-
28th Mart 2009

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

İslam’da insana ait ölümsüz ve tanrısal parça ruh inancı yoktur.

Yaratılan her şey maddidir. Hatta cinler ve melekler bile (örneğin cinler ateşten yaratılmışlardır).

Cennet ve cehennem de farklı fizik yasalarına sahip diğer evrenlerdedir ve sapına kadar maddedir.

Ruhçu öğretinin İslam dünyasına uydurma hadisler ve tasavvuf öğretileriyle sızması sonucunda bugün müslümanlar uydurma ruhlar alemine iman ettirilmektedir. hatta Kuran’ı tercüme derken ayetlerde “nefs, can” geçen yerlerde “ruh” denilerek çeviriler bile çarpıtılmıştır.

Kuran’da gerçekten ruh diyen ayetler “vahiy”den ve de bu vahyi ileten Cebrail adlı vahiy meleğinden bahsetmektedir.


Yani Kuran’da;


Ruh=Vahiy
Ruh=Cebrail

Kuran’a göre kabir azabı veya mükafatı yoktur. Hemen hemen herkes kıyamet sonrası, mahşer gününde tekrar yaratılacak ve sonsuz yaşamlarına kavuşacaklardır.

Yalnız dikkat ederseniz hemen hemen herkes dedim. Çünkü Kuran’a göre istisna insanlar var. Bu konuda Naci Çelik gibi bazı yazarlar güzel tespitlerde bulunmuşlardır.

Kimdir bu ayrıcalıklı insanlar? Bunlar Firavun gibi günahkârlıkta çok aşırıya giden büyük günahkarlarla, şehitler gibi sevap kazanmada çok ileri seviyede olan cennetlik insanlardır.

Firavun gibi günah işlemede çok aşırı bir seviyede ileri giden insanlar daha kıyamet beklenmeden cehennemde yaratılarak daha şimdiden ateşte yanmaya başlamışlardır. Ahirette ise cezalarını daha şiddetli bir şekilde çekmeye başlayacaklardır:

– Ateş; onlar, sabah akşam ona karşı sunulur dururlar. Kıyamet kopacağı gün de: “Tıkın firavun ailesini en şiddetli azaba!” (denilir). (Mumin Suresi 46. Ayet )

Burada firavun ve ailesinin şimdiden sürekli ateşe atıldığı, kıyamet sonrası ise asıl azaba atılacağı söyleniyor. Yanı bunlar şimdiden beden olarak cehennemde yaratılmışlardır.

Diğer uç gurup ise iyilikte çok ileriye gidenlerdir. Bunlar da kıyamet beklenmeden şimdiden cennette bedenen tekrar yaratılmışlar ve mükafatlandırılmaya başlanmışlardır. Bunlara örnek olarak şehitleri verebiliriz:

Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölmüşler sanmayın! Aksine onlar hep hayattadırlar, Rablerinin katında rızıklandırılırlar.

Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği mutlulukla sevinç duyarlar ve arkalarından şehit olarak kendilerine katılmamış olan mücahitler hakkında: “Onlara hiçbir korku yok ve onlar üzüntü de duymayacaklardır. ” müjdesinde bulunurlar. (Ali imran suresi 169-170)

 

Burada da açıkça ayetler, şehitlerin kanlı ve canlı bir şekilde yani bedenen cennette şimdiden yaşamaya başladıklarını ve nimetler içinde olduklarını söylüyor.

Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölmüşler sanmayın! Aksine onlar hep hayattadırlar, Rablerinin katında rızıklandırılırlar.

Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği mutlulukla sevinç duyarlar ve arkalarından şehit olarak kendilerine katılmamış olan mücahitler hakkında: “Onlara hiçbir korku yok ve onlar üzüntü de duymayacaklardır. ” müjdesinde bulunurlar. (Ali imran suresi 169-170)

Bu ayetler bile ruhlar alemi safsatasını yerle bir etmeye yeterlidir.

Eğer insanların ruhu olsaydı, tüm insanlar öldükten sonra yaşıyor olacaktı ve ayet “herkes canlıdır aslında ” falan derdi.

Ama öyle demiyor. Şöyle diyor:

Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölmüşler sanmayın! Aksine onlar hep hayattadırlar, Rablerinin katında rızıklandırılırlar.

 

Yani “sadece şehitler gibi istisna insanlar kıyamet öncesi yaşayabiliyorlar. ” Çünkü diğer insanlar ölüler ve kıyameti bekliyorlar ikinci yaratılış için. Ve ruhları olmadığından cansızlar.

Ama şehitler şimdiden cennette yaratıldıklarından (Rabbin katı) , diğer insanlardan farklı olarak şimdiden ikinci yaşamlarına başlamış bulunuyorlar. Kıyametten sonra kendilerine katılacak diğer insanları da bekliyorlar.

Yine insanların ruhu olmadığına Kuran’dan delil vermeye devam edelim:

Yasin 51-52: Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar. Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman’ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler. ”

Eğer bu insanlar öldükten sonra ruhlar aleminde yaşamaya devam etselerdi, bu alemde yaşayacakları binlerce ve hatta belki de milyonlarca yıl boyunca ahiretin gerçek olduğu acı gerçeğini yudum yudum özümsemiş olacaklardır.

Ama hayır, bu insanlar dünyada öldükten sonra ilk defa kendilerine geliyorlar ve büyük bir şaşkınlık içinde “meğerse doğruymuş” gibilerinden birşeyler söyleyerek büyük bir şok yaşıyorlar.

Çünkü ruhsal yaşam diye birşey yok. Onlar vefat ettikten sonra kıyamete kadar cansız bir şekilde beklediler ve uyandıklarında yani ikinci yaratılışlarında da acı gerçeği gördüler.

 

İNSANA AİT RUH İNANCININ YAPTIĞI BOZGUNCULUKLAR

1. İnsana ait tanrısal parça ruh inancı insanların rableştirilmesinin kapısını ardına kadar açıyor ve bunun sonucunda kutsal insanlar, tapınılan sefil ruhbanlar ortaya çıkıyor.

2. İnsana ait ruh inancından dolayı çoğu insan tekamül safsatasına inanıyor. Ve bu yüzden acı çekip olgunlaşacağına inandığından kendine zulmediyor veya başına bir musibet geldi mi bunu iyi birşey zannedip kurtulmak için şevkli davranmayabiliyor. Halbuki Kuran’a göre başımıza gelen musibetler hiç de hayra alamet değildir ve günahlarımızdan dolayı bir uyarıdırlar.

3. İnsana ait ruh inancından dolayı insanüstü bir varlık olabileceğine inanan ruhbanlar dünya nimetlerine sırt çevirerek kutsallaştığına inanıyorlar. bu sapkınlığı bir “erdem” olarak görüyorlar. hatta kimisi cennet nimetlerini bile istemiyor ve ilahlaşmaktan başka bir şeyi gözü görmüyor(birlenme inancı).

4. İnsana ait tanrısal parça ruh inancından dolayı ölümün güzel bir şey olduğu zannediliyor. Çünkü bu inanca göre ruh bedene hapistir ve ölüm ruhun özgürlüğüne kavuşması-birlenmesi demektir. bunun sonucunda intihar-cinayet vb. sapkınlıklar daha sempatik bir gözle görülebiliyor birçok ruh inancına sahip insan tarafından. . . . . . . . . .

5. Yine insana ait ruh inancından dolayı birçok insan reenkarnasyona inanıyor. Bu da her dirilişte bambaşka bir yaratık olunacağı anlamına geliyor. Ve bu da farkında olunmasa da ölen kişinin bir daha geri gelmemek üzere yok olması demektir. Çünkü başka bir bedende başka bir kişilikte hatta başka cinsiyet veya türde dünyaya geleceksen sürekli, ölünce şu anki sen bir daha oluşmamak üzere yok olacak demektir. yani tam bir materyalist inanca bürünüyor işin derinine inince

6. Ruh ikizi inancı görülüyor birçok ruhçu öğretide. . . Bunun sonucunda yalnızca ruh ikiziyle birlikte olan insanın tekamül edip mutlu olabileceği safsatasına inanılıyor. Bu da cinselliği çaktırmadan yasaklama-kısıtlama hinliğini içeriyor.

7. İnsana ait ruh inancı ve tekâmül safsatası aslında günah işlemenin gerekli olduğu yanlış inancına da götürüyor insanları. çünkü tekamül için dünyaya gelen ruh günah işleyip acı çekmeli ki mükemmelliğe giden yolda olgunlaşabilsin deniliyor. bu inanç kabala öğretisiyle Museviliğe, tasavvuf öğretisiyle de islam dünyasına sokuşturulmuştur.

8. İnsana ait ölümsüz ruh inancı, bedenli yeniden yaratılıp ahirette maddi yaşayacağımız gerçeğini bazı kimselere inkar ettiriyor. Ruhçular maddeyi küçümsedikleri hatta bazıları iğrendikleri için sonsuz yaşamın bedenli değil de ruh olarak olabileceğini söyleyiveriyorlar. kutsal kitaplardaki maddi sonsuz yaşamı anlatan ayetlere sembolik anlamlar yükleyerek dolaylı yoldan inkar ediyorlar.

9. Yine bazı ruhçular Allah’ın yarattığı bu maddi evrene şükretmek bir yana dursun, ona “leş” diyerek hakaret ve nefretlerini kusuyorlar. Allah’ın bizim için yarattığı güzelliklere nefret ve hainlik içinde olabiliyorlar. Kendi uydurdukları madde ötesi aleme tapınıyorlar ve ona ulaşmak için çırpınıyorlar. . . . . . .

10. Ruhun tekâmülü inancı sonucunda kişisel ve toplumsal bazda ayrımcılık-üstünlük meselesi ortaya çıkıyor. Kimi insanlar kimi insanlardan üstün kabul edildiği gibi kimi ırklar da diğer ırklardan üstün tutulabiliyorlar. bazı ruhçular sarışın renkli gözlü insanın tekamül etmiş üstün insanı temsil ettiğine inanırlar. hatta hitlerin ırkçı katliamlarının arkasında bile bu ruhçu-ırkçı sapma vardır. büyük ruh adlı varlıktan medyumlar aracılığıyla aldığı direktifler doğrultusunda bilenen çılgınlıklarını yapmıştır hitler.

11. Ruhlara inanan insan cinlerin aldatmalarına daha yatkın oluyor. ruh çağırma seanslarında ya şarlatanların yalanlarına kanıyorlar ya da cinlerin ruh kılığında söyledikleri yalanlara. . . . . . . . . Yakınlarının veya hayatta olmayan ünlü insanların ruhlarıyla görüştüğünü sanan kimseler, bu celselerde aldıkları bilgileri mutlak doğru zannedip yoldan çıkabiliyorlar.

Ruh konusuna gelecek olursak;


Kuran’da ruh vahiy ve vahiy meleği anlamlarında kullanılmaktadır dedik ve gösterdik. İşte ayetlerde “hakkında size çok az şey verilmiştir” denilen şey bunlardır. Yoksa Kuran bir bilinmeyen ve sırlar kitabı değildir. Hatta bu ifade, sizin ianndığınız şekilde bir ruhun olmadığının başka bir ispatını daha sunar. Çünkü insana ait sözde ruhla-hayaletle ilgili binlerce kitap ve çalışma vardır bildiğiniz üzere. Kuran’ın bahsettiği ruh yani vahiy ve vahiy meleği hakkında ise çok az bilgi verilmiştir.


İsa kendisindeki vahiy yani ilahi bilgi ve Cebrail’in yardımı ile hastaları iyileştirebilir ve ölüleri diriltir. Yoksa kendinden bir parça aktararak gerçekleştirmiyor bunu. Hele ki Rabbimiz kendinden parçaları kimseyle paylaşmamış ve kimseyi ortak etmemiştir kendisine. İnsanın içinde tanrısal parça olduğu yalanı, insanları şirke batırmak için cinler tarafından aşılanmaktadır ustaca. Bize aktarılan ilahi bilgidir-vahiydir.

 

Ahiret evreninde yeniden yaratılmaya gelince;

Orada da yaratılmak için bir hortlağa ihtiyacın yok. Tıpkı şu anda olduğu gibi maddeden ibaret olacaksın. Nefs ise beden ile yaşam enerjisinin(canın) buluşması sonucu ortaya çıkan bize özgü karakterdir-benliktir. Yoksa bedenden ayrı yaşayabilen-düşünebilen bir hayalet falan değildir.



Ahiret evreninde yeniden yaratılınca tıpkı şu anda olduğu gibi bedenin olacak. Zaten şu dünyada bile hücrelerin her 10 yılda bir tamamen yenileniyor. Yani her 10 yılda bir yepyeni bir bedene kavuşuyorsun sıfırdan.



KAF


2 İş sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: “Acayip şey bu!”


3 Ölünce mi, biz toprak olunca mı? Çok uzak bir dönüştür bu. “


4 Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda.



İnkarcılar, öldükten sonra bedenlerinin tamamiyle yok olacaklarını düşünüyorlar.



Ama 4. ayette onlara gerekli cevap veriliyor.


Parmak uçlarına kadar tüm bilgiler kayıtlıdır ve yeni yaratılışta yine “aynı insanlar” olarak var olacaklardır.

http://www. hanifdostlar. net/forum_posts. asp?TID=4361&KW=Emre%5F1974tr

 

Bu ruhçu öğretinin temel karakteristiklerinden biri de evrim inancıdır. Yani fiziksel ve ruhsal olarak evrim inancı binlerce yıldır cinler tarafından insanlara benimsetilmeye çalışılmaktadır.

Tıpkı ruhlar alemi, reenkarnasyon, panteizm ve diğer saptırıcı hurafeleri gibi…

Bu 21. yüzyılda da reenkarnasyon ve ruhlar inancını sanki bilimselmiş bir şeymiş gibi materyalistlere bile kabul ettirmeyi hedefliyorlar. Bildiğiniz üzere komünizm ve evrim inançlarını zaten materyalistlere bile aşıladılar bilim maskesiyle. Ve şimdi de bilim dünyasına reenkarnasyon ve ruhlar saptırmacalarını sokuşturmak üzereler.

Bunları daha önce dinlere sokuşturmuşlardı zaten. Ruhlar alemi, reenkarnasyon, fiziksel ve ruhsal evrim, panteizm, çilecilik, ruhbanlar vs., Hinduizm’den Kabalaya, Tasavvufa kadar pagan birçok öğretiye sokuşturulmuş vaziyette. Evet kabala ve tasavvufla bile fiziksel evrim inancı açıktır.

Neden şimdi olayın bu noktasına değindim? Çünkü görüyorum ki “yalnız Kuran” felsefesini benimseyenler bile bu tuzağa hızla yakalanıyorlar. Birçok “yalnız Kuran” diyen arkadaş koyu bir evrim inanırı olup çıkmakta, heceyanla ayetlerde evrimi gördüğünü sanıp, akılları sıra bilimle ayetleri buluşturmaya çalışmaktalar.

Hayır, şeytanın ruhçu öğretisinin temel saptırıcı inançlarından olan evrim, aynı zamanda en yıkıcı felsefi silahlarındandır.

Bu yolla;

Kimi insanlara Tanrı inkar ettiriliyor
Kimi insanlara, evrimleşip tanrı olacağı inancı aşılanıyor
Kimi insanlar ırkçı yapılıp vahşetlerin vücuda gelmesi sağlanıyor.
Kimi insanlara cennet ve cehennem inkar ettiriliyor.

Ve kimi insanlara “değişim amaç” olarak benimsetilip güzelliklerin yıkılması sağlanıyor.

 

Zaten “evrimsel yaratılış” şeytani tuzağı, tarih boyunca sahnedeydi. Şimdi de Kuran’a dönüş hareketinin içine sızarak ele geçirmeye çalışması, daha en başından ilahi yolun kaybedilmesi demektir.

Kuran bu evrim hurafesiyle mücadele için gelmiştir gerçekte. Tıpkı ruhlar alemi, kutsal insanlar, reenkarnasyon, panteizm, ırkçılık ve diğer hurafelerle mücadele için gelmesi gibi….

Ama ruhçular bunları bilim maskesiyle bir güzel dünyaya aşıladıkları gibi, şimdi de kapıda reenkarnasyonun benimsenmesi var. Bunun için harıl harıl çalışılıyor.

Ne yazık ki Lucifer işini şansa bırakmıyor. Her koldan geliyor görüldüğü üzere.

Ha bir de “cinlerin varlığını inkar ettirmek” en büyük özelliğinden ruhçuluğun. Böylelikle İblis ve kabilesi rahatça at koşturabilecektir. Çünkü cinler diye bir inanç kalmayınca, artık onlara karşı önlem de kalmayacaktır ve işlerini rahatlıkla göreceklerdir. Dahası kendilerini “falancanın ruhu, uzaylı, tanrısal varlık, Ramtha vs. diye tanıtabileceklerdir.

Evet şimdi “yalnız kuran” dediklerini iddia eden bazı arkadaşların bazı “ruhçu sapmalarına” göz atalım:


1-Namazı ve haccı inkar(bugün birçok sözde “yalnız Kuran” diyen arkadaş, bunları inkar ettiği gibi, pagan uygulamalar olarak görüyorlar. E zaten İblis’in amacı da insanları namazdan ve diğer ibadetlerden uzaklaştırmaktı)
2- Cinleri ve melekleri inkar : (Ayetlere sembolik anlamlar yüklenerek,ayet cımbızlanarak, cin ve melek diye , insanlardan ayrı akıllı varlıkların varlığı inkar ediliyor. Zaten bu da ruhçu öğretinin binlerce yıldır gerçekleştirmeye çalıştığı şeydi. Şimdi maalesef birçok “only Quran” diyen insan da bu tuzağa düşmüş durumda)

 

Kimisi melekleri tabiat güçleri olarak adlandırıyor, kimi cinleri abuk sabuk bir şekilde yorumlayarak “var olmadıklarını” aşılamaya çalışıyor.


3- Evrime iman etmek ( bu da ruhçuluğun tarih boyunca insanlara aşılamaya çalıştığı bir sapkınlık. Böylelikle bahsettiğimiz felaketleri gerçekleştiriyor cin tayfası)

 

Ne yazık ki birçok arkadaş bu saydıklarımdan en az birine yakalanmış durumda. Özellikle evrim inancı bir virüs gibi hemen herkesi sarıyor. Çünkü bilim maskesini ustaca kullanıyor. Ama şimdi reenkarnasyon sapmasını da bilim maskesiyle materyalistlere bile benimsetince şeytanlar, bu sefer de birçok müslüman ayetlerde reenkarnasyonu ve hatta ruhlar alemini görmeye başlayacaktır.

Gerçekten de ruhçu öğreti displinli bir şekilde tüm alanları zaptediyor.

Öyle ki “akıllı tasarım” hareketi bile bir evrim hareketine dönüşmüş durumda. Şimdi artık “evrim şansa değil, kader sonucu gerçekleşiyor” muhabbetine sarılmaya başladı akıllı tasarımcılar. Halbuki yazı tura bile kader sonucu oluşuyor. Bunun için miydi o başlangıçtaki tantananız ve sözde evrime bayrak açmanız? (Emre_1974tr)

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=5503&KW=Emre%5F1974tr

Lütfen yalnızca Allah’tan yardım dilenmesi gerektiğini unutmayınız! (Fatiha, 5) Allah’tan başka hiç kimsenin ilahi gücünün olmadığını da… (Bakara, 255)

posted in MITOLOJİ | 0 Comments

28th Mart 2009

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Kuran’ın bizlere yaratılışla ilgili sunduğu mizansen şu:


Bakara
30 Bir zamanlar Rabbin meleklere: “Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım.” demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: “Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysa ki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsatıp yüceltiyoruz.”Allah şöyle dedi: “Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim.”


Bu ayetten meleklerin insandan önce yaratıldığını anlayabiliyoruz. Özgür iradelerinin olduğunu da görüyoruz.


Secde

7 O, odur ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına çamurdan başladı.

8 Sonra onun neslini bir üsareden, hor görülen bir sudan oluşturdu.
9 Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz!

Burada da Adem’in yaratılışına atıf var.

Anne rahmindeki yaratılışla ilgili ayetler konu ile bire bir ilintili olmadıgından şimdilik onlara değinmeye gerek yok diye düşünüyorum.


İlk insanın yaratılışıyla ilgili elimizde çok bilgi yok.

(Ama ayetlerin verdiği bilginin bilimle çelişen bir tarafı da yok. 1400 yıllık bir kitabın “biz insanı oksijen, karbon,hidrojen… elementlerinden yarattık” demesindense böyle zamanüstü ve her çagda anlaşılabilen bir dille anlatması bence çok hoş ve heyecan verici… Ruh’un ve Ruh üflemenin ne anlama geliyor olabildiği, bunun İsa ve Adem’in yaratılışındaki ortak formulun bir parcası oldugu zaten pek çok kez tartışıldı.)

Konuyla ilgili diğer ayetlere gececek olursak;

Öncelikle az sonra bahsi bolca geçecek olan İblis’in kim oldugunu açıklıga kavusturalım:


Kehf

50 Hani, biz meleklere “Âdem’e secde edin” demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, benim beri yanımdan, onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!

İblis melekmiş. Ama Rabbin emrine ters düştüğü için cin olmuş. Yani isyankar ve Rabbin emrine uymayan meleklere cin deniyor. Buradaki İblis “cinlerdendi” ifadesi ise Allah’ın bunu zaten önceden bildiğini vurguluyor ve Bakara 30’daki “Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim.” ifadesiyle mükemmel bir uyum gösteriyor. Yani Adem’in yaratılışında melekleri kendileriyle yüzleştirme ve içlerinden isyankar olanlarını ortaya döküp hak ettikleri karşılığı verme durumu var.


Kısaca;
İblis-> cinlerin atası
Adem-> insanın atası


Araf

11 Andolsun ki sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere “Âdem’e secde edin” dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi, secde edenlerden olmadı o.
12 Allah buyurdu: “Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?” İblis dedi: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın
13 Buyurdu: “O halde in oradan. Senin haddine mi orada büyüklük taslamak! Hadi çık! Sen alçaklardansın.”
14 Dedi: “İnsanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”
15 Buyurdu: “Süre verilenlerdensin.”
16 Dedi: “Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım.”
17 “Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Birçoklarını şükreder bulamayacaksın.”
18 Allah buyurdu: “Çık oradan. Yenik düşmüş ve kovulmuş olarak. Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki, cehennemi tamamen sizden dolduracağım.”
19 “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun, dilediğiniz yerden yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ikiniz de zalimlerden olursunuz.”
20 Derken, şeytan, kendilerinden gizlenmiş çirkin yerlerini onlara açmak için ikisine de vesvese verdi. Dedi: “Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir.”
21 Ve onlara, “ben size öğüt verenlerdenim” diye yemin de etti.
22 Nihayet onları kandırarak aşağı çekti. O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı. Bahçenin yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri onlara seslendi: “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Ben size, şeytan sizin için açık bir düşmandır demedim mi?”
23 “Ey Rabbimiz, dediler, öz benliklerimize zulmettik. Eğer bizi affetmez, bize acımazsan elbette ki hüsrana uğrayanlardan olacağız.”
24 Buyurdu: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belirli bir süreye kadan mekân tutmanız ve nimetlendirmeniz öngörülmüştür.”

Ateistler tarafından Lord of the Rings üçlemesinin dördüncü ayağı gibi algılanan bu yaratılış kıssasını dikkatli bir şekilde, ayetlere sembolik anlamlar yüklemeden ve ön yargılarımızı bir kenara bırakarak inceleyelim bakalım.


İblis diye bir varlık var. Önce bir kişilik özelliklerine bakalım:

İsyankar, ırkçı, kibirli, yalancı, düzenbaz, sahtekar, egoist…

İsyankar: Rabbinin emrine karşı geliyor.
Irkçı-kibirli: O topraktan ben ateştenim diye artistlik yapıyor.
İftiracı- yalancı: “Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir.” diye yalanlar uyduruyor. Hem de bunları Allah adına ve Allah’ın sozlerini (ağaca yaklaşmayın) açıklama adına yapıyor.”
Düzenbaz-sahtekar: yalanlar üzerine yemin ediyor, “ben size öğüt verenlerdenim” diyor.

Egoist: Ben yandım herkes yansın mantığı güdüyor. Hatasından dönmek yerine iyice azgınlaşıyor.



Şimdi bu karakterde bir varlık yarattık kafamızda…

(Bu arada bu ayetlere sembolik anlam yükleyen müslüman arkadaşlar da umarım bunu yapıp ayetlerin anlamlarını eğip bükmeden “literal” anlamlar üzerinden de ders yüklü çıkarımlar yapılabileceğini görürler.)

Yukarıda betimlenen varlık Tanrı’dan rakibinin ayağını kaydırmak üzere izin alıyor. Ve daha önceden Meleklerin test edilmesi / kendileriyle yüzleştirilmesi için kullanılan Adem’in, bu kez isyankar olan melekler, yani cinler (İblis ve soyu) tarafından test edilmesine karar veriliyor. Ve Allah İblis’e uyan herkesi cezalandıracağını söylüyor.

Cennet bahçesinde yaşayan Adem’in karakterine gelecek olursak..

Unutkan, saftirik, pek sorgulamayan, hemen oyuna gelen, Rabbine İblis gibi kasıtlı olarak değil, farkında olmadan karşı gelen bir tip… Yani onun itaatsizliğinin en temelinde yatan şey ve yanlışa sapmasına neden olan hatası kibiri yahut egoizmi değil daha ziyade saf yapısı, birşeyin aslı astarı ne iyice sorgulamadan inanması-kanması… Bir de ölümsüzlük zaafı var.

Karakterler kafamızda iyice oturduysa devam edelim.

Yaratılış kıssasına göre;

Adem’in soyu ve İblis’in soyu kıyamete kadar birbirlerine düşmanlar.
Ve bu savaşta aktif role sahip olan unutkan ve saftrik Adem ve soyundan çok, İblis ve yandaşları. İddiasını gerçekleştirmek ve “rakibini” peşinden cehenneme sürüklemek, tuzağına düşürmek için herşey mübah ona…

Tüm bunları bilen Allah Adem’den yana olmalı ki Kitaplar yolluyor ve bu kitapların içinde bu sinsi çekişmeye yer veriyor. Defalarca farklı şekillerde anlatıyor…“Dunya aslında gorunmeyen kötü ve (genellikle özünde iyi olan) insan arasındaki bir savaş” diye öğütler veriyor insana… Türlü türlü söylüyor. Uyarıyor… Ona uyanı-oyununa gelip fark etmeyeni, pişman olmayanı cehenneme atacagım diyor…


Ve hikayemiz burada sona eriyor.

Şimdi işin son kısmına geçiyoruz…

Burada artık sadece ayetleri baz almayacağız… Ayetleri sınayacağız…
Dünyayı, yaşamı, insanları gözlemleyeceğiz ve empati kuracağız… Bir anlamda tüme varım yapacağız…

Şimdi bir anlığına bu hikayenin gerçek olduğunu düşünelim, biraz FRP oynayalım ve eğer biz İblis olsaydık nasıl tuzaklar kurardık biraz düşünelim….


Ben kendi adıma;

1. İnsanlığa doğru yolu göstermek üzere gönderilmiş kitapları tahrif ederdim.

(“Hem zaten dosdoğru yolun üzerine kurulacağım” da demiştim hazır)

2. Herhangi bir koruma altındaysa ve bu kitapları tahrif edemiyorsam mesajlarının üzerini örtmek için didinirdim.

a) Daha önce cennet bahçesinde Adem’e yaptıgım gibi Allah adına ve Allah’ın sozlerini (“agaca yaklaşmayın”) açıklama adına yalanlar söyler, kafa bulandırırdım.

b) İnsanların duygularını süistimal eder onları sevdikleri insanları alet ederek oyuna getirirdim. (Örneğin peygamber ve bunlar onun sözleri der kandırırdım)

c) Muhakkak örfe ve geleneğe sızardım ki İlahi kitapların verdiği mesajları ve buyrukları çarpıtabileyim. Örneğin Kitapta kadının ekonomik haklarını garantiye alan “mehir” sistemi varsa ben örfe “başlık parası” adı altında, mehirle karışan ama aslında alakası olmayan bir sistem sokuştururdum.

d) İnsanların felsefeye olan ilgilerini sömürür, ayetlere sembolik anlamlar yükletir, batıni, ezoterik anlamlar diye birşey uydurur… polarite, diyalektik vs. kavramları sayesinde “aslında gercekte varolmadıgımı ve sadece dünyevi bir yanılsama oldugum” yalanını benimsetirdim.

e) Rehber / Kutsal kitapların yogun uygulanma ihtimali olan bölgelerde ordumu sağlamlaştırır kaos yaratır, onlar örtülerle, hımarlarla ugrasırlarken ben mesajın üzerini örtmüşlüğün verdiği keyifle zevkten dört köşe olurdum…

f) Onları kendi içlerinde parçalara bölerek zayıflatırdım. Aralarına düşmanlık sokardım…

3.Cin-peri masalı diye bir “genre” (janr?) uydururdum. Bunların çocuk hikayeleri oldugunu ve “aklı başında yetişkinlerin” asla bunlara inanmaması gerektiğini bir güzel aşılardım… gücüme ve yapabileceklerime inanmayanlar karşısında güç kazanırdım.

4. Kendimden başka “görünmeyen bir varlık türü” icad ederdim. Buna da Rehber kitapta farklı bir anlama gelen yarı-gizemli bir kelimenin adını verirdim….Meslea: “ruh” … İnsanların saflığından ve kaybettikleri sevdiklerine olan zaaflarını kullanır; onlarla iletişime geçebileceklerine inandırır, kandırır, yanlış şeylere inandırırdım. Böylelikle daha sonra yoldan saptırmak için empoze edeceğim şeylere ortam hazırlardım. (reenkarnasyon, sembolik cennet-cehennem, ruhlar alemi, hayaletler vs.)

5. Varoluşu anlamlandıracak farklı alternatifler yaratırdım.

Ruhçu öğretiden yola çıkarak onlarca şey daha ekleyebilirdim listeye… Ama herkesin bu öğretinin gerçek yüzünü kavramamış olduğunu hesaba katarak daha gözlemlenebilir, somut, gündelik hayatı biraz “bu gözle” gözlemleseniz fark edeceğiniz örnekler vermeye çalıştım…

Listeyi uzatabilirsiniz….Sizin hayal gücünüze (!) kalmış…

Ben bu Tolkienvari fantastik peri masalına (!) inanmadan önce bunları çok düşündüm… (by Epifun)

http://forumeydan.ipbfree.com/index.php?showtopic=1062

posted in KADER | 0 Comments