-
27th Mayıs 2011

Hadis Tenkidi ile Hadis İnkarcılığı Arasındaki Fark

posted in Hadis |

Hadis Tenkidi ile Hadis İnkarcılığı Arasındaki Fark

HADİS TENKİDİ VE HADİS İNKARCILIĞI

Hadis tenkidi veya eleştirisi ile hadis inkarcılığını ayırt etmek gerekir. Hadisin tenkidi veya eleştirisi demek, sahihini sakîmimden (zayıf ve uydurma) ayırma, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma anlamına gelir. Eleştiri de aynı anlamda olup iyiyi kötüden, sağlamı çürükten, doğruyu yanlıştan ayırmak, daha doğrusu kötü, çürük ve yanlışı eleyerek ayıklamak demektir.[1] Dolayısıyla kelime günlük dilde olumsuz anlamının ağır basmasına rağmen, özünde olumlu bir mana taşımaktadır. Hadis tenkidi, hadisin sahihini sakîminden ayırd etmek, doğrusunu yanlışından ayırmak, Hz.Peygamber’e atfedilen kötü, çürük ve yanlış olan hadisleri ayıklamak anlamındadır.

Hadis inkarcılığı ise hadisleri böyle bir eleme, tenkid ve ayıklama sürecinden geçirme ihtiyacı hissetmeksizin toptan reddetmek anlamındadır. Bir önceki başlıkta da belirttiğimiz gibi ilk asırlarda İmam eş-Şafiî’nin yapmış olduğu tartışmalardan ve bazı kaynaklardan anlaşıldığına göre güçlü bir ihtimalle Haricîlerin bazı kollarının hadisleri tümüyle, Mu’tezile’den bir grubun da sadece haber-i vâhidi (tek kanalla gelen hadisleri) reddettikleri anlaşılmaktadır. Günümüze gelince, bilindiği kadarıyla sünneti toptan reddettikleri söylenen yegane grup Pakistan’daki Ehl-i Kur’an adlı bir gruptur. Bu grubun içindeki kişilerin sünneti toptan red konusunda ittifak halinde olmadıkları, onlardan bazılarının sahihler dışında, bazılarının da mütevatirler dışında kalan hadisleri reddettikleri; ancak marjinal bir grubun hadislerin tamamını reddettikleri ifade edilmektedir.[2] Yalnız bunların da son derece marjinal bir grup olduğunu ifade etmek gerekir. O halde bazı hadislerin tenkidi, eleştirisi ile hadislerin tamamını ve sünneti tamamen reddetmeyi birbirinden ayırt etmek gerekir. Zira bu ikincisi hadis inkarcılığının ta kendisidir. Birincisi ise yani hadislerin tenkidi ve eleştirisi tarihi süreç içinde bütün İslâmî ilimlerle uğraşan alimlerin takip ettikleri bir metottur.

Hadislerin tenkidi konusu, ondört asırlık geçmişimizde bütün İslâm alimleri, makbul olabilecek bir hadiste aradıkları şartların farklı olması sebebiyle, birinin kabul ettiği hadisi diğeri reddetmiş, diğerinin reddettiğini de öbürü kabul etmiştir. Bugün de bir İslâm alimi yaptığı araştırma sonucunda samimi olarak bir hadisin sahih olamayacağı kanaatine varmışsa, ona ancak saygı duymak gerekir. Kaldı ki bir takım hadisleri reddettiği için hadis inkarcısı gibi haksız bir ithama maruz kalanların reddettiği hadislerin sayısına bakınca yüzü biraz geçtiği görülür. Seyyid Salih Ebu Bekir, adı geçen eserinde 100 hadisi, İbn Kuteybe’nin eserinde tartışma konusu yapılan hadisler de 109 konu etrafında yoğunlaşmaktadır.[3]

Herhangi bir İslâm alimi, her hangi bir hadisi reddettiği zaman, onu “hadis inkarcısı” veya “sünnet münkiri” yakıştırmalarla karalamak doğru değildir. Çünkü bir İslâm alimi bir hadisi reddettiğinde bunun anlamı, Hz.Peygamber’in hadisi olduğunu bile bile onu reddiyor demek değildir. Bilakis bu, o alimin, o hadisin Hz.Peygamber’e ait olduğunu reddettiği anlamına gelir. Bu reddedilen hadis isterse geçmiş İslâm alimleri tarafından hadis olarak kabul edilmiş olsun fark etmez. O alimin önceki İslâm alimlerinin kabul ettikleri bir hadisi reddedemeyeceği şeklinde bir itirazda bulunmak da doğru değildir. Binaenaleyh geçmişte veya günümüzde bir İslâm alimi bir hadisi ve belli konudaki hadisleri reddettiğinde yapılacak iş, onun bu konuda haklı gerekçelere dayanıp dayanmadığına, ikna edici delillere sahip olup olmadığına bakmaktır. Haklı gerekçelere ve ilmî delillere dayanmak şartıyla, birinin reddettiği bir hadisi bir başkası kabul veya birinin kabul ettiği bir hadisi bir başkası reddedebilir. Zira bir hadisin Hz.Peygamber’e aidiyetini belirleme işi tamamen içtihada dayalı bir husustur.[4]

Örneğin, İmam Malik, başkalarının delil olarak kullandığı bir çok hadisi Medine’deki uygulamaya (Amelu Ehli Medine) ters düştüğü gerekçesiyle kabul etmemiştir.

İbn Ebî Şeybe, el-Musannef’inde İmam Ebu Hanife’yi bir çok hadisi kabul etmemesinden dolayı eleştirmiştir.[5]el-Buharî de es-Sahih adlı eserinde Ebu Hanife’nin bir çok görüşünü eleştirmiştir.[6] Buna mukabil Hanefiler de el-Buharî’deki pek çok hadisi kabul etmemişlerdir. Yine fıkıh kitaplarında hadisçilerin reddettiği veya hadis kaynaklarında bulunmayan hadislere de rastlamak mümkündür. Kelam alanında da aynı durum söz konusudur. Kelam kitaplarında delil olarak kullanıldığı halde hadisçilerin uydurma kabul ettikleri pek çok hadis mevcuttur. Tasavvuf edebiyatına gelince, hadisçiler özellikle tasavvufa dair eserlerde mevcut çok sayıdaki hadisi, ya aslı bulunmadığı, ya isnadı olmadığı ya da açıkça uydurma olduğu gerekçesiyle reddetmişlerdir. Bunun örneği, İmam el-Gazâlî’nin İhya-i Ulûmi’d-Dîn adlı eserindeki hadislere yöneltilen eleştiriler oluşturmaktadır. Zira hadisçiler İhya’daki yüzlerce hadisi kaynaklarda aslı bulunmadığı, ya da uydurma olduğu gerekçesiyle açıkça reddetmiştir.

Bütün bunlar karşısında bir hadisi bir fakih, muhaddis, kelamcı veya tasavvufçu bir alim reddettiği zaman, bu hadisi reddeden o İslâm aliminin “hadis inkarcısı veya sünnet münkiri” olduğu söylenebilir mi? Bunu elbette söylemek mümkün değildir. Bu durumda hadis tenkidi yapmış Ebu Hanife, İmam Malik, İbn Ebî Şeybe, el-Buharî, el-Gazâlî, el-Irakî gibi yüzlerce İslâm alimini sırf başkasının kabul ettiği bir hadisi redettiği için hadis inkarcısı olmakla itham etmek gerekir ki bunu kabul etmek, böyle bir iddia da bulumak mümkün değildir.[7]Örneğin Ebu Hanife ve öğrencileri Kur’an’a ve akla aykırı buldukları için bazı rivayetleri eleştirmeleri yüzünden hadisçilerce sahih hadise muhalefetle suçlanmışlardır. Halbuki Ebu Hanife ve öğrencilerinin böyle bir tutum içinde olmaları düşünülemez.[8]

Tarihi süreç içinde rivayetlerin içeriğine yönelik eleştiriler, özelikle fakihler ve kelamcılar tarafından belli ölçülerde sürdürülmüştür. Günümüzde yapılan bilimsel araştırmalarda da bir çok Müslüman ve gayri muslim bilim adamı bazı rvayetleri içerikleri yönünden araştırıp, bunların Hz.Peygamber’e ait olamayacağı sonucuna ulaşmışlardır. Tabiatıyla bu samimi bilimsel çabaların hadis inkarı ve reddiyle bir alakası söz konusu değildir.[9] (Prof.H.Musa BAĞCI Dicle Ünv. İlahiyat Fakültesi)


[1] Tenkid ve eleştiri kelimeleri için bkz: Mehmet Doğan,Temel Büyük Türkçe Sözlük, s. 222, 760.

[2] Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, s. 120

[3] Kırbaşoğlu, a.g.e, s. 121.

[4] Kırbaşoğlu, a.g.e, s. 122-123.

[5] İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, Beyrut, 1989, s. 277-325

[6] Hilmi Merttürkmen, Buharî’nin Ebu Hanife’ye İtirazları ve Aralarındaki İhtilaflar, (Basılmamaış Doktora Tezi, A.Ü. İslâmî İlimler Fakültesi, Erzurum).

[7] Kırbaşoğlu, a.g.e, s. 124-125.

[8] İsmail Hakı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefî Mezhebinin Hadis Metodu, s. 66-81.

[9] Ünal, Hadis, s. 109.

http://www.musabagci.tr.gg/Hadis-Tenkidi-ile-Hadis-%26%23304%3Bnkarc%26%23305%3Bl%26%23305%3B%26%23287%3B%26%23305%3B-Aras%26%23305%3Bndaki-Fark.htm

This entry was posted on Cuma, Mayıs 27th, 2011 at 12:54 and is filed under Hadis. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz