-
28th Kasım 2008

Boy Abdesti

posted in ABDEST |

KUR’AN’DA BOY ABDESTİ KONUSUNDA BAKIŞ

5Maide suresi/6-Siz ey inananlar! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü, dirseklere kadar kollarınızı yıkayın. Başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı meshedin. Eğer boy abdestini gerektiren bir halde iseniz kendinizi temizleyin. Ama eğer hasta iseniz yahut seyahatteyseniz yahut tuvaletten geldiyseniz yahut kadınla birlikte olmuşsanız ve su bulamıyorsanız, o zaman, temiz toprakle teyemmüm edin ve onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah sizi zora koşmak istemez; ama sizi tertemiz kılmak ve nimetlerinin tamamını size bahşetmek ister ki şükredenlerden olasınız.

4Nisa suresi/43-Siz ey inananlar! Sarhoş iken namaz kılmaya kalkışmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar (bekleyin); ve boy abdestini gerektiren bir durumda (iken de) yıkanıncaya kadar seyahatte olmanız (ve yıkanma imkanından yoksun bulunmanız) hali dışında- (namaza kalkışmayın). Ama eğer hasta iseniz veya seyahatteyseniz yahut tuvaletten geldiyseniz veya kadın ile birlikte olmuşsanız ve hiç su bulamıyorsanız, o zaman temiz toprakla teyemmüm edin, (onunla) yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Bilin ki Allah, gerçekten günahları temizleyendir, çok affedicidir.

38Sad suresi/41-Kulumuz Eyyub’u da hatırla, o’nun Rabbine şöyle seslendiğini: “Şeytan bana (tam bir) bıkkınlık ve azap vermektedir!” 42-(Bunun üzerine kendisine:) “Ayağını (yere) vur: İşte yıkanabileceğin ve içebileceğin bir soğuk su!” dedik.

5Maide suresi/90-Siz ey imana ermiş olanlar! Sarhoşluk veren şeyler, şans oyunları, putperestçe uygulamalar ve gelecek hakkında kehanette bulunmak, Şeytan işi iğrenç kötülüklerden başka bir şey değillerdir: O halde onlardan kaçının ki mutluluğa eresiniz!

6En’am suresi/125-Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir.

9Tevbe suresi/128-Siz ey imana erişenler! Bilin ki, Allahtan başkalarına tanrılık yakıştıranlar düpedüz kirlenmiş kimselerdir; bu yüzden bu yıldan sonra artık Mescid-i Harama yaklaşmasınlar. Eğer yoksul düşmekten kaygı duyuyorsanız, o zaman (bilin ki), Allah, dilerse sizi bolluk ve cömertliğiyle zengin kılacaktır: Çünkü Allah mutlaka doğru hüküm ve hikmetle edip eyleyen sınırsız bilgi sahibidir!

9Tevbe suresi/95-Onlara geri döndüğünüzde kendilerinden vazgeçmeniz için Allah’a and içecekler. Artık siz onlara sırt çevirin. Onlar gerçekten pistirler. Kazanmakta olduklarının bir cezası olarak, barınma yerleri cehennemdir.

9Tevbe suresi/125-Kalblerinde hastalık olanların ise, iğrençliklerine iğrençlik (murdarlık) ekleyip arttırmış ve onlar kâfir kimseler olarak ölmüşlerdir.

10Yunus suresi/100-Allah’ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.

22Hacc suresi/30-İşte böyle; kim Allah’ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini) yüceltirse, Rabbinin katında kendisi için hayırlıdır. Size (haklarında yasaklar) okunanlar dışındaki hayvanlar helal kılındı. Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının.

33Ahzab suresi/33-Evlerinizde de vakarlı oturun. İlk cahiliye teşhirciliği gibi kendinizi teşhir etmeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin. Allah sizden kiri/lekeyi gidermek istiyor ey Ehlibeyt, sizi tam bir biçimde temizlemek istiyor.

GUSÜL-DİYANET İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

“Sözlükte “yıkamak, temizlemek” mâ­nasında masdar ve “yıkanma” anlamın­da isim olan gusül (gusl) kelimesi terim olarak cünüplük, hayız ve nifas gibi hük­mî kirlilikten temizlenme niyetiyle bü­tün vücudu su ile yıkamayı ifade eder. Türkçe’de “boy abdesti” ve bazı bölge­lerde halk arasında “büyük abdest” ola­rak bilinir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu temizlik bir âyette gusl (en-Nisâ 4/43), iki âyet­te de taharet (el-Bakara 2/222; el-Mâi-de 5/6: tetahhür) kökünün türevleriy­le ifade edilmiştir. Hadislerde ise gusl ve iğtisâl masdarlarının türevleri sıkça kullanılmıştır (bk. Wensinck, el-Mu’cem, “ğsl” md.).

Eski Mısır dininden Hinduizm’e kadar geleneksel dinlerde “manevî kirlilik hali olarak kabul edilen bazı olaylardan kişi­nin su ile kendisini arındırması” anlamı­na gelen gusül, maddî bir temizlikten ziyade kırılan veya çiğnenen bir tabuyu onarmayı ifade eder. Bilinen ilk örnek­lerden biri eski Mısır’da doğumla ilgili olup kadın hamilelik sırasında ve doğum­dan sonra toplam on dört gün bütün vücudunu kapsayacak şekilde yıkanırdı. İrak Sâbiîleri de (Mandeanlar) cinsî mü­nasebetten sonra hem erkeğin hem de kadının yıkanmasını gerekli görürlerdi. Cinsî münasebetten sonra kadınların gusletme geleneği Hindular arasında da yaygındır.

Yahudilik’te gusül kavramı yeterince açık değildir. Kadınlar âdet (niddah) dö­nemi boyunca kirli kabul edilmişlerse de (Levililer, XV/19 vd., XVI11/19) Eski Ahid’-de bu durumdaki kadınlar için gusle ben­zeyen bir arınma vasıtası belirtilmemiş­tir. Fakat cinsî münasebette bulunan er­kek ve kadının su ile yıkanması isten­miştir (Levililer, XV/16-18). Hıristiyanlıkta vaftiz müessesesi bulunmakla birlik­te İslâm’daki gusül kavramına tekabül eden herhangi bir uygulama görülme­mektedir.

İslâm dininde, “Eğer cünüpseniz iyice temizlenin” (el-Mâide 5/6); “Temizlenin­ceye kadar onlara -hayızlı kadınlara- yak­laşmayın” (el-Bakara 2/222) mealindeki âyetlerin kısmen kapalı ifadesi Hz. Peygamber’in sözleri ve uygulamaları ile açıklığa kavuşturulmuş (ilgili bazı hadis­ler için bk. Buhârî, “Gusül”, 28; Müslim, “Hayız”, 87, 88; İbn Mâce, “Taharet”, 111; Ebû Dâvûd, “Taharet”, 84), cünüplük ha­linde veya hayız ve nifas sonrasında gus­letme âkil baliğ olan her mükellefe farz kılınmıştır. Cünüplük, hayız ve nifas hali literatürde “hükmî kirlilik” veya “büyük hades” olarak adlandırılmış ve konuyla ilgili hadislerden de hareketle bu durum­da olanların gusledip temizleninceye ka­dar namaz kılmaları, camiye girmeleri, Kur’an’a dokunmaları veya onu okuma­ları, Kabe’yi tavaf etmeleri caiz görülme­miştir.

Gusülde bütün vücudun kuru bir yer kalmayacak şekilde tamamen yıkanma­sı şarttır. Hanefî ve Hanbelîler’e göre ağız ve burnun içi bedenin (yüzün) dışından sayıldığı için gusülde ağza su almak (maz-maza) ve burna su çekmek (istinşâk) su­retiyle buraları yıkamak da farzdır. Bu sebeple guslün ağza su almak, burna su vermek ve bütün vücudu kuru yer kal­mayacak şekilde yıkamak şeklinde üç farzının bulunduğu belirtilir. Mâlikî ve Şâfiîler ile Şîa’dan Ca’ferîler’e göre ise ağız ile burun içi bedenin dışından sayılmadığı için gusülde yıkanmaları farz değil, sünnettir. Gusülde niyet Hanefîler’e göre sünnet, diğer mezheplere gö­re farzdır. Vücudu ovalamak Mâlikîler’e ve Şafiî fakihlerinden Müzenî’ye göre farzdır; ayrıca gusle besmele ile başla­mak da Hanbelîler’e göre farzdır.

Guslün sünnetleri de şunlardır: Cünüplükten dolayı yıkanmaya niyet etmek, besmele ile başlamak, elleri üç kere yı­kamak, avret yerlerini ve varsa bedenindeki pisliği yıkamak, namaz abdesti gibi abdest almak, parmaklarla saçları tarar gibi yaparak suyun saç köklerine ulaşmasını sağlamak, önce sağ omuza, sonra da sol omuza su döküp bütün be­deni ovalamak, her organı üç kere yıka­mak ve gusül esnasında bu sıraya ria­yet etmek.

Gusül “mutlak su” denilen nehir, pınar, kuyu, deniz ve yağmur suları ile yapılır. Gusülde aslolan bütün vücudu yıkamak olduğuna göre saç, sakal, bıyık ve kaş­ların yıkanıp diplerinin ıslatılması, saç­ları örgülü olmayan kadınların hem saç­larını yıkamaları hem de diplerine suyu ulaştırmaları gerekir. Saçları örgülü olan­ların ise saçlarını çözmeden sadece dip­lerini ıslatmaları yeterli ise de Hanbelîler hayız ve nifas sebebiyle gusülde ör­gülü saçın çözülmesini gerekli görürler. Ayrıca küpe deliklerinin ovalanarak, dar yüzüğün oynatılarak suyun buralara ulaş­ması sağlanmalıdır.

Bedeninde yara bulunan kişi yaranın üzerindeki sargıyı çıkararak yıkanır; yı­kama yaraya zarar verirse sargının üze­rini mesh eder, bu da zarar verirse meshetmez. Yıkandıktan sonra abdesti bo­zacak bir şey meydana gelirse sadece abdest bozulur. Gusül yapması gereken bir kimse bedenindeki pislikleri gider­dikten, ağzına ve burnuna su aldıktan sonra deniz ve ırmak gibi yerlere gire­cek olursa gusül yapmış sayılır.

Guslü gerektiren hallerden cünüplük, meninin cinsî bir zevkle (şehvetle) tena­sül organından çıkmasıyla oluşur. Bu­nun rüyada veya uyanıkken hâsıl olacak cinsî bir arzudan veya herhangi bir he­yecandan ileri gelmesi mümkündür. Bu hallerde ve ayrıca meni gelmese bile cin­sî münasebette bulunma durumunda hem erkek hem de kadına gusül farz­dır (bk. cenabet; CİMA). Uyandığı zaman düşünün azdığını hatırlamadığı halde çamaşırının meni ile kirlendiğini gören kimse de cünüp sayılır. Bunun aksine ihtilâm olduğunu sandığı halde çamaşırı kirlenmeyen kimsenin gusül yapması gerekmez. Hanefîler’le Ca’ferî fakihleri-ne göre cünüp olan kimsenin, idrar yo­lundaki meni kalıntılarının temizlenme­si için bir süre beklemesi veya küçük ab-destini yapması gerekir. Bunu yapma­dan gusletmesi halinde gusûlden sonra gelen meniden dolayı yeniden yıkanma­sı icap eder. Hanbelî ve Mâlikîler’e göre ise bu durumda yeniden gusül gerek­mez. Şâfiîler’le Ca’ferî fakihlerine göre, ister şehvetle ister şehvetsiz olsun tenâsül organından gelen meni yıkanmayı gerektirir; diğer mezheplere göre ise guslün vacip olması için meninin şehvet­le gelmesi şarttır. Cinsî heyecan sebe­biyle tenasül organından gelen ince, be­yazımtırak sıvı ile (mezi) bazan idrardan sonra gelen katı ve mat renkteki sıvı (ve-dî) guslü gerektirmeyip sadece abdesti bozar.

Abdest gibi gusülde de başlı başına maddî temizlenme ve tıbbî bir fayda gö­zetme özelliğinden çok manevî ve hük­mî temizlenme ve arınma vasıtası olma özelliği hâkimdir. Cünüplük, hayız ve ni-fasın dinî literatürde büyük hükmî kirli­lik olarak anılması bu durumdaki kim­selerin necis sayıldığını ifade etmez. Bu tabir onların namaz, Kabe’yi tavaf, Kur’-an’a dokunma, camiye girme gibi belir­li ibadetleri yapmak için gerekli ruhî ve manevî hazırlığa sahip olmadığı anlamı­na gelir. Bundan dolayı cünüp kimsenin oruca devam etmesi veya namaz vakti­ne kadar yıkanmayı geciktirmesi günah sayılmayıp namazın vücûbiyet vakti ön­cesinde gusletmesi farz görülmüş, fakat henüz namaz vakti gelmeden, hat­ta mümkünse cünüplük halinin hemen arkasından boy abdesti alarak bu du­rumdan bir an önce kurtulması ise tav­siye edilmiştir. “(Diyanet, İslam Ansiklopedisi, Gusül maddesi)

CENABET: “Sözlükte “uzaklaşmak” mânasına ge­len cenabet kelimesi, fıkıh terimi olarak cinsî münasebette bulunan veya başka sebeplerle cinsî zevk duyarak menisi akan kimsenin durumunu ifade eder. Kişiyi bazı ibadetleri yerine getirmekten uzak­laştıran bu duruma cenabet, bu halde olan kimseye de cünüp denilmiştir.

İslâm öncesi dinlerinde, başta cinsî mü­nasebet olmak üzere belli hallerin insan­ları mâbedlere girmekten, ibadet etmek­ten, kutsal kitap veya eşyaya el sürmek­ten ve toplumun arasına karışmaktan alıkoyduğu görülmektedir. Bu tür hal­lerden kurtulabilmek için dinlerce belir­lenen temizlik şartlarını yerine getirmek mecburiyeti vardı. Yahudilikte cüzam hastalığına yakalanmak, cinsî münase­bette bulunmak, insan veya hayvan ölü­süne dokunmak suretiyle kirliliğin oluştu­ğu kabul edilmiştir. Bu kirliliklerden te­mizlenmenin başlıca yolları da belirli bir süre toplumdan uzaklaşıp inzivaya çekil­mek, yıkanmak ve kurban sunmaktır. Te­mizlenmek için beklenen süre kirlenme­nin türüne göre farklı olmaktadır. Cinsî münasebet ve ölü hayvana dokunmanın bekleme süresi bir gün, ölü insana do­kunmanın süresi ise yedi gündür. Bu sü­re bazan on dört, kırk ve seksen güne kadar çıkabilmektedir. İnzivadan sonra yıkanmak mecburiyeti vardır. Yıkanmanın açıkça şart koşulmadığı kirlilik hallerinde bile yıkanma genel bir temizlenme vası­tası olarak kabul edilmiştir. Kadının âdet görmesi de ayrı bir kirlilik sebebidir ve bu durumdaki kadın yedi gün kirli ka­bul edilir. Onun kirliliği dokunduğu kim­selere de geçer. Bugünkü Yahudilikte son durum hariç diğerleri Tevrat’ın açık hükümlerine rağmen terkedilmiştir. Hıristiyanlıkta ise ilk dönemlerde cüzamlı olmak veya cinlerin hâkimiyeti altına girmiş bulunmak (saralı olmak vb.) kirli­lik sebebi sayılmışsa da bu dinde dış se­beplerle meydana gelen kirlilikten ziya­de manevî kirlilik ve bunun temizlenme­si önem kazanmaktadır. Cinsî münase­bette bulunma ve hayızlı olma gibi hu­suslar, bugün Hıristiyanlıkta ibadetten ve ibadethanelerden uzaklaşmayı gerek­tirecek durum olarak görülmemektedir.

İslâm dininde kadın erkek bütün in­sanların doğuştan manevî bir temizliğe (fıtratullah) sahip oldukları kabul edil­mekle birlikte temel ibadetler için bazı maddî temizliklerin yerine getirilmesi şart koşulmuştur. Bu temizliklerden bi­ri de cenabetten temizlenmek için yı­kanmaktır. Bu manevî kirlilik cinsî tat­min esasına dayanır ve başlıca iki şekil­de, cinsî münasebette bulunulması veya meninin herhangi bir sebeple cinsî zevk vererek gelmesi (inzal vaki olması) şeklin­de gerçekleşir. Cinsî münasebette bulu­nulduğu halde -ki bunun, “haşefe”nin ka­dının cinsel organına girmesiyle gerçek­leştiği kabul edilir- meni gelmemişse fakihlerin büyük çoğunluğuna göre hük­men cinsî tatmin vuku bulduğundan yı­kanmak gerekir. Ashaptan itibaren bazı fakihlerle Zahirî Akıncıları bu durumda yıkanmayı gerekli görmemişlerdir. Çün­kü benzer bir durumla karşılaşan ashap­tan birine Hz. Peygamber, “Yıkanmak sa­dece meninin gelmesiyle icap eder” an­lamında, “Su (gusül) sudan (meni) ötürü gerekir” (Müslim, “Hayız”, 80-81) diyerek bu tür hallerde yıkanmanın zaruri olma­dığını ifade etmiştir. Çoğunluk ise ihti­yatla hareket etmenin yanı sıra söz ko­nusu hadisin içerdiği hükmün ilk zaman­lar tanınan bir ruhsat olup sonradan kal­dırıldığına ve cinsî münasebette meni gelmese bile guslün gerektiğine dair di­ğer hadisleri (Müslim, “Hayız”, 87-89; Ebû Dâvûd, “Taharet”, 83) esas almıştır. Ayrı­ca bu konuda icmâ bulunduğu da kay­dedilmiştir (Şevkânî, I, 259-262). Meninin ilişki dışında cinsî zevk vermek suretiy­le gelişinin rüya ile olması veya bakma, öpme, hayal etme gibi bir sebepten doğ­ması sonucu değiştirmez. Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî fakihleri, meninin dışarı çık­masında şehvet unsurunun bulunmasını şart koştukları ve hastalık, düşme vb. sebeplerle çıkan meninin cünüplük hali doğurmayacağını kabul ettikleri halde Şâfiîler, ister şehvetle ister şehvetsiz ol­sun, herhangi bir sebeple meninin dışa­rı çıkmasıyla kişinin cünüp olacağını be­lirtmişlerdir

Cünüp olan (veya abdestsiz bulunan) kimsenin mushafa dokunmasının ha­ram olduğunu kabul eden fakihler, delil olarak Kur’ân-ı Kerîm’deki bir âyeti ve bazı hadisleri ileri sürerler. “Ona sadece temiz olanlar dokunur” (el-Vâkıa 56/79) mealindeki âyetin metninde yer alan ve “dokunulmama” kavramını yönlendiren zamirin, önceki iki âyette geçen mushaf anlamındaki “Kur’an”a mı, yoksa levh-i mahfuz anlamındaki “kitâb”a mı râci ol­duğu bilginler arasında ihtilaflıdır. Eğer zamir Kur’an’a râci ise ayetten, “Kur’an’a sadece cünüplükten, abdestsizlikten ve maddî kirliliklerden temizlenmiş olan­lar dokunabilir”, levh-i mahfuza râci ise, “Levh-i mahfuzdaki kitaba sadece me­lekler dokunabilir” şeklinde bir mâna çı­kar. Müfessirler, ikinci mânanın Kur’an üslûbuna daha uygun düştüğünü belir­tirler (bk. Taberî, XXVII, 118-119; krş. Râ-zî, XXIX, 194-195). Fakihlerin büyük ço­ğunluğu Hz. Peygamber’den nakledilen, “Kur’an’a ancak temiz olanlar dokunabi­lir” (el-Muvatta\ “Kur’an”, 1; Nesâî, “Ka-sâme”, 46) mealindeki hadisi de delil ka­bul etmişlerdir. Ancak cünüp kimsenin mushafa dokunmasının caiz olmadığı konusunda icmâ bulunduğu kaydedil­mekle birlikte bu hadisin sıhhati ve bir­den fazla mânaya gelen “temiz” (tâhir) kelimesinin buradaki anlamı konusun­da farklı görüşler de ileri sürülmüştür. Bu sebeple bazı sahâbîler ve tabiîn âlim­leri, abdestsiz kimsenin mushafa doku­nabileceğini belirtmişler, Dâvûd ez-Zahirî ve diğer bazı fakihler, cünüp kimse­nin de mushafa dokunmasında sakınca bulunmadığını ileri sürmüşlerdir (bk. Şev­kânî, I, 243-245)…

İslâm’a göre gerek hayız gerekse cünüplük hali kişiyi necis kılmaz. Bu sebep­le cünüplük veya hayız halinde bulunan kişilerle birlikte bir mecliste oturup soh­bet etmenin, yemek pişirmenin, beraber yiyip içmenin vb. muaşerette bulunma­nın herhangi bir sakıncası yoktur. Geç­miş bazı dinlerde ve Câhiliye inançların­da mevcut bu tür telakkileri Hz. Peygam­ber söz ve fiilleriyle kaldırmıştır (meselâ bk. Buhârî, “Hayız”, 3, “Ğusül”, 23-24; Tir-mizî, “Taharet”, 89, 100). (Diyanet, İslam Ansiklopedisi, Cenabet maddesi)

*****************o***********************

Müslüman cünüplükle pis olmaz

3782-”Resûlullah Medine sokaklarından birinde Ebu Hüreyre’ye rastlamıştır. Ebu Hüreyre bu sırada cünüp olduğu için, Resûlullah’ın yanından sıvışarak gidip yıkanır gelir. Gelince :“Ey Ebu Hüreyre neredeydin?” diye sorar. “Ben cünüptüm, pis pis sizinle oturmak istemedim” cevabında bulunur. “Sübhânallah! (bilmez misin ki) müslüman pis olmaz!” ferman eder. Buhari, Gusl 23, 24; Müslim, Hayz 115, (371); Ebu Dâvud, Tahâret 97, (231); Tirmizi, Tahâret 89, (121); Nesâi, Tahâret 172, (1, 145, 146).

3783-Huzeyfe İbnu’l-Yemân anlatıyor: “Resûlullah’la bir gün karşılaştığımızda cünüp idim, hemen yolumu çevirip gidip yıkandım. Bilahare gelince:”(Böyle sizi görünce alelacele sıvışmamın sebebi) cünüp olmam idi!” dedim. :”Müslüman (cenabetle) pis olmaz ki!” buyurdular.” Ben de açıkladım:”Çünkü ben cünübtüm (bu halde) bana dokunmanızdan korktum.””Şurası muhakkak ki dedi, mü’min necis olmaz!” [Müslim, Hayz 116, (372); Ebû Dâvud, Tahâret 92, (230); Nesâî,Tahâret 172, (1, 145).]

Meni, pis midir?

3517-”… Hz. Âişe:”Sana, (meni) bulaşan yeri [gördüysen] orasını yıkaman kâfi idi, göremediğin takdirde etrafını yıkardın. Ben, Resûlullah’ın elbisesinden (meni bulaşığını) ovalamak suretiyle çıkardığımı biliyorum. O, (bir de yıkamaksızın) onun içinde namaz kılardı.”Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: “İyi biliyorum kurumuş meni bulaşığını Resûlullah’ın çamaşırından tırnağımla kazıyarak çıkarıyordum.” [Müslim, Tahâret 105, 109, (288, 290).] AÇIKLAMA:… Âlimler meni necis midir değil midir, münakaşa etmiştir.* Hanefîlerle, Mâlikîlere göre necistir. Ancak Ebû Hanîfe merhum, meninin kuru olması halinde elbisenin ovalanmasını temizlik için yeterli gördüğü halde İmam Mâlik, yaş da olsa kuruda olsa mutlaka yıkanması gerektiğini söyler. Meninin necis olduğunu söylemekle beraber, yıkanmadan namaz kılınmış olduğu takdirde namazın iadesinin gerekmiyeceğini söyleyen âlim de çıkmıştır: Leys ve Hasan İbnu Hayy gibi. Şâfiîlere ve Hanbelîlere göre meni temizdir. Dâvud-u Zâhirî’nin de böyle hükmettiği bilinmektedir. Ashab’tan Hz. Ali, Sa’d İbnu Ebî Vakkas, Abdullah İbnu Ömer ve Hz. Âişe’nin de bu görüşte olduğu rivayet edilmiştir.

buyurdular ki: “Cuma guslü her muhtelime (büluğa erene) vacibtir(toplumsal/bireysel/sağlıksal gereklilik). Misvaklanması, bulduğu taktirde koku sürünmesi de öyle.” [Buhârî, Cuma 2, 3, 12, Ezan 161; Şehâdât 18; Müslim, Cuma 5, (846); Muvatta, Cuma 4, (1, 102); Ebu Dâvud, Tahâret 129, (341); Nesâî, Cuma 6, 8, (3, 92-93).]

3734-Amr İbnu Şuayb anlatıyor: “Hitân(sünnet bölgesi), hitanı geçince gusül vacib olur, ben ve Resûlullah böyle yaptık ve yıkandık” denmiştir. [Buhârî, Gusl 28; Müslim, Hayz 87, (348); Muvatta, Tahâret 71, (1, 45, 46); Ebû Dâvud, Tahâret 84, (216) Nesâî, Tahâret 129, (1, 110, 111); İbnu Mâce, Tahâret 111, (610).

3670-Ubeyy İbnu Ka’b anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü, dedim, bir kimse hanımıyla cima yapsa fakat boşalma(inzal) olmasa yıkanması gerekir mi?” “Kadına değen kısmını yıkar, sonra abdest alır ve namaz kılar!” buyurdular.” Buhari, Gusl 29, Müslim, Hayz 85, (346).

3735-Ebu Said anlatıyor: “Resûlullah Ensâr’dan birine adam göndererek, yanına çağırttı. . Ensâri, başından sular damlaya damlaya geldi. : “Herhalde sana acele ettirdik?” buyurdu. Ensâri: “Evet ey Allah’ın resûlü!” deyince: “Acele ettirilir veya boşalmazsan(inzal olmazsan) gusletmen gerekmez. Sadece abdest gerekir” buyurdular.” Buhari Muslim Ebu Davud

***************o***********************

BOY ABDESTİ-RAZİ TEFSİRİ

“Cünüplüğün iki sebebi vardır: 1) Menînin akmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.s), “Su (gusül), ancak sudan (meninin akmasından) dolayı gerekir” demiştir.

2) İki iltikay-ı hıtaneyn (sünnet mahallerinin) birleşmesi… Zeyd İbn Sabit, Mu’az lbn Cebel ve Ebû Sa’idi I-Hudri, guslün ancak meni aktığı zaman farz olduğunu söylemişlerdir. Bizim (buna karşı) delilimiz, Hz. Peygamber (s.a.s)’in, “(Erkek ile kadının) sünnet mahalleri birleştiği zaman, gusül gerekir hadis-i şerifidir.

Gusülde delk, yani ovmak farz değildir. Mâlik ise, bunun farz olduğunu söylemiştir. Bizim delilimiz, âyetteki “gusledin (temizlenin)” emrinin, sadece bedeni temizleme hususunda bir emir oluşudur. Bedeni temizleme hususunda ise, ovalama nazar-ı dikkate alınmaz. Bunun delili ise şudur: Hz. Peygamber (s.a.s) cünüplükten nasıl temizlendiği sorulduğunda O, “Bana gelince, ben başıma hafif üç avuç su dökerim. Bakarım ki temizlenmiş… “buyurmuş ve böylece ovalamaksızın da temizliğin olacağını göstermiştir. Binâenaleyh bu da temizlenmenin ovmaya bağlı olmadığına delâlet eder.” (Razi Tefsiri, 5/6 açıklaması)

***************o***********************

BOY ABDESTİ-SÜLEYMAN ATEŞ

Reşid Rızâ’nın kaydettiği bir rivayetten, cüniiplükten yıkanmanın da Arap geleneklerinden olduğu anlaşılmaktadır: “Müşrikler, Bedir’de boz­guna uğrayıp geri kalanlar, perişan durumda Mekke’ye döndükleri zaman Ebûsüfyân: Muhammed’le savaşıncaya dek cüniiplükten ötürü başına su dökmeyeceğini (yani karısıyla ilişki kurmayacağını, dolayısıyla cünüplükten ötürü yıkanmayacağını) adamıştır.

Bu rivayetler, cünüplükten yıkanmanın (guslün), Mekke devrinde, hattâ İslâm’dan önce var olduğunu, Peygamber tarafından da emredildiğini gösterir. Zaten toplumda bilinen ve uygulanan bu temizlik geleneği, Kur’ân âyetleriyle de farz haline getirilmiştir. İslâm, Arapların tevhide aykırı olmayan güzel geleneklerini kabul etmiş, tevhide aykırı olanlarını da yasak­lamış veya değiştirmiştir.” (Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, Temizlik Maddesi)

This entry was posted on Cuma, Kasım 28th, 2008 at 14:03 and is filed under ABDEST. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz