-
16th Ağustos 2008

İbn Arabi’nin Din Anlayışı

posted in MITOLOJİ |

Dinlerin Birliği

Yüce Allah’ın yaratıkların bizzat kendisi olduğunu söyleyen vahdet-i vü­cut hurafesi, tasavvufçularda ister istemez dinlerin birliği inancına götür­müştür. Bu inanç vahdeti vücud inancının bir ürünü olarak ortaya çıkmak­tadır. Vahdeti vücutçular, ister mitolojik dinler olsun, ister yüce Allah’ın in­sanlara vahyettiği din olsun, hepsinin birliğine, yani hak oluşuna inanırlar. Zira hak, bir tek inançla sınırlı olamaz.[79] Vahdet felsefesine göre her dinin mensupları, kendilerinin ve tapılan bütün varlıkların suretlerinde tecelli eden tanrıya tapıyorlar. Bütün hidayeti ve kutsallığı ile İslam’ın, bütün çir­keflik ve sapıklığıyla Mecusiliğin aynısı olduğunu söylüyorlar. Bu anlayışı nasıl savunduklarını bazı örneklerle gösterelim. [80]

İbn Arabi’nin Din Anlayışı

Yaşayanın delil ile yaşaması ve helak olanın da delil ile helak olması için daha önce yaptığımız gibi burada da tasavvufçuların dinlerin birliği konu­sunda ördükleri hurafeleri yine kendi sözlerinden sergilemeye çalışacağız. İbn Arabi şöyle demektedir:

Bugüne kadar, dini dinime yakın olmadığı için arkadaşıma karşı çıkı­yordum. Ama bugün kalbim artık her şekli kabul eder oldu. Ceylanların ça-yırı, rahiplerin manastırı, putların barınağı, tavaf edenin kabesi, Tevratın sayfaları ve Kur’an’ın musfahı oldu. Süvariler ne tarafa yönelirse yönelsin, ben sevgi dinine inanıyorum. Din, benim dinim ve imamındır.[81]

İbn Arabi, taraftarlarını muayyen bir dine bağlı kalmaktan ve onun dı­şında kalan dinleri kabul etmemekten sakındırmakta ve şoyle: demektedir:

Sakın sakın, muayyen bir kayıtla kayıtlı kalıp onun dışındakileri reddetme. Böyle yaparsan, çok çok hayırdan mahrum kalırsın. Hatta işi olduğu gibi anlamaktan yoksun olursun. Onun yerine bütün inançlar için nefsinde heyûlî[82] ol. Zira Allah, nesil­ler arasından sadece bir nesille (yahut zamanlardan sadece bir zamanla) sınırlan­mayacak kadar büyüktür. Hepsi de isabet etmiş ve her isabet eden mükafatını al­mıştır. Mükafat alan herkes de mutludur, her mutludan da Allah razıdır. [83] Bu mitolojik din ister istemez ahirette azabın inkar edilmesini gerektire­cektir. Çünkü İbn Arabi’nin dininde insanlar hangi şeye taparsa tapsın, ay­nı zamanda hakka tapmış olurlar. Çünkü müşrik ve muvahhid olarak in­sanların taptıkları şeyler zaten Allah’ın kendisidir. Tanrının kendi kendine azap etmesi de mümkün değildir. Onun için İbn Arabi şöyle demektedir: “Va’dinde (sözünde) doğru tek (Allah’tan) başka kimse kalmadı, Hakk’ın vaidi (teh­didini de gözetleyen bir göz yoktur. [84]

Bedbahtlık yurduna (cehenneme) girseler bile onda bir lezzet ve farklı bir nimet içindedirler.

Ebedi cennetlerin nimeti. Emir birdir, ama tecelli esnasında aralarında farklılık meydana gelir.

Tadının lezzetinden azap diye adlandırılır, halbuki bu onun kabuğu gibidir ve kabuk koruyucudur. [85]

Bu şekilde İbn Arabi, korkunç çelişkiler içine dalmaktadır. Rabbin, ku­lun bizzat kendisi ve imanın da küfür ile şirkin tıpkısı olduğunu söyler. Böy­le olunca va’d ile va’idin (mükafat ile tehdidin) aynı şey olduğuna inanmak­tan ne alıkoyacaktır? Cennet nimetleri ve kevserinin cehennem azabı ve irinleriyle aynı olduğuna inanmaktan alıkoyacak nedir? Böyle olunca, onu alıkoyacak elbette birşey olmaz. Onun için gördüğünüz şekilde bunu saraha­ten bütün insanlara ilan etmektedir.

Şimdi Allah için söyleyiniz, din ve ahlakı öldürme açısından bundan da­ha tehlikeli ne olabilir? Salih amel ve kötü amel bir olduktan ve faziletle rezalet, hayır ile şer, Allah’a itaat ederek iyilik yapan ile putperestlik veya in­kar içinde kötülük yapanların sonucu aynı olduktan sonra, din ve ahlak için bundan daha tehlikeli bir zarar olabilir mi? İnsanlık bu tasavvufa inanacak olursa, söyler misiniz, sonu ne olur? [86]

Firavun Kurtulanlardan mıdır?

Bu inançtan hareket eden İbn Arabi, Hz. Musa’nın amansız düşmanı tağut Firavun’ın kurtulanlardan olduğuna hükmetmekte ve “Benim de, senin gözümüzün nurudur” ayetini izah ederken şöyle demektedir:

Kendisine hasıl olan kemal ile onun (Asiye’nin) gözü aydın oldu. (Kızıldeniz’de) boğulma anında Allah’ın Firavun’a verdiği iman ile de Firavun’un gözü aydın oldu. Çünkü kötülükten arınmış ve tertemiz olmuş olarak Allah’a kavuştu[87]

Yine Firavun hakkında şöyle demektedir: “Allah onun nefsini ahiret azabından kurtardığı gibi bedenini de kurtardı. Böylece maddi ve manevi ola­rak kurtuluş onu kuşatmış (tamamen kurtulmuş )tur.” [88]

Fususu’l-Hikem kitabında Hz. Musa bölümünde söyledikleri okunursa, Firavun’un Hz. Musa’dan üstün olduğunu söylediği görülür. İbn Arabi’nin kesin ve apaçık Kur’an ayetlerine aykırı düştüğü ve onların aksini söylediği yerler burada sayılamayacak kadar çoktur. [89]

İbn Arabi Firavun’un kurtulanlardan olduğunu söylerken, Yüce Allah onun hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Allah onu herkese ibret olarak dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.” [90] Artık o çetin azabımızı gördükleri zaman “Allah’a inandık ve ona ortak koştuğumuz şeyleri inkar ettik’ dediler. Fakat azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Allah’ın kulları hakkında süregelen yasası budur. [91]

Firavun’a bir peygamber gönderdiğimiz gibi, hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber de size gönderdik. Ama Firavn o peygambere karşı gelmişti de onu tutup çok ağır bir şekil­de cezalandırmıştık.” [92]

Firavun ve onunla beraber olanların hem bu dünyada, dünyada lanete uğradıkları gibi ahirette de iğrenç kişiler olduklarını ve ateşte ceza gördüklerini Yüce Allah açıkça belirterek şöyle buyurmaktndır: “Biz de onu ve as­kerlerini yakalayıp denize attık. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna birbak! Onları ateşe çağıran önderler yaptık. Kıyamet günü yardım görmezler. Bu dünyada onları lanetli kıldık. Kıyamet gününde de iğrenç kimselerden ola­caklardır.”[93]

Kur’an-ı Kerim, Firavun gibi, ölüm gelmeden önce inanmayan ve imanıyla salih amel işlemeyen kişilerin ölüm anında yapacakları imanın kendileri­ne yarar sağlamayacağını belirterek şöyle demektedir: “Rabbinin birtakım mucizeleri geldiği gün, bir kimse daha önce inanmamışsa veya imanıyla bir iyilik kazanmamışsa, imanı ona fayda vermez.” [94]

(Prof. İbrahim Sarmış, Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslam, s.307-311, Ekin Yayınları, 5. Baskı)

[79] Dr. Muhammed Hüseyin ez-Zehebi, el-İtticahatu’l-Münharife fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Kerim, 73, Mektebetu Vehbe, Kahire 1986.

[80] İbrahim Sarmış, Tasavvuf ve İslam, Ekin Yayınları: 257.

[81] İbn Arabi, Zehairu’l-Ahlak Şerhu Tercümani’ll-Eşvak, 39, Beyrut 1312 h. Ayrıta ‘hkz. Dr. Kemal Mıı­hammed İsa, Nazarat fi Mutekadat-i İbn Arabi, 48-51. Daru’l-Muctema.

[82] Fususu’l-Hikem Bâlî Şerhi, 191, hicri 1309 baskı.

[83] Fususu’l-Hikem Bâlî Şerhi, 191, hicri 1309 baskı.

[84] Va’d’dan maksadı ahiretteki nimettir. Vaidden maksadı da ahiretteki azaptır. Buradan hareketle müş­rikler için bile ahiretle azabın tatlı olacağını söylemektedir.

[85] Fususu’l-Hikemmı, Dr. Afifi tahkiki, 1/94. İbn Arabi’nin dinleri aynı gören anlayışı için ayrıca bakı­nız, Dr. Abdulkadir Mahmud, el-Felsefetu’s-Sufiyyefi’l-İslam,516-522

[86] İbrahim Sarmış, Tasavvuf ve İslam, Ekin Yayınları: 257-258.

[87] Fususu’l-Hikem, 1/201,Dr. Afifi tahkiki, Türkçe çevirisine bakmak isteyenler için, Çev. M. Nuri Gençosman, İstanbul Kitabevi, 1981 s. 208. İbn Arabi’nin Firavun’un mümin olarak öldüğü iddiasının yanlış olduğunu göstermek için Ali el-Kari “Farra’l-Avn min Muddai İmani Firavn” adında bir risale yazmıştır. Bu risalede İbn Arabi’nin Firavun’un imanı ile ilgili ortaya koyduğu delillerin ve yaptığı dil izahlarının yanlış olduğunu, söylediklerinin Kur’anın söylediğini yalanlamak olduğunu belirtmektedir. Bu risalede İbn Arabi’nin sözlerinin küfür olduğunu söyleyen meşhur alimlerden birçok kişinin adı da verilmektedir. Basım yeri, Ali Bey Matbaası,1! 294 h.

[88] İbn Arabi, Fususu’l-Hikem, 1/212. Afifi tahkiki. Allah dışında ibadet edilen her şeyin Allah olduğu, onun için bunlara ilah adı verildiği, Hz. Harun bunu anlamadığı için buzağıya tapan İsrail oğullarına karşı çıktığı, ama Musa bunu kavradığı için Harun’u bu karşı çıkışından dolayı azarladığı, çünkü buzağı da da­hil, tapılan bütün şeylerin Allah’ın kendisi olduğu, o güne kadar başka suretlerde kendisine ibadet edildiği halde buzağı suretinde o güne kadar ibadet edilmediğinden o gün de buzağı suretinde kendisine iba­det edilmesini istediği ve bunu görenlerin en mükemmel arif kişiler olduğuna dair sözleri için bkz. Fusus, 1/191-196. Afifi tahkiki.

[89] İbn Arabi’nin yanlışlarını görmek için kitabın “İbn Arabi’nin en çok eleştirilen görüşleri” kısmına ba­kınız.

[90] Naziat, 25

[91] Mümin, 84-85

[92] Müzzemmil, 15-16

[93] Kasas, 40-43

[94] Enam, 158 İbrahim Sarmış, Tasavvuf ve İslam, Ekin Yayınları: 258-260.

This entry was posted on Cumartesi, Ağustos 16th, 2008 at 06:13 and is filed under MITOLOJİ. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz