-
9th Temmuz 2008

İsa Gelmeyecek-Ahmet Bekaroğlu

posted in MEHDİ-MESİH |

Hz. İSA GELMEYECEK!

Bu gün dahi, müslümanlar arasında hararetle tartışılan bu konu, aslında Kur’anın nüzulünden çok önceye dayanır. Müslümanlar arsındaki genel kabul ise şudur: İsa (AS) çarmıha gerilmemiş, Allah onu göğe/kendi katına çıkarmış ve kıyamete yakın bir zamanda tekrar yeryüzüne indirecektir. Evet, çok özetle genel kabul budur. Şimdi burada ister istemez akla bir takım sorular geliyor:

1- Ölmediyse şuan nerede?
2- Peygamberlik görevi yarım kalmış olmadı mı? Yani kendisine verilen tebliğ görevi ne oldu?
3- Allah “
Her nefis ölümü tadıcıdır” ve “Bizim yasamızda değişiklik göremezsin” der. Bu tezat teşkil etmez mi?

…. gibi daha bir çok yanıtsız soru akla geliyor. Peki o halde işin hakikati nedir? Kur’an bir elçinin asırlar sonra üstelikte son elçinin ardından gelmesine onay vermiş midir?

Ve hepsinden önemlisi, hatta altının çizilmesi gereken asıl nokta ise şudur; Kıyamete kadar, korunacağına, eksiksiz ve tam olduğuna yemin ile dikkat çekilen Kitap’da tüm kurtuluş reçetesi mevcut iken, İsa (AS) gelip neyi ekleyecek, gelip hangi eğriyi düzeltecek?

İsa (AS), Kur’an İslam’ından uzak olunduğundan dolayı geri kalmışlık, perişanlık yaşayan müslüman halkların zorla kulaklarından tutup refaha/kurtuluşa mı ulaştıracaktır.

Kur’an ne akıl ile, ne de kendisi ile asla çelişmez! hakikatinden yola çıkarak: İsa (AS) ineceğine dair net bir ayet var mıdır? Veya ayetler aslında ne anlatıyor, bunlara tarafsız göz ile bakıp sonuca ulaşacağız.

وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَـكِن شُبِّهَ لَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلاَّ اتِّبَاعَ الظَّنِّ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِيناً {157}

157- Ve: ‘Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’ demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (bir) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.. (4-Nisa 157)

WeMa qateluhu = Onlar İsa’yı öldüremediler,
WeMa salebuhu = Onlar onu (İsa’yı) asamadılar,
Welakin şübbehe lehüm = Onlar öyle şübhelendi/sandı bu ayeti tercüme edenler İsa’ya benzer (gösterilen) birinin asıldığı gibi bir mana vermişler. Aslında ayet gayet açık: WeLakin şübbehe lehüm, yani: (İsa’yı astık diye) şüphe içine düştüler/astık sandılar. buradan devam… Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler.

Öldüremediler çarmıha da geremediler peki ne oldu? Hemen yine ilgili ayete bakalım:

إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسَى إِنِّي مُتَوَفِّيكَ وَرَافِعُكَ إِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَجَاعِلُ الَّذِينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ

فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ {55}

55- O zaman Allah şöyle dedi: “Ey İsa, şüphesiz ki seni (Ben) öldüreceğim, seni kurtaracak ve inkârcılardan temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete kadar o küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda hükmedeceğim”.(3 Ali Imran 55)

رفع = kaldırmak, yükseltmek, yüceltmek, terfi ettirmek, kurtarmak

رَافَعَ = savunmak

Bu ayette Allah(cc) Hz İsa’yı öldürmeye gelen Romalı askerlerin elinden çekip-KURTARMIŞTIR. Onu, yani İsa (AS)’ı eceliyle ölen herkesin canını aldığı gibi İsa (AS)’ın da canını (sonradan) kendisinin alacağını bildiriyor.

Bu ayetden Hz İsa’nın Allah katında bir yerlerde, yeniden inmek üzere bekletildiği gibi bir mana çıkarmak çok zorlama iş olur. O halde göğe yükselme ve yeniden inme meselesi nereden çıktı?

Bunu anlamak için, hristiyanların bu konudaki inancına bakmamız gerekiyor. Hristiyanlara göre: İsa (AS) çarmıha gerilerek öldükten üç gün sonra, mezara gömülmüş ve gömüldükten üç gün sonrada mezarı boş bulunmuştur. Yani mezarında olmadığı görülmüş. Sonra bu (mezarında olmadığına göre) “Göğe yükselmiş!” olarak değerlendirilip inanılmıştır.

Hristiyanların bu anlayışı, Son Elçimiz Hz. Muhammed(sav) zamanına gelene kadar, dünya üzerinde kulaktan kulağa geniş kitleleri arasına yayılmıştır. Kur’anın gelmesiyle birlikte, müslümanlığı seçen bazı hristiyanlardan (Hz. Muhammed’in vefatından sonra ) bir kısım sahabi, özellikle tabiun döneminde müslümanlar arasında yavaş yavaş konuşulmaya/benimsenmeye başlanılmıştır. Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) vefatından 1,5 ~ 2 asır sonra ise, hadis kitaplarında yerini almıştır. Bu yıllarda bir çok “İslam alimi” veya Kur’an bağlısı, hadislere giren bu hurafeyi şiddetle tenkit etmişlerdir. Fakat, bu tenkitler, tarih içinde bu hurafeye olan büyük inançtan, dolayı arada kaybolmuş gitmiştir.

Rafea” kelimesini (Kendi katına) Yükseltmek olarak alsak dahi, sonuç yine değişmez. Çünkü Allah İsa (AS)’ı bizzat kendisinin öldüreceğini söylüyor. O halde katına yükseltmesi, Allah’ın onu öldürmesinden sonradır. Yani diri diri yükseltmek değil.

Rafea kelimesinin diger peygamberlerle ilgili de kullanılmıştır:

Kitab’ta idris’i de an. Çünkü o çok dogru bir peygamberdi. Onu yüce bir makama yükseltmistik. (19 Meryem 56-57).

Bu ayette de Hz. idris’in ref edildiginden bahsedilmektedir. Şimdi aynı mantıkla O’nun da kıyamete yakın bir zamanda tekrar döneceği neden savunulmuyor ?

Daha önce de dediğimiz gibi: Her peygamber kendinden önceki peygamberleri tasdik ve dejenere olmuş unsurları düzeltmek ve de /hatırlatmak /korkutmak /müjdelemek amacıyla gönderilir. Hz İsa’ da Tevrat hakkındaki itilafları ortadan kaldırmak ve Ahmed isminde bir peygamberin geleceğini müjdelemek için gönderilmiştir. Aynen Kur’anın “Kitap ehlinin ihtilafa düştüğü konuları aydınlatmak amacı” da güttüğü gibi.

6 – Bir vakit de Meryem oğlu İsa: Ey İsrail oğulları, ben size Allah’ın elçisiyim. Önümdeki Tevrat’ın doğrulayıcısı ve benden sonra gelecek, adı Ahmed olan bir peygamberin müjdecisi olarak geldim. dedi. Sonra o, onlara apaçık delillerle gelince: Bu apaçık bir büyüdür! dediler.(61 Saff 6)

Hz İsa’dan sonra hem yahudiler hem de hristiyanlar bir Elçinin geleceğini biliyorlardı. Çünkü Allah’ın söylediğine göre: Bu İsa (AS) aracılığı ile söylenmişti. Hatta Allah gelecek olan elçinin adını dahi vermişti.

İşte tam burada sormak lazım. Hz İsa’nın yeniden gelmesi gibi önemli bir konu Kur’anda neden yok! Oysa yukarıdaki ayette, önceki ümmete çok net ve yoruma gerek bırakmayacak şekilde “benden sonra gelecek, adı Ahmed olan bir peygamberin müjdecisi olarak geldim” net bir ayet var. Allah İsa (AS)’ı yeniden yeryüzene indirmeyi dileseydi, bunu Kur’anda aynen 61/6 ayetteki gibi net bir dille söylemezmiydi ?

Allah ile Hz. Muhammed’i dinde iki otorite olarak gören kardeşlerimiz diyecek ki “O halde bu konudaki hadisler ne olacak, buharinin, müslimin söyledikleri….Bir Kur’anı müslümanı olarak derim ki: Allah tek otoritedir. Allah hükümranlığını kimseyle paylaşmaz. Allah buhari yada müslim söyledi diye İsa (AS)’ı yeniden göndermez. Peygamber Efendimiz’de Kur’ana tabi olan bir elçi olduğundan oda Allah’ın söylemediğini söylememiştir. Çünkü Elçilerin görevi SADECE tebliğ etmektir:

قُلْ مَا كُنتُ بِدْعاً مِّنْ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ {9}

9-De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim; benim ve sizin başınıza gelecekleri bilmem; ben ancak bana vahyolunana uymaktayım; ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.(46 Ahkaf 9)

Allah’a ve Kitab’a inandığı halde “Allah Resulünün dinde hüküm koyma yetkisi vardır” diyen kardeşler var. Hatta bu kardeşlerden bazıları ilahiyatçı akademisyen. Cemaat ne yapar acaba. O akademisyen kardeşlere aşağıdaki ayetleri sunarak konuyu kapatıyorum.

وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ {44} لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ {45} ثُمَّ لَقَطَعْنَا

مِنْهُ الْوَتِينَ {46} فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ {47}

44- Eğer (Muhammed) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,
45 -Elbette Biz; onu, kuvvetle yakalardık.
46 -Sonra da onun şah damarını keser atardık.
47- Hiçbiriniz buna mani de olamazdınız
(69 Hakka 44-47)

9 -Hz. İsa’nın tekrar döneceğİ söyleyenlerİn delİl gösterdİklerİ ayetler

a- Al-i İmran Suresi 55

Hani Allah, İsa’ya demişti ki: “Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim. (3 Al-i İmran 55)

Bu ayette geçen “sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim.” ifadesinden yola çıkarak, sözde Hz. İsa’nın tekrar geleceğinin Kuran’da bildirildiği iddiasında bulunulmaktadır. Bu senaryoya göre Hz. İsa yeryüzüne dönecek ve dünya hakimiyetini kendisine inananlarla beraber kuracaktır. Oysa bu tamamen Kuran’da anlatılmayan, vehme dayalı bir senaryodur.

Bu ayetin hiçbir yerinde Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar gelişinden söz edilmemektedir. Hz. İsa’ya uyanlar kıyamete kadar insanların üstüne geçecektir. Bu ayette vaat edilen budur. Yoksa Hz. İsa gelecek sonra tüm insanları birleştirecek ve insanların üstüne önder olacak gibi bir mantık ayette kesinlikle yoktur. Burada ayetin anlamı kaydırılarak Kuran’da bildirilmeyen bir şeyi söylemek ve böyle bir sonuç çıkartmak yanlış bir yaklaşımdır.

Burada kastedilen Hz. İsa’ya iman edenler yani Müslümanlardır. Müslümanlar ona bir peygamber olarak iman ederler. Müslümanların dünyada bir düzen kuracakları açıklanmaktadır. Bunun için Hz. İsa’nın gelişi gibi bir ön şart yoktur.

b- Nisa Suresi 159

And olsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)

Bu ayette de dikkat edilirse, yine Hz. İsa gelecek diye bir anlam ya da ima yoktur. Sadece Kitap ehlinden olanların ölmeden önce ona inanacaklarını bizlere bildirmektedir. Bu ayetten yola çıkarak Kitap ehlinin ölmeden önce Hz. İsa’ya inanması ancak onun gelmesiyle olur. Öyle ise Hz. İsa gelecektir gibi yorumlar yapmak yanlıştır. Burada ayette olmayan bir şart ortaya atılmış ve açıkça ayetin anlamı çarpıtılmıştır.

Bir kere ayette Kitap Ehli’nden olanların kıyamete yakın bir zamanda Hz. İsa’ya iman edeceklerine dair bir ifade yoktur. Bu ayette tüm Kitap Ehli kastedilmektedir. Ayrıca ölümlerinden önce Kitap Ehli’nin iman etmeleri için Hz. İsa’yı görmeleri gibi bir şart da ayete göre söz konusu değildir. Hz. İsa’nın sağlığında bile onu görüp kitap ehlinden iman etmeyen bir çok kişi olmuş ve hatta onu öldürmeye bile kalkmışlardır.

Bu olsa olsa böyle olur mantığıyla bu sonuç çıkartılmış, Kuran’da bildirilen dışında ön yargıyla ulaşılmış bir iddiada bulunulmuştur.

Ayrıca ayetin devamı dikkatli okunduğunda çok önemli bir gerçek ortaya çıkacaktır. Hz. İsa ölümlerinden önce kendisine iman edenlerin hakkında kıyamet günü aleyhlerinde şahitlik yapacaktır. Bu ayetin Arapça metninde “aleyhim”( عليهم) ifadesi geçmektedir. “Aleyhim” kelimesinin “onların üzerine” veya “aleyhlerine” anlamları vardır. Bu kelime şahitik yapmak fiiliyle kullanıldığında bu şahitliğin olumsuz olduğu yani aleyhlerine olduğu anlaşılmaktadır. Kuranda bu iki kelimenin geçtiği ayetlere bakıldığında bu anlaşılacaktır.

MESELA: 41/20- Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.

Ayetin devamıyla düşünüldüğünde kitap ehlinde ölümlerinden önce Hz. İsa’ya iman edenlerin imanının makbul bir iman olmadığı anlaşılmaktadır. Aksine Hz. İsa onların aleyhlerine şahitlik yapacaktır. Bu iman Firavun’un imanı gibi kabul edilmeyen bir imandır. Üstelik burada söz edilen kitap ehli kıyamet gününe yakın olanlar değil Hz. İsa’dan sonra yaşayan tüm kitap ehlini kapsar. Bunların hepsi ölümlerinden önce Hz. İsa’nın Allah’ın elçisi olduğuna iman etmektedirler. Fakat ölüm anından önce olan bu iman makbul bir iman değildir. Hesap günü İsa onlardan şikayetçi olacaktır. Yukarıdaki ayetin önce ve sonrası okunduğunda burada kitap ehlinden Yahudilerin eleştirildiği görülecektir.

Şimdi ayete başına dönersek bu ayetin neresinde Hz. İsa tekrar yeryüzüne gelecek şeklinde bir anlatım yada ima vardır? Neye dayanarak böyle bir sonuç çıkarılmaktadır? Görüleceği gibi bu iddia sadece bir vehimdir ve bu yanlış yorumlar Kuran’a ait değildir.

c- Zuhruf Suresi 61

Şüphesiz ki o , kıyametin bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.. (43 Zuhruf 61)

Bu ayette o sıfatının Hz. İsa olduğunu söyleyip, onun kıyamet saati için bir ilim olması için ancak kıyametten önce gelişiyle olabileceği iddia edilmektedir.

Bu ayette geçen “o “ zamiri hakkında iki farklı görüş var. Biri “o “zamirinin Kuran’ı işaret ettiği diğeri ise” o” zamirinin Hz. İsa’yı işaret ettiğidir. “O” zamirinin Hz. İsa’yı işaret ettiğini kabul etsek bile, ayetin direkt anlamından Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne gelişini söyleyen yada işaret eden bir ifade bulunmadığı görülecektir. Bu ayette de diğerlerinde olduğu gibi bir ön kabul yapılıyor ve Hz. İsa’nın kıyamet için bir ilim olması için ancak kıyametten önce gelişiyle olabilir denilmektedir.

Şüphesiz ki o , kıyametin bilgisidir ” Burada geçen “ Şüphesiz ki o” ifadesiyle ne kastedilmektedir? Hasan Basri ve Said b. Cübeyr’e göre “Kur’an” kastedilmektedir. Yani, Kur’an, kıyametle ilgili bir bilgi kaynağıdır. Ancak siyak ve sibak dikkate alındığında, bu anlamın pek uygun düşmediği görülür. Çünkü böyle bir anlamın çıkarılabilmesine delil olabilecek bir karine yoktur.

Müfessirlerin çoğu burada, Hz. İsa’nın kastedildiği hususunda hemen hemen ittifak halindedirler. Fakat İsa b. Meryem’in kıyamet alameti olarak nitelenmesi nasıl mümkün olmaktadır? diye bir soru akla gelebilir. İbn Abbas, Mücahid, İkrime, Katade, Süddî, Dahhâk, Ebu Eliye ve Ebu Malik, “Bununla Hz. İsa’nın ikinci gelişi kastolunuyor” demektedirler. Eğer böyle anlarsak o takdirde ayeti, “Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar dönmesiyle kıyametin yakın olduğu anlaşılacaktır.” şeklinde yorumlamamız gerekir. Ancak, cümlenin devamını okuduğumuzda böyle anlam vermenin yanlış olduğu görülür. Yukarıda ismini zikrettiğimiz müfessirlerin tüm saygınlığına rağmen, onların “İsa b. Meryem’in ikinci gelişi, kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir” şeklindeki yorumlarını kabul etmek güçtür. İsa b. Meryem’in tekrar gelişi, onun geleceği dönemde ve ondan sonraki dönemlerde yaşayanlar için bir alamet olabilir. “Siz bundan şüphe etmeyin” şeklindeki bizzat kendilerine hitap edilen Mekke’liler için bu nasıl bir alâmet olabilir? Binaenaleyh, müfessirlerden bazılarının şu görüşü bize göre daha makbuldur. Yani Hz. İsa’nın babasız doğuşu, çamurdan kuş yapıp ona can üflemesi, ölüleri diriltmesi vb. mucizeleri kıyametin alametlerindendir. Bu ayetle bir çocuğun babasız dünyaya gelmesi, bir kulun çamurdan kuş yapıp ona can üflemesi, ölüleri diriltmesi mümkün iken Allah’ın kıyamet günü ölümlerden sonra insanları yeniden diriltmesi niçin mümkün olmasın?

d- Nisa Suresi 157

Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa 157)

Bu ayette geçen “onu öldürmediler ve onu asmadılar.” İfadeden yola çıkarak Hz. İsa’nın öldürülmediği ve asılmadığı dolayısıyla hala canlı olduğu ve tekrar yeryüzüne döndürüleceği iddia edilmektedir.

Oysa ayet önyargılardan sıyrılarak okunduğunda böyle bir anlatımın olmadığı açıkça anlaşılacaktır. Burada söylenen şey Hz. İsa’yı öldürmeye çalışan kişilerin onu öldüremediği ve asamadığıdır. Yani inkarcılar Hz. İsa’ya bir zarar verememişlerdir. Fakat bu Hz. İsa’nın vefat etmediği ve tekrar yeryüzüne gönderileceği anlamına gelmez.

MESELA:: Müşrikler Hz. Muhammed’i ne öldürebildiler ne de asabildiler. Böyle olması Hz. Muhammed’in ölmediği anlamına gelmez. Hz. Muhammed başka bir vesile ile vefat etmiştir.

Yukarıdaki ayette de Hz. İsa’nın inkarcılar tarafından öldürülmediği vurgulanmaktadır. Fakat bu başka bir vesile ile Allah onu vefat ettirmiş ve kendi katına yükseltmiştir. Dolayısıyla da bu ayetteki ifadelerde ne Hz. İsa’nın vefat etmediği gibi bir anlam vardır, ne de tekrar yeryüzüne döneceğine dair bir anlatım mevcuttur.

Sonuç: Temel olarak Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne dönüşüne delil olarak gösterilmeye çalışılan ayetler bunlardır. Görüldüğü gibi ayetlerde bildirilen Hz. İsa’nın öldüğüdür. Bunun ötesinde hiçbir ayette tekrar yeryüzüne döneceğine dair bir ifade yoktur.

Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne dönüşü iddiası Kuran’a dayalı bir düşünce değildir. Bu düşünce Hıristiyan etkisiyle uydurulmuş hadisler vasıtasıyla İslam dinine geçmiştir. Günümüzde de bu konuyu suiistimal etmek isteyen kişiler tarafından kullanılmaktadır. Bu suiistimallere karşı yapılacak en iyi tavır, olayları hep Kuran’a göre değerlendirmek ve Kuran dışı bu tarz zırvaları tümüyle terk etmektir.

10 -HZ. İSA’NIN YENİDEN GELİŞİ İDDİASI KUR`AN İLE UYUŞMAZ

Kuran’da yer almamasına rağmen ortaya atılan iddia hadislerlerle de desteklenerek sağlam bir zemine oturtulmak istenir. Hadislerde Hz. İsa’nın Şam’ın doğusunda beyaz minareye geleceği, Mehdi ile buluşacağı, Deccali öldüreceği anlatılır. Buhari ve Müslim gibi gelenekçilerin en güvendikleri iki kaynaktaki bir hadis şöyledir: “ Allah’a yemin ederim ki İsa’nın adil bir hakem olarak ara-nıza inmesi yakınlaşmıştır. O indiğinde haçları kırıp domuzları öldürür, cizyeyi kaldırıp maymunu öldürür ve İslam’dan başkasını kabul etmez.” Hıristiyanlık’tan ilk devirlerde dinimize geçenlerin yay-dığını sandığımız bu uydurma, Kuran ayetleriyle de uyuşmaz.

Allah şunu demişti: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden ayıracağım… (3 Ali İmran 55)

Hüseyin Atay bu ayete göndermeler yaparak şu açıklamayı yapar: “ Hz. İsa hakkında Kuran-ı Kerim’in verdiği bilgi içinde onun öldü-ğü fakat öldürülmediği bilinmektedir. Bunlara göre Hz. İsa ölmüştür, hayatta değildir ve dünyaya dönmeyecektir. Hadislerle iman esasları sabit olmaz ve Kuran’a ilave yapılamaz. Hıristiyan kültünden ve kültüründen, Hz. Muhammed’in vefatından sonra İslam literatürüne geçen hikayelerden birinde; Hz. İsa’nın ölmediği, göğe çıkarıldığı ve kıyamet kopmadan dünyaya Şam’daki minareden ineceği an-latılmaya başlanmıştır. Hıristiyan mitolojisi İslamlaştırılarak Müslümanlar’ın inançları arasına sokulmuştur. Öyle ki buna inanmayanlar, aklı başında sanılanlar tarafından bile kafirlikle itham edilmektedirler.” (Hüseyin Atay, Kuran’a Göre Araştırmalar, sayfa 53)

Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değil-dir. O Allah’ın elçisi ve Peygamberler’in sonuncusudur. (33 Ahzab 40)

Hz. İsa kendisine kitap verilmiş bir nebidir. Eğer ikinci sefer gelecekse yine nebi olacaktır. Onun ikinci gelişinde nebi olmayacağının iddia edilmesi açık bir saptırmadır. Kuran’da Hz. İsa’nın nebiliğini ortadan kaldıran hiçbir ayet yoktur. Fakat yine Kuran ayetinde Hz. Muhammed’in nebilerin sonuncusu olduğunu bildirilmektedir.

Bu durumda Hz. İsa’nın tekrar geleceğini söylemek bu ayetle açıkça çelişir. Çünkü son nebi Hz. Muhammed’dir ve ondan sonra bir daha nebi gelmeyecektir.

Doğduğum gün, öldüğüm gün ve yeniden dirileceğim gün selam olsun bana dedi.
(
19 Meryem 33)

Meryem suresinde, Hz. İsa’nın ağzından nakledilen yukarıdaki sözlerde, Hz. İsa’nın üç önemli gününden bahsedilir. Görüldüğü gibi bu günler sayılırken Hz. İsa’nın kıyamette dünyaya yeniden geleceği şeklinde bir günden bahsedilmez. Eğer böyle bir gün olsaydı, elbette ki bu da hadislere bırakılmadan, şüpheye yer bırakmayacak şekilde Kuran’da belirtilirdi.

Ne yazık ki Kuran’ın belirtmediği ve Kuran ile çelişen Hz. İsa’nın gelişi hikayesi, yüzlerce sahte İsa’nın çıkışına yol açmıştır. Sahte Mehdi enflasyonu gibi, sahte İsa enflasyonu da akıl hastanelerimizin önemli vakalarına baz teşkil etmiştir.

11- Hz. İSA BUGÜN GELSE NE OLUR HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ ?

Bir an için Hz. İsa`nın geleceğini iddia eden kardeşlerimizin görüşlerini kabul edelim ve düşünelim…

Biz gaybı bilmeyiz. Muhakkak ki, gaybın bilgisi Rabbimizin katındandır. Ancak Allah`ın sünnetinde bir değişme olmayacağını yine rabbimiz bizlere haber vermektedir..

Hz. Nuh`u ölümle tehdit eden (Şuara 112) Hz. Hud`u beyinsizlikle itham eden ve yalancılardan sayan (Araf 66) Hz. Salih`i yalancı ve şımarık olarak niteleyen (Kamer 24-25) Hz. İbrahim`i ateşe atan (Ankebut 24) Hz. Lut`u insanların işine karışmaması için tehdit eden (Hicr 70) “Eğer aşiretin olmasaydı seni taşlayarak öldürürdük, senin bizim yanında hiçbir kıymetin yok“ (Hud 91) diye Hz. Şuayba tehditler savuran insanlık Hz. İsa`ya nasıl davranacaktır acaba ?

Allah`ın gönderdiği bütün elçilere kötü davranan, onları delilikle, bozgunculukla suçlayan, onları doğup büyüdükleri memleketten çıkmaya zorlayan, Hz. Zekeriyya`yı şehit eden ve oğlu Hz. Yahya`yı testereyle kesen ademoğulları Hz. İsa`yı kırmızı halılar sererek mi karşılayacak sanıyorsunuz ?

Hz. İsa geldi diye insanlar, örneğin Amerika’lılar aniden barbarlığı, sömürüyü, talanı bırakıverecek ve Iraklı insanlarla kardeşler oluverecek mi sanıyorsunuz ? Evet nasıl karşılanacak bilmiyoruz ancak o geldiğinde şunların olacağını tahmin edebiliyoruz:

Yahudilerin umurunda olmaz. Ekonomik ve politik nedenlerden ötürü derhal ortadan kaldırmaya çalışırlar. Mossad anında devreye girer ve sonra…

Hristiyanların umurunda olur mu peki? Hristiyanların çoğunun da dini imanı para, itibar olmuş. Din indirgenmiş kültürel düzeye. Boş zaman uğraşı, can sıkıntısına çözüm olarak görülmüş, bir hobi olmuş kilise muhabbetleri.

Ayrıca Hristiyan sandığımız birçok Avrupa ülkesinde ateistlik dizboyu. Dindar hristiyanlar da İsa’yı Tanrının oğlu kabul etmiş. Onlara göre o bir süperman. Gelecek ve elindeki sihirli asasıyla şipşak tüm yanlışları düzeltecek. Tüm din düşmanlarını anında gebertecek. Böyle bir ultra kahraman. Sağlığında canını Allah’ın yardımıyla kurtaran Hz. İsa bu sefer geldiğinde sihirli güçlere sahip olacak. Ya Hz. İsa tekrar geldiğinde önceki hayatındaki gibi birçok sıkıntılarla karşılaşırsa, ya doğal süreçler eşliğinde mücadele ederse bu Hristiyanlar bir anda onu inkar etmeyecekler mi?

Sağlığında ancak 12-1=11 dostu olan ve birkaç düzine insanı ancak hak yola çekebilen -İnsan İsa- yeryüzüne tekrar geldiğinde nasıl ve neden milyonları şipşak hidayete kavuşturacak. -Tanrı İsa-’yı karşılarında göremeyen Hristiyanlar ne yapacaklar o gün ?

Allah’ın sünnetinde asla değişme olmaz. Peygamber bile olsan doğal süreçler devam eder. Ve sıkıntı dert bela peşini bırakmaz. Elinde sihirli bir değnek hiçbir zaman olmaz. Ölüleri bile diriltsen seni öldürmeye çalışırlar.

Hz. İsa gelse ve başlasa çalışmaya kaç yüzyıl sonra tesis edebilir şu altınçağı??? Süperman olarak gelecekse neden daha önce süpermanler gelmedi? Neden bunca sıkıntı dert çekildikten zulüm şiddet barbarlık olduktan sonra? Şimdi mi Allah’ım demeyecek miyiz?

Bizim Müslüman geçinen takım ne yapar acaba Hz. İsa’yı karşılarında görünce ?

Gelenekçi takım, kıla tüye, şekil şemaile takılan tarikatçı kesim Hz. İsa’yı Peygambere benzetemez öncelikle. Çünkü kafalarındaki Hz. İsa cübbeli, şalvarlı falan olmalı. Neyse bunları geçelim, Her cemaatin her mezhebin kafasındaki İsa imajı farklı. Herkesin beklentisi başka başka. Herkesin kafasında bir İsa var. Ya bu gelen İsa bizim mezheplerimize laf atarsa, ya bu İsa bizim yamulttuğumuz dinimize çomak sokmaya kalkarsa neler yapmayız o İsa’ya? Bizim dinde temel kaynaklar saydığımız hadis, icma, kıyasa ellerse, bunlara aykırı laflar ederse elimizden kim kurtarabilir o İsa’yı?

Hangi dindar kesim peygamber beklemiş de onlara peygamber geldikten sonra onu inkar etmemiş onu öldürmeye çalışmamış???

Sağlığında canını Allah’ın yardımıyla zor kurtaran İsa Peygamber her nedense bu gelişinde yüz He-Man gücünde olacaktır. Öyle bir güç ki bu Altınçağı tesis edecek. Her tarafı güllük gülistanlık edecek.


Bu hamhayal değil de nedir?
Allah neden sünnetine aykırı davransın da kıyamete doğru süper güçlerle donatılmış bir kurtarıcı göndersin? Var mı bunun Kur’anda bir işareti? Neden Allah böyle bir işi sona saklamış olsun?

İsa Peygamberin dünyaya yeniden döneceğini iddia eden ve bunun Kur’anda örtülü olarak ifade edildiğini söyleyen arkadaşlar konuyla ilgili diğer başlıkları da Kur’andan göstermek mecburiyetindedirler. Hangileri bunlar? Altınçağ, Deccal, Mehdi. Allah birisini söylemiş diğerlerini (haşa) es geçmiş olamaz değil mi?

12- HZ. İSA NİYE GELSİN Kİ?

Geçen yıl Hacı Bayram Camii İmam-Hatibi Hafız Fikret Latifoğlu Ankara’da benden; “Günebakıştaki yazımı daha da açarak, Hz. İsa konusunda detaylı bir yazı yazmamı” istemişti. Bu konunun çok önemli olduğunu, bir telefon konuşmamızda Tonya Haber Gazetesi’nden yönetmenimiz Hasan Kalyoncu’dan duyunca da, ‘Hz. İsa’ konusunu tekrar ele aldım. Tevfik Fikret’in; “Hak bildiğin yolda yalnız yürüyeceksin” sözüne bayıldığım için; “Hz. İsa” konusunu işlerken de, bildiklerimi çekinmeden söyleyeyim.

“HZ. İSA’NIN DÖNÜŞÜ BİR MİSYONER SÖYLEMİDİR”

Zaman zaman misyonerler tarafından yeniden pişirilip gündeme getirilen, “Hz. İsa’nın gelişi” ile ilgili olarak sorulan sorulara, “Hz. İsa’nın geleceğine inanmak, bir Hristiyanlık öğretisidir. Misyonerler, çalışmalarında başarılı olabilmeleri için, yaptıkları en önemli propaganda; ‘Hz. İsa’nın geleceğini’ anlatarak dolaylı yoldan Hz. Muhammed’i gündemden çıkarma çabası içerisinde bulunuyorlar. Haşa, Hz. Muhammed görevini yapamadı mı ki, Hz. İsa gelsin? Ayrıca Hz. Muhammed’in, son ve evrensel peygamberliği nerede kaldı?” cevabını veriyoruz. Açıkça belli ki, yazının sonunda söylenecek cümleleri öne aldım. Çünkü İslam İlahiyatında, bir konunun dini açıdan durumunu belirlerken, Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı’nın, “ Biz, her düşüncenin DNA testini Kur’an’a dayanarak yaparız” sözü ile anlattığı gibi, mutlaka ana kaynağımız Kur’an ölçütüne başvurma yöntemi takip edilir.

“KURAN’I KERİM’E GÖRE HZ. MUHAMMED SON PEYGAMBER”

Bu bağlamda Kur’anda, “Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düştüğünüzde onun hükmü Allah’a bırakılır” (Şura, 10) buyuruluyor. Ayrıca Hz. Muhammed, “ Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur” (Ahzab, 40). İşte bu açıdan Kur’an’a baktığımızda, Hz. İsa’nın geleceği ile ilgili hiçbir bilginin O’nda olmadığını rahatlıkla görürüz. Bu konuda Hz. Peygamberden bize ulaşan sahih hadis olduğunu iddia etmek de doğru değildir. Çünkü Hz. Muhammed, “Kendi hevasını değil, kendisine gelen vahyi bize anlattığı” (Necm, 3-4) için, Kur’anla çelişen bir şeyi bize önermesi düşünülemez.

Kur’an’ın bize bildirdiğine göre Hz. İsa, Hz. Meryemden Allah’ın bir mucizesi olarak babasız olarak dünyaya gelmiştir (Al-i İmran, 44; Meryem, 17-25). Hz. İsa’nın annnesi Hz. Meryem, bu konuda o günkü İsrailoğullarının iftirası ile karşılaşmış (Nisa, 156; Meryem, 27-28) ve kendisine atılan bu iftira üzerine Hz. Meryem, Allah’a artık konuşmayacağına dair süküt orucu adamıştı (Meryem, 26). Hz. İsa’ya daha beşikte iken konuşma mucizesi verilmiş (Al-i İmran, 46-47) sonra da İsrailoğullarına peygamber olarak gönderilmişti (Al-i İmran, 49, 51; Meryem, 30). Hz. İsa da her peygamber gibi insanlara, ‘Allah’ın herkesin rabbi olduğunu’ söyleyerek, onları Allah’ın dinine davet etmişti (Meryem, 30-31, 35-36). Ancak İsrailoğulları, kendi aralarında ayrılığa düşmüş ve Hz. İsa’ya Allah’ın oğlu diyerek tevhidi bozmuşlardı (Meryem, 35-37). Tarihte epeyce peygamber öldürme suçunu işlemiş olan İsrailoğulları, Hz. İsaya tuzak kurarak O’nu da öldürmek istemişler (Al-i İmran, 53-) ancak Yüce Allah, onların bu tuzaklarını bozmuştu (Al-i İmran, 54).

“HZ. İSA ÖLMEDİ DEMEK KURAN’A AYKIRIDIR”

İsrailoğullarından Hz. İsa’ya sağlığında inanan kişilere, ‘Havariler’ denir ve Hz. İsa, havarilerinden kendi yanında olacaklarına dair söz almıştı (Al-i İmran, 52-53). İsrailoğulları, Hz. İsa’yı çarmıha gerecekleri sırada, peygambere verdiği sözün aksi yönünde hareket eden havariyi, YüceYaratıcı Hz. İsa kılığına sokarak cezalandırdığı için, İsrailoğulları, Hz. İsa yerine bu havariyi öldürmüşlerdir (Nisa, 156-157). Yüce Yaratıcı Hz. İsa’yı hayatını tamamladıktan sonra da, Onun ruhunu kendi katına yükseltmiştir (Al-i İmran,55-56; Nisa,158).

Yani Hz. İsa’nın vefat etmediğini söylemek, Kur’an’a ters düşmektedir.

Çünkü bu konuda, “Seni vefat ettireceğim” (Al-i İmran, 55) ve Hz. İsa’nın kendi dilinden, “Öleceğim gün” (Meryem, 33) ifadesi ile Kur’an’da durum apaçıktır. Hz. İsanın yeniden geleceğini iddia etmek ve bu konuda Kur’an’ı devre dışı bırakıp, sonradan ele alınan falanca yayını kaynak göstermek; doğru değildir.

Mantıklı insan şunu rahatlıkla anlar: “Hz. İsa peygamber olarak gelecekse, Hz. Muhammed’in son peygamber oluşu (Ahzab, 40) nerede kaldı? Şayet peygamber olarak değil de, normal bir davetçi olarak gelecekse, Yüce Yaratıcı ondan peygamberlik rütbesini, yani apoletlerini sökerek mi O’nu geri getirecek ?”

Ayrıca Hz. İsa geleceğini söyleyenlere soruyorum: Örnekleri ülkemizde de olduğu gibi son yıllarda, “Ben Hz. İsa’yım” diyerek ortaya çıkanların Hz. İsa olmadığını hangi ölçütle belirlemektedirler? Hz. İsa’nın gelmiş olabileceği varsayımına göre, O’na henüz tabi olmayan bizlerin durumu ne olacak?”

“MÜSLÜMANLARIN KATLİ BİZİM TEMBELLİĞİMİZDEN”

Hele hele, bizim tembelliğimizden ya da irademizi kötü kullanmamız sonucunda, Yahudi ve Hristiyan dünyanın İslam ülkelerindeki katliamlarını; “ Irak’ın işgali ve yeniden yapılandırılması, Şam ve Mısır Meliklerinin öldürülmesi, Dördüncü Sulh Ve Arap-İsrail Barışı, depremlerin artması, haramların helal sayılması” gibi söylemleri, Hz. İsa’nın geleceğinin kanıtları olarak söylemek; bendenizi şu ifadem için mazur görünüz ki, bir dönem söylenen; “Dünya öküzün boynuzu üzerindedir, dönmüyor” söylemini çağrıştırmaktadır.

“YENİ BİR DİN Mİ KURDUK?”

Biz müslümanlar; bilim alanında yeni bir şey üretemiyoruz ve beceriksizliğimizden kaynaklanan geri kalışımızı da kendimiz yerine, Kur’an’a fatura ediyoruz. Daha da ileri giderek, güçlü ülkelerin güçsüz İslam ülkelerine saldırılarını da, “Hz. İsa’nın gelişi” için kanıt olarak görüyoruz. Bu halimiz; en iyimser ifade ile; Kur’an’ı anlamamak demektir. Aslında durum, Mehmet Akif’in mısralarında apaçıktır :

Nebiye atf ile binlerce herze uydurduk.
Yıktık da din-i mübini hezeyanlardan yeni bir din kurduk
”.

“PEYGAMBER KURAL KOYARSA TEVHİD BOZULUR”

Yani şunu demek istiyorum. Hz. İsa’nın gelip gelmeyeceğini söylemeden önce şu konuyu çözmek lazım. O da; bir dinin kurallarını koyan kimdir? Allah mı? Yoksa peygamber mi? Kısa yoldan cevabını vereyim. Dinin kurallarını, o dini kuran Yüce Yaratıcı koyar. Şayet peygamber kural koyarsa; o zaman ‘Tevhid’ yani ‘Tek Tanrı İnancı’ bozulmuş olur. Çünkü; Peygamberler sadece elçidirler ve Allah’ dan getirdikleri vahyi insanlığa duyurur ve öğretirler.

“Hz. MUHAMMED: ‘BENİ İLAHLAŞTIRMAYIN’ BUYURDU”

Hz. Peygamber; “Yahudilerin Üzeyr peygamberi, Hristiyanların Hz. İsa’yı tanrılaştırdıkları gibi beni ilahlaştırmayın. Bana Allah’ın kulu ve elçisi deyin” diyerek bizi uyarmıştır. Hz. Muhammed de; “Kendi hevasını değil, Allah’tan aldığı vahyi bize anlatacağı” (Necm, 3-4) belirtilerek görev sınırları açıklanmıştır.

Yani Hz. Muhammed; kural koymaz. Sadece vahyi bize duyurur ve öğretir. Kuran’da; “Namazı kılın, zekatı verin, komşularla iyi geçinin, çalışın, alçak gönüllü olun, gıybet etmeyin vb.” emirler ve yasaklar vardır. Ancak bunların nasıl yapılacağı detaylı olarak belirtilmemiş, bunların geniş kapsamlı açıklamaları ve bu emirlerin nasıl uygulanacağı Hz. Peygamber’in örneklerle bize öğretimine bırakılmıştır.

Yani Hz. Peygamber bir anlamda Kur’an’ın ilk müfessiri, O’nun Sünneti/uygulamaları/açıklamaları da Kur’an’ın ilk tefsiridir. Bunu dediğimizde, “Sen, Hz. Peygamberin sünnetini kabul etmiyor musun?” çiğ lafı ile karşılaşıyoruz. Elbetteki Hz. Peygamber’in sünnetine karşı olanın gözü çıksın. Hz. Peygamber’in yirmi üç yıllık Kur’an’ın gelişi döneminde, bize yaptığı açıklamaları; O’nun sünnetidir. Bizim şurada söylediklerimizin yorumundan bir kitap oluşturulabilir.

Kaldı ki Hz. Peygamber’in peygamberliğinin gerektirdiği bu yirmi üç yıllık öğretici döneminde söyledikleri ve yaptıkları; elbette ciltler dolusudur. Ancak; Hz. İsa’nın gelişi ile ilgili olarak, Kur’anda bir açıklama olmadığı, hatta gelmeyeceği belirtilmiş olduğu halde, Hz. Peygamber’in Hz. İsa’nın geleceğini söylediği’ konusundaki hadise mütevatir gözü ile bakmak doğru değildir. Hz. Peygamber; Abdullah bin Ümmü Mektum’a hevasına uyarak ilgi göstermediği için Abese Suresinde uyarılması (Abese, 1-10), cahiliye dönemindeki Zıhar boşama usulü ile, yaşlılık döneminde beyi tarafından sokağa terk edilen hanım konusunda, beyini haklı, bu hanımı haksız bulduğu için Hz. Peygamber’in ayetle uyarılması (Mücadele, 1-4), Hz. Peygamber’in kural koymadığı, sadece vahyi tebliğ ve öğrettiğine bir örnektir.

“MİSYONER OYUNLARINA ÇANAK TUTMAYALIM”

Kur’anla çeliştiği halde Hz. Peygamber’e isnat edilen hadislerin hiç birisi sahih olamaz. Misyonerlerin İslam Dinine saldırdıkları ve uydudan günün yirmi dört saatinde arapça yayın yapan “LIFE CHANNEL” isminde bir TV’leri var.

Bunlar; “İslam Dininin akıl almayacak, komik konulardan bahsettiğini’ dile getirerek İslam Dinine saldırıyorlar ve bu konuda bazı hadis kaynaklarını da baz aldıklarını söylüyorlar. Kanımca buna biz müslümanlar da; misyonerlerin bu çalışmalarına bilerek ya da bilmeyerek çanak tutuyoruz ve Hz. Peygamber’in Kur’an’ın ruhuna aykırı bir şey söyleyemeyeceğini itiraf edemiyoruz.

Hz. İsa’nın babasız doğduğunu, beşikte konuştuğunu, kendisine hastalıkları iyileştirmek, ölüleri diriltmek mucizeleri verildiğini Kur’an bize söylesin, adeta; “Hz. Muhammed’in son peygamber olmadığı, görevini yapamadığı, Kur’an’ın bize yetmeyeceği” anlamına gelen; “Hz. İsa’nın yeniden geleceği” konusunu açıklamasın ve muallakta yani ortada bıraksın.

Neden bir toparlayıcı olarak; ilk peygamber Hz. Adem gelmiyor da, bir önceki peygamber Hz. İsa geliyor? Bunlar; herkes biliyor ki, sadece Avrupa ve okyanus ötesinden programlanan, eskiden olduğunun aksine, İslam Dünyasında müslümanları müslümanlar eli ile Hristiyanlaştırmak çabasından başka bir şey değildir. Okyanus ötesinde diyalog çalışmalarını yönetmek, Kur’an mealine Pavlos’un sözlerini sokmak ve Hz. Peygamber’in karikatürlerini yapmakta işin başka bir taktiği.

Hz. Peygamber bize, “Kendinden önceki peygamberlerin hepsine inanmayı” (Bakara, 285) Kur’an’da bir öğreti olarak getirmiştir. Yüce Allah, Hz. Muhammed’i; mesajı evrensel son peygamber yapmış ve peygamber göndermeyi de sona erdirmiştir (Ahzab, 40). Bundan sonra kimsenin geleceği yoktur.

Hz. Peygamber, kızı Hz. Fatıma’nın şahsında, “ Sakın ola ‘Peygamberin kızıyım, bana iltimas edilir’ diye düşünüp ihmalkar davranarak, kendi görevlerini ihmal etmeyesin” diyerek bizi uyarmıştır. Öyleyse yeni bir davetçiye gerek yoktur. Çünkü Kur’an’ın ilkeleri, her çağda bize yeterlidir. Yeter ki; O’nu tilavet edelim. Unutmadan söyleyeyim; belki ‘alanım değil’ diye bulaşmamaya dikkat ettiğini çok iyi anlıyorum, ancak; bizim yani müslümanların bu tirajıkomik halini en iyi şekilde büyük şairimiz Önerbay Lermi mısralarında anlatabilir.. ( http://www.tevhidnesli.de/-8_-Hz-.–&%23304%3BSA-GELMEYECEK-ar-.htm Dr. Ahmet Bekaroğlu)

This entry was posted on Çarşamba, Temmuz 9th, 2008 at 05:12 and is filed under MEHDİ-MESİH. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

There are currently 5 responses to “İsa Gelmeyecek-Ahmet Bekaroğlu”

Why not let us know what you think by adding your own comment! Your opinion is as valid as anyone elses, so come on... let us know what you think.

  1. 1 On Ağustos 16th, 2011, MÜCAHİT ALDEMİR said:

    Hocam çok doğru bir tespit yapmısınız. Şu an dünyanın en büyük putperesliği hıristiyanların “HAÇ” ı olmuştur. Hıristiyanlar şu an baba oğul ve kutsal ruh diyerek allaha şırk koşmuş oluyorlar. Kur’anı Kerimde gördüğüm bir kaç ayet bu hıristiyanları açıkça ifade ediyor.
    KEHF Suresi, 52 Ayet : Ve o (kıyamet) günü Allah kâfirlere şöyle buyuracak: “Ortaklarım ve şefaatçılarınız diye zannettiğiniz putlarınızı çağırın.” Müşrikler onları çağırırlar, fakat kendilerine cevap vermezler. Biz, kâfirlerle ilâhları arasına ateşten bir engel koymuşuzdur.
    Kısacası Hz İsa’nın tanrı olduğunu düşünen hırıstiyanlar, kıyamet günü geldiğinde de bir kurtarıcı olarak Hz. İsa’nın geleceğine inandığı gibi biz müslüman alemine geleceğini inandırmış. Müslüman aleminin unutmaması gereken bir şey var oda müslümanların ALLAH’tan başka hiçbirşeyden korkmamalarıdır. O yüzden Hıristiyanların uydurduğu kıyamet gününde kurtarıcı olarak Hz. İsa peygamberin geleceğine inanmak biz müslümanlara sakıncalıdır.

  2. 2 On Ağustos 2nd, 2013, Murat Tekin said:

    Hadîs-i sahihte rivayet edilen: “Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın geleceğini ve şeriat-ı İslâmiye ile amel edeceğini, Deccal’ı öldüreceğini” imanı zaîf olanlar istib’ad ediyorlar. Onun hakikatı izah edilse, hiç istib’ad yeri kalmaz. Şöyle ki:

    O hadîsin ve Süfyan ve Mehdi hakkındaki hadîslerin ifade ettikleri mana budur ki: Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:

    Birisi: Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek Âl-i Beyt’ten Muhammed Mehdi isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyan’ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.

    İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden bir cereyan-ı Nemrudane, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, uluhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. Nasıl bir padişahı tanımayan ve ordudaki zabitan ve efrad onun askerleri olduğunu kabul etmeyen vahşi bir adam, herkese, her askere bir nevi padişahlık ve bir gûna hâkimiyet verir. Öyle de: Allah’ı inkâr eden o cereyan efradları, birer küçük Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet verir. Ve onların başına geçen en büyükleri, ispirtizma ve manyetizmanın hâdisatı nev’inden müdhiş hârikalara mazhar olan Deccal ise; daha ileri gidip, cebbarane surî hükûmetini bir nevi rububiyet tasavvur edip uluhiyetini ilân eder. Bir sineğe mağlub olan ve bir sineğin kanadını bile icad edemeyen âciz bir insanın uluhiyet dava etmesi, ne derece ahmakçasına bir maskaralık olduğu malûmdur.

    İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hâl-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılab edecektir. Ve Kur’ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi’ ve İslâmiyet metbu’ makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey’in va’dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey’ va’detmiş, elbette yapacaktır.

    Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz’eden (Hazret-i Cibril’in “Dıhye” suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misalîyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ı, İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm’in hikmetinden uzak değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va’detmiş ve va’dettiği için elbette gönderecek.

    Hazret-i İsa Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsa olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile onu tanır. Yoksa bedahet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.
    Sual: Rivayetlerde gelmiş ki: “Deccal’ın bir yalancı Cennet’i var; kendine tâbi’ olanları ona atar. Hem yalancı bir Cehennemi var; tâbi’ olmayanları ona atar. Hattâ o kendi merkebinin de bir kulağını Cennet gibi, bir kulağını da Cehennem gibi yapmış. Azamet-i bedeniyesi bu kadardır, şu kadardır…” diye tarifat var?

    Elcevab: Deccal’ın şahs-ı surîsi insan gibidir. Mağrur, firavunlaşmış, Allah’ı unutmuş olduğundan; surî, cebbarane olan hâkimiyetine, uluhiyet namını vermiş bir şeytan-ı ahmaktır ve bir insan-ı dessastır. Fakat şahs-ı manevîsi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi, pek cesîmdir. Rivayetlerde Deccal’a ait tavsifat-ı müdhişe ona işaret eder. Bir vakit Japonya’nın başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhit’te, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Artür Kal’asında tasvir edilmiş. O küçük Japon Kumandanı’nın bu surette tasviriyle, ordusunun şahs-ı manevîsi gösterilmiş.

    Amma Deccal’ın yalancı Cennet’i ise, medeniyetin cazibedar lehviyatı ve fantaziyeleridir. Merkebi ise, şimendifer gibi bir vasıtadır ki bir başında ateş ocağı bulunur, kendine tâbi’ olmayanları bazan ateşe atar. O merkebin bir kulağı, yani diğer başı Cennet gibi tefriş edilmiş, tâbi’ olanları oraya oturtur. Zâten sefih ve gaddar medeniyetin mühim bir merkebi olan şimendifer, ehl-i sefahet ve dünya için yalancı bir Cennet getirir. Bîçare ehl-i diyanet ve ehl-i İslâm için medeniyet elinde Cehennem zebanisi gibi tehlike getirir, esaret ve sefalet altına atar.

    İşte İsevîliğin din-i hakikîsi zuhur ile ve İslâmiyete inkılab etmesiyle, çendan âlemde ekseriyet-i mutlakaya nurunu neşreder. Fakat yine kıyamet kopmasına yakın tekrar bir dinsizlik cereyanı başgösterir, galebe eder ve “El-hükmü lil-ekser” kaidesince, yeryüzünde “Allah Allah” diyecek kalmayacak, yani ehemmiyetli bir cemaat, Küre-i Arz’da mühim bir mevkiye sahib olacak bir surette “Allah Allah” denilmeyecek demektir. Yoksa ekalliyette kalan veyahut mağlub düşen ehl-i hak, kıyamete kadar bâki kalacak; yalnız, kıyametin kopacağı anında, kıyametin dehşetlerini görmemek için, bir eser-i rahmet olarak, ehl-i imanın ruhları daha evvel kabzedilecek, kıyamet kâfirlerin başına kopacaktır.

    Mektubat ( 56 – 58 )

  3. 3 On Ağustos 2nd, 2013, Murat Tekin said:

    Üçüncü Tabaka-i Hayat: Hazret-i İdris ve İsa Aleyhimesselâm’ın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüd ile, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letafet kesbeder. Âdeta beden-i misalî letafetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semavatta bulunurlar. Âhirzamanda Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelecek, Şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) ile amel edecek mealindeki hadîsin sırrı şudur ki: Âhirzamanda felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı uluhiyete karşı İsevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyete inkılab edeceği bir sırada, nasılki İsevîlik şahs-ı manevîsi, vahy-i semavî kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevîsini öldürür; öyle de Hazret-i İsa Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı manevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevîsini temsil eden Deccal’ı öldürür.. yani inkâr-ı uluhiyet fikrini öldürecek.
    Mektubat ( 6 )

  4. 4 On Ağustos 5th, 2014, Taner Ögüt said:

    Bakin sizin gittiginiz, tuttugunuz yol yol degil.
    Isa Mesih´in vahyettiklerine aykiri ve Incil ile uzaktan yakindan bir alakasi yok, o bir Insanoglu ve bir defa selametle müjdelenmis, simdi gelse o zamandan beter ederler ki, ne diye gönderilsin.
    Zaten Rabbin kurbani haric hic kimsenin umutla beklendigi, gözetildigi yok. Ha ümmeti Muhammed pusulayi sasirmis olabilir zaten 1500 seneyi asmayacagi bildiriliyor, sunun surasinda 65 sene kalmis, böyle sacma sapan beklentilerden vazgectin Dünya´da artik Insanligin halife oldugu dönem bitmek üzere!

  5. 5 On Aralık 26th, 2015, ali eren said:

    Sayın Ahmet Bekaroğlu!
    Bu meseleyi ele alırken ayet ve hadisler ile de neticeye varıyorsunuz.
    Sizin bir muhaddis olduğunuzu kabul etsek, bu isimde bir muhaddis yok. Müfessir kabul etsek, böyle bir müfessir de yok.
    Hani Hazreti İsa’nın ahır zamanda dünyaya inmesinin Kur’an’a ve islama uymadığını söylüyorsunuz ya.
    Peki, muhaddis olmadan hadisler hakkında ileri geri şeyler yazmak, müfessir olmadan ayet mealleriyle karara varmak İslamın ve Kur’an’ın neresine sığıyor.
    Kendi kafanıza göre bir şeyler ileri sürüyor ve netice olarak aklınız, nüzüli İsayı kabul etiyor. Peki benim aklım da kabul ediyor. Ne olacak şimdi?
    Sizinki de akıl benimki de akıl. Biri kabul ediyor biri etmiyor. Peki ne olacak?
    En doğrusu, bize dinimizi öğreten İslam alimlerine müracaat etmek değil mi? İşte onlar, sizin reddettiğinizi kabul ediyorlar Sayın Bekaroğlu.
    Ama “Ben İslam alimleri falan tanımam, benim aklım neyi kabul ediyorsa doğru odur” diyorsanız o başka.
    Önce, geçmiş alimlerin nüzül-i İsa meselesi hakkında yazdıklarını arapça asıllarından İYİCE OKUYUN ve anlayın da ondan sonra hüküm vermeye kalkın olmaz mı. İslamın ana dili olan Arapçayı ve arapça gramerini iyi bilmeden, dini bir meselede ahkam kesmeseniz öbür hayatınız için daha iyi olur değil mi?
    Siz de yorumcularınız da kendi kafalarına göre yorum yapıp işi bitiriveriyorlar. Din mantık işi değildir. Mantık işi olsaydı, Kur’an gönderilmez, Peygamberimiz de hiç konuşmaz, “Mantığınıza göre” hareket edin” denilirdi. Ama bir kitap ve Peygamber gönderilmiş. Öyleyse, kendi düşüncemize göre bir karara varmak, buna da ayet ve hadisleri delil getirmek bu hususlarda ilmi olmayanların yapacağı işlerden değildir.
    yani dini meseleler bu kadar ucuz değil. Efendim ben ayetle yola çıkıyorum diyeceksiniz belki. Tekrar hatırlatayım: Siz müfessir değilsiniz dolayısıyla
    ayetten hüküm çıkarma makamında değilsiniz.
    Bu mesele sizin boyunuzu çooook aşan bir mesele.
    Alimlerimiz bu hususta gereken şeyleri yazmışlar, siz ise bir türlü inanamadığınız için uğraşıp duruyorsunuz. Yapmayın…

Yorum Yaz