünya âfetlerinden ve ahiret azabından kurtuluş niyaz etmektir.

Cevşen-i Kebîr özellikle Şii dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmış ve Muhammed Bâkır el-Meclisi, Hadî-i Sebzevarî, Muhammed Necef el-Kirmânî el-Meşhedî ve Habîbullah b. Ali Meded esSavecî el-Kâşânî gibi müelliflerce şerhedilmiştir. Bunlardan Sebzevarı nin Şeıhu’1-esmâ’ adıyla bilinen eseri defalarca basılmıştır. Cevşenin Şii dünyasında bu derece rağbet görmesinde. Ehl-i beyt tarikiyle rivayet edilmiş olmasının yanında faziletleriyle ilgili haberlerin de büyük etkisi olmuştur. Dua bazı Şia bölgelerinde özel matbaalarca kefen üzerine yazılmakta ve cenazenin kefenlenmesinde kullanılmaktadır. Türkiye’deki Ca’ferî gruplarından Kerbela veya Meşhed’e gidebilenler böyle bir kefen alıp gelmekte ve bunun cenazelerine sanlmasını vasiyet etmektedirler. Cevşen-i Kebîr aynı gruplar tarafından Kadir gecesi ümidiyle kutlanan ve “ihya geceleri” adı verilen ramazanın 19. 21 ve 23. gecelerinde de kendi camilerinde topluca okunmaktadır.

Muhtevasının güzelliği, ifadelerinin akıcılığı ve okunduğunda elde edilebilecek dünyevî ve uhrevî iyi sonuçlara dair rivayetlerin çokluğu sebebiyle olacaktır ki Cevşen-i Kebir Türkiye’deki bazı Sünni müslümanlar arasında da ilgiyle karşılanmıştır. Duayı Ahmed Ziyaeddin Gümüşhânevî, tarikata dair birçok evrâd ve ezkârı derlediği Mecmû`atü’l-ahzâb adlı eserinde nakletmiş. Daha sonra özellikle Risale-i Nür cemaati tarafindan müstakil olarak birçok defa basılmış ve Türkçe’ye de tercümeleri yapılmıştır. Ümit Şimşek tarafından Risâle-i Nûr Külliyatı’ndaki mânalar ve tarifler ışığında yapılan çeviride (Risale-i Nur Işığında Cevşen Meali, İstanbul 1992) Said Nursi’nin bizzat tercüme ettiği 57. fasıl örnek alınmıştır. Türkçe tercümelerde sadece duanın metni dikkate alınmış, kaynağına ve faziletlerine dair rivayetlere temas edilmemiştir. Ayrıca Şiî kaynaklarında zikredilen metinle bu eserlerdeki metin arasında bazı bölümler ile isim ve sıfatların sıralanışında takdim ve tehirler, bazı kelime ve harflerde değişiklikler, özellikle bölümlerin başlangıç ve bitimlerinde tekrarlanan cümlelerde eksiklik veya fazlalıklar göze çarpmaktadır. Yine bu kitaplarda 100. bölümden sonra zikredilen ve “Allahümme rabbena” diye başlayan kısım da rivayetin aslında mevcut değildir. Bu farklılıklar, Türkiye’de basılan kitapların duayı Şiî kaynaklarından değil, Mecmû`atü’l-ahzâb’da rivayetin aslına ve kaynağına işaret edilmeden nakledilen metinden almalarından kaynaklanmaktadır. Cevşen-i Kebîr’in Süleymaniye Kütüphanesi’nde müstensihi ve istinsah tarihi bilinmeyen bir nüshası mevcuttur (el•Cevşenü’l-Kebir, Hacı Mahmud Efendi, nr.1986/4, vr. 62a-77b).

Cevşen-i Kebîr bir kısmı naslarda yer alan, mâna ve muhteva bakımından Allah’a nisbetinde hiçbir sakınca bulunmayan kelime ve cümlelerle münâcat ve niyazlardan ibaret bir metin olup bu tür metinlerle duada bulunmak dinî hayat bakımından tavsiyeye şayan bir davranış olarak görülür. Ancak Cevşen-i Kebîr diye bilinen ve Mûsâ el-Kazım’dan itibaren imamlar yoluyla Hz. Peygamber’e nisbet edilmiş bir hadis olarak rivayet edilen yaklaşık on beş sayfalık metnin sahih olması mümkün görünmemektedir. Zira bu metin, bilinen bir olayı, bir kıssayı veya tarihî bir vak`ayı anlatan, hafızada tutulması kolay metinlerden farklı olarak her kelime ve cümlesinin büyük bir titizlikle zaptedilip tekrarlanması, Hz. Peygamber’den alınıp rivayet edilmesi imkansız denecek kadar güçtür. Duanın Sünni hadis mecmualarında yer almaması, aynı şekilde Şiî hadis külliyatının ana kaynağı durumundaki Kütüb-i Erbaa’da da bulunmaması, sadece dua mecmuaları gibi ikinci derecede bazı kitaplarda mevcut olması da bu görüşü desteklemektedir. Said Nursi’nin Cevşen-i Kebir’in faziletleri ve Hz. Peygamber’e nisbeti konusunda şüpheye düşen bir kişiye vermiş olduğu cevap da genelde duanın muhtevasının güzelliğiyle ilgili olup metnin kaynağı ve Hz. Peygamber’e nisbeti hakkında yeterli bilgi ihtiva etmemektedir (bk. Emirdağ Lahikası, s. 159160).

Cevşen-i Kebir’in faziletleriyle ilgili olarak nakledilenlere gelince Allah’ın insana verdiği imkan ve yetenekler, ona tanıdığı haklar ve yüklediği görevler karşısında kişinin bir duayı okumakla dünya ve âhiretin bütün kõtülüklerinden korunup mutluluğa erişmesi İslâmiyet açısından, hatta bütün semavi dinler bakımından mümkün değildir. Ayrıca her bölümünde tevhidi vurgulayan ve yoğun kudsî duygularla örülmüş bulunan bir duanın iman etmeyenler tarafından okunmasının ne anlamı var ki Cebrail bu konuda Hz. Peygamber’i uyarmış olsun. Kaldı ki bu dua herkesin vakıf olabileceği bir açıklıkla literatüre geçtiğine göre gizli tutulması da fıilen imkansızdır. (Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cevşen maddesi.)

posted in CEVŞEN | 2 Comments