-
11th Mayıs 2010

Kuran Çevirilerinin Dünyası_Dücane Cündioğlu

posted in eleştiri |

DÜCANE CÜNDİOĞLU-KUR’AN ÇEVİRİLERİNİN DÜNYASI

Eleştiri, yapılan çalışmayı kazanmak ve topluma kazandırmak istiyorsanız YAPICI, yapılan çalışmayı silmek ve toplumdan koparmak istiyorsanız YIKICI ‘dır. Eleştiri, gelişim için önkoşuldur. Eleştirinin olmadığı bir toplumda, doğru düşünceden ve gelişimden söz edilemez. Ne var ki eleştiri yapmak, keyfi olarak sözcükleri savurmak ve halk dalkavukluğu yapmak değildir. Eleştiriyorsanız, demek ki yanlışları görüyorsunuzdur. Eğer eksiklikleri ve yanlışları görüyor, ama doğrusunu göremiyorsanız, söylenirsiniz, evet sadece söylenirsiniz. Eğer bu işin doğrusunu da görüyorsanız, artık söylenmez, söylersiniz ve yazarsınız. Dolayısıyla eleştiri yapmak, kolay bir iş değildir. Çünkü bir şeylere yanlış diyorsanız, biraz emeğe saygınız varsa, doğrusunu da getirmek durumundasınız. Aksi takdirde demagoji yapmış ve slogan atmış olursunuz. Demagojiler de, sloganlar da temelsizdirler. Bakınız Dücane ‘nin eleştirdikleri kitaplar mı daha çok okunuyor ve insanlar bu okuduklarını ciddiye alıyorlar, yoksa Dücane ‘nin eleştirileri mi? Çünkü o, bir şey getirmiyor, sadece bir şeyleri götürüyor. Akademik kariyeri olmasa da ne kadar büyük bir dahi olduğu safsatasını ve bunun getireceği geliri.

Emekler arasından en fazla saygıyı hak edeni, Kur’an çeviri işidir. Çünkü kişi, birtakım efendilerin veya pirlerin değil, Allah‘ın kitabını anlamak için uzun bir mesai harcamış ve sorumluluğu yüklenmiştir. En fazla nezaketle yaklaşılması gereken insanlar da, Kur’an çevirmenleridir. Değil midir ki geçmişte Kur’an‘la haşir neşir olmuş insanlardan söz edilirken, –ki onların da çok sayıda hatasını görebiliriz- onlar hakkında derin saygı ifadeleri kullanılmakta, adları ve sanları okunurken saygı sözcüklerini sıralamayanlara veya onlar hakkında en ufak bir eleştiri yapanlara, onlara hakaret etmişler gözüyle bakılmaktadır.

Bu kitapta, Fethullah Gülen gurubu diye bilinen topluluğunun içinde, Kur’an çevirisi yaparak, bu uğraşıyla onların arasında belki de en hayırlı işi yapan Suat Yıldırım acımasızca eleştirilmekte, unvanı alay konusu yapılmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Mehmet Nuri Yılmaz, türbeciliği eleştirdi diye aynı konuma sokulmaktadır. Ortada insan elinin değdiği bir şeyler varsa, onda eksiklikler olacaktır. Olmasaydı, gelişimin önüne geçilmiş olurdu. Oysa eleştirmenliğe soyunan Dücane Cündioğlu, bu ülkedeki hurafeci ve pagan öğretileri alkışlayan kitaplara karşı suskun kalmakta ve örtülü biçimde onları alkışlamaktadır. Kur’an dışındaki kitaplarda yanlışlıklar olabileceğini söyleyen, tarikat odaklı anlayışa karşı, mantıkçı veya mezhepçi anlayışı tercih eden insanlara karşı sözde eleştirmenimiz ateş püskürmektedir. Oysa Kur’an dışı kaynaklardaki yanlışlıklara ses çıkardığına tanık olamamaktayız. Allah‘ın kitabını anlamaya veya din görmeye çalışanlara karşı acımasızlık gösterirken, Allah‘ın kitabının dışındaki kitapları anlama veya din görme gayretindeki kimselere karşı hoşgörü, sağlıklı bir duruş mudur? Burada iyi niyet görmek olanaklı mıdır? Allah‘ın kitabını, bu ülkedeki çoğu insan, açıktır ki ancak Kur’an çevirileri yoluyla anlayıp kavrayabilir. Kur’an çevirileri hakkında kuşku yaymak, bunu yüksek sesle ve daha yüksek perdeden seslendirmek, sözüm ona başkalarına laf yetiştirirken kendini görememek, bir şeyleri yıkarken yerine daha güzelini getirememek, acaba hangi emellere hizmet etmektedir? Kendisi Elmalılı mealinin sadeleştirilmesini halka sunarken, acaba sunduğu çalışmadan kaç kişi yararlanabilmiştir? Kaç kişi, evinde veya bürosunda bu çalışmaya açıp bakmaktadır? Hem kendisininki ne kopyalamadır, ne tercümedir, ne derlemedir, ancak karizmasına artı bir puan eklemedir. Kitaplarına gelince, çok şey söyleyerek aslında hiçbir şey demeyenler vardır ya, ya onlardandır, ya da kendi cephesinde yer almayanlara karşı ateş püskürenlerdendir.

“KUR’AN ÇEVİRİLERİNİN DÜNYASI” adlı kitaptaki üslup, son derece alaycı ve küçümseyicidir. Okuyucuyu bilgilendirmeden ziyade teşhirci ve buna eğilimlidir. Eleştirdiğini düşündüğü yazıyı ha bire tırpanlarken çözüm getirmemekte, daha doğrusu getirememektedir. Yaklaşımları tipik bir megaloman örneğidir.

Kişiye odaklı görüşler ortaya koymaktadır; ama eleştiri konusunda başkalarının benzer hatalarını okuyucudan gizlemekte, bu konuda kör davranmakta veya görmezlikten gelmektedir. Dolayısıyla projeksiyonu hataların düzeltilmesine tutmak yerine, kişiyi hedef göstererek, kendi basitliğini sergileyerek hedef gösterdiği insanı aklı sıra parmağında oynatmaktadır.

Sünni anlayış içindeki tutucu kesiminin yandaşı olduğu için, muhatabında buna aykırı gördüğü her anlayışı dindışı ilan etmekte, okuyucuyu da bu konuda kışkırtmaktadır. Okuyucuya verdiği mesaj şudur: Pek kimse bir şey bilmemektedir. Aslında kendisi isterse, daha binlerce çok büyük yanlışı ortaya koyabilir. Bilmiyor ki okuyucu, şunu düşünmeden edemez: Çok biliyorsan, otur da kendin hazırla bir çeviri de görelim.

Yakaladığı her şeyi, hatta matbaa hatalarını bile eleştirdiği kişiye yükleyebilmektedir. Klasik kaynakları bilmemekten söz eder. Oysa çokbilmişlik yaptığı bu konuda, tam bir cehalet içindedir. Çünkü Dücane kimi eleştirmiş ve kimi kendisine destek görmüşse, bilinmeli ki destek aldığı kimseler, eleştirdiği kimselerden daha fazla zırvalamışlar ve daha fazla hurafenin içine gömülmüşlerdir. Klasik kaynaklar dediği kaynaklardan acaba % kaçında böylesi potlar kırılmamıştır? Çoğu klasik kaynak, kendisinin suçladığı abartılar ve safsatalarla daha fazla doludur.

Bazen bakarsınız anlamları ıskalayıp sözcüklere takılır, bazen bakarsınız sözcükleri ıskalayıp anlamlara takılır. Ne kadar fazla sözcük bildiğini anlatmaya ve muhatabının ne kadar cahil olduğunu kanıtlamaya kalkışırken bir ukala tavrı içindedir.

Kur’an çevirilerini eleştirirken, yaklaşık 300 sayfalık kitapta, 10 tane ayetin bile doğru dürüst çevirisini vermemiş, verememiştir. Dolayısıyla okuyucuyu bilgi anlamında besleyememiş, ancak kendisine tam sadık müritlerinin baltalarını bilemelerine ve öfkelerini daha keskinleşmesine çanak tutmuştur. Kitapları insanlara ışık olamadığından, doğru bir yol veya yöntem gösteremediğinden, onları, sağlıklı bir inanca da yönlendirememiştir.

Başkalarını doğa bilimlerinden uzaklıklarıyla suçlarken, sanki kendisi doğa bilimleri konusunda uzmanmış gibi bir hava estirerek, okuyucuyu sık sık yanıltma ve aldatma yoluna gitmiştir. Akademik kariyerden yoksun oluşu, kendisini kompleksli davranmaya iterek, muhatabının eksikliklerine yardımcı olma yerine, akademik kariyeri hafife almayı tercih etmiştir.

Kimdir Dücane Cündioğlu? Birçoğu gibi medyada, yazın dünyasında yer almak isteyen, bunun için hurafelerle iç içe olan, din konusunda mezhepçi entelektüellikten dahi yoksun bir tarikatçı-türbeci ve onların savunucusu, bu topluma sahip olduğu yapay ve sanal karizma dışında bir şey veremeyen biridir. (Kur’an Çevirilerinin Dünyası, Dücane Cündioğlu, Kaknüs Yayınları No.273)

06041892

This entry was posted on Salı, Mayıs 11th, 2010 at 12:57 and is filed under eleştiri. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz