-
29th Temmuz 2008

Katı sıvı gaz

posted in ÖYKÜLER |

KATI SIVI GAZ

Madde katı, sıvı ve gaz olmak üzere üç farklı halde bulunur. Katı maddelerin atomları çok yakın biçimde yan yana dizilmişlerdir. Yani atomlar arasında boşluk yoktur. Bu nedenle belli bir hacim ve şekilleri vardır. (moleküller bir araya gelerek atomları oluştururlar)

Sıvı maddelerde, sıvı molekülleri birbirine çok yakındır. Bu nedenle moleküller arası çekim kuvveti de fazladır. Bu çekim kuvveti nedeniyle sıvı maddelerin belirli bir hacimleri vardır. Hacminin olması demek belirli bir yer kaplaması demektir. Sıvıların hacimleri olmalarına karşın, belirli bir şekilleri yoktur. Kondukları kabın şeklini alırlar. Moleküller arasındaki mesafe kısa olduğundan, sıvı maddeler de katı maddeler gibi sıkıştırılamazlar.

Gazlarda ise moleküller arasındaki mesafe uzak olduğu için sıkıştırılabilme özelliği gösterirler.

Bu konuyu doğal yaşamda fikirler ve bilgiler yönünden ele alırsak; kişi doğru bir bilgi ediniyor ve bunu bize de aktarıyor. Artık o bilgi onun bilgisi değil hepimizin bilgisi olmuştur. Biz bu bilgiyi Ahmet’in ya da Mehmet’in bilgisi olarak görürsek o bilgiler bizlerin hayatına asla yön veremez. Aynı zamanda doğruyu bulan kişi onu(doğruyu) bizim hayatımıza yön verecek şekilde, anlayacağımız dilden bize aktarmalı, hayatımıza indirgemelidir. Doğruyu bize ‘katı bir madde ‘ biçiminde enjekte edemez.

şünün bir kere, ameliyat oldunuz ve doktor bir hafta yemek yemenizi yasakladı. Yemek ihtiyacınızı da serum sayesinde gideriyorsunuz. Oysa siz doktoru dinlemeyip katı maddeler halinde almakta diretseniz, bünyeniz kabul etmeyeceğinden ciddi rahatsızlıklar geçirirsiniz. Yani bir serumu kanınıza enjekte edebiliriz. Fakat katı bir maddeyi vücuda enjekte etmeye kalkarsak metabolik yapıyı yani canlı yapıyı bozar ve ölüme yol açarız. Burada serum bizim hücre yapımıza göre şekil alır. Fakat katı bir madde yapımıza uymaz. Çünkü katı maddelerin kana geçmeden önce sindirilmeleri gerekmektedir.

Bulduğumuz doğruya kabımıza göre şekil vermeliyiz. Fakat bu şekli verirken eklemeler ve çıkarmalar yapmamalıyız.

Örneğin bana şekerli su çözeltisi veriliyor. (Şeker katı bir maddedir ve su içinde çözünmüştür. Şeker çözünen ve su ise çözücüdür, şekerli su maddesine de çözelti adı verilir.) Ben bunu kendi kabıma göre şekillendiriyorum. İçine biraz da tuz atayım, bakalım ne olacak? diyorum. Fakat görüyorum ki o çözelti artık şekerli su olma özelliğini yitirmiştir. Yani bana bir doğru geliyor ve ben bu doğruya kendimden, bilmeden, araştırıp doğru olup olmadığını görmeden bir şeyler katıyorum. Ve sonuç fiyasko!

Bana düşen o çözeltinin, maddenin en küçük yapı taşı olan moleküllerini incelemek, ayrıntılarını bulmak, insanlara göstermek, örneklerle genişletmek ve insanların hayatına indirgemek olmalıdır.

Gazlar uçuculuk özelliği gösterirler. Bir gazı enjektöre doldurup vücuda enjekte etmeye kalksak, vücut bunu dışarı atmak isteyecektir. Doğal yollarla da vücutta biriken gazlar vardır. Örneğin yapısında azot(N) bulunduran besinler, gazlı besinlerdir. Bu besinler vücutta, mide ve bağırsakta gaz yaparlar. Vücudumuz çeşitli yollarla bu gazları dışarı atar. Çünkü gazlar hiç bir faaliyette yer almayan gereksiz maddelerdir.

İnsanları fikir bakımından katı, sıvı ve gaz olarak tanımaya çalışalım. (Katı olanlar; tutucu ve din adına her şeye ‘evet’ diyen, sıvılar doğrulara yatkın olanlar, gazlar ise; din adına her şeye ‘hayır’ diyen kişiler olarak düşünelim.)

Katı konumda olan kişiler, kendilerine kendilerince bir yol çizmişler ve kesinlikle bu yolun dışına çıkmazlar. Yani belli bir şekilleri vardır. Olaylara at gözlüğüyle ve dar kalıplar içinde bakarlar. Onlara getirdiğinizin doğru olup olmadığına bakmazlar. Dışardan gelen etkilere karşı kör, sağır ve dilsizler gibi cılız tepkiler gösterirler. Sonunda büyük bir etkiyle sahip oldukları şekil yok olursa, hiç bir işe yaramazlar.

Örneğin bir cam vazoyu aldınız. İçine çiçek koyacağınız sırada elinizden kaydı ve yere düşüp tuzla buz haline geldi. Alıp yapıştırmaya kalktınız. Fakat artık o kırık parçalar vazo özelliğini kaybetmiş olmalarından dolayı işlev görmezler.

Fikirleri sıvı, yani kaba göre şekil alan bir kişi düşünelim. Bu kişi doğruları gördüğünde doğrulara göre şekil alabilir. Fakat yanlışlara göre de şekil alabilir. Burada önemli olan aklı kullanmak ve alınan şeklin doğru olup olmadığını sorgulamaktır.

Normal insanların yapması gereken şey kaba göre şekil almaktır. Sorgulamak, beyni kullanmak ve dağarcığı genişletmek çok önemlidir.

Örneğin; doymuş çözelti hazırlarken, (bir çözücü çözebileceği en fazla maddeyi çözmüş ise buna doymuş çözelti denir. Eğer içine daha fazla madde koyarsak dibe çöker ve çözeltiye karışmaz.) 100cm3 suda 10kg şekeri çözmek istiyoruz. Fakat şekerin 7kg’lık kısmı çözünüyor. Geriye kalan 3kg ise, dibe çöküyor. Burada yapılması gereken suyun miktarını arttırmaktır. Ben suyun miktarını arttırınca dibe çöken 3kg’lık maddeyi de çözebilme imkânını bulmuş olacağım.

Bizler beynimizi ne kadar çok kullanırsak, o kadar çok hücre işlev göstermeye başlar. Yani kullanılan organlar gelişir, kullanılmayanlar körelir.

Bizim bu bilgileri kalıcı hale getirmemizin yani yukarıdaki örnekte doymuş çözeltiden arta kalan 3kg’lık şekeri çözeltiye katabilmek için nasıl su eklemek gerekiyorsa, burada da dağarcığımızı geliştirmek için hücre sayısını arttırmamız yani beynimizi çokça kullanmamız gerekir.

Sıvılarda durum böyleyken, gelelim gazlara. Hatırlayacağımız gibi gazların sıkıştırılma özellikleri vardır. Örneğin kolonya şişesindeki gazlar, koladaki karbondioksit(CO2)gazı, kabın içinde o kabın şeklini alıyor gibi gözüküyorlarsa da şişenin kapağını açtığımızda uçup gider.

Yani ne kendiliğinden bir şekilleri vardır ne de sonradan bir şekil alırlar. Onlar her zaman kısıtlanmadan kaçarlar. Özgürlüğü sınırsız yaşamak isterler. Ama hiç bir özgürlük sınırsız değildir. (15.06.98)

This entry was posted on Salı, Temmuz 29th, 2008 at 08:33 and is filed under ÖYKÜLER. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz