-
18th Ekim 2008

Kur’an’ın Anlaşılmasının Önündeki Engeller -Haksöz

posted in *ANAKAYNAK KUR'AN |

Kur’an’ın Anlaşılmasının Önündeki Engeller

Bir şey hakkında cahil kalmak kişide o şeye karşı saygı ve korku uyandırır. Hakkında bilgi edinildikten sonra saygı, ölçülü ve bilinçli bir şekil alır.

Konu başlığı olumsuz bir anlam taşımaktadır. Bunun yanısıra içeriğe ilişkin bazı bilgileri çağrıştırmaktadır. İki bölümden oluşan konunun ilki insan ve insanın kendisi ile ilgili belli-başlı olumsuzluklar (engeller]’den örneklemeleri, öteki kısmı ise tarihsel süreç içerisinde oluşan, müslümanların kültürel, siyasal, toplumsal… engellemelerini irdelemektedir. Burada birbirini sürekli etkileyen müslümanın zihniyeti, meseleleri, Kur’an’ın emri ve güncel durumu olgusunu da tartışmalıyız.

***

Kur’an «apaçık» (27/1) bir kitaptır. Bireyin hidayeti için ayrıntılarıyla anlatılmış (fussilet) (11/1; 91/3), öğüt için kolaylaştırarak (54/17), iyi bir şekilde tefsir edilmiş (25/33), çelişkisiz ve birbirini tutmazlıktan uzak (4/82)’tır. Kur’an’ın ayetleri, akıl sahiplerinin, düşünüp öğüt almaları (38/29, 47/24), Allah’ın bir ve tek ilah olarak tanınması için insanlara yapılmış bir duyuru (tebliğ )dur.

(İnsanlara) en doğru yolu gösteren (17/9), müminlere şifa ve rahmet (17/82), kıyamet günü, peygamber ve ümmetinin (kavmike) Kur’an’da belirtilen hususlardan (25/30) sorumlu tutulacağını (43/43-44) vurgularken, bir bütün olarak (15/90-91) uyulması, uygulanması için (4/105, 5/49, 7/3, 11/1-2) indirilmiştir.

Tevhidî gerçeklik; onu kabulleniş ve süreklilik ile şirk; şirkin batıllığı ve sonuçları da anlatılmıştır. Şirk, itikad ve davranışta; hem bireysel, hem de toplumsal yaşantıda yasaklanmıştır (10/105). Şirk, soyut olarak heva, heves (25/43) ve beşer merkezli düşünceler ile somut öğeler olan put (10/1 8), kişi (25/27-29) ve kurumlarda (9/31) belirginleşmiştir. Bunda şefaat (10/18-19, 81), korku, ümid (36/74)… gibi sosyal ve psikolojik olaylar etkendir.

Allah, kendisine şirk koşulmadan (12/106), gereği gibi (6/91, 22/74, 39/67) takdir edilmeyi istemektedir. Şimdi (size) ve önce(kilere) (22/78) islam (3/19) olarak adlandırıp-seçtiği (5/3) yolu (6/153) ve ondan başka din (3/83) yol; yaşama biçimi arayanın yönelişini makbul saymayacağını (3/85) bildiren Allah, insana yol (76/3)u göstermiştir.

Şâkir ya da ketûr (76/3) olma sorumluluk ve seçeneği (91/7-9) insanın kişiliğine yerleştirilen; iyiliği ve kötülüğü kavrama yeteneği (91/7-8) ile ortaya çıkacaktır.

Kur’an’ı en iyi biçimde yine Kur’an tanıtacaktır. «Kur’an nedir?» sorusuna cevabı yine Kur’an’ın kendisinin vermesi kaçınılmazdır. Hem bu, Kur’an’ın kendisini tanıtmasına izin verilmesidir.

Kur’an’ın indiği çağda «Kur’an’ın anlaşılması sorunu» yoktu. «Bugün, Kur’an anlaşılır mı, anlaşılabilir mi» sorularının yanı sıra, «Biz Kur’an’ı anlayamayız» yargısında tanımı yapılamamış, mahiyeti bilinmeyen bir Kur’an imajı gizlidir. Gerçekten biz Kur’an’ı okumamış, tanımamış, onu tamamlayamamış; belirli bir tarihe kavuşturamamış isek nasıl müslüman olmuşuz peki!…

Öyleyse, «Biz Kur’an’ı anlayamayız» sözü, onu okumayan, tanımayan, tamamlayamayan için geçerlidir.

Kur’an’ı gerçek aydınlığında görmek istersek, asırlardır, Kur’an’ın ruhuna yabancı etkilerin kuvveti altında uzanmış bulunan tüm perdeleri kaldırmamız ve onun hakkındaki hakikati kendi sayfalarında aramamız gerekmektedir.

Kur’an bize okunuşunun ve anlaşılmasının yollarını sunmaktadır. Bu yöntem, anlam ve içeriğin uygulanmasıyla da ilgilidir.

Şimdi, Kur’an’ın anlaşılmasında engel teşkil edan olumsuzluklardan seçilmiş örneklemelere geçebiliriz.

a) İnsanın kendisi: Kur’an okumak, hakkında konuşmak ve yazmak çok farklı şeylerdir. Kur’an’ı anlayıp, hayata uygulama azmindeki samimi ve gayretli insanların, ondan yararlanabilmeleri için, Kur’an’da belirtilen insana Özgü bazı olumsuzluklardan uzak olması gerekmektedir. Bu olumsuzlukların terkedilmesi; çalışmanın ve yararlanmanın, istenilen amaca ulaşması açısından önemlidir: İnsana özgü olumsuzluklardan bazıları şunlardır: Cedelcidir (18/54), cahildir (33/72), acelecidir, bir şeyin doğruluğunu bilmeden hareket eder (49/6). Bilgisi olmadığı şeyleri konuşur (3/66, 17/36). Anlamadan bir şeyi yalanlar (27/84). Anlatılanı, doğru delile dayandırmama özelliklerine sahiptir,

b) Toplumsal Değer Yargılarının yönlendiriciliği, Etkileme Gücü. Yaygın Kanaat veya Çoğunlukçu Düşünce: Bir fikri takip edenlerin çokluğunun onun doğruluğuna delalet etmediği gibi azlığının da geçerliğini ortadan kaldırmadığı açıktır. Kur’an, çoğunluğa karşı olumsuz bir bakışa sahiptir. Çoğunluğu nadiren meşrulaştırıcı bir faktör olarak aldığı; zanna ve hevese uyanlar (6/116), bilgi ve anlayıştan yoksun olanlar (7/187, 49/41,5/103), müşrikler (12/106), nankörler (17/17, 12/38) ve birbirinin hakkına tecavüz edenler (38/24) olarak niteler.

c) Mevcud Din ve Gidişatı Koruma, Atalar Dini:

Mevcudun korunmasında ısrar eden anlayış, «Allah’ın indirdiğine uyun» (2/170, 5/104) çağrısına karşılık, «atalar dininin izleyicileri» (2/170) olduklarını Öne sürmektedirler. Bu anlayışın geçmişteki temsilcileri «bunu bize Ali (ra) emretti»’ (7/28) diyerek Allah’a karşı, bilmedikleri şeyleri söylemekteydiler.

Büyük şahsiyetlere / yetkililere uyma:

Francais Bacon (1561-1626) yıkılması gereken idol (put)lardan söz ederken gelenek, adet, toplum putu, eski otoritelere ve büyük fikirlere körü körüne bağlılığı da saymakladır.

Benzer yaklaşımlar A. Şeriati (Öl. 1977) de «insanın Dört Zindanı»nı doğa, tarih, toplum ve kendi biçiminde ortaya koymaktadır.

Ekonomik ve siyasal gücü elinde bulunduran (34/35) egemenler [küberâena] (33/67) ile ateşe çağıran (28/41) müstekbir (34/32) önderler [sâdetenâ] (33/67)’in engellemeleri kendilerini mustazaf sayanlar (34/32) için bir Özür olarak kabul edilecek midir?

Önde gelen (mele’)ler uyarıcı (35/24) elçileri (10/47) mecnun (37/36), şair (21/5), büyülenmiş adam (17/47)… mesajı da öncekilerin efsanesi» (6/25) olarak karalarken «tanrılarına (âline) bağlılıkta direnerek» (38/6-8) mevcud dini koruma gayretini sürdürmeye (40/26) çalışmaktaydılar.

d) Çarpıtanlar, Eğip-Bükenler; Gizleyenler. Allah’tan başkasına kulluk edenler, kendilerine kulluğa çağıranlar, insanların önüne kurtarıcı veya yol gösterici biçiminde çıkıp onları Allah’ın yolundan çeviren öncü konumundaki nüfuzlu kimseler, kavim, kabile büyükleri yahut din adamları (37/22. 74) bu işlevi yerine getirmektedirler.

Kendi zamanımızın söylemine daha uygun bir karşılık olarak bilgin(ilahiyatçı)leri ve ruhbanları (meslekten din adamları)’nı rab yerine koyma (9/31) olgusu da dikkate değer bir durumdur.

***

İlk dönem İslam toplumu Kur’an’ın öğretileri ve Rasul (s)’in örnekliğini yaptığı uygulamalarla belirginleşmişti. Toplumun Kur’anî değişim sürecini yaşayarak kendisini değiştirmesi (13/11) ile ortaya çıkan olgu, peygamberin ölümünü izleyen zaman diliminde »olumsuz olarak değişim» sürecine yöneldi. Bu devrede islam’la öteki düşünce sistemlerinin uzlaştırılması, bölgesel olaylar, fıkıh ekolleri, kelam ilmindeki münakaşalar, Şark dinleri ile Hind Tasavvufu ve Yunan Felsefesi’nin etkisiyle hızlandırıldı. İnançta akaid esasları, fıkıhla hukuk ekolleri, felsefe ekolleri, Kur’an’ı tefsir ekolleri ortaya çıktı. Ekollerin oluşumu esnasında da Şia-Sünni arasındaki anlaşmazlık ve açılım iyice belirginleşirken ümmet içerisindeki aklî tartışmaların düşmanlıklara dönüştürüldüğü olumsuzluklar yaşandı. Mızraklara takılan (3) Kur’an, yaratılıp-yaratılmadığı biçimindeki tartışmanın da odağını oluşturdu.

Sömürgeciler ve sömürgeci düşüncesine hizmet eden yerli işbirlikçilerin çalışmalarıyla, bireylerden ümmetin kalkınmasını düşünmekten uzak, zevk ve eğlenceye düşkün bir kuşak doğurup, Turancılık, Farsçılık, Firavunculuk… gibi ırkî çekişmelerin baş göstermesi için gerekli ortam hazırlandı.

Tüm bu olanlar, müslümanların tarihi akışında kritik bir değişimin nedeni oldu. İlk sapmalar, din ile siyasetin aşamalı olarak birbirinden ayrılması ile zamanla, hilafetin adından başka bir iz kalmadı,

1789 Fransız ihtilali ile gelişen ulusçu-laik düşüncelerin asker-sivil-yönetici elit kesimde kabul görmesi müslüman halklar şahsında saltanat yönetiminin sonuçlarının İslam’a ve müslümanlara yüklenilmesi, ulusçu-laik düşüncenin halk nazarında kabul görmesini sağladı.

Bu etkiler ne suretle olursa olsun az değildir. Bunları bilmemiz kabul veya reddedebilmek için zorunludur. Vakıa olarak ortada bulunan olumsuzluklar Kur’an’ın içeriğinin ihmal edilişi ile düşünce ve hayat alanından uzaklaştırması (47/24, 25/30, 5/43-50) gibi bir durumu doğurdu.

Roma kültürü; Yunan Felsefesi’nin etkisiyle Kur’an ayetleri farklı yorumlandı.4 Hind tasavvufu,5 islam’a yeni girenlerin inançları, aktardıkları hikaye ve menkıbeler (40. gece, 52. gecede, Yahudi (6) ve Hıristiyan kaynaklı bilgiler müslüman çevrelerde gündeme geldi.

Nesh teorileri ile Kur’an’da olan, olmayan ayet tartışmaları yapıldı.7

Farklı fıkıh okullarının gayretli mensupları Kur’an’ın ayetlerini, kendi görüş ayrılıklarını desteklemede kullandılar. Zamanla kavramlara yüklenilen anlamlarda değişme ve anlam kaymaları meydana geldi.8

Zorluklardan birisi de hadisçilerin yaptığı zorlamalardı. Rivayetlerde doğruluk/uygunluk öğeleri aranmadan aktarmalar yapıldı, örneğin inşirah Suresi’ndeki göğsün açılması Kur’an’da (6/125, 20/25…) kullanılan anlamlardan uzak ele alındı.

Günümüzde de sık sık başvurulan “Bilimsel Yaklaşımlar”la Kur’an’ın bilimsel alandaki her yeni gelişmeyi destekleyip-onayladığı fikri yaygınlık kazandı.9

***

Bu kısa çalışma dar ve sınıfı bir çerçevede sunulmuştur. Fakat bunlar, Kur’an’a ulaşabilmek için aşılması gereken engellerin veya onun açık bir görüntüsünü elde etmek için hangi kalın perdelerin kaldırılması gerektiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Kur’an’ın kendi sadeliği içinde kendisini tanıtmasına izin verilmedi. Azad’ın deyişi ile “Razi Kur’an’ın tam anlamıyla ifade ettiğini sunmaya çalışsaydı, en azından yazdıklarının üçte ikisi yazılmamış olacaktı.10

Kur’an’ı gerçek aydınlığında görmek istersek asırlardır Kur’an’ın ruhuna yabancı etkilerin kuvveti altında uzanmış bulunan tüm perdeleri kaldırmamız ve onun hakkındaki hakikati kendi sayfalarında görmemiz gerekmektedir.

«…Rasul: Ya Rabbi! Kavmim bu Kur’an’ı terketti.» (25/30)

Notlar:
1 Azad, Fatiha Tetsiri. s. 19.
2 H. ibrahim Hasan, islam Tarihi, c. 2, s. 45.
3 A. g. e.,s.372.
4 Bkz.: Ruh kavramı (7m5, 16/2, «10/15, 2/87. 26/193, 78/38, 84/4).
5 Vesile kavramı vb…. (ilk Mutasavvıflar, F. Köprülü].
6 Tekvin, 2/21-22. Havva’nın yaratılışı.
7 Tecrıd. 13/408. Recm ayetleri konusu
8 Krş.: Mekruh kavramı 17/38 ile S.Eroğlu. Mekruh, AÜlFD.
9 M. Aydın, Din Felselesi 10 Azad, Fatiha Jetsin, s. 21

(Orhan Kanan Haksöz Dergisi – Sayı: 4/5 – Tem/Ağus 91)

http://www.haksozhaber.net/okul_v2/article_detail.php?id=51

This entry was posted on Cumartesi, Ekim 18th, 2008 at 12:41 and is filed under *ANAKAYNAK KUR'AN. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz