-
9th Temmuz 2008

Kur’an Işığında Aracılık 3 -Prof. Abdulaziz Bayındır

posted in *ARACILIK ve ŞİRK |

II- ARACILIK İNANCI

Kur’ân’ın şirkle ilgili âyetlerinde, tapılan ve yardıma çağrılan hayali ilahların yeri “من دون الله = Allah’ın dûnundan” kavramıyla ifade edilir. Dûn sözlükte; üstün zıddı, en üst merte­beden beri, ondan aşağıca, başka ve en yakın anlamlarına gelir[1].” Allah’ın dûnundan, sözü de Allah’tan aşağı seviyede demek olur. Müşrikler, Allah ile kendi aralarında aracılık yaptığına inandıkları varlığı insandan üstün, Allah’a yakın sayar; onu bir yönüyle insana, bir yönüyle de Allah’a benzetirler. Din büyükleri, ata ruhları ve din adamları da bu konuma getirilir. Hak dinin dışındaki dinler, böyle bir yapılanma içindedirler.

Allah Teâlâ, bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkında şöyle buyurur: “Hahamlarını ve rahiplerini, Allah’ın yakınından rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir Tanrı’ya kul olmaları idi. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, onların şirkinden uzaktır.” (Tevbe 9/31)

Adiyy b. Hatim diyor ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve seleme geldim, boynumda altın haç vardı. “Adiyy, at o putu” dedi. Ondan şu ayeti işittim: “Hahamlarını ve rahiplerini, Allah’ın yakınından rabler edindiler…” Dedi ki, “Onlar bunlara ibadet etmediler, ama bir şeyi helal sayarlarsa helal saydılar, haram sayarlarsa haram saydılar[2].” Onları rab edinmeleri böyle oldu.

Doğru yolda, yani sırat-ı müstakimde olmak isteyen her insanın önüne engeller çıkar. Çünkü sırat-ı müstakim, Şeytanın çalışma sahasıdır. O, tuzaklarını orada  kurar. Şeytan, Allah’tan yetki alınca şöyle demişti: “Ne olursa olsun, onlar için, senin doğru yolunun üstünde oturacağım. Sonra onlara sağlarından sollarından, üstlerinden altlarından geleceğim. Göreceksin, onların çoğu, sana teşekkür etmeyecektir”. (Araf 7/17)

Şeytan ve yardımcıları, doğru yolun üstünde oturur, oraya gelenlere aracılardan bahseder, onların Allah’a yakın ve onunla dost olduklarını, Allah ile olacak işlerde desteklerine ihtiyaç olduğunu, arabulucu ve şefaatçi olabileceklerini söylerler. Hayali hikayeler anlatarak Allah’ın onları kırmayacağını iddia ederler. Dolayısıyla onlara teslim olma gereği üzerinde dururlar. Bu konuda en büyük desteği, aklını kullanmayan insanlardan ve gelenekten alırlar. Böylece o insanlar Allah’tan önce, aracı saydıkları varlıklara kul olurlar. Bu da onların Allah ile ilişkilerini keser. Buna iki örnek verilecektir; bir ehl-i kitaptan Katolikler, diğeri de Taoistlerdir.

(Kur’an Işığında Aracılık ve Şirk- Prof. Abdulaziz Bayındır)

http://www.suleymaniyevakfi.org/wp-content/uploads/downloads/2010/03/aracilik_ve_sirk.pdf

A- KATOLİKLERDE ARACILIK İNANCI

Rahipleri rab edinmenin arkasında Baba, Oğul ve Kutsal Ruh inancı vardır. Bu inanç, çoğu Hıristiyan mezheplerinde aynıdır. Her birinin farklı inançları da vardır. Katolikleri ele alarak İsa aleyhisselamın tebliğ ettiği saf dinin, nasıl tanınmaz hale geldiğini görmeye çalışalım.

1- Allah

Katoliklere göre Allah birdir; ondan başka Tanrı yoktur[3]. O, gerçeğin kendisidir. Yeri ve göğü tek başına yaratmıştır. Yaratılış düzenini ayarlayan ve dünyayı yöneten odur[4]. O insanlara yakındır[5] ve her şeyi bilir[6]. O her zaman vardır[7], varlığının başı ve sonu yoktur. Her şey varlığını ona borçludur. Sahip olduğumuz her şey ondan gelmektedir[8].O, kendiliğinden var olandır[9]. Allah’ın Baba olarak adlandırılması, her şeyin başlangıcı ve aşkın otorite sahibi olmasından ve tüm çocuklarının üstüne titreyen sevgi dolu iyiliğinden dolayıdır. Allah ne erkektir, ne kadın; Allah, Allah’tır[10].

Bazı Hıristiyanlar, Allah ile insan arasında bir boşluk olduğunu söyler, arayı arabulucularla doldururlar. Şimdi Katoliklerin arabulucu saydıkları varlıklara bakalım:

2- İsa (Oğul)

Katoliklere göre İsa, Baba’nın elçisidir[11]. Baba onu kutsal ruhla meshetmiş, rahip, peygamber ve kral yapmıştır[12]. O, kendiliğinden bir şey yapamaz. Her şeyi kendisini gönderen Baba’dan alır[13]. Şimdi o, Baba’nın yanında Hıristiyanların avukatlığını yapıyor. Onlar lehine aracılık etmek için hep canlıdır. Allah’ın huzurunda daima hazır bulunmaktadır[14]. Kendisi aracılığı ile Allah’a yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter[15].

Hıristiyanlarda insanın konumu şöyledir:

Bu anlayışa göre Kutsal Tanrı yani Allah ile günahlı insan arasında büyük bir boşluk vardır. Oklar günahlı insanın Allah’a ve onun sunduğu bol ya­şama ulaşmak için gösterdiği çabayı simgele­r. Bu çaba, Allah’tan karşılık beklenerek yapı­lan iyilikler, arayış içinde felsefeden felsefeye koşma ya da dinsel inanç biçiminde kendini gösterir.

Aşağıdaki resim aradaki ayrılığı kapata­cak tek yolu açıklar.

Hıristiyanlarda İsa’nın konumu[16]

Hıristiyanlara göre Allah ile insan arasındaki kuzu İsa’dır. O kendini, insanlığın kurtuluşu için kurban etmiştir.

Pavlus’un[17] Timoteos’a mektubunda şu söz yer alır: “Tek bir Allah ve Allah ile insanlar arasında tek bir Aracı vardır. Bu da in­san olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır[18].”

Üç asır sonra gelen oğul nitelemesi.

Havariler zamanında İsa, gerçek anlamda insan sayılırdı. Onun Allah’ın oğlu olduğu kararı üçüncü yüzyıldan sonra Antakya’da alındı[19].

325’te toplanan Ökümenik İznik Konsili, İsa’nın yaratılmış olmadığına, Baba’dan doğduğuna ve onunla aynı özden olduğuna karar verdi[20].

431’de, üçüncü Ökümenik Efes konsili şu kararı aldı: “İsa, kendi kişiliğini, akıllı ruhla canlandırılmış bir bedenle birleştirerek insan olmuştur. Meryem Ana ise, gerçek anlamda Tanrı’nın Anasıdır.”

451’de toplanan dördüncü ökümenik Kadıköy konsili onun gerçek tanrı olduğunu şöyle ilan etti:

“Rabbimiz Mesih İsa’nın mükemmel Tanrılığa ve mükemmel insanlığa sahip, gerçek Tanrı ve gerçek insan olduğunu, akıllı bir ruhtan ve bedenden oluştuğunu, Tanrılık açısından Baba ile, insanlık açısından da bizimle aynı özde olduğunu, günah dışında hepimize her şeyde benzer olduğunu, Tanrılık açısından yüzyıllar öncesinden Baba’dan doğduğunu, insanlık açısından bizim esenliğimiz için bakire Meryem’den doğduğunu oybirliği ile kabul ettiğimizi resmen beyan ederiz[21].

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Yahudiler, “Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler; Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bunlar dillerine doladıkları kendi sözleridir. Kendilerinden önce kâfir olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah kahretsin onları! Bu iftiraya nereden sürükleniyorlar? (Tevbe 9/30)

Gerçek Allah ve gerçek insan: İsa’yı İnsanla Allah arasında aracı sayabilmek için ona gerçek Allah ve gerçek insan demişlerdir. Katolikler bunu şöyle açıklıyorlar:

“Mesih İsa, gerçek Allah ve gerçek insandır. İşte bu nedenle insanlarla Allah arasında tek aracıdır[22]. Şimdi o, Baba’nın yanında Hıristiyanların avukatlığını yapıyor. Onlar lehine aracılık etmek için hep canlıdır. Allah’ın huzurunda daima hazır bulunur[23]. Kendisi aracılığı ile Allah’a yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter[24].”

Bu inanç akla ters düştüğünden sorumluluğu Kilise üstlenmektedir. Şöyle diyorlar:

“İmanın nedeni, açıklanan gerçeklerin doğal aklımızla anlaşılmaları ve gerçek olarak görülmeleri değildir[25].” İnanmak bir Kilise eylemidir. Kilisenin imanı bizim imanımızdan önce gelir, imanımızı taşır ve besler. Kilise tüm inananların anasıdır. Anası Kilise olmayanın Babası Tanrı olamaz[26].”

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah Meryem’in oğlu Mesih’tir” diyenler tam kâfir oldular. Oysa Mesih şöyle demiştir: “Ey İsrail oğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kul olun. Şurası bir gerçek ki; kim Allah’a şirk koşarsa Allah ona cenneti haram eder, varacağı yer ateştir. Zalimlerin yardımcıları da olmaz”. (Maide 5/72)

3- Kutsal Ruh

Katoliklere göre Kutsal Ruh da Tanrı’dır. Baba ve Oğul ile aynı özdendir[27]. O da aracı ve şefaatçi olur. Pavlus’un Romalılara mektubunda şu ifadeler yer alır: “Kutsal Ruh, bizim zayıflığımıza yardım eder, çünkü nasıl dua etmemiz gerektiğini bilmiyoruz; ama Ruh’un kendisi sözle anlatılama­yan iniltilerle bizim için şefaat eder. İnsanların yüreklerini araştıran Allah, Ruh’un düşüncesinin ne olduğunu bilir. Çünkü Ruh, Allah’ın isteğine göre kutsallar için şefaat eder. Allah’ın işlerinin etkeni olan Kutsal Ruh, duanın da efendisidir[28]. Kutsal Ruh olmadan Tanrı’nın Oğlu’nu görmek mümkün de­ğildir. Oğul olmadan da hiç kimse babaya yaklaşamaz[29].

4- Meryem Ana

Katoliklere göre Meryem Ana, gerçek anlamda Tanrı’nın Anasıdır[30]. “Onun analığı bitmemiştir. Yinele­nen arabu­luculuğu ile ebedi esenlikler sağlayan arma­ğanları garanti altına almaya devam etmektedir. Meryem Ana’ya Kilise’de avukat, yardımcı, yardıma koşan, arabuluculuk yapan derler[31].”

Onlar bu sözleriyle Meryem Ana’yı tanrı yapmış olurlar. Bir gün Allah şöyle diyecektir: “Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara sen dedin mi ki, “Beni ve anamı Allah ile aranızda iki aracı tanrı edinin?” İsa şöyle diyecektir: “Senin böyle şeyle ne ilgin olur? Benim doğru olmayanı söylemem olacak şey değildir. Eğer söylediysem, elbette bilirsin. Sen, benim içimde olanı bilirsin ama ben senin içinde olanı bilmem; bütün bilinmeyenleri bilen sadece sensin.”

“Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim. Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kul olun dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara tanıktım. Beni vefat ettirdikten sonra onları sadece sen görüp gözettin. Sen her şeye tanıksın.” (Maide 5/116-117)

5- Havariler

Havariler[32], İsa aleyhisselama destek veren 12 kişidir. İsa, İsrail oğullarının[33] kendini tanımazlık ettiklerini sezince; “Allah yolunda bana kim yardım eder?” demişti. Havariler; “Allah için bizler yardım ederiz. Çünkü biz Allah’a inandık. Şahit ol; biz ona teslim olmuş kimseleriz” diye cevap vermişlerdi. (Al-i İmran 3/52)

Elimizdeki İncil’e göre İsa çarmıha gerilip defnedildikten üç gün sonra kabrinden çıkmış, Celile’de 11 havarisine gö­rünmüş ve şöyle demiştir: «Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.» (Matta 28/16-20).

Bu sözler İncil’e ait olamaz. Gerçek İncil yalnız Allah’ın sözlerini içerir. İsa’nın ölümünden sonra havarilerine göründüğü iddiası kabul edilemez. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İsrail Peygamberlerinin arkasından Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğru sayan bir elçi olarak gönderdik. Ona da yol gösterici ve aydınlatıcı olan İncil’i verdik. O, önündeki Tevrat’ı doğru sayan, yol gösteren ve sakınanlara öğüt veren bir kitaptır.” (Maide 5/46)

“Meryem oğlu Mesih sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Annesi dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Şimdi sen onlara bu belgeleri nasıl açıkladığımıza bak. Bir de onların yalana nasıl itildiklerine bak!” (Maide 5/75)

İsa aleyhisselam vefat edince dünya ile ilişiği kesildi. O, ahirette Allah’a şöyle diyecektir:

“İçlerinde bu­lunduğum sü­rece on­ları gö­zeti­yordum. Beni vefat etti­rince artık onlar üze­rine gö­zetle­yici yalnız sen oldun. Sen her şeyi gö­rüp gözetirsin.” (Mâide 5/116-117)

Dolayısıyla İsa’nın vefatından sonra söy­lediği iddia edilen yukarıdaki sözler; ne İncil’in bir parçası ne de İsa aleyhisselamın sözü olabilir.

İncil’e yapılan bu tür eklemelere dayanılarak havarilere ruhani  yetkiler verilmiştir. Bu eklemelerden birine göre İsa, 12 havarisinden bir kurul oluşturmuş ve başına Petrus’u getirmiş, ona şöyle demiştir: “Göklerin egemenliğinin anahtarını sana vereceğim. Yeryüzünde bağlayacağın her şey göklerde de bağlanmış olacak. Yeryüzünde çözeceğin her şey, göklerde de çözülmüş olacak.” (Matta 16/19)

Bağlama ve çözme yetkisi şöyle yorumlanmıştır: Havarilerin, topluluğa (Kiliseye) kabul edecekleri veya topluluktan reddecekleri kişiler, Allah tarafından da kabul veya reddedilecektir. Kiliseyle barışma, Allah ile barışmadır[34].

6- Kilise

Katoliklere göre Kilise, hiyerarşik organlardan ve Mesih’in mistik bedeninden oluşmuş bir topluluktur. Göksel armağanlarla donatılmıştır. Kilisenin, biri insani diğeri ilahi olan iki farklı yapısı vardır[35]. Kilise insanlıkla Allah arasındaki birleşmenin işareti ve aracıdır[36].

7- Rahipler

Katoliklere göre rahipler, insanların Allah ile olan ilişkilerinde günahlara karşılık adaklar ve kurbanlar sunmak üzere atanan kişilerdir[37]. Bu tanım İbranilere Mektupların 5. bölümünün 1. cümlesine dayanılarak yapılmıştır. Bu Mektuplar,  elimizdeki İncil’in bir bölümüdür. Onların giriş cümlesine göre mektupları kimin yazdığı belli değildir.

Katolik rahipler; episkoposlar, Papa ve papazlar olmak üzere üç bölümde incelenecektir.

a- Episkoposlar: Episkopos, gözetmen ya da başkan anlamına gelir. Onlar Kilise’nin en yetkili kişileridir. Katoliklere göre Kilise, Mesih’in yeniden gelişine kadar yöneticilik sorumluluğunu üzerlerine alan havarilerin takipçileri episkoposlar aracılığıyla havariler tarafından eğitilmeye, kutlulaşmaya ve yönetilmeye devam eder[38]. Episkoposları dinleyen Mesih’i dinlemiş, onları reddeden Mesih’i ve Mesih’in gönderdiği kişiyi reddetmiş olur[39].

b- Papa: Papa, Havari Petrus’un halefi ve episkoposlar kurulunun lideridir. Bu kurulun bütün Kilise üzerinde tam ve yüce bir yetkisi vardır. Bu yetki, yalnızca Papa’nın rızasıyla ortaya konabilir[40]. Her episkopos, Petrus’un halefi ve episkoposlar kurulunun önderi olan Roma episkoposu yani Papa ile birlik içinde görev yapar. Papa ve episkoposlar kurulu yanılmazdır[41].

Katoliklere göre Rab İsa, Havari Petrus’u Kilisenin gözle görülür temeli yaptı. Ona Cennetin anahtarlarını verdi. Havari Petrus’un halefi, Roma Kilisesi episkoposu olan Papa, Mesih İsa’nın Vekili ve yeryüzündeki bütün Kilise’nin çobanıdır[42]. Papa, “canların üzerinde Tanrısal atama sayesinde yüce, tam, dolaysız, evrensel yetkiye sahiptir[43].”

c- Papazlar: Rahip veya Kahin denen papazlar Katoliklere göre “Al­lah’la ilgili konularda insanları temsil etmek için atanırlar[44]” ve episkoposlarının yönetimi altındaki episkoposluk bölgesinde görev yaparlar[45]. Papazlığın kaynağı Mesih’in bizzat kendisidir. Papazlığı o kurdu; ona yetki, misyon, yönelim ve güç verdi[46]. Papaz, kişisel yetkisiyle insanlara; “seni Baba’nın adına vaftiz ediyorum, seni bağışlıyorum” diyebilir[47].

Nazianzlı Gregorius genç bir papaz iken şunları yazmış: “…. Papaz kimdir? Papaz gerçeğin savunucusudur. Meleklerle birlikte dikelmekte, başmeleklerle birlikte hamd etmekte, mihrap üzerinde kurbanları sunmaktadır. Mesih’in rahipliğine katılmakta, yaratığı yeniden biçimlendirmekte, yaratığı Tanrı suretine yeniden kavuşturmakta, öbür dünya için yaratığı yeniden yaratmakta, daha da önemlisi kendi tanrılaştığı gibi tanrılaştırmaktadır da[48].”

8- Vaftiz: Vaftiz, Yunanca suya batırmak demektir. Katoliklere göre Vaftiz, Hıristiyan olmanın ilk şartıdır[49]. Rab İsa, günahların bağışlanmasını inanca ve vaftize bağlamıştır[50]. Vaftiz sırasında alınan bağış öylesine tam ve eksiksizdir ki, ne ilk günahta ne de özgür irade ile işlenen günahlarda silinecek bir şey veya cezası ödenecek bir suç kalır[51]. “Vaftiz, Baba Tanrı’da Oğlu aracılığıyla Kutsal Ruh’ta yeniden doğuşu sağlayan lutfu verir. Çünkü Tanrı’nın ruhunu taşıyanlar Oğul’a yönelirler, Oğul onları Baba’ya takdim eder, baba da onlara bozulmazlık verir[52].”

9- Günah Çıkarma: Katoliklere göre “yalnız Allah günahları bağışlar”. Bir Kilise ruhanisi “günahların bağışlandı” derken Allah’a ait bir yetkiyi kullanır[53]. Bu sebeple ne kadar büyük olursa olsun Kilise’nin bağışlayamayacağı günah yoktur[54]. Günahları bağışlama yetkisi yalnız Papa’ya ve onun tarafından yetki verilen yerel episkoposa ya da papaza aittir[55].

Allah Teâlâ şöyle buyurur: … Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir?” (Al-i İmran 3/135) Bunu Katolikler de kabul ettiğine göre Allah tarafından verilmiş bir yetkiye dayanmadan,  günah bağışlamaya kalkmaları büyük bir yetki ihlali olur.

10- İlahlar Piramidi: Katoliklere ait yukarıdaki bilgileri değerlendirdiğimiz zaman karşımıza bir ilahlar piramidi çıkar. En üstte Allah vardır. Sonra sırayla İsa, Kutsal Ruh, Meryem Ana, Havariler, Papa, Episkoposlar ve Papazlar gelir. Bunların her birine Allah’a ait yetkiler verilmiş, Kutsal Ruh dışındakiler yarı tanrı, yarı insan sayılmışlardır. Bu, o varlıkları Allah’a ortak koşmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Hahamlarını ve rahiplerini, Allah ile kendi aralarında aracı rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir Tanrı’ya kul olmaları idi. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, onların şirkinden uzaktır.” (Tevbe 9/31)

“Allah üçün üçüncüsüdür” diyenler tam kâfir oldular. Oysa tek Tanrı’dan başka tanrı yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, onlardan kâfir olanları, elem verici bir azap elbette çarpacaktır.” (Maide 5/73)

Katoliklere göre İsa, Kutsal Ruh, Meryem Ana ve Havarileri Kilise temsil eder. Bu sebeple asıl tanrı Kilise’dir. Onların şu sözleri bunu ispatlamaktadır:

“Kilise, hiyerarşik organlardan ve Mesih’in mistik bedeninden oluşan bir topluluktur. Göksel armağanlarla donatılmıştır. Biri insani diğeri ilahi olan iki farklı yapısı vardır[56]. Kilise insanlıkla Allah arasındaki birleşmenin işareti ve aracıdır[57]. Mesih’e benzeyen kilise görevlileri Mesih’in kullarıdır. Çünkü söyledikleri sözler ve verdikleri ihsan kendilerinin değil, başkalarına verilmek üzere kendilerine emanet edilen Mesih’in sözü ve ihsanıdır[58].

Bir Protestan papazı ile yaptığım şu konuşma, kilisenin kendini, Allah’ın yerine koyması açısından önemlidir.

Dedim: Hıristiyan olmanın en önemli şartı nedir?

Dedi: Vaftiz olmaktır[59].

Dedim: Kilisenin bütün inanç ve ibadetlerini içten kabul eden, ayinlere katılan, kiliseye düzenli yardım eden ama vaftiz olmayan biri Hıristiyan sayılır mı?

Dedi: Hayır. Çünkü her insan gibi o da Adem’in işlediği asli günahla doğmuştur. Ondan ve bütün günahlardan temizlenmesi ancak vaftizle olur. Vaftiz kişiyi Tanrı’nın halkı içine katar[60].

Dedim: Bir kişi vaftiz için baş vursa ama kabul edilmese, bir başka kiliseye giderken yolda ölse cennete mi gider, cehenneme mi?

Dedi: Cehenneme. Çünkü vaftiz olmamıştır.

Dedim: Bebek iken vaftiz olmuş, büyüdükten sonra kiliseye hiç uğramamış, günahlarla dolu bir hayat yaşamış bir kişi ölünce nereye gider?

Dedi: Cennete. Çünkü vaftizle Tanrı’nın halkından olmuştur.

Dedim: Avrupa’da, Amerika’da ve bir çok yerde Müslüman olan Hıristiyanlar var. Bunlar size göre de Müslüman sayılırlar mı?

Dedi: Hayır, onlar Hıristiyan’dır. Çünkü biz onları Kiliseden çıkarmadık ki!

Dedim: Yani Hıristiyanlıktan çıkmak için de sizin onayınız gerekiyor, isterse yeni doğmuş bir bebek iken vaftiz olmuş olsun; öyle mi?

Dedi: Evet öyle.

Dedim: Bu dine girmek de sizin kararınızla oluyor, çıkmak da. O zaman bu Allah’ın değil, kilisenin dini olur.

Cevap yok.

B- TAOİZM’DE ARACILIK

Taoizm, Çin’in temel inançlarındandır. Kurucusu sayılan Lao-Tzu’nun, Konfüçyüs’ten 53 yaş büyük olduğuna inanılır. Lao-Tzu, hayatının sonuna doğru Çin’den çıkıp batıya gitmiş ve orada Buda’ya dönüşmüştür. Bu sebeple Tao; Konfüçyüsçülük, Budizm, ve Hint dinlerinin ortak değeri olmuştur.

Allah her topluma peygamber göndermiştir. O şöyle buyurur: Ya Muhammed, seninle o gerçeği (Kur’ân’ı), müjdeci ve uyarıcı olasın diye gönderdik. Her ümmetin geçmişinde bir uyarıcı, kesin vardır.” (Fatır 35/24) Kur’ân’da adı geçen peygamberler, Mekke’nin yakın çevresine yani Ortadoğu’ya gönderilmiş olanlardır.

Allah’ın kitapları da Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’ân’dan ibaret değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Şurası kesin ki, biz elçilerimizi açık belgelerle gönderdik ve beraberlerinde kitap ve ölçü indirdik. Bunu, insanlar adil bir düzen kursunlar diye yaptık.” (Hadîd 57/25)

Taoistlerin geçmişinde de mutlaka bir peygamber ve tebliğ ettiği bir kitap vardır. İbrahim ve İsmail peygamberlerin gelmesinden sonra eski Mekkeliler şirke düşmüşlerdi. Hıristiyanların büyük bir bölümü ise, ömrünü şirkle mücadeleyle adamış İsa aleyhisselamı ve Kutsal Ruh’u yani Cebrail’i sonradan Allah’a ortak saymışlardır. Her toplumda benzeri durumlar olmalıdır. Çünkü toplumların inanç yapılarında güçlü bir Allah inancı olduğunu, onunla ilişki kurduğuna inanılan aracı tanrılar ve tanrısal kişiler bulunduğunu görüyoruz. Bu, İslam öncesi Mekke toplumu ile Hıristiyanların bir çoğunda görülen yapılanmaya birebir benzemektedir.

Aşağıdaki tablo, bu benzerliği sergilemektedir.

C- TAOİSTLERDE ARACI TANRILAR

1- Tao

Tao, Tabiat düzeninin idarecisi ve her şeyin üstündeki yaratıcı kudrettir. Hürmet ve ibadet edilmesi gereken yüce hükümdardır. Kâinatın düzenini o kurmuştur. Sabah Tao’yu zikreden akşam rahat ölür[61].

O uludur, yücedir. Yerdeki insanlara hükmeder; kötüler çoğalınca hükmü amansız olur. Ölmek ve dirilmek, şeref ve zenginlik, onun takdirindedir[62]. O ezelidir, ebedidir, her yerde vardır, nasıl olduğu bilinmez[63]. Onu zihninde resmetmeye kalkan kaybeder[64]. Yaratılmamıştır, her şeyi yaratan odur[65]. Değişmez[66], her zaman vardır ve her zaman hazırdır[67]. Her şeyi açıkça görür ve bütün işlerde insanlarla beraberdir[68].

Tao ile kastedilenin Allah Teâlâ olduğu açıktır.

2- Te

Tao’nun gerçek varlığının ortaya çıkışı[69], insanda ve öteki varlıklarda görünen halidir. Bütün varlıkları Tao meydana getirir; Te besler, büyütür, şekil verir ve kuvvetini tamamlar. Her varlık Tao’yu yükseltir ve Te’ye değer verir[70].

Yin – Yang: Bunlar kainat düzeninin yönlendirici ve yönetici iki büyük gücünün evrensel simgesidir. Bu iki güç birbirinden bağımsız olarak varlıklarını sürdüremezler[71]. Her şey Yin ve Yang’ın gizemli ilişkisi sonucu latif alemden dünyaya çıkartılır. Bu prensibi Tao yaratmış, sonra Tao’nun yaratma gücü Yin-Yang ikilisine geçmiştir. Bu noktada Te bu iki kuvveti birlik içinde uyumlu bir biçimde tutar[72].

“Tao’dan bir doğar, birden iki (Yin ve Yang)[73], İkiden üç, üçten on bin şey doğar; bütün varlıklar uyum içinde, Yin’i barındırır, Yang’ı kucaklar[74].”

Tao’nun yaratma vasfı Te’ye verilmiştir. O bunu, Yin ve Yang ikilisi ile gerçekleştirmektedir. Yaratılan her şeyi Te kontrol eder.

3- Ölümsüz Ruhlar ve Latif Güçler

“Tao ile hayatına düzen veren için karanlık ile aydınlık, hayat ile ölüm arasındaki aldatıcı sınırlar kalkar. Pek çok yüksek ruhlu varlığın dostluğunu kazanır. Onlar arasında, olumsuz etkilenmelerden korunur ve yok edilemez yaşama gücüne sahip olur. Böylece ölümsüzlüğe ulaşır[75].” “Ağaçlar ve hayvanlar, insanlar ve böcekler, çiçekler ve kuşlar… Bunlar yıldızlardan evrene akan latif güçlerin canlı hayalleridir. Onlar birbirleriyle ve yeryüzündeki varlıklarla karşılaşarak onlarla birleşerek tüm canlılara hayat verirler.”[76]

4- Ata Ruhları

Her aile, ata ruhlarını özel koruyucu olarak görür ve evinde onlar için yer ayırır[77]. Bazen atalar çağrılır ve önemli konular haber verilip yardımları istenir. Mezarlar, bereket versin diye tarlalarda yapılır, ilkbaharda süpürülür ve hediyeler sunulur [78].

5- Bilgeler, Meleksi Üstatlar

Gaybı bildiğine inanılan bilgeler, ölümsüzler ve meleksi üstatlar ilahi güce ulaşmanın yollarıdır. Bunlar aracılığıyla ölümsüz olunur, fena-yi tâmma ulaşılır. Bunlar ilahi varlık ile insan arasındaki aracılardır.

Bunlar: “Kapılarının önüne çıkmadan evreni bilir, pencereden bakmadan, gökyüzünü görürler. Gitmeden bilir, bakmadan görür, yapmadan başarırlar[79].” “Bu meleksi üstatlar bulunamazlar; talip olanları onlar bulurlar. Bundan sonra yüksek feraset ve temyiz erdemi yardımıyla İlahi mülk ile bağlantı kurulduğunda nihai manevi hakikatlerin nakli de peşinden gelecektir. Bu, tüm meleklerin ilahi mülke giderken izledikleri yoldur[80].”

“… mükemmel yol süresince meydana gelecek ilerlemenin her basamağında yarın dünya mülkünde tutkulu görünene değil, bugün manevi mülkte önemli olana değer vermeyi öğreneceksin. O zaman mistik kapı açılacak, sen koskocaman evrenin yönetmeyen yöneticilerine, yaratmayan yaratıcılarına katılacaksın[81].”

“…tüm mürşitler ve teknikler geçicidir; asıl gerçekleşme, kişinin varlığının Tao’nun ilahi enerjisi ile birleşmesinden ortaya çıkar[82].”

6- Rabıta

Kim Tao’ya ulaşmak isterse, meleksi üstatlardan biriyle rabıta kurmak zorundadır. Bu kişi, üstatlarının öğretileri üzerinde çalışmalı, ikilemle ilgili tüm kavramları çözümlemeli, başkalarına hizmet için elinden geleni yapmalıdır. İç temizliğini yerine getirmeli, hocasını gereksiz engellerle rahatsız etmemeli, hocasının ilahi gücü ile manevi rabıtayı korumalıdır. Böylece karşısındaki tüm engelleri aşar, mutlak samimiyetini daima muhafaza eder. Kainatın duyarlılığını andıran alçak gönüllülüğü, azmi ve uyum yeteneği onu ilahi ışıkla doldurur[83]”.



[1] Dûn ile ilgili olarak Kâmus Tercümesinde şunlar yer alır: “Dûn, fevk’in zıddıdır, en üst merte­beden beri demektir, ondan aşağıca diye ifade edilir. Bazıları bunun dünüv’ün maklûbu oldu­ğunu söylemiştir. Kelime “gayr” manasına da gelir. “Akreb” manasına da olur ki, zarf olur. Ona çok yakın manasına “Haza dûnehu” denir. Dûne, kabl manasına da gelir. Bir şey öbüründen biraz aşağıda olunca “Haza dûne zâke” de­nir..

[2] Tirmizî, Tefsîr’ul-Kur’an, bab 10, hadis no 3095, İstanbul, 1981/1401, c. 4, s. 278.

[3] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, Papa 14. Lui’nin (Episkopos II. Jean Paul) emriyle 1986’da Kardinal Joseph Ratzinger başkanlığında kurulan 12 kişilik bir heyetin altı yıllık bir çalışmasıyla meydana getirilmiş ve Vatikan Kilisesi tarafından kabul edilmiş öğretileri içerir. Türkçe’ye çeviren Dominik PAMİR, Türkiye Episkoposlar Konferansı adına  neşredilmiştir. İstanbul 2000, paragraf. 200 ve 212. Burada Allah yerine Tanrı kelimesi kullanılmaktadır.

[4] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 215, 216 ve 222.

[5] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 206.

[6] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 208.

[7] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 212.

[8] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 224.

[9] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 212.

[10] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 239.

[11] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 858.

[12] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 783.

[13] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 859.

[14] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 519.

[15] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 2634.

[16] Resim ve yazılar, internet’ten, www.incil.com’dan alınmıştır.

[17] Pavlus’un Mektupları elimizdeki İncil’in bir parçası sayılmaktadır. Bunu Kur’an kabul edemez. Çünkü Kur’an’a göre İncil Allah’ın kitabı, İsa, elçisidir. Pavlus ise İsa’yı görmemiştir. Elimizdeki İncil’de Pavlus’un asıl adının Saul olduğu (Elçilerin İşleri 13/9), azılı bir Hıristiyan düşmanı iken Şam yolunda ansızın gökten parlayan bir nurun çevresini sardığı, İsa’nın ona seslendiği (Elçilerin İşleri 9/36) sonra onun İsa’ya inandığı ve vaftiz edildiği (Elçilerin İşleri 9/18 vd.) ifade edilmektedir. Buna göre Pavlus, sıradan bir Hıristiyandır. Onun sözünün İncil’de yer alması kabul edilemez.

[18] İncil, 1. Timoteos 2/56. (Kutsal Kitap, Eski ve Yeni Ahid (Tevrat ve İncil) Kitabı Mukaddes şirketi İst. 1981, s. 218.)

[19] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 465.

[20] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 465.

[21] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 467.

[22] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 480.

[23] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 519.

[24] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 2634.

[25] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 156.

[26] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 181.

[27] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 689.

[28] İncil, Romalılar 8/2628. Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, paragraf, 741.

[29] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 683.

[30] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 467.

[31] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, paragraf 969.

[32] İncil’de Havarilerle ilgili olarak şu sözler yer alır: İsa, dağa çıkarak istediği kişileri yanına çağırdı. Onlar da yanına gittiler. İsa bunlardan on iki kişiyi yanında bulundurmak, Tanrı sözünü duyurmaya göndermek ve cinleri kovmaya yetkili kılmak üzere seçti. Seçtiği bu on iki kişi şunlardır: Petrus adını verdiği Simun, BeniRegeş, yani ‘Gök gürültüsü Oğulları’ adını verdiği Zebedi’nin oğulları Yakup ve Yuhanna, Andreya, Filipus, Bartalmay, Matta, Tomas, Alfay oğlu Yakup, Taday, Yurtsever Simun ve İsa’yı ele veren Yahuda İskariyot. (Markos 3/1419)

[33] Bkz. Saff  suresi, 61/14.

[34] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 1445.

[35] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 771.

[36] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 775.

[37] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 1539.

[38] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 857.

[39] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 862.

[40] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 877, 880, 883.

[41] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 891.

[42] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 936.

[43] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 937.

[44] İbranilere Mektup, 5/1.

[45] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 877

[46] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 874

[47] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 878.

[48] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 1589.

[49] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 1213 vd; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak Yayınları, Ankara, 1997, s. 268.

[50] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 977.

[51] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 978.

[52] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 683.

[53] Bkz. Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 1441 vd.

[54] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 982.

[55] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 1463.

[56] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 771.

[57] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 775.

[58] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 876.

[59] Vaftiz, daldırmak ya da suya batırmak demektir. Mesih’in ölümünde gömülmesini ve onunla birlikte dirilerek yeni bir yaratık olarak ortaya çıkmasını simgeler. (Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 1214.)

[60] Katoliklere göre de vaftiz ile, bütün günahlar, asli günah ve tüm kişisel günahlar cezalarıyla birlikte bağışlanmış olur. Vaftizle arınmış kişilerin, Tanrı’nın krallığına girmelerine artık ne Adem’in günahı, ne kişisel günahlar ne de hepsinden kötüsü Tanrı’dan ayrılma olan günahın getirdiği türden engeller kalır. Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,  par. 1263.

[61] Tümer, Küçük, a.g.e. s. 62.

[62] Tümer, Küçük, a.g.e . s.  63.

[63] Yener, Osman, a.g.e. s.162646.

[64] LaoTzu, Bilinmeyen Öğretiler (Hua Hu King), Çev. İsmail Taşpınar, Amine Gülşah Coşkun, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 1999. s. 20.

[65] LaoTzu, a.g.e, s.92.

[66] LaoTzu, a.g.e, s.88.

[67] LaoTzu, a.g.e, s. 36.

[68] Tümer, Küçük, a.g.e . s.  63.

[69] Tümer, Küçük, a.g.e, s. 6970.

[70] J.C cooper, Erdemin Işığı (Taoculuk), Çev. İsmet Zeki Eyuboğlu, Say Yayıncılık, İstanbul, 1994 s.39.

[71]İzutsu Toshihiko, Taoculuk’daki Anahtar Kavramlar, Çev. Ahmet Yüksel Özemre, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2001, s.164.

[72] LaoTzu, a.g.e, s. 65.

[73] Yener Osman, a.g.e, s. 60.

[74] LaoTzu, a.g.e, s. 51.

[75] LaoTzu, a.g.e, s. 52 .

[75] Demek ki, atalara ait özel tapınaklar bulunmaktadır.

[76] Tümer, Küçük, a.g.e . s.  58.

[76] Yener, Osman, a.g.e. s. 65.

[77] Tümer, Küçük, a.g.e . s.  58.

[78] Yener, Osman, a.g.e. s. 65.

[78] LaoTzu, a.g.e, s. 82.

[79] Yener, Osman, a.g.e. s. 65.

[80] LaoTzu, a.g.e, s. 82.

[81] LaoTzu, a.g.e, s. 83.

[82] LaoTzu, a.g.e s. 96.

[83] LaoTzu, a.g.e, s. 32.

Kur’an Işığında Aracılık ve Şirk- Prof. Abdulaziz Bayındır

This entry was posted on Çarşamba, Temmuz 9th, 2008 at 09:05 and is filed under *ARACILIK ve ŞİRK. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz