Abdulkerim el-Cîlî’nin Tanrı Anlayışı
Abdulkerim el-Cîlî’nin Tanrı Anlayışı[540]
Tasavvuf meşhurlarından Abdulkerim el-Cîlî, İbn Farıd ve Ibn Arabi’nin düşüncelerini paylaşmaktadır. Kendisinin Allah’ın tecelli ettiği en kamil varlık olduğuna inanmaktadır. Bu anlayışı, daha önce İbn Arabi ortaya atmış, ama el-Cîlî daha ileri giderek işi derinleştirmiş ve felsefesini yapmıştır. el-Cîlî, bu mertebesini kendisinden daha önce olan kimselere kaptırmak istemediği için kendi insanlığının rububiyet ve uluhiyetin en yüce ufku olduğunu söylemiştir.
el-Cîlî, “Allah” kelimesindeki harflere birtakım anlamlar yükleyerek batıni ve sapık bir yolla yorumlamaya çalışmakta, İslam’ın Yüce Allah hakkında öğrettiği inanç temelleriyle çelişen sonuçlar çıkarmaktadır. Mesela Allah kelimesinin sonundaki “He” harfinin hem Allah’ı, hem de veli kulu gösterdiğini söyleyerek şöyle demektedir:
“Daire[541] Hak’tır. İçindeki boşluk ise halk. İstersen şöyle söyle: Daire halktır, içindeki boşluk ise, Hak’tır. Çünkü O, hem Hak’tır, hem halktır. İstersen, onun işi ilhamladır, dersin. İnsanın durumu iki yönlüdür; mahluk olması yönü ile acizlik ve kutluk zilletine sahiptir. Rahman’ın sureti üzere olması yönüyle de kemal ve izzete sahiptir. Yüce Allah “Allah veli olandır” buyuruyor. Yani “Allanın velilerine korku ve hüzün yoktur” dediği insanı kamildir. Çünkü korku, hüzün ve benzeri şeyler Allah hakkında müstahildir. Çünkü Allah veli ve hamid olandır. Ölüleri O diriltir ve o her şeye kadirdir. Ayetteki O zamiri veliye aittir. O, yaratık suretinde ortaya çıkan Hak yahut Hanlık anlamları taşıyan halk(yaratık)tır. Netice olarak o, hem noksan, hem de kemal sıfatlarını özünde toplar. O, yüce güneşi nuruyla dünyayı aydınlatmaktadır. Yer O’dur, gök O’dur, en ve boy O’dur. [542]
el-Cîlî, Hz. Ali’nin Allah olduğunu söyleyen Ğulatı Şia’nın “O, Yüce, büyük olandır” ayetindeki ” aliyyün” kelimesine bakarak Allah’ın büyük Ali olduğunu söylemesi gibi, insanın hem insan hem Allah olduğunu söylemektedir. el-Cîlî, daha sonra devam ederek en büyük rab olduğunu şöyle ifade etmektedir:
“İki alemde de mülk benimdir, ikisinde de iyiliğini umacağım veya kendisinden korkacağım benden başkasını görmedim. Önceliğimden önce yoktur ki ona katılayım, sonralığımdan sonra yoktur ki anlamını geçeyim. Kemalin her türlüsüne sahibim ve Küll’ün büyüklüğünün cemaliyim. Ben ondan başkası değilim. [543] el-Cîlî böyle derken, Yüce Allah şöyle buyuruyor; “Yerin ve göklerin mülkü Allah’ındır. Allah her şeye kadirdir. [544] “Göklerin ve yerin yaratanı, size içinizden eşler, çift çift hayvanlar var etmiştir. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O İşitendir, görendir. [545] “O, görüleni de, görülmeyeni de bilen, kendisinden başka tanrı olmayan Allahtır. Rahman ve Rahim odur. O, kendisinden başka tanrı olmayan, hükümran, çok kutsal, esenlik veren, güvenlik veren, görüp gözeten, güçlü, buyruğunu her şeye getiren, yüce olan Allah’tır. Allah, putperestlerin koştukları ortaklardan münezzehtir. O, var eden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren, en güzel isimler kendisinin olan Allah’tır. Göklerde ve yerde olanlar onu teşbih ederler.[546] O, güçlüdür hakimdir. [547] “Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı teşbih eder. O güçlüdür, hakimdir Göklerin ve yerin hükümranlığı onundur. Diriltir ve öldürür. O, her şeye kadirdir, o evvel ve ahir, batın ve zahir’dir. [548]“O, her şeyi bilir. [549]
Fakat el-Cîlî, kendisiyle Allahın aynı isim ve sıfatlara sahip olduğunu dünya ve ahiret mülkünün sadece kendisine ait olduğunu, alemin kendisinden başka ilahı bulunmadığını ve ahiret gününün maliki de kendisinden başkası olmadığım söyleyerek hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı ve kendi kendine yeterli olduğunu, kimseden hiçbir nimet istemediği, çünkü nimetleri kendisinin verdiği, hiçbir kişiden de korkusu bulunmadığı, çünkü her şeyin sahibi ve malikinin kendisi olduğu, her şeyden önce olan ve her şeyden sonra kalacak olanın kendisi olduğunu iddia etmektedir.
el-Cîlî bu kadarla da yetinmemekte, yaratış (halk)’ın çeşitlerini ve maddi, hissi, ruhi ve manevi varlık suretlerini sayarak kendisinin zat ve vücut olarak bunların aynısı olduğunu, alemde el-Cîlî’den farklı bir şeyin bulunduğunu kimsenin sanmaması gerektiğini de iddia ederek şöyle demektedir: “Gördüğün ne kadar maden, bitki, hayvan ve seciyeleriyle insan, gördüğün ne kadar unsur ve tabiat, asıldan bir toz ve koku olan, gördüğün ne kadar deniz, çöl, ağaç veya yüksek bina, gördüğün ne kadar manevi suret ve göze hoş gelen güzel manzara, gördüğün ne kadar düşünce, hayal, akıl, nefis, kalb ve iç organ, gördüğün ne kadar melek şekli ve manası İblis olan görünüm, gördüğün ne kadar beşeri bir şehvet ve eide edilen bir hak, gördüğün ne kadar önce gelen ve yetişmek için arkadan koşan koşan, gördüğün ne kadar seyyid taslağı ve rüzgar gibi Leyla’sına koşan aşık, gördüğün ne kadar arş, kuşatıcı, kürsü, manzarası yüce olan refref, gördüğün ne kadar parlayan yıldız ve onlara hazırlanan hoş Adn cenneti, gördüğün ne kadar sınır ağacı ve iki tarafından çalan zil, İşte onlar hepsi benim, hepsi benim manzaram (görünüşüm)’dır. Onun hakikatinde tecelli eden benim, o değildir. Halkın Rabbi ve efendisi benim. Bütün alem isim, zatım onun müsemmasıdır. benimdir, melekut benim dokumam ve sanatımdır, ve ceberut benimdir ve benden meydana gelmiştir.[550] filînin olmadığı bir ve sahip bulunmadığı bir şey var mı dersiniz?! Hakikatinde tecelli eden benim, o değildir. Halkın rabbi ve efendisi bütün alim isim, zatım onun müsemmasıdır” sözlerini gördünüz mü? Bu şekilde el-Cîlî alemin rabbi ve sahibi olduğunu, bütün varlıkların Allah, yani kendisi olduğunu ve kendi adını taşıdıklarını gördünüz mü?
“Şüphesiz arif kişi O’nun hakikatiyle tahakkuk ederse onun kulağı ve gözü olur. kendisine hiçbir şey gizli olmaz. Çünkü artık göz bütün varlıkları yaratanın gözüdür. Sonra, onu mutlak olarak inkar etmek de doğru olmaz. Çünkü o inkar edilince, sen inkar edilmiş oluyorsun. Çünkü o senin örneğindir. Sen var olduğun ve sıfatlarının eserleri mevcut olduğu halde inkar edilmen nasıl doğru olur? Onu var saymak da doğru olmaz. Çünkü var kabul edersen, onu put edinmiş ve büyük bir ganimeti kaybetmiş olursun. Yok olan bir şeyi var saymak nasıl doğru olabilir kil? Daha doğrusu, o, var olan sensin, kendini inkar etmek nasıl doğru olabilir? Allah seni hay (diri), alim(bilen), kadir(gücü yeten), murid (isteyen), semi’ (işiten), basir (gören), mutekellim (konuşan) olarak kendi suretinde (kendisine benzer) yaratmıştır. Bu gerçeklerin hiçbirini kendinden yok edemezsin. Çünkü o, seni kendi suretinde yaratmış, sıfatlarıyla donatmış ve isimleriyle adlandırmıştır. O diridir, sen de dirisin. O bilendir, sen de bilensin. O isteyendir, sen de isteyensin. O kadirdir, sen de kadirsin. O işitendir, sen de işitensin. O görendir, sen de görensin. O konuşandır, sen de konuşansın. O zattır sen de zatsın. O toplayandır, sen de toplayansın. O vardır, sen de varsın. O rabdır, sen de rabsın. Çünkü hepiniz çoban (yönetici)siniz ve hepiniz güttükleriniz (yönettikleriniz)den sorumlusunuz. O kadimdir, sen de kadimsin. Çünkü onun bilgisinde sen mevcutsun. Bilgisi de var olduğundan beri onunla beraberdir. Böylece, görünüş oiarak onun sahip olduğu bütün şeyler sana verilmiş, senin de sahip olduğun bütün şeyler ona verilmiştir. Ama o büyüklük ve izzet sahibi olurken, sen zillet ve acizlik sahibi oldun. Başta birinizin diğerine benzemesi doğru olduğu gibi, burada da benzerliğin olmaması doğrudur. [551]
“Halkın rabbi ve efendisi” olduğu iftirasını okudunuz mu? İsyan şehveti kudurmuş olan el-Cîlî’nin şehvetlerin ilahi varlığın sütunlarından olduğu nu, bütün pislik ve kötülüğüyle Allah’ın varlığının aynısı bulunduğunu, bütün sapıklık ve küfrü ile İblisin Allah’ın kendisi ve her müsemmanın aynısı olduğu için alemdeki bütün varlıkların isminin Allah’ın ismi olduğunu, her varlık Allah’ın kendisi olduğu için bütün varlıkların sıfatlarının Allah’ın sıfatı olduğunu nasıl söylediğini gördünüz mü?
el-Cîlî, kendisinin Allah’ın kendisi olduğunu belirtmekle kalmamakta Hz. İsa’ya da bu çirkin iftirayı yaptıracak kadar Kur’an ayetlerinin anlamını tahrif etmektedir. Ayetleri batini ve sapık bir şekilde tevil ederek Hz, İsa’yı bir yönden ilah, bir yönden de insan gören kimi hıristiyanların inancını taklit etmektedir. Hz. İsa ile ilgili “Allah, ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara beni ve annemi insanlardan başka iki tanrı olarak benimseyin, dedin?.[552]ayetini güya açıklarken Allahın İsa ve İsa’nın Allah olduğunu şöyle belirtmektedir:
“Allah İsa’ya sen mi “Beni ve annemi Allahtan başka iki ilah olarak benimseyin dedin?” diye sorunca, İsa subhaneke dedi. Bu teşbihte önce tenzihi getirdi. “Hakkım olmayan şeyi söylemeye hakkım yoktur, dedi. Yani, senin ve benim ayrı şeyler olduğumuzu nasıl söyleyebilirim! Allah’tan başka bana ibadet edin nasıl diyebilirim. Halbuki sen zatımın ve hakikatimin kendisi, ben de senin zatının ve hakikatinin kendisiyim. Seninle benim aramda başkalık (muğayeret) yoktur. [553]
Halbuki Yüce Allah el-Cîlî’nin söylediğinden daha ehvenini söyleyen Hıristiyan ve Yahudiler hakkında şöyle buyurmaktadır:
Yahudiler, “Uzeyr Allahın oğludur”dediler. Hıristiyanlar “Mesih Allahın oğludur” dediler. Bu, daha önceki kafirlerin sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür. Allah onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar. [554]
Bütün bunlar veya bunlardan sadece bir tanesi acaba neyi ifade ediyor? Bütün bunlar el-Cîlî’nin görüşlerinin İslam dışılığını göstermiyor mu? el-Cîlî’nin “el-İnsanu’l-Kamil” kitabı baştan sona kadar Allah’ın başta insan olmak üzere bütün varlıkların Allah ve Allah’ın bütün varlıklar olduğunu anlatmaya çalışmaktadır. Kitabı okuyanlar bol bol örneklerini görürler. [555]
(Prof. İbrahim Sarmış, Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslam, s.231-235, Ekin Yayınları, 5. Baskı)
[540] Abdulkerim ibn İbrahim el-Cilî veya el-Cilanî olup Hicri 830 yılında ölmüştür. İranlıdır. En meşhur eseri “el-İnsanu’l-Kamil fi Marifeti’l-Evahir ve’l-Evail”dir. İbn Arabi’nin vahdeti vucud felsefesini daha da ileri götürmüştür.
[541] Arapçada “He” harfinin boşluğunu kastetmekledir.
[542] Abdulkerim el-Cili, el-İmanu’l-Kamil fi Marifeti’l-Evahir ve’l-Evail, 1/19, el-Matbaatu’l-Ezheriyye el-Mısrıyye, Kahire, 1316 h.
[543] Abdul kerim el-Cilî, el-İnsanu’l-Kamil, 1/19,
[544] Al-i İmran 189
[545] Şura, 11
[546] Her türlü noksanlık ve olumsuzluktan münezzeh olduğunu söylerler.
[547] Haşr, 22-24
[548] O, her şeyden öncedir, her şeyden sonra kalacak olandır, varlığı açık, mahiyeti insan için gizlidir.
[549] Hadid, 1-3
[550] Abdulkerim el-Cili, el-İnsanu’i-Kamil, 1/19-20, Kahire, 1316 h.
[551] Abdulkerim el-Cili,el-İnsanu’l-Kamil, 1/9, Kahire, 1316 h.
Allah ile yaratıklar arasındaki isim ve sıfat benzerliyi, isim benzerliğinden öleye geçmez. Allah’ın isim ve sıfatları Allaha göre ve Allahça iken, yaratıkların isim ve sıfatları da yaratıklara göredir. İkisi arasında yaratan ile yaratılan özellisi dışında organik hiçbir bağ ve benzerlik yoklur. Mesela, görme sıfatını ele alalım, Allah’ın görmesi Allaha göre olup yaratıkların görmesinden ayrıdır. Yaratıkların görmesi gözün Va”‘Aına, sağlamlığına, ışığın bulunmasına ve başka şartlara bağlı iken, Yüce Allah’ın görmesi için böyle ptlr sözkonusu değildir. Nitekim görme özelliği sadece insanda değil, bütün canlılarda vardır. Sayılan özellikler de aynı şekilde başka canlılarda da mevcuttur. Diğer sıfatlar da aynı şekildedir, Allah’ın isim ve sıfatlan sonsuzluk ve mükemmellik Özelliğine sahip iken, yaratıkların isim ve sıfatları eksiklik ve yok olma özelliğine sahiptir, isim ve sıfatlardaki benzerliğe bakarak insan ile Allah arasında benzerliğin olduğunu söylemek, insana tanrılık sıfatlarını vermek olur. Hastaları iyileştirdiği ve ölüleri dirilttiğine bakarak kimi Hıristiyanların Hz. İsa’ya uluhiyet sıfatlarını verdiği gibi. Bu da küfürdür.
[552] Maide, 116
[553] el-Cili, el-İnsanu’l-Kamil, 1/69
[554] Tevbe, 30
[555] İbrahim Sarmış, Tasavvuf ve İslam, Ekin Yayınları: 192-196.