-
29th Mayıs 2011

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Kur’ân’a dokunalım mı dokunmayalım mı?

Kur’an’a abdestsiz dokunulmaz diye yorumlanan ayet (Vakıa, 79) indiğinde ortada ne dokunulacak bir Mushaf ne de alınacak bir abdest vardı. Çünkü ayetin nüzul ortamı Mekke’dir. Dokunulacak mushaf ise Medine’de Efendimizin vefatından sonra meydana geldi. Alınacak abdest ise hicretten sonra emredildi.

Bu ayeti, Mushaf’a abdestsiz el sürülmez pratiğine indirgersek, asıl mesajı kaçırıyor olabiliriz. “Temiz olmayanlar ona dokunamaz” mealindeki ayet, vahyin kaynağına dairdir; yani onun gelişinde aklı karışıkların, kalbi kirlilerin bir müdahalesi yoktur, duru ve berraktır demektir. Kaynağından geldiği gibi insanların, cinlerin, hatta Elçi’nin aklı değmeden, el değmeden size ulaşmıştır demeye gelir. Zaten Vakıa Suresi’nin bağlamı da “abdest” ve Mushaf’a dair bir fıkıh sorununu gündeme almaya müsait değildir.

Üstelik ayette “temiz olanlar”ı “abdestli” olanlar diye yorumlarsak, Allah’ın zaman zaman zarureten abdestsiz olan müminlere “pis” ya da “kirli” dediği gibi bir anlayışa da imza atarız. Fıtrat görevi gereği,abdestsiz olan adetli bir hanım kuluna 10 gün boyunca “pis” der mi Rabb-i Rahim? Buna hangi vicdan razı olur da Allah razı olsun? Helal dairede yaşadığı cinsellik icabı bir süre bile bile “gusülsüz” olabilen mümin kullarını “kirli” diye isimlendirir mi Allah? Aklı başında hangi insan helal olan bir nimeti tattı diye “kirli” görür bir mümini? Aklı başa veren Allah niye böyle görsün! Kaldı ki adetli kadını “kirli” görmek tam İsrailiyyat ilavesidir geleneğe… Cinsellik sonrası insanın Allah nazarında “pis” olacağını varsaymak da, cinselliği Hıristiyanlıktaki gibi kirli ve pis bir iş saymanın göstergesidir.

İlle de “kirli” ve “pis” birileri aranacaksa, “aklını kullanmayanlar”dır onlar. Yunus Suresi 100. ayete göre, aklını kullanmayanları pisliğe mahkum eder Allah.. Hal icabı abdestsiz olanları değil… Abdestsizim diye aklına vahyin dokunmasına izin vermeyerek Kur’an’dan uzak düşenler kirlenebilir. Abdestli olduğu halde, Kur’an’ı anlamayı bir tarafa bırakıp sadece yüzünden okumayı iş zannedenler aklını vahyin etki alanına sokmaktan esirgiyor olabilir ki asıl kirlenme böyle başlar.

Bu kadar cümleyi, abdestsiz Kur’an okunmalı demek için söylemiyorum; Kur’an okunmalı, anlaşılmalı ve yaşanmalı diye söylüyorum. Kur’ân’ı abdestsiz okumak için can atıyor değilim. Kur’ân’ı abdestsiz okuyanlardan da değilim.

Sormak isterim: bizim davamız Mushafa dokunmak/dokunmamak davası mı? Yoksa Kur’ân’la düşünmek mi, aklını Kur’ân’la dokumak davası mı? Tüm davamız dokunmak olsaydı, dokunmaktan öte bir borcumuz olmasaydı Göklü Söz’e, elbette ki ne edip yapıp abdest almalıyız. Çünkü şu yeryüzünde Mushaf’a dokunmaktan daha yüce bir işimiz yoktur bu düşünceye göre. İyi ama, dokunmak okumak için değil mi? Okumak anlamak için değil mi? Anlamak yaşamak için değil mi?
Kur’ân’ı anlamayı Kur’ân’a dokunmaktan daha büyük bir iş olarak bilen her akıl sahibi sormaz mı? Kur’ân’ı abdestli olmadığım zamanlarda anlayıverirsem, birden kafamda bir keşif yaşarsam, durdurup zihnimi abdest mi almalıyım? Kur’ân’ı yaşadığımız her yerde abdestli mi olmalıyız? Dokunması için abdest şartı koşanlar, yaşanması için de abdest şartı koşacak mı? Öyleyse, Kur’ân’la düşünmeyi, Kur’ân’la yaşamayı sadece abdestli olduğumuz zamanlara mı bırakacağız. Adetli bir hanım Fatiha’ya dair bir nükteyi eşiyle paylaşamayacak mı sözüm ona “pis” olduğu için… Olur o sırada abdestli olmayan bir yolcu, içinde oturduğu muhteşem uçağın zikrine tercümanlık yapmak için “Subhanellezi sahhara lena haza…” diye tefekkür etmeyi kendine yasaklayacak mı?

Mushaf’a dokunmak isteyen ne eder bilmem ama Kur’an’ı okumak isteyen abdest alır ve okur. Okumak istemeyen abdestli olsa da okumaz; sadece dokunmakla kalmayı iş sanabilir. Okumayı ve anlamayı Kur’an’ın hakkını vermek olarak bilenler, bir an önce dokunmak için can atarlarve hemen abdest alırlar.

Meselemiz Kur’an’a dokunmaksa, dokunmadan da okumak mümkün artık.. Bakınız Iphone, Bilgisayar.. Dokunmadan okumak abdest almayı gerektirmeyecek kadar sıradan ise, okumadan dokunmayı niye bu kadar yüceltiyoruz?

Kur’an’ı anlamak gibi bir davamız varken, dokunup dokunmamayı dava edinmek tuhaf değil mi? Kaldı ki, dokunmak için ille de abdestli olmak gerekiyorsa, üzerinde düşünmek için iyice abdestli olunmalı.. Bu durumda, abdestsiz iken hiç mi ayet düşünmemeli; hiç mi ayetler üzerinde tefekkür edilmemeli.. Abdestsiz de olsa üzerinde düşünülebilir diyenlere sormak gerek: dokunmayı anlamaktan daha büyük bir iş biliyorsunuz da, dokunmak için abdesti şart tutuyor ama anlamak ve anlatmak için niye şart tutmuyorsunuz? Yoksa dokunmayı anlamaktan ve anlatmaktan daha büyük bir iş mi görüyorsunuz? Kur’an’ın kâğıdına, cildine, kapağına dokunmayı Kur’an’ın anlamanın aklımıza dokunmasından daha büyük bir iş görüyorsanız, aklınıza da abdest aldırın derim… İşte bu gerçekten “pis” bir durum…

Son not: Yukarıdaki yazıyı Kur’ân’a abdestsiz dokunmayan bir adam yazdı. Yukarıdaki yazıyı “Kur’ân’a abdestsiz dokunursanız çok sevinirim” demek için yazmadı o adam. Yukarıdaki yazıyı “Kur’ân okuyacaksanız abdestinizi bozun da öyle okuyun” demek için de yazmadı o adam. Yukarıdaki yazıyı Kur’ân’a abdestsiz dokunmayı dava eden bir adam yazmadı. Böyle bir davası hiç olmadı o adamın, olsa bile dokunma davasını kaybetmeye hazır. Yukarıdaki yazıyı Kur’ân’ı okumayı, yaşamayı dava edinen bir adam yazdı. Kur’ân’a dokunma davasını kaybetse bile akılların Kur’ân’a dokunması davasını kazanmak ister. Bu davayı o adamı mezhepsiz, edepsiz, ukala diye aşağılayan kardeşleri bile kazansa da o adam bayram eder. O adam Kur’ân’a aşkından abdestsiz dokunmanın -varsa-günahının Kur’ân’ı okumaya/anlamaya değer görmemenin günahından daha çok affedilebilir olduğuna iman eder. (Senai Demirci)

http://www.senaidemirci.net/yazilar.php?kategori=1&makaleid=2750

posted in KUR’AN’A ABDESTSİZ DOKUNULABİLİR | 0 Comments

3rd Eylül 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

KUR’AN’A ABDESTLİ DOKUNMANIN TEMELSİZ DAYANAKLARI

Kur’an’a abdestli dokunulması gerektiği inancı, sağlam bir temele dayanmaz. Dayanakları sağlam olmadığı gibi, vahyin hedeflediği amaca da uygun düşmez.

Diğer taraftan abdest hakkındaki vahyi bilgi, 5Maide: 6. ayetiyle verilmiştir. Kur’an’a abdestli dokunmaya delil getirilen Vakıa suresindeki, “Ona temizlenilenlerden başkası dokunamaz” ayeti Maide sûresinden çok çok sonraları inmiş bir ayettir. Abdesti konu alan Maide sûresinin 6. ayeti, Medine Dönemi’nin sonlarında indiği kabul görür. Oysa Vâkıa sûresi peygamberliğin 3. yılında indirilmiştir. İki sûre arasında 20 yıl gibi bir süre vardır. Vakıa suresi indiği zaman Müslümanlarda abdeste dair vahyi bir bilgi henüz mevcut değildi.

Kur’an okumanın önüne, Allah’ın açık bir bildirimi olmadığı halde yapay duvarlar örmek vahyin amacına hizmet etmemektedir. Kur’an’a gösterilecek en büyük saygı onu doğru anlamak ve daha fazla insanın anlamasına yardımcı olmak, onu hayat içinde etkin kılmak ve bu yolları kolaylaştırmak olmalıdır. Ona giden yollarda setler oluşturmak eğer bu gerçekten ilahi bir buyruk değilse ciddi ve vahim sonuçlara yol açacağı bilinmelidir. Bu setler, Allah ile insanlar arasına engebeler oluşturacak ve bu boşluğu istismarcı birtakım aracılar dolduracaktır.

Geçmişte sınırlı(az) sayıdaki Kur’an nüshalarının yıpranmaması için getirilen tabii önlemler, bugün insanlara dini bir buyruk olarak sunulmaya çalışılmaktadır. Bu yolla insanların bilerek veya bilmeyerek Kur’an’la bağları koparılmakta, hurafe ve batıl inançlarla iç içe yaşamasının önü açılmaktadır.

Bugün dünyada milyonlarca Kur’an nüshası vardır. Kur’an’ın Arapça metinleri, milyonlarca CD’de, DVD’de, bilgisayar diskinde ve belleklerde taşınmaktadır. Bu durumda insanlar içinde Kur’an’ın Arapça metni var diye bu CD ve DVD’lere, flash belleklere abdestli mi dokunacaklar? Üzerinde Kur’an ayetleri yazılı diye bilgisayar ekranlarına ve yazı tahtalarına abdestli mi dokunacaklar? Bu, bu anlayışın temelsiz ve uygulanabilirlikten uzak olduğunu göstermektedir. Vahyin mesajı her dönemde uygulanabilirdir.  Kur’an okuyan insanın hafızasında Kur’an var diye bu kişiye abdestli mi dokunulacaktır? Yazılı bir kitaptaki Kur’an mı, yoksa insan belleğindeki Kur’an mı daha etkilidir? Kur’an’da bildirilen saygı göstermek (ta’zîm), abdest ile ilişkilendirilebilseydi, hangi konular bu kapsama giriyorsa tespit edilir, abdestin saygı gibi bir amacı da güttüğüne işaret edilseydi  bu durumda abdest ile de bir ilgi kurulabilirdi.

Mushafa abdestli dokunma konusunda ısrarcı olanlar, acaba Kur’an’a gerçek saygı olan Kur’an’ı dikkatle okuyup anlama ve buna uygun davranma konusunda bu kadar hassas mıdırlar?

 “Kur’an’a dokunurken abdestli olmak gerekir” anlayışının Kur’an’dan getirilen sözde dayanakları, 56Vakıa suresi, 75-80. ayetlerdir. Oysa bu ayetlerde Kur’an – abdest ilişkisinden bahsedilmemektedir. Bu ayetlerde Kur’an’ın Hz. Peygamber’e başkası tarafından değil Allah tarafından indirildiğinden söz edilmiştir. Tefsirlerde de bu vurgu göze çarpmaktadır. Mekkeli müşriklerin (çoktanrıcıların/putperestlerin) iddiasına göre Kur’an’ı Allah indirmemiştir (8Enfal: 32), onu Hz. Muhammed’in kendisi uydurmuştur (11Hud: 13) veya ona bu kitabı şeytanlar indirmektedirler (26Şuara: 221). Güya Hz. Muhammed de onu Allah’ın indirdiğini sanmaktadır. İşte Allah, Vakıa suresinin bu ayetlerinde müşriklerin bu iddialarına cevap olarak, Kur’an’ı her türlü kötülük ve günahtan arındırılmış olan meleklerin (Vahiy meleği) indirdiğini, şeytanların vahyin kaynağına dokunamayacağı gerçeğini dile getirmiştir.

 

 

Her türlü ayartıcı şeytani güçlerden Allah’a sığınırım:

56Vakıa sûresi: 75. ayet-Yo. Yıldızların çöküş yerlerine ant içerim ki:

56: 76-Çünkü bu, şayet bilincine varırsanız, elbette olağanüstü bir yemindir,

56: 77-Kuşkusuz o, elbette çok değerli(kerîm) bir Kur’an ‘dır;

56: 78-Koruma altındaki/saklı (meknûn) bir kitaptadır(kitâb),

56: 79-Tertemiz tutulanlardan (el-mutahhar) başkası ona dokunamaz(mess);

56: 80-Varlıklar dünyasının Rabb ‘inden indirilip sunulmadır.

AYETLERİN ETİMOLOJİK VE SEMANTİK ANALİZİ

Yukarıdaki ayetleri Kur’an ve kendi bağlamında tahlil edecek olursak;

56/79- “Tertemiz tutulanlardan (el-mutahhar) başkası ona dokunamaz (mess);”

1.

ZAMİR: Dilbilgisinin genel bir kuralı gereği haklı bir gerekçe olmadıkça, “Zamir, daima en yakındaki isme döner”.  56: 79 ‘daki “ONA” zamiri, Kur’an’a değil, kendisine en yakın isim olan, ‘koruma altındaki kitaba’ döner. Allah katında olan koruma altındaki kitaba temiz tutulanlardan başkası dokunamaz. Koruma altındaki kitap Allah katındaki ana kitaptır (Levh-i Mahfuz). Bkz. 13/39 43/2-4 50/4 85/21-22

2.

“TEMİZ TUTULANLAR [el-mutahhar]”, etken değil edilgen bir ifadedir. Edilgenlik, eylemin başkası tarafından yapıldığını gösterir. Temizlenme, kişinin kendisi tarafından değil Allah tarafından yapılmıştır. Bkz. 80/11-16  Oysa eğer herhangi bir özrü yoksa insana abdesti başkası aldırmaz, bizatihi kendisi alır.

3.

“TEMİZ TUTULANLAR [el-mutahhar]” sözcüğü Kur’an’da 6 ayette kullanılmıştır. Bu ayetlerin hiçbirinde bu sözcük ‘abdestli’ anlamına gelmez. Bkz. 2/25 3/15 4/57 56/79 80/14 98/2

 

4.

“TEMİZ TUTULANLAR [el-mutahhar]” sözcüğü Kur’an‘da, somut bir temizliği değil, soyut temizliği ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Örneğin, ‘tertemiz (mutahhar) eşler gibi. Bkz. 2/25 3/15 4/57. Burada kastedilen elbette ‘abdestli eşler’ değildir. Yine diğer kullanım ‘tertemiz(mutahhar) sayfalar’ gibi. Bkz. 80/14 98/2. Burada da kastedilen asla ‘abdestli sayfalar’ değildir.

5.

Bu ayette (56Vakıa: 79)  “DOKUNMAK [mess]” fiili ‘soyut dokunma’ anlamındadır. Dokunmak (mess) fiili, Kur’an‘da 61 yerde kullanılmıştır ve tamamı soyut dokunmadır. “Etkileme” anlamında bir dokunmayı ifade etmektedir: Örneğin, ‘sevincin dokunması’ (7: 95), ‘sıkıntının dokunması’ (2: 214), ‘yorgunluğun dokunması’ (35: 35), ‘kötülüğün dokunması’ (3: 174) gibi. Sevinç, sıkıntı veya yorgunluğun dokunması somut bir kitaba dokunur gibi dokunma değildir. Oysa mushaf, somut bir kitaptır. Kuşkusuz ona dokunuş da, somut bir dokunuştur.

6.

Kur’an ‘da SOMUT DOKUNMA anlamında, “[mess: aslı mss]” fiili değil, farklı kökten gelen ‘[lems]’ fiili kullanılmıştır. ‘[lems]’ fiilinin Kur’an’daki kullanımı şöyledir.

“Ve lev nezzelna aleyke kitaben fi kirtasin fe lemesuhu bi eydihim le kalellezine keferu in haza illa sihrum mubîn.”  (“Eğer sana kâğıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da ona elleriyle dokunsalardı, yine o inkâr edenler, “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi.”) (6En’am: 7)

Demek ki Kur’an’da somut dokunma için ‘mess’ değil ‘lems’ fiili kullanılmıştır. Eğer Allah Mushaf’a doğrudan ellerimizle dokunma yönünde bir talebi olsaydı 57Vakıa: 79. ayette ‘mess’ değil ‘lems’ fiilini kullanacaktı.

Kur’an’da ovarak, ovuşturarak dokunmak için ise “mesh” fiili kullanılmıştır. Bildiğimiz mesh etmek anlamına gelen bu fiil de “mess” fiilinden ayrı bir köke sahiptir.

 

7.

Yine bu ayette (56Vakıa: 79) kullanılan ‘DOKUNMAK’ fiili, dilbilgisi açısından bir yasaklama değil, olumsuzluk ifade etmektedir. Ayette, “dokunmasın” (İngilizce’deki ‘let them not touch’) veya “dokunmamalı” (İngilizce’deki ‘they mustn’t touch’) gibi bir emir veya yasaklama kipi değil, “dokunmaz” (İngilizce’deki ‘they don’t touch’) veya “dokunamaz” (İngilizce’deki ‘they can’t touch’  olumsuzluk veya yetersizlik eki kullanılmıştır. Bu durum Arapça dilbilgisi bilmeyi gerektirmektedir. Eğer yasaklama kipi olsaydı bu ayet, gramer kuralları gereği, “La yemessehu” veya “La yemsushu” olacaktı. Oysa ayette olumsuzluk ekinin bir sonucu olarak “La yemessuhu” gelmiştir. Kur’an’da “[mess]” fiilinin yasaklama kipinin kullanımına dair örnekler vardır. Bkz. 7/73; 11/64; 26/156.  Bu ayetler de, “Sakın ha, o deveye kötülükle dokunmayın (kötülük yapmayın” diye bildirilerek yasaklama kipi örnekleri görülmektedir.

8.

İDDİALAR: 56Vakıa: 75-80‘de anlatılmak istenen konu, Mekkeli çoktanrıcı müşriklerin:” Bu sözleri (Kur’an‘ı), ona şeytanlar, cinler indiriyor. Muhammed de, bunun kendisine Allah tarafından geldiğini zannediyor(8Enfal: 32).” gibi iddialarına cevaptır. Benzer iddialar için bkz. 69: 38-47; 81: 15-28; 26: 192-195,210-212,221-223; 52: 29-36.

9.

TEYİT: 56Vakıa: 80. ayette bildirilen; “Allah tarafından indirilmedir”, cümlesi de sözü geçen iddialara cevap vermeyi amaçladığını teyit etmektedir. 56Vakıa: 79 ‘daki “ona” zamiri en yakın isme döner; ama 56Vakıa: 80’da herhangi bir zamir yok, cümle vardır. Zamir isme, cümleler ise, anlatılan konuya döner. 56Vakıa: 80’da, öznesi belirtilmeyen cümle, konunun bütününün yanıtıdır.

10.

Kur’an‘a göre TEMİZ OLMAYANLAR kimlerdir?

a) Çoktanrıcı müşrikler: 9Tövbe: 28

b) Kararsız ikiyüzlü münafıklar: 9Tövbe: 95

11.

Müslümanlar, asla pis ve iğrenç değildir. Bunu hem Kur’an, hem de pek çok hadis desteklemektedir. Müslümanlar ancak doğru işler yapmazlarsa, dürüst olmazlarsa kirlenebilirler, tövbe ederek ve durumlarını düzelterek temizlenirler.

12.

Kur’an‘da ABDEST sadece namaz için emredilmiştir. Abdestle ilgili bilgi, Kur’an‘da iki ayette bildirilmiştir. Bkz. 4Nisa: 43; 5Maide: 6.

Buna göre,

“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da…” (5Maide: 6)

13.

YEMİN: Kur’an ‘da Allah, son derece ciddi bir konuyu anlatırken, konuya dikkat çekmek için yemin etmiştir. Dolayısıyla yemin, şirk, inkar ve benzeri konularda dile getirilmiştir. Bu konunun başlangıcı olan 56Vakıa: 75-76 âyetleri yeminle başladığı gibi, ayrıca yeminin üzerinde de ciddiyetle durulmuştur. Oysa abdest konusu, Kur’an‘daki şirk, kulluk, îmân, dostluk, namaz veya zekat kadar üzerinde durulan veya yaptırımı bunlar kadar ağır olan bir konu değildir. Yeminle ilgili benzer örnekler için bkz. 56: 75-76; 69: 38; 70: 40; 75: 1-2; 81: 15; 84: 16; 89: 5; 90: 1.

14. 56Vakıa: 79. ayette anlatılmak istenen konu, Allah katındaki Levh- Mahfuz’a cinlerin ve şeytanların değil yalnızca Allah tarafından her türlü çirkeflik, pislik ve iğrençlikten uzak olan ve tertemiz kalmaları sağlanan meleklerin ulaşabileceği ve dokunabileceğidir. O tertemiz kılınan meleklerden başkası Allah katındaki koruma altındaki kitaba dokunamaz (dokunmasın yasaklaması değil) ve ulaşamaz.

(Turgut Çiftçi)

KUR’AN OKURKEN ABDEST GEREKİR Mİ?

TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

…Cünüp olan (veya abdestsiz bulunan) kimsenin mushafa dokunmasının ha­ram olduğunu kabul eden fakihler, delil olarak Kur’an-ı Kerim’deki bir ayeti ve bazı hadisleri ileri sürerler. “Ona sadece temiz olanlar dokunur” (el-Vakıa 56/79) mealindeki ayetin metninde yer alan ve “dokunulmama” kavramını yönlendiren zamirin, önceki iki ayette geçen mushaf anlamındaki “Kur’an”a mı, yoksa levh-i mahfuz anlamındaki “kitab”a mı raci ol­duğu bilginler arasında ihtilaflıdır. Eğer zamir Kur’an’a raci ise ayetten, “Kur’an’a sadece cünüplükten, abdestsizlikten ve maddi kirliliklerden temizlenmiş olan­lar dokunabilir”, levh-i mahfuza raci ise, “Levh-i mahfuzdaki kitaba sadece me­lekler dokunabilir” şeklinde bir mana çı­kar. Müfessirler, ikinci mananın Kur’an üslübuna daha uygun düştüğünü belir­tirler (bk.Taberi, XXVII, 118-119; Ra­zi, XXIX, 194-195). Fakihlerin büyük ço­ğunluğu Hz. Peygamber’den nakledilen, “Kur’an’a ancak temiz olanlar dokunabi­lir” (el-Muvatta’, “Kur’an”, 1 ; Nesai, “Ka­same”, 46) mealindeki hadisi de delil ka­bul etmişlerdir. Ancak cünüp kimsenin mushafa dokunmasının caiz olmadığı konusunda icma bulunduğu kaydedil­mekle birlikte bu hadisin sıhhati ve bir­den fazla manaya gelen “temiz” (tahir) kelimesinin buradaki anlamı konusun­da farklı görüşler de ileri sürülmüştür. Bu sebeple bazı sahabiler ve tabiin alim­leri, abdestsiz kimsenin mushafa doku­nabileceğini belirtmişler, Davud ez-Za­hiri ve diğer bazı fakihler, cünüp kimse­nin de mushafa dokunmasında sakınca bulunmadığını ileri sürmüşlerdir (bk. Şev­kani, I, 243-245). (Bkz.Türkiye Diyanet Vakfı İSLAM ANSİKLOPEDİSİ Cenabet maddesi)

KUR’AN OKURKEN ABDEST GEREKİR Mİ? à TEFSİRLER

ELMALILI HAMDİ YAZIR TEFSİRİ

5Maide/6-“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın…” AÇIKLAMA: …Sahabeden Alkame b. el-Feğra demiştir ki: “Bu âyeti ininceye kadar Resullullah su dökmüş (küçük abdestini yapmış) olursa, abdest almadıkça ne konuşur, ne de selam alırdı. Biz söyleriz, o söylemez, biz selam veririz, o vermez ve almazdı.” Yani Ebu Hayyan’ın da naklettiği üzere Resullulllah, bu âyetten önce abdestsiz bir iş yapmak şöyle dursun, söz bile söylemezdi. Şu halde bunun inişi abdestin her işi için değil, namaz için farzolduğunu açıklamakla Resulullah’a bir ruhsat ifade etmiştir.Anılan sefer, ifk (iftira) kıssasının ortaya çıktığı Benî Mustalik Gazvesi olduğuna, bunun da hicrî altıncı sene şaban ayında Hudeybiye seferinden önce vuku bulunduğuna göre bu âyet, Mâide sûresinin ilk inen âyetlerinden ve hatta bu sûrenin Hudeybiye’den sonra inmiş olduğu söylendiğine göre inişinin başlangıcı olan ilk âyeti demek olur.

PROF.SÜLEYMAN ATEŞ-KUR’AN-I KERÎM TEFSİRİ

56Vakıa/79-…Burada “kitâbun meknun”, Büruc Suresinde “Levh-i Mahfûz” olarak zikredilir: “Hayır o, levhi mahfuzda bulunan şerefli bir Kur’an’dır”(85/21-22), Büruc Suresindeki ayetlerin ışığı altında bu ayette geçen kitabın levh, meknunun da mahfuz anlamında kullanıldığı kanısındayız. Orada olduğu gibi burada da Kur’an’ın, levhalara yazılıp saklandığı ve özenle korunduğu anlatılmaktadır.

Bizim kanaatimize göre Kitôb-ı Meknun ve Levh-i Mahfuz farklı üs!ûb ile aynı şeyi anlatmaktadır. Bunlarla anlatılan, Hz. Musa’ya, Tur’da verilmiş olan yazılı Levhalar’dır. el-Mütetahherûn ise, o levhaları özenle saklayan, titizlikle uygulayan temiz, sünnetli, rasih olarak tanımlanan Kitap ehli bilginleridir. Çünkü Arapçada mütetahher, temizlenen anlamına geldiği gıbi sünnetli anlamına da gelir.

İşte gerek burada, gerek Büruc Süresinin 21-22 nci ayetlerinde, Hz. Mu­hammed’e vahyedilen Kur’an’ın, daha önce Musa’ya verilen levhalar’da mevcud olduğu vurgulanmaktadır.

Çoğunluğa göre kitâb-ı meknun, Kur’an vahiylerini içeren mushaftır. Mutahherun (temizler) de Kur’an’ı yazıp özenle saklayan müslümanlardır. Buna göre Kur’an-ı Kerim’i tutabilmek için abdestli olmak gerekir. Fa­kat buradaki kitôb-ı meknun’u veya Büruc Suresindeki levh-i mahfûz’u -ki ikisi de aynı anlamdadır- Kur’an’ın, kendisinden indirildiği gökteki asıl nüs­ha, yani Allah’ın ezeli bilgi hazinesi olarak tefsir edenler, ona el süren temiz­lerin de melekler olduğunu söylemişlerdir. Ancak tertemiz melekler ona ula­şabilirler. Kur’an-ı Kerim’i de Allah’ın meleği Cebrail, oradan alıp indirmek­tedir. Herhangi bir cinnin, şeytanın levh-i mahfûza (o saklı kitaba) yaklaş­ması mümkün değildir. Binaenaleyh Hz. Muhammed’e gelen bu Kur’­an, bir cin, şeytan sözü değil, meleğin, Allah tarafından indirdiği ilahi söz­lerdir. Bu tefsire göre temiz olanlar meleklerdir. Ayette kasdedilen melekler olduğu için, insanların, Kur’an’ı abdestsiz tutmalarında bir sakınca yoktur.

Çünkü insanlar melek değildir ki temiz olmaları gereksin. Selman-ı Farisi gibi bazı sahabiler, kitabı meknun’un, levh-i mahfuz olduğunu, ona doku­nan temizlerin de melekler olduğunu ve ayetin, Kur’an’ı abdestli olarak tut­makla bir ilgisi bulunmadığını söylemiştir. Katade: “Allah katında ona kim­se dokunamaz, fakat bu dünyada ona pis, mecusi, münafık da dokunur, el sürer” demiştir. Bazıları da temizler ile Tevrat ve İncil’i taşıyanlar (yani Ki­tap ehli), yahut melekler ve peygamberlerin kasdedildiğini söylemişlerdir. Ta­beri‘ye göre el-mutahherûn sözü, bu sayılanların hepsini kapsar. Melekler de, peygamberler de, günahlardan temiz olan herkes de bu temizlerin kapsamındadır'(Cami’u’l-beyân: 27/206). (S.Ateş c.5 s.2608)

TEFHİMU’L-KUR’AN TEFSİRİ-MEVDÛDÎ

56Vâkıa/77-Hiç tartışmasız bu, Kur’an-ı Kerim’dir. 78-Saklanmış-korunmuş bir kitapta (yazılı)dır. 79-Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunmaz. AÇIKLAMA: Yani, Levh-i Mahfuz’da. Bundan dolayı Kitab-ı Meknun (korunmuş kitap) denilmiştir. Öyle ki, hiç kimse ona yaklaşamaz. Yani Kur’an, Rasulullah’a nazil olmadan önce Allah indinde mahfuz idi. Dolayısı ile hiç kimse onu değiştiremez ve ona yaklaşamaz. . Bu ayet, kafirlerin, “Kur’an’ı Muhammed’e Allah vahyetmiyor. O’na cinler ve şeytanlar ilka ediyorlar” şeklindeki iddialarına bir reddiyedir. Nitekim bu iddialanın cevabı Kur’an’ın muhtelif yerlerinde verilmiştir. Örneğin, Şuara Suresi’nde (210-212) şöyle buyurulmuştur: “O Kur’an’ı şeytanlar indirmedi. Bu onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da, çünkü onlar işitmekten uzaklaştırılmışlardır.” Aynı konu bu ayette de ele alınmıştır. “İlla’l-Mutahharun” (Temiz olanlar hariç) Yani Kur’an’ın vahyolunmasına, nüzulüne, değil şeytanların müdahale etmesi, tahir (temiz) olan meleklerden başkası onun yanına dahi yaklaşamaz. Melekler için “mutahharûn” ifadesinin kullanılmasının nedeni, Allah’ın onları her türlü kötülükten arınmış varlık kılmış olmasıdır. Bu ayeti, Enes bin Malik, İbn Abbas, Said bin Cübeyr, İkrime, Mücahid, Katade, Ebu-l Aliye, Süddî, Dahhak ve İbn Zeyd yukarıda açıkladığımız şekilde yorumlamışlardır. Nitekim ayetin siyak ve sibakından da aynı anlam çıkmaktadır. Zira bu ayet, kafirlerin Tevhid ve Ahiret akidesi hakkında yanlış düşünceleri beyan edilirken onların bu yanlışlarının vurgulanması sadedinde zikredilmiştir. Kur’an yüce bir kitap olduğu ve hiç kimsenin ona müdahale edemeyeceği gerçeğinden hareketle yıldızlar üzerine yemin edilmiştir. Çünkü O, Allah indinde mahfuzdur ve ayrıca Hz. Peygamber’e nazil olurken pâk ve temiz (Mutahharûn) meleklerden başkası O’na yaklaşamaz. Bazı müfessirler ayette geçen (La) yı nehiy La’sı olarak kabul etmiş, ayeti “temiz olanlardan başkasının Ona dokunmaması gerekir” şeklinde yorumlamıştır. Bazıları ise nehiy “La”sı olarak kabul etmiş ve ayete “temiz olanlardan başkası Ona dokunamaz” şeklinde anlam vermiştir. Bu müfessirler, bu nehyin, Rasulullah’ın (Müslümanlar kardeştir. Biri diğerine zulm etmez.” hadisindeki gibi kullanıldığı görüşündedirler. Yani, “Bir Müslüman diğerine zulmetmesin” denilmek istenmiştir. Dolayısı ile ayetin anlamı da “temiz olmayan bir kimse Kur’an’a dokunmasın” şeklinde anlaşılmalıdır. Ancak bu yorum ayetin siyak ve sibakı ile uygunluk arzetmemektedir. Çünkü ayette kafirlere seslenilmektedir. Yani şöyle buyurulmuştur: “Bu, Allah tarafından nazil edilen bir sözdür ve “Rasulullah’a cinler ve şeytanlar ilka ediyorlar” şeklindeki düşünceniz batıldır. Zira O’na temiz olandan başkası yaklaşamaz bile.” Görüldüğü gibi bu ayetten, “Kur’an’a abdestsiz dokunmak yasaktır” şeklinde fıkhi bir hüküm çıkarmak doğru değildir ve açıkça ayetin nüzul sebebinin de bu olmadığını söyleyebiliriz. Ancak, Allah indinde bu kitaba temiz olanların dışında hiç bir mahluk nasıl yaklaşamaz ise, dünyada da bu kitaba, ilahî bir kitap olarak iman edenlerin, temiz olmadan ona dokunmaktan kaçınmaları gerektiği öne sürülebilir.

FİZİLAL´İL KUR`AN TEFSİRİ-S.KUTUB

56Vâkıa/79-“Ona tertemiz olanlardan başkası dokunamaz.” AÇIKLAMA: Bazı müşrikler Kur’an’ın şeytanlar tarafından yere indirilmiş bir mesaj olduğunu ileri sürdüler. Bu ayet bu iddiayı reddediyor. Çünkü yüce Allah’ın bilgisi ve koruması altında saklanan bu kitaba şeytanlar dokunamaz. Onu Peygambere getirenler, tertemiz meleklerdir. “Ona sadece tertemiz olanlar dokunabilir ” ayetinin en tutarlı, en mantıklı açıklaması budur. Sebebine gelince ayetin başındaki “lâ” edatı cümledeki eylemin gerçekleşmeyeceğini belirten bir olumsuzluk edatıdır, yasaklama anlamı taşıyan bir edat değildir. Yoksa yeryüzünde bu Kur’an’ı temizler de, pisler de, mü’minler de, kafirler de elleyebilirler. Bu durumda olumsuz anlamı gerçeklik kazanamaz, askıda kalır. Yalnız eğer olumsuzluk müşriklerin Kur’an’ı şeytanların indirdikleri yolundaki iddialarına bağlanır da arkasından bu iddianın reddedildiği kabul edilirse cümlenin anlamındaki olumsuzluk gerçekleşmiş olur. Çünkü o takdirde Kur’an’ın gökte saklanan orjinaline “temizler”den başkası dokunmamış olur. Bir sonraki ayet de bu yaklaşım tarzını destekler. “O Allah tarafından indirilmiştir.”Yani şeytanların getirdikleri bir mesaj değildir. Yalnız elimizde bu ayetin başka bir anlama geldiğini belirten iki hadis vardır. Bu hadislere göre ayetin anlamı “Kur’an’a sadece temiz olanlar el sürebilir” biçimindedir. Fakat tefsir bilgini İbn-i Kesir bu hadisler hakkında şöyle diyor: “Bu hadisler Zehri ve başkaları tarafından aktarılmıştır. Böyle bir aktarma zincirine güvenerek getirdikleri sözleri delil olarak kullanmamız doğru değildir. Bu hadisi Darukudni Amr b. Hazm’e, Abdullah b. Ömer’e ve Osman b. Ebul As’a dayandırarak aktarmıştır. Ama her üçünün aktarma zincirlerinde de tartışılabilir halkalar vardır. Doğrusunu Allah bilir.”

KUR’AN OKURKEN ABDEST GEREKİR Mİ? àMEALLER

KUR’AN-I KERÎM AÇIKLAMALI MEÂLİ

TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI(KOMİSYON)

56Vâkıa/79-“Ona ancak temizlenenler dokunabilir.” AÇIKLAMA: Ayette geçen kitabın elimizdeki mushaf veya levh-i mahfuzdaki aslı olduğu söylenmiştir. Mushaf olduğu yolundaki yoruma göre Kur’an ‘ın abdestsiz ele alınamayacağına hükmedilmiştir. Kur’an abdestsiz tutulmaz fakat ezbere okunabilir…

KUR’AN-I KERÎM VE TÜRKÇE ANLAMI

ALİ BULAÇàBAKIŞ YAYINLARI

56Vâkıa/79-“Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.”

KUR’AN-I KERÎM TÜRKÇE MEALİ İBN KESİR- 56Vâkıa/79-“Ona, arınmış olanlardan başkası dokunamaz.”

KUR’AN-I KERÎM VE YÜCE MEÂLİ

SÜLEYMAN ATEŞàYENİ UFUKLAR NEŞRİYAT

56Vâkıa/79-“Ki ona, temizlerden başkası dokunmaz.” AÇIKLAMA: Burada sözü edilen saklı Kitap ‘ın, Levh-i Mahfûz olduğunu söyleyenler varsa da, kanaatimize göre bu Kur’an ‘dan önceki İlahi Kitaptır. Burada yahudi alimlerin, kitaplarına olan saygı ve özenlerine işaret edilmektedir. Bu tabirle Mushaf ‘ın kendisi de kasdedilmiş olabilir. Eğer kasıt Mushaf ise Kur’an ‘a, tertemiz, abdestli olanlardan başkasının el süremeyeceği anlatılır. Kitab-ı Meknûn ‘u, Mushaf ‘ın kendisi kabul edenlerin çoğunluğu, abdestsiz Mushaf ‘a el sürülemeyeceğini düşünmüş ve benimsemişlerdir. Abdestsiz Mushaf ‘a el sürülmese de abdestsiz Kur’an okunabilir. Yine fakihlerin görüşüne göre cünüp iken Kur’an ‘a ne el sürülür, ne de ezbere okunur. Ancak bu görüşlerin Kur’an ‘dan kaynaklanan bir delili yoktur. Nitekim Selman-ı Farisi gibi bazı sahabîler, abdestsiz Kur’an ‘ın tutulabileceği kanısındadırlar.

KUR’AN-I KERÎM VE TÜRKÇE ANLAMI

YAŞAR NURİ ÖZTÜRKàYENİ BOYUT YAYINLARI

56Vâkıa/79-“Ona, arındırılmışlardan başkası dokunamaz.”

KUR’AN-I KERÎM ‘İN TÜRKÇE ANLAMI

ŞABAN PİRİŞàBAHAR YAYINLARI

56Vâkıa/79-“Ona, Mutahhar olanlardan başkasının dokunamadığı.” AÇIKLAMA: KİTABUN MEKNUN: Gizli kitap. Yani şeytan gibi şerli varlıkların tasarrufundan korunmuş bilgi hazinesi. Kur’an ‘ın indirildiği kaynak. Bu kitap, daha genel ilahi bilgi hazinesi olan LEVH-İ MAHFÛZ ‘dadır. Bkz.85Burûc/21-22 MUTAHHARÛN:Temiz olanlar. Yani hayır için çalışan, Kitabun Meknûna zarar vermeyen melekler. Mutahhar, maddi değil, manevi temizliktir. Manevi olarak kirli olan cin şeytanları Kur’an ‘ın kaynağına ve kendisine dokunamaz, zarar veremezler. İnsan şeytanları ise, Kur’an ‘dan yararlanıp kurtuluşa eremezler. Bkz. 80Abese/14 98Beyyine/2

KUR’AN MESAJI(MEAL-TEFSİR)

MUHAMMED ESEDàİŞARET YAYINLARI

56Vâkıa/79-“Ki ona ancak(kalben) temiz olanlar dokunabilir.” AÇIKLAMA: Yani, yalnızca temiz kalpli olanlar onu doğru olarak anlayabilir ve ondan bir fayda elde edebilirler. “Sağlam korunan (yani bozulmaz) ilahi kelama” (kitabun meknûn) yapılan bir önceki atıf konusunda 85/21-22

KUR’AN-I KERÎM ‘İN TERCÜME VE TEFSİRİ(TANRI BUYRUĞU)

ÖMER RIZA DOĞRULàİNKILAP VE AKA KİTABEVLERİ

56Vâkıa/79-“Ona ancak pak olanlar dokunabilir.” AÇIKLAMA: Kur’an, şanlı şerefli bir kitaptır. Yani Kur’an ‘ı okuyanlar şanlı, şerefli insan olurlar. Kur’an, masun ve mahfuzdur. Pak olmayan müşrikler, ona katiyen dokunamazlar. Bunlar, müşriklikten temizlenmedikçe, Kur’an ‘dan istifade edemezler, kalpleri temiz olmayanlar da Kur’an ‘dan istifade edemezler.

KUR’AN-I KERÎM VE AÇIKLAMALI MEÂLİ

BAHAEDDİN SAĞLAMàTEBLİĞ YAYINLARI

56Vâkıa/79-“Temizlerden başkası ona dokunamaz.(Onu anlamaz)”

THE NOBLE QUR’AN[TABERÎ-KURTUBÎ VE İBN KESÎR TEFSİRİNDEN ALINTILI]

MUHAMMED TAQIU’D-DÎN AL-HİLALÎ-HİLAL YAYINEVİ

56Vâkıa/77-“That (this) is indeed an honourable recital (the Noble Qur’ân)

56Vâkıa/78-“In a Book well-guarded (with Allah in the heaven i.e. Al-Lavh Al-Mahfûz).

56Vâkıa/79-“Which (that Book with Allah) none can touch but those who are pure from sins (i.e. the angels).”

THE GLORIOUS QUR’AN

MARMARADUKE PICKTHALL-ÇAĞRI YAYINLARI

56Vâkıa/79-“Which none toucheth save the purified.”

QUR’AN-I KERÎM- M.H.SHAKIR

56Vâkıa/79-“None shall touch it save the purified ones.”

KUR’AN OKURKEN ABDEST GEREKİR Mİ? à ALTI HADİS KİTABINDAN(KÜTÜBÜ SİTTE) KANITLAR

3890-İbnu Abbas anlatıyor:”Resûlullah bir gün helâdan çıkmıştı. Hemen kendisine bir yemek takdim edildi. (O da kabul buyurdu. Ashâbtan bazısı:)” Size abdest suyu getirmeyelim mi?” dediler. Onlara: “Ben, ancak namaza kalkınca abdest almakla emrolundum!” cevabını verdi.” Müslim, Hayz 118, (374); Ebu Davud, Et’ime 11, (3760);  Tirmizi, Et’ime 40, (1848); Nesai, Taharet 101, (1, 85). (c.3 Hadis No.3890)

811-Abdullah İbnu Ebî Bekr İbni Amr İbni Hazm, “Hz. Resûlullah’ın Amr İbnu Hazm’a yazdığı mektupta: “Kur’ân’a sâdece temiz olanlar dokunsun” emri de vardı.” [Muvatta, Kur’ân 1, (1, 199).] AÇIKLAMA:Bu hadis, Vâkıa suresinde yer alan: “Ona tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası el süremez” (79. ayet) meâlindeki âyetle ilgili olarak burada kaydedilmiştir. Hammad, Ebu’l-Âliye, Said İbnu Cübeyr, sahabe İbnu Abbas gibi  bazıları bu âyet-i kerimede zikri geçen mutahharun’dan  maksadın melâike olduğunu ve dokunulması yasaklanmış olan Kur’an’ın Levh-i Mahfuz’daki  Kur’an olduğunu söylemiştir.Katâde, “O’na Allah indinde temizler  dışında kimse dokunamaz, dünyada iken Kur’ân’a mecusi olan da, kirli olan da, münâfık olan da dokunmaktadır” der. Selman-ı Fârisî, Enes İbnu Mâlik gibi bir kısım sahâbeden gelen rivayetler bu âyetle mü’minlerin Kur’ân’a abdestsiz olarak dokunamayacağını ifade ederler. Nitekim Hz. Ömer ‘in Müslüman oluşuyla ilgili rivayet de bunu te’yid  eder. Orada, Hz. Ömer kız kardeşine: “Şu okumakta olduğunuz yazıyı bana verin” dediği zaman  kız kardeşi: “Sen kirlisin, ona sadece temizler dokunur, kalk yıkan” der. O da kalkar, yıkanır ve sonra da Kur’ân parçasını alır. Keza, sadedinde olduğumuz rivayet de Hz. Peygamber ‘in yazdığı mektupta bile, Kur’ân-ı Kerim’e temiz olmayanların dokunmayacağını ta’lim buyurmaktadır. Sa’d, İbnu Ömer, Hasan Basrî, Nehâî gibi seleften pek çoğu hep buna kani olmuşlardır.Yukarıda da belirttiğimiz gibi, âyet-i kerimedeki nefyi, Levh-i Mahfuz’daki Kur’ân’a hamleden bazı alimler olmuş ise de, evlâ görüş Müslümanlara hamlidir ve kitaplarını temiz  halde olmadan tutmamalarıdır. c.4 s.288

3771-Hz.Ali anlatyor: “Resûlullah, cünüb olmadıkça her halimizde bize Kur’an okutup ta’lim ederdi.” (c.10 s.548 /39)

3772-“Resûlullah  heladan çıkınca Kur’an okutur, bizimle et yerdi. Cenabet halinden başka hiçbir şey O’nunla Kur’an arasına perde olmazdı.” Ebu Dâvud, Tahâret 91, (229); Tirmizi, Tahâret 111, (146); Nesai, Tahâret 171, (1, 144). Hadis No.3745 AÇIKLAMA: Cünübün ve hayızlının Kur’an okuması meselesi biraz ihtilaflıdır. Büyük ekseriyet haram olduğunda ittifak etmiştir. İmam Mâlik cünübün tek âyet ve o miktarda Kur’an’ı okuyamayacağını söylerse de hayızlının okuyabileceğini, aksi takdirde Kur’an’ı unutacağını söylediği rivayet edilmiştir. “Çünkü demiştir, hayız müddeti günlerce uzar, cenabet hali uzamaz.” İkrîme ve İbnu’l-Müseyyeb’in de cünüb’ün Kur’an okumasında beis görmedikleri kaydedilmiştir.Kur’an-ı Kerim’in cenabetken okunabileceği iddiası  daha ziyade, Müslimde yer alan bir rivayete dayanır. Orada Hz. Âişe:  “Resûlullah  bütün hallerinde Allah’ı zikrederdi” buyurmaktadır.”Bütün hallerinde” deyince buna cenâbet hali de dahildir, zikrullah’ın içinde Kur’an kırâati de dahildir.Keza İbnu Abbas’tan kaydedilecek olan müteakip rivayetde bu görüşü teyid edecektir…

3773-Resûlullah, cünüb kimsenin Kur’an okumasında bir beis görmezdi.” Rezin tahric etmiştir. Buhari bab başlığında muallak olarak kaydetmiştir. Buhâri, (Hayz 7). (Hadislerin kaynağı için bakınız: Hadis Ansiklopedisi(Kutub-i Sitte) Prof.İbrahim Canan Akçağ Yayınları)

MUSHAFA ABDESTSİZ DOKUNMA MESELESİ(VAKIA SÛRESİNDEKİ İLGİLİ(56/75-79) AYETİN İNCELENMESİ)

Prof.Ankara Üniversitesi İlahiyat Fak. ‘den Hüseyin Atay, “Kur’ân ve Temizlik” , E.Ü.İlahiyat Fakültesi Dergisi, II, 13-62. Atay, bu makalesinde abdestle Kur’an ‘a dokunmaya ilgi kurulan Vakıa suresi ayetlerinden yasak bir hükmün çıkamayacağını belirtmiş, daha sonra da ‘Mümin pis olmaz’ hadisi başta olmak üzere çeşitli rivayetlerden yola çıkarak abdestsiz Kur’ân okunmaz şeklindeki bir yasağı Kur’ân okumaya engel görmüş ve bazı müslümanların Kur’ân’a saygıyı yalnızca onun Mushafına gösterilen saygı ile sınırladıklarına vurgu yaparak sonuçta Kur’ân Mushafına abdestsiz dokunulabilir görüşünü öne çıkarmış;  aksi görüşte olanların ise dayandıkları delillerin zayıf ve tutarsız olduğunu ileri sürerek bir anlamda onları yerden yere vurmuştur.

 

İbn Hazm bu ayetin, ancak semadaki temiz meleklerin Kur’ân’a dokunduğunu bildiren ihbârî bir cümle olduğunu, emir ve nehiy içermediğini; ihbârî bir lafzın emir-nehiy manasına alınabilmesi içinse açık bir nass yahut icma’ın olmasının gerektiğini, oysa bu konuda böyle bir şeyin olmadığını söyler. İbn Hazm, el-Muhallâ, I, 98-99. İbn Hazm, Mushafa abdestsiz dokunulamayacağı hakkındaki görüşlerin tutarlı olmadığını belirttikten sonra, Alkame b. Kays’ın bir Hristiyan katibe Kur’ân yazdırdığını da anlatır…

…Peygamberimizin bir takım hükümler bildirmek üzere, Necran’a gönderirken Amr b. Hazm’a yazdığı  uzun mektubunda şu hüküm yer almıştır: “Kur’ân’a ancak temiz olanın dokunması..” Dârakutnî, Sünen, II, 121-122; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 298; Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 225; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VIII, 28; Razî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIX, 193; İbn Hıbbân, Sahîh, XIV, 501-515; Malik, Muvatta’, Kur’ân 2; Dârimî, Talâk, 3; Beyhakî, Sünen, I, 87. Hadisin sahih olmadığı da söylenmiştir. İbn Kesîr, konu ile ilgili rivayetleri sıraladıktan sonra, bunların hepsinin isnadında problem var, kaydını düşer ki aynı kayıt Darakutnî’nin hâmişinde de mevcuttur. İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 298; Dârakutnî, Sünen, II, 124;  Zeyleî, Nasbü’r-Râye, I, 280-283. Elbânî de hadisi tahric ettikten sonra değerlendirmesini şöyle yapar: Hadisin tüm varyantlarında zafiyet vardır.

Rivayete göre, Hz. Ömer müslüman olmadan önce kızkardeşine, “Şu okuduğunuz şeyi(Ta Ha Sûresi) getirin de bir bakayım!” dediğinde kardeşi, “Ona arınmışlardan başkası dokunamaz” demiş, Ömer de kalkıp yıkanmış, müslüman olduğunu söylemiş ve mushafa dokunmuştur.”  Dârakutnî, Sünen, II, 123; Zeyleî, Nasbü’r-Râye, I, 283; İbn Hişam, es-Sîre, III, 345; Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, V, 300; Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 225-226; Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, VI, 89; Bu rivayetin isnadında problem olduğu söylenmiştir. Bkz.Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, I, 259. Bu arada surelerin nüzul sırasına göre tefsîr yazan Derveze  Vakıa suresinin Taha suresinden sonra indiğini söyler.  Bkz. İzzet Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, III, 100.

İbn Hazm, bu konudaki rivayetlerin sahih olmadığını, Kur’ân ayetlerinden bir kaç kelime ile tamamını okuma arasında fark olmadığını gerekçe göstererek, genel olarak cünüp, hayızlı, abdestli, abdestsiz herkesin Kur’ân okumasının, Mushafa dokunmasının, zikrullahla meşgul olmasının ve tilavet secdelerini yapmasının caiz olduğunu söyler. Saîd b. Müseyyeb ve Said b. Cübeyr’in, ‘Cünüb içinde/ezberinde Kur’ân bulundurduğu halde, neden onu okuyamasın?”dediklerini, İbn Abbas’ın cünüpken Bakara suresini okuduğunu nakleder. Bkz. İbn Hazm, el-Muhallâ, I, 94-96.

Hz. Peygamberin İslam’a davet mektuplarında ayetlerin yazılı olması da müslüman olmayanlara Kur’ân’ı yazılı olarak ulaştırmakta bir sakınca olmadığının bir delilidir. Zira tek bir ayete de Kur’ân denmiştir. Hz. Peygamberin davet mektuplarının hemen hepsi Kur’ândan bir ayet olan besmele ile başlamıştır. Mektuplarının çoğunda Taha suresi 47. ayeti ve Alu Imran suresinin 64. ayeti yer almıştır. Bkz. İbn Hıbbân, Sahîh, XIV, 495; Abidin Sönmez, Rasulullah’ın İslam’a Davet Mektupları, s, 52-60. Hz. Peygamber, onların mektuplara dokunacaklarını bile bile, onların içerisine ayetler yazmıştır. Bkz. İbn Hazm, el-Muhallâ, I, 96-97.

Peygamber, Kayser Herakliüs’e yazdığı mektubunda Tevbe suresi 29. ayetini yazmıştı. Ebu Ubeyd, Kitabü’l-Emvâl, s, 32; Köksal Asım, İslam Tarihi, XVI, 232.

Hımyer krallarını İslam’a davet için gönderdiği elçiye bir takım tavsiyelerde bulunmuş ve onlara daveti ulaştırırken Beyyine suresini ve Şûrâ suresi 15. ayetini okumasını emretmişti. İbn Sa’d, Tabakât, I, 282-283; Köksal Asım, İslam Tarihi, XVI, 286-287.

Peygamberimiz Hicretin 9. yılında müşriklere bir ültimatom olarak inen Berâe (Tevbe) suresinin başından 30-40 ayetin yazdırıp Hz. Ali’ye vermiş ve Hac sırasında tüm halka bu ayetleri okumasını ona emretmiştir. Bkz. Köksal Asım, İslam Tarihi, XVI, 429-441.

Bundan yola çıkarak Hakem, Hammâd, Davûd b. Ali  gibi ilim adamları abdestli olsun olmasın müslüman ve kafirin Kur’ân’a dokunmasında bir sakınca olmadığını söylemişlerdir. Bu konudaİkrime’den gelen bir rivayete göre ise İbn Abbas’ın Kitap ehlinin Kur’ân okuma fırsatı tanınmamasını istediği anlaşılmaktadır. Bkz. Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 226-227. İbn Abbas’ın bu yaklaşımı, Hz. Peygamberin, Kur’ân sayfalarıyla küfür diyarına yolculuk yapılmasını yasaklayan (Bkz. Buhârî, Cihad 129; Müslim, İmare 93) hadisi ile aynı maksada yönelik olsa gerekir. Zira Hz. Peygamber, henüz bir kitap haline getirilmemiş ve inmeye devam eden Kur’ân pasajlarının, müslüman olmayanların eline geçerek tahrif edilmesi endişesiyle böyle bir yasak koymuştu.

Bu cümle ya Levh-i Mahfuz anlamındaki ‘Kitab’ın sıfatıdır, ya da Kur’ãn-ı Kerîm’in diğer bir sıfatıdır. İlk ihtimale göre arınmış olanlardan kasıt meleklerdir. İbn Abbas, İkrime, Mücahid, Said b. Cübeyr, Cabir b. Zeyd, Ebû Nüheyk, Ebu’l-Aliye, Enes b. Malik   gibi pek çok kişi bu görüştedir. Onlardan kastın Tevrat ve İncil’i taşıyanlar, yahut melekler ve peygamberler gibi günahlardan arınmış kişiler olduğu da söylenmiştir. Taberî de arınmışlar kelimesinin, günahlardan arınmış herkese şamil olduğunu tercih eder. Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXVII, 205-206; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 298; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, VIII, 152; Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 225; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VIII, 26.

 Ebu’l-Âliye şöyle der: “Ayette geçen arınmışlardan kasıt meleklerdir, yoksa siz günahkarlar değilsiniz.” Cessâs, Ahkamü’l-Kur’ân, V, 300; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VIII, 27.

Meleklerin arınmışlığı ise, şehvet, günah ve pisliklere bulaşma gibi insânî özelliklerden uzak olmalarıdır. Onların ona dokunmaları ise, ona muttali olmaları, onu bilmeleri anlamınadır. Tabatabâî, el-Mîzân fî Tefsîri’l-Kur’ân, XXVII, 137-138. Ayet, nüzul ortamı ve konuyla ilgili olarak daha önce inen ayetler bağlamında düşünüldüğünde bunun, en isabetli görüş olduğunu söyleyebiliriz.

…İbnü’-Sâib bunun şirkten ari olmak, er-Rabi’ b. Enes günah ve hatalardan arınmış olmak, Muhammed b. Fudayl ve Abede  tevhid ehli olmak, el-Ferrâ  iman etmek olarak açıklamıştır. Bkz. İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, VIII, 152; Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 226.

el-Ferrâ, Kur’ân’ın tadını, günahlardan arınmış olanlardan başkası alamaz, diye anlamıştır. Buharî’de  de  ‘Lâ yemessühü’ (Ona dokunmaz) ifadesini şöyle açıklamıştır: “Yani onun tadını ona inanmayandan başkası alamaz ve ondan yararlanamaz..” Buhârî, Tevhîd 47. Onun Allah katından olduğuna şeksiz inanıp küfürden arınmış olan ancak ondan yararlanabilir.. Bkz. Askalânî, Fethu’l-Bârî, XV, 486.

Öte yandan bu cümlenin Kur’ân’ın sıfatı olarak değerlendirildiğinde, ona dokunabilecek arınmış olanlardan kasıtın insanlar değil yine melekler olduğu da söylenmiştir. Bu anlayışa göre mana şöyle olur: Bu Kur’ân, alemlerin Rabbinin katındayken ona tertemiz meleklerden başkası dokunamaz; ama sizin yanınıza inince ona müşrik, münafık, kirli, pis herkes dokunabilmektedir. Nitekim İmam Malik bu ayetle ilgili olarak şöyle demiştir: Bu ayetle ilgili olarak duyduğum en güzel yorum şudur: Yücelerden inen bu kitaba arınmış olanlardan başkası dokunamaz. Bu ayet, Abese suresindeki şu ayetlere paralel manadadır: “Hayır hiç de öyle değil! Doğrusu o bir öğüttür. Dileyen onu öğüt kabul eder. O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir. İyi kimseler, saygı değer elçilerin elindedir.” Malik, Muvatta’, Kur’ân 1; İbnü’l-A’rabî, Ahkamü’l-Kur’ân, IV, 1738; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VIII, 27; Âlûsî, Ruhu’l-Meânî, XXVII, 235; İbn Âşûr, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, XXVII, 334.( Doç. Dr. Ali AKPINAR *C.Ü.İlahiyat Fakültesi Tefsîr Öğretim Üyesi. (http://www.cumhuriyet.edu.tr/akademik/fak_ilahiyat/der51/05.htm)

KURTUBÎ TEFSİRİ

56/79-“Ona ancak tam anlamı ile temizlenmiş kimseler el sürebilir” buyru ğundakî “ancak… el sürebilir” lafzının anlamı i|e ilgili olarak acaba bu do­kunma organı ile dokunmak anlamında hakikat manasıyla mı kullanılmıştır? Yoksa manen dokunmak mı kastedilmiştir? hususunda farklı görüşler vardır.

Aynı şekilde; “tam anlamı ile temizlenmiş kimseler”in kimler oldukla­rı hususunda da görüş ayrılığı vardır.

Enes ve Said b. Cübeyr şöyle demişlerdir: Bu kitaba ancak günahlardan arınmış, temizlenmiş kimseler olan melekler el sürebilir. Onlardan başkası el süremez, demişlerdir. Ebu’l-Âliye ve İbn Zeyd de böyle demişlerdir: Bun­lar meleklerin elçileri ile Âdernoğullarının rasûlleri gibi günahlardan tertemiz edilmiş kimselerdir. Onu indiren Cebrail de tertemizdir. Kendilerine bunu ulaştırdığı elçiler de tertemizdir,

el-Kelbî: Bunlar şerefli, pek doğru yazıcılardır, demiştir. Bütün bunlar ay­nı görüşü ifade eder. Malik’in şu ifadesinde dile getirdiği, tercih ettiği görü­şüne de yakın açıklamalardır; Yüce Allah’ın: “Ona ancak tam anlamı ile te­mizlenmiş kimseler el sürebilir” buyruğu ile ilgili olarak duyduğum en gü­zel açıklama, bu âyet-i kerimenin “yüzünü ekşitip, çevirdi” Abese Sûresi (80/l)nde yer alan: “Artık dileyen onunla Öğüt alsın. Çok şerefli, son dere­ce yüksek ve tertemiz sakifelerdedir. Emrine itaatkar, oldukça değerli katib-lerin elleri ile (yazılmıştır.)” (Abese, 80/12-16) âyetinde sözkonusu edilen­ler gibi olduğudur.

Bununla şunu kastetmektedir: “Tam anlamı İle temizlenmiş kimseler” Abese Sûresfnde “tertemiz olmak’la nitelendirilmiş meleklerin kendileridir.

Bir başka açıklamaya göre; “ona ancak… el sürebilir” buyruğu, “onu an­cak tam anlamı ile temizlenmiş kimseler İndirebilir” demektir; Bu da melek­lerden olan rasûller peygamberler arasından rasûllere indirebilir, anlamın­dadır.

Bir diğer açıklamaya göre “korunan kit ab “sn kendisi demek olan Levh-i Mahfuz’a ancak tam anlamı ile temizlenmiş melekler el sürebilir.

el-Kuşeyrî’nin naklettiği bir açıklamaya göre de bununla görevli olan şa­hıs İsrafil’dir…

Bu hususa binaen Kata de ve başkaları: “Ona ancak” hadesten ve neca­setlerden “tam anlamı ile temizlenmiş kimseler el sürebilir” demişlerdir. el-Kelbî şirkten, er-Rabi b. Enes büyük ve küçük günahlardan (temizleniniş olanlar el sürebilir), diye açıklamışlardır.

Bir diğer açıklamaya göre “Ona ancak tam anlamı ile temizlenmiş kim­seler” ancak muvahhidler “el sürebilir* onu okuyabilir, demektir. Bu açık­lamayı da Muhammed b. Fudayl ile Abde yapmışlardır.

İkrime dedi ki: İbn Abbas herhangi bir yahudi ya da hristiyana Kur’ân oku­ma imkânının verilmesini kabul etmiyordu.

el-Ferra dedi ki: Onun tadını, faydasını ve bereketini ancak tam anlamıy­la temizlenmiş olan kimseler alabilirler. Bundan maksat da Kur’ân-ı Ke-rim’e iman edenlerdir,

İbnu’l-Arabî dedi ki: Buharî’nin tercih ettiği görüş de budur. Peygamber (sav) göyle buyurmuştur: “Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak Muhammed (sav)’ı gönül hoşnutluğu ile kabul eden bir kimse imanın tadını almış demektir.”

et-Huseyn b. el-Fadl dedi ki: Onun tefsirini ve te’vilini ancak yüce Allah’ın şirk ve münafıklıktan tertemiz edip arındırdığı kimse bilebilir. Ebu Bekr el-Verrak dedi ki: Gereğince amel etmeye ancak bahtiyar kimseler muvaffak kı­lınır.

Anlamın: Onun sevabına ancak müminler ulaşabilir, şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı Muâz, Peygamber (sav)’dan da rivayet etmiştir…

İlim adamları abdestsiz olarak mushafa dokunmanın hükmü hakkında fark­lı görüşlere sahiptir. Cumhur, Amr b. Hazm yoluyla gelen hadis dolayısıyla ona dokunulmayacağı kanaatindedir. Ali, İbn Mesud, Sa’d b. Ebİ Vakkas, Sa-id b. Zeyd, Ata, ez-Zühri, en-Nehâi, el-Hakem, Hammad, Malik ve Şafii’nin de aralarında bulunduğu bir grup fukaha hep bu kanaattedirler.

Ebu Hanife’den farklı rivayet gelmiştir. Abdestsiz olanın ona elini sürebi­leceği rivayeti geldiği gibi, -ki bu İbn Abbas, eş-Şa’bî ve başkalarının da ara­larında bulunduğu bir grup seleften de rivayet edilmiştir- Kur’ân’ın dışına, ke­narlarına ve Kur’ân yazısı bulunmayan yerlere elini değdirebileceği fakat, ya­zılı bölümüne ancak abdestli bir kimsenin el sürebileceği görüşü de rivayet edilmiştir…

el-Hakem, Hammad ve Davud b. Ali’den rivayete göre; müslümanın ve kâfirin abdestli ya da abdestsiz Kur’ân’ı taşımasının ya da ona el sürmesinin bir sakıncası yoktur. Ancak Davud; Müşrik bir kimsenin Kur’ân’ı taşıması caiz de­ğildir, demiştir. Onlar buna mubah derken Peygamber (sav)’ın Kayser’e mektup göndermesini delil göstermişlerdir. Ancak bu bir zaruret konusudur, bunda delil olacak bir taraf yoktur.

FAHREDDİN RAZİ-TEFSÎRU’L-KEBÎR

56/79-“Kitab” Vasfının Anlatımı

“Kitâb” sözü ile ne kastedilmiştir? Deriz ki: Bu hususta şu izahlar yapılmıştır:

1) En doğru  izaha göre,  bununla  “Levh-İ  Mahfuz” kastedilmiştir. Bunun delili, “Aksine o, yüce bir Kur’an’dır, Levh-i Mahfuz’dadır” (Burûc. 21-22) ayetidir.

2) Bu, “mushaf’tır.

3)Bu, semâdan indirilen kitablardan bir kitabtır…

“Levh-i Mahfuz” hususî melekler hariç, hiç kimsenin muttali olamayacağı ve ancak, tertemiz kimselerin seyredebileceği, gözlerden nihai ye mahfuz bir şeydir. Kur’ân’a gelince, Kur’ân da, onu değiştirmek niyetiyle olan kimselerin bakışlarından tahrif edicilerin ellerinden, daima ve her zaman saklı örtülür ve mahfuzdur, korunmuştur…

“Ona” ifâdesindeki zamir, sahih olan görüşe göre, “kitâb”a râcîdir…

Binâenaleyh, kim, buradaki “kitâb” sözüyle Levh-i Mahfûz”un kastedildiğini söylerse, -ki bu, bizim de beyân ettiğimiz gibi en doğru görüştür-, o bu ifâdenin, lafzan ihbarî bir cümle olduğu gibi, manaca da ihbari bir cümle olduğunu söylemiş olur. Biz,  ifâdesindeki zamirin “kitâb”a râcî olduğunu söylediğimizde bu, söz konusu olabilir.

Ama, “kitâb” ile, “mushaf’ın kastedildiğini söyleyenlere gelince, onların bu görüşleri hususunda ihtilâf edilmiştir. Burada, İbn Atiyye’nin naklettiği, şöyle bir tutarsız taraf vardır: “Bu ifâde, hem lafzan, hem de mânaca nehiydir. Bu fiilin sonundaki fiilin dammesi ise, ona, irâb için getirilmemiştir.” Bu izahın anlamı yoktur…

Sonra burada, bu ayetin tefsiri hususunda tefekkür ederken, bu âciz kula has olan şöyle fıkhî bir nükte bulunmaktadır. Binâenaleyh, bu aciz, burada bu fıkhî inceliği belirtmek istemiştir. Çünkü, bu inceliğin (kalbime) doğması, Allah’ın bir lütfudur. Binâenaleyh, bu inceliğin bize lutfedilmesine mukabil, bunu, yazıyla belirtmemiz lazım. Bu incelik şudur: Şafiî (r.a), abdestsiz ve cünüp kimsenin, mushafa dokunmalarının caiz olmayacağını belirtmiş ve bu iki kimseyi temiz addetmemiştir. Derken, cünüp kimsenin Kur’ân okumasını yasaklamış, ama abdestsiz kimsenin okumasını ise yasaklamamıştır. Ki bu, Şafiî (r.a) tarafından, Allah kelâmından istinbât edilen bir hükümdür. Bu böyledir, zira Cenâb-ı Hak “cünüpken de…”(Nisa,43) ifadesiyle, bu kimseyi, mescide girmekten men etmiştir. Binâenaleyh, bu men ediş, cünüp kimsenin “zikr” ehli olmadığına delâlet eder. Çünkü, cünüp kimse şayet “zikr”e ehil olmuş olsaydı, Allah, bu kimseyi, mescide girmekten men etmezdi. Çünkü Cenâb-ı Hak, “O evlerde Allah, onİann yüce tanınmasına ve içlerinde adının anılmasına izin vermiştir” (Nur, 36) ayetiyle, “zikr”e ehil olarlara mescitlere girme müsaadesinde bulunmuştur.

Mescitte zikirde bulunulmasına müsaade edilen kimse ise, zorunlu olarak, mescide girmesine müsaade edilmiş kimsedir. Binâenaleyh, şayet, cünüp kimse zikre ehil olmuş olsaydı, o, mescide girmekten ve orada kalmaktan men edilmiş olmazdı. Halbuki, mescide girme işi; bu vasfı taşıyan her iki insan ile, bunların herhangi birinden de men edilmiştir. Abdestsiz olana gelince, bunun, mescide girmekten men edilmediği bilinmektedir. Çünkü, sahabeden kimileri, mescide bu şekilde giriyorlardı. Ayrıca, Hz. Peygamber de, insanların mescidde uyumalarına müsaade etmiştir. Evet, mutlak manada uyuma bir abdestsizlik değildir, ama bazı hususî uyuma şekilleri vardır ki, imamlar arasında ihtilaflı olmasına rağmen, bu uyuyuştan abdestsizik hükmü çıkar.

Mescide girmekten men edilmeyen kimsenin ise, onun zikre ehil olmadığı hususu sabit olmaz. Binâeneleyh, abdestsiz kimsenin, Kur’ân okuması caizdir.

İmdi, “Cünübün, tesbihatta ve istiğfarda da bulunmaması gerekir. Çünkü, bunlar da bir zikirdir” denilirse, biz deriz ki, Kur’ân okuma, mutlak anlamda zikrdir. Nitekim Cenâb-ı Hak, “Şüphe yok ki o (Kur’ân), senin için de kavmin için de kafi bir şereftir..” (zuhruf, 44), “Zikr sahibi olan Kur’ân’a andolsun…”(sad,1) ve “… ve içlerinde adının anılmasına…”(Nur, 36) buyurmuştur. Ne var ki biz, mescide, mescid (secde edilen yer) denildiğini bilmekteyiz. Çünkü, kavmin (bir kimsenin) mescidi, onun secde ettiği yerdir; ki, secde ifâdesinden, namaz kastedilir. Namazda vâcib olan zikir ise, Kur’ân’dır. O halde, kastedilen zikrin, Kur’ân olduğu, Cenâb-ı Hak’ın (Nur, 36) ifadesinden anlaşılır.

Mutahherün Kimlerdir?

Cenâb-ı Hakk’ın, “tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası…” ifadesine gelince, bunlar melekler olup, Allah onları ta başlangıçta temizlemiş ve onları, bütün ömürleri boyunca da böyle bırakmıştır. Bundan murad şayet “hades – abdest bozma” olmuş olsaydı, o zaman  (illâ’l-mütetahherûne) vetîvehâ’nınşeddesiyle (illâ’l-muttehherûne)dan başkası ona dokunmaz” Duyurulurdu. Meşhur ve sahih olan kıraat ise,  (et-ittıhâr)’dan değil, et-tathîr  kökünden almakta olan şeklindedir.

İşte buna göredir ki, daha önce zikretmiş olduğumuz diğer izah şekli de kuvvet kazanır. Bu, şu cihettendir: Bazıları tıpkı kâhinler için dedikleri gibi, “O Kur’an göktendir; onu cinler indirir ve onun üzerine atar..” demekteydiler. Çünkü onlar, Hz. Peygamber (s.a.s)’in, bir kâhin olduğunu iddia etmekteydiler. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, “Ona cinler dokunamaz. Ona ancak, pislikten iyice temizlenmiş olan, fesat ve kan dökme işine asla konu olmayan, bu sebeple hiç kötülük yapmayıp kan dökmeyen o pâk melekler dokunabilir…” buyurmuştur.

Onların dışında bulunanlar ise, bu tarz üzere temizlenmiş (mutahhar) değillerdir. Şu halde bu ifâde, Kur’ân’ın uydurması; Hz. Muhammed’in şair, cin çarpması sebebiyle mecnûn (cinli) ve kâhin olduğunu iddia edenlere karşı gelmiş olan bir reddiye olmuş olur. İşte bütün bunlar da, Allah Teâlâ’nın zikretmiş olduğu, Kur’ân’ın o vasıflar ile reddedilmiş olmaktadır.

 

 

Abdestsiz dokunabilir diyenler: (İbn Hazm, Kurtubî, Razî, İbn Kesir, Tabatabai, İbnu’l-Cevzî, İbn el-Kayyım, Şevkanî, İbn Hacer, Cessas, Suyutî, İbnu’l-Arabî, İbn Aşûr, Kuşeyri, Mevdudî, S.Kutub;  Enes, Said b. Cübeyr, Ebu Aliye , İbn Zeyd, Kelbî; Tefsircilerden Süleyman Ateş, Ali Arslan. Delilleri: Kur’an’da açık bir kanıt bulunmaması ve Kütübü Sitte’deki 3771, 3772, 3773, 3890 no’lu hadisler.

 

Kafir Müslüman, temiz pis herkes dokunur diyenler: Hakem, Hammad, Davud b. Ali. Delilleri, Peygamberin Kaysere yazdığı mektupta ayetlerin de bulunması

 

Abdestsiz dokunmaz diyenler: Mücahid ve Katade, M.A.Sabunî. Delilleri, Amr İbn Hazm hadisidir.

posted in KUR’AN’A ABDESTSİZ DOKUNULABİLİR | 1 Comment

23rd Ağustos 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Abdest ve Kur’an

Bu yazımızda toplumumuzda genel kabul gören bir yanlışı, daha doğrusu Kur’an-ı Kerim’deki yanlış yorumlanan bir ayeti incelemeye ve Kur’an’a uygun olan anlayışı ortaya koymaya çalışacağız. Amacımız Kur’an’ın önündeki engellerden birini kaldırmak ve bu noktada Kur’an’ın an­laşılmasına biraz daha yardımcı ol­maktır.

Kur’an, müslümanlar arasında en çok sözü edilen fakat anlaşılması için en az çaba gösterilen bir kitap olduğun­dan dolayı insanlarımızın Kur’an adına bildikleri şeylerin birçoğu kulaktan dol­ma, asılsız ve uydurma bilgilerdir.

Elbetteki Kur’an’ın tanınmadığı, an­laşılmasının belli “tekellere” devredildi­ği dönemlerde, Kur’an’ın anlaşılmama­sı, ayetlerinin yanlış yorumlanması ve bunların da çabucak kabul görmesi do­ğal bir sonuçtur. Ancak bu noktada do­ğal olmayan ise, toplumun böylesi acıklı bir tablo oluşturmasına rağmen, Müslümanların gündemlerine hala Kur’an’ı almamakta diretiyor olmaları­dır.

Kur’an’ın bu durumda oluşunun bir çok sebebi vardır. Bunların bir çoğu da Kur’an’ı kutsama, yüceltme adına ya­pılmış/yapılmakta olanlardır. Kitabı­mız Kur’an öyle yüce, öyle kutsaldır ki; değil onu okuyup anlamamız, ona do­kunmamız bile belli kuralları, prensiple­ri yerine getirmemize bağlıdır/bağlan­mıştır.

Biz burada söz konusu kurallardan birisini; “Kur’an’a abdestsiz el sürüle­meyeceği” dolayısıyla okunamayacağı yolundaki iddiayı ve bu iddiaya delil olarak gösterilmeye çalışılan Vakıa Suresi’nin 79. ayeti üzerinde duraca­ğız.

Ayette; «Ona (Kitab-ı Meknun’a ve­ya Kur’an’a) arınanlardan başkası te­mas edemez.» (56/Vakıa, 79) deniliyor. «Arınanlar» diye tercüme ettiğimiz «mutahharun» kelimesi elimizdeki mevcut meallerde, Maide Suresi’ndeki abdestle ilgili 6. ayette geçen ve maddi temizlenmeyi ifade eden (fettahharu: temizlenin) kelimesiyle eş anlamlı ola­rak kullanılmakta ve böylece Kur’an’a ancak abdestli olanların dokunabileceği sonucu çıkarılmaktadır.

Acaba gerçekten, iki ayrı ayette ge­çen bu iki kelime aynı anlamları mı ifade etmekte yoksa farklı anlamlar mı taşı­maktadırlar? Bu konuyu açıklığa ka­vuşturabilmek için Kur’an-ı Kerim’deki ve Arap dilindeki bu kelimeyle ilintili di­ğer türevlere bakmak sanırız yerinde olacaktır.

Lügatte; “temizlemek, arıtmak, pis­liği gidermek, kadınlar için hayızdan te­mizlenmek… vs.” anlamlara gelen ve kökü “ta-he-ra” olan fiil Kur’an-ı Kerim’de ve Arap dilinde en genelde iki an­lamda kullanılmaktadır. Birincisi; Maide Suresi 6. ayetteki (fettahharun) fiilini de içine alan ve bizzat maddi temizliği içe­ren ve bu anlamda kullanılan (ta-he-ra) fiilidir, ikincisi ise; insanın veya en ge­nelde yaratıkların kalbi ve manevi temizliğini, küfür ve batıl pisliğinden arınmışlığını ifade için kullanılan aynı kök­ten alınmış fakat farklı varyanttaki (ta-he-ra) fiilidir. Aşağıda örneklerle açıkla­yacağımız üzere Vakıa Suresi 79. ayetinde geçen (mutahharun) kelimesi de sözünü ettiğimiz ikinci anlamı ifade eden (ta-he-ra) fiilinin bir türevidir.

Maddi temizliği ifade etmek için kul­lanılan, ayetin bütünlüğünden de bizzat su ile temizlenmeyi ifade ettiği anlaşı­lan ve hemen hemen aynı anlamı içe­ren fiil kalıpları (vezinleri)ndan türeyen “temizlenmek” kelimesi kısaca Kur’an-ı Kerim’de şu şekillerde geçmektedir.

«…Eğer cünüp iseniz temizlenin (fettahharun).» (5/Maide, 6)

«…Temizleninceye (yethurne) ka­dar onlara yaklaşmayın.» (2/Bakara, 222)

«…Ve gökten tertemiz (tahura) bir su indirdik.» (25/Furkan, 48)

«…Rableri onlara tertemiz (tahura) bir içki içirmiştir.» (76/İnsan, 21)

Görüldüğü gibi bu ayetlerde geçen temizlenmek kelimesi maddi temizlik yani Maide Suresi 6. ayette de olduğu gibi su ile temizlik anlamında kullanıl­mıştır. Bu anlamdaki pratik kullanım hakkında da örnek verecek olursak; “su ile yıkadım (iğteseltu) guslettim den­mek istendiği zaman (tetahhertü veya ittahhartü)” derler.1 Bu konudaki ayet ve kullanım örneklerini artırmak mümkün, ancak bu kadarla yetinerek keli­menin ifade ettiği ikinci anlama geç­mek istiyoruz.

«…Allah onların kalplerini temizle­mek (en yutahhira) istememiştir.» (5/Maide,41)

«…Ey Meryem, Allah seni seçti, te­mizledi (tahharaki) ve seni dünyaların kadınlarına üstün kıldı.» (3/AI-i Imran, 42)

«…Seni inkar edenlerden temizle­yeceğim (mutahhiruke)…» (3/AI-i imran, 55)

«…Allah sizden kiri gidermek ve si­zi tertemiz (yutahhirakum tathira) yap­mak istiyor.» (33/Ahzab, 33)

«Değerli, şanlı, yükseltilen, temiz tutulan (mutahharatin) sahifeler için­dedir.» (80/Abese, 13-14)

«Allah tarafından tertemiz (mutahharaten) sahifeler okuyan bir elçidir.» (98/Beyyine, 2)

Bundan başka pratik kullanımda Araplar günahkâr kimsenin temizlen­mesi için (Tahhir) kelimesini kullanırlar, Müddessir Suresi’nde 4. ayette ge­cen (Elbiseni temizle; tetahhir) aynı şe­kilde nelsini, ahlakını temizle anlamını ifade etmektedir,2 Çocuğun “sünnet edilmesi” anlamında da Arap dilinde aynı kelime kullanılmaktadır.

Görüldüğü gibi yukarıdaki ayetler­de ve pratik kullanımlarda geçen (ta-he-ra) fiili vezin (fiil kalıbı) değiştirerek kalbi temizliği (5/41), küfür ve şirk pisli­ğinden uzaklaştırılmak suretiyle arındırılmışlığı (3/55) ifade eder bir anlam kazanmıştır. Söz konusu olan Vakıa Suresi 79. ayette geçen kelime de aynı vezinde ve aynı anlamda kullanılmış­tır.

Dolayısıyla bu ayetlerde geçen “mutahharun/temizlenenler” kelimesi­nin abdest almakla hiçbir alakası yoktur. Ayetlerin siyak ve sibakı da göz önünde tutulursa görülür ki; ayet abdest alanlardan değil, arınmış olan melek­lerden bahsetmektedir.

Ayeti daha iyi anlayabilmek için da­ha öncesi ve daha sonrasına da baş­vurarak yeniden gözden geçirelim. «O elbette değerli bir Kur’andır.» (56/77); «Korunmuş bir kitaptadır.» (56/78) «Ona temizlerden (mutahharun) baş­kası dokunamaz!» (56/79); «Alemlerin rabbinden indirilmiştir.» (56/80); «Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?» (56/81).

79. ayette geçen “o” zamiri Arapça gramer kurallarına göre kendisine en yakın olan isme atfedilir, böylece el sü­rülemeyecek olan kitap, Buruc Suresi 22. ayette de geçen “Levh-i Mahfuz” anlamındaki “Kitabîn Meknun/ Korun­muş Kitap”tır. Ancak dolaylı olarak Kur’an-ı Kerim’e de dokunulamayacağı söylenebilir. Çünkü Kur’an da o kitaptan bir parçadır. Dolayısıyla ona da içinde pislik, kötülük olan hiç bir yaratık (şeytan, cin, ins) dokunamaz, yani tev­hidi bütünlüğü bozucu ve tevhide aykı­rı batıl unsur sokamaz.

Kur’an-ı Kerim’in nüzulü sırasında, Kur’an’ı inkar eden ve Hz. Peygamberi yalanlayan müşrikler (3/184), Kur’an’ın şeytanların, cinlerin sözü olduğunu (37/36) Muhammed (s)’in cinlenmiş ol­duğunu (15/6) öne sürüyorlardı. Dola­yısıyla Kur’an’ın Allah’tan indiril­miş olmadığını, temiz olmayan varlık­lar tarafından Hz. Peygamber’e ilham edildiğini iddia ediyorlardı.

Oysa Kur’an-ı Kerim bunlara cevap olarak “Kovulmuş şeytanın sözü olma­dığını” (81/25) “şeytanların indirmedi­ğini” (26/210) bildirerek, söz konusu Vakıa 79. ayete de “Ancak ona temiz olanların dokunabileceğini” yani, sa­dece günah ve şirkten tamamen temiz­lenmiş olan meleklerin dokunabilece­ğini ve hemen akabinden de “Alemle­rin rabbinden indirilmiştir” diyerek müşriklerin iddialarının boş ve asılsız olduğunu ortaya koymuştur.

Bu ayet Enes b. Malik, İbn Abbas, Said b. Cübeyir, İkrime, Mücahid, Katade… vb. bir çok sahabe tarafından da bu şekilde anlaşılmış3 Selman-i Farisî de bu ayetin Kur’an’ı abdestli olarak ele alıp almamakla hiç bir ilgisi olmadığını, söz konusu (mutahhar) temiz olanların melekler olduğunu söylemiştir ki, yu­karıda açıkladığımız üzere doğru ve Kur’an’a uygun olan da budur.

Eğer söz konusu ayette geçen (mu­tahharun) kelimesine (abdest alanlar) anlamını verecek olursak Abese 14 ve Beyyine 2. ayetlerde geçen (mutahharat) kelimesine de aynı anlamı yani “abdest aldırılmış sahifeler” anla­mını vermek gerekirdi ki; bu ayetler için böyle bir iddiada bulunmak ne kadar yanlış ise Vakıa Suresi 79. ayette ge­çen (mutahharun) kelimesine de “ab­dest alanlar” anlamını yüklemek o ka­dar yanlıştır. Dolayısıyla bu ayetlerde geçen (mutahharat ve mutahharun) kelimeleri şirk, küfür ve şeytanın tema­sından uzaklaştırılmış anlamını ifade etmekle birlikte temiz olan meleklere işaret etmektedir.

Yine ayette geçen (la) edatı nehy la’sı değil, nefy la’sı olarak kullanılmış­tır ki, bir çok müfessir de bu kanaatte­dir.4 Yani bu ayette “dokunmasınlar” şeklinde bir yasaklama (nehy) söz ko­nusu değil, ancak “dokunulamaz” şek­linde bir olumsuzlama, dokunulamayacak olan bir olayın haber olarak bildi­rilmesi söz konusudur. Bu da ayette bil­dirilen, gaybî bir mesajla ilintilidir.

Ayrıca son olarak şunu da bildir­mek gerekir ki; Vakıa Suresi’ndeki söz ­konusu ayet ile Maide Suresi’ndeki abdestle ilgili ayet karşılaştırıldığında da görülür ki; abdest ayeti diğerinden nü­zul sırası bakımından çok sonra indiril­miştir. Rivayetler de bu durumu des­tekler mahiyettedir. Bu durumda bilin­meyen bir hükmün yerine getirilmesi ve bunun istenmesi, yani abdest bilin­meden, abdestle ilgili bir hükmün yeri­ne getirilmesinin istenmesi nasıl müm­kün olabilir?

Sözü edilen bu ayetin yanlış anla­şılması sonucu Müslümanlar Kur’an-ı Kerim’i yanlış yönde kutsamış ve yüceltmişlerdir ki, ona dokunmak için bile çeşitli merasimler ve prensipleri zorun­lu kural olarak koymuşlardır. Halbuki Kur’an’ın kutsanması ve yüceltilmesi bu anlamda değildir. Bilakis onun oku­narak anlaşılıp hayata tatbik edilmesi ona verilen en büyük yüceltmedir.

Allah (c. c.) Kur’an’da, Kur’an’ın okunabilmesi için abdest vb, gibi hiç bir ön şart koşmamış bilakis Allah’ın anılabilmesi için getirilebilecek tüm serbes­tiyi getirmiştir (4/103). Kur’an’da yal­nızca namaz kılmak için emredilen böyle bir ön şartı Kur’an’ın okunabilme­si için -olmazsa olmaz- bir kural olarak ortaya koymak, Kur’an’ın okunmasının ve anlaşılmasının önüne engel koy­mak demektir. Halbuki Allah-u Teala biz insanlar için kolaylık istemekte, güçlük istememektedir (2/185). Buna rağmen Allah’ın koymadığı bir şartı Kur’an’ın önüne getirip koymak aynı zamanda O’nu okuyup arınacak olan­ların önüne geçmek demektir. Mümin­lerin görevi Kur’an’ın önüne engeller koymak değil, önündeki engelleri kal­dırmak olmalıdır.

Mesele böylece açıklığa kavuşturulmadan sonra diyebiliriz ki; bu ayetin yo­rumlanmasında da olduğu gibi toplum­sal kabul gören değerler her zaman doğrudur anlamına gelmez. Doğru an­cak Allah’tan olandadır, dolayısıyla doğru ancak Kur’an’dadır.

Selam; doğruyu arayanlara ve bu doğruyla yaşayanlara olsun.

Notlar:

1. Lisanü’t-Arab, c. 4, s. 504,

2. Lisanü’t-Arab, c. 4, s. 505.

3. Camiu’l-Beyan, 27/206.

4. Tefhimu’l-Kur’an, Mevdudi, c. 6, s. 100.

(Mustafa Alphan Başbekleyen Haksöz Dergisi – Sayı: 8 – Kasım 91 Kuran Çalışmaları) http://www.haksozhaber.net/okul_v2/article_detail.php?id=69

posted in KUR’AN’A ABDESTSİZ DOKUNULABİLİR | 0 Comments

7th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Kur’an’a abdestsiz dokunabilmek

“1. Dokunma konusu: İbn Rüşd Mushaf’a dokunma konusunda özetle şunları söylemiştir: Cünüp olanın Mushaf’a dokunmasını bazı fıkıhçılar caiz görmüş, çoğunluk ise menetmişler; yani caiz olmadığı hükmüne varmışlardır. Bunlar abdesti olmayan kimselerin de Mushaf’a dokunmalarının caiz olmadığın söyleyenlerdir. Bu ihtilafın (farklı ictihadın) sebebi, “Ona tertemiz olanlardan başkası dokunamaz” (Vâkıa: 56/79) mealindeki âyettir. Abdest bahsinde bu âyetle ilgili farklı anlayışlardan söz ettik. Hayızlı kadınların Mushaf’a dokunmasını caiz görmeyenler de yine aynı delile dayanmaktadırlar (31).

İbn Hazm de Mushaf’a abdestsiz veya cünüp ve hayızlı olanın dokunmalarının caiz olduğunu savunurken Hz. Peygamber’in (s.a.) Herakliyüs’e gönderdiği mektupta âyetin de bulunduğu, mektubun bir gayr-i müslime verildiği ve onun âyete dokunmasında sakınca görülmediği vâkasına dayanmaktadır. Çoğunluğun dayandığı “Mushaf’a abdestsiz ve cünüp olanların dokunamayacağını ifade eden” rivayetin ise sahih olmadığını, sahih olanın ise mürsel olduğunu (Hz. Peygambere kadar raviler zincirinin kesintisiz olmadığını) ileri sürmektedir. Yukarıda meali geçen âyete gelince İbn Hazm’in onunla ilgili yorumu şöyledir: Allah Teâlâ “…dokunmasınlar” demiyor, “…dokunmazlar diyor. Biz vâkıa olarak Kur’an’a herkesin (temiz, pis, müslüman, kâfir…) dokundukların görüyoruz; şu halde bu âyette geçen kitaptan maksat Mushaf değil, 78. âyette açıklanan “meknûn; yani gizli, saklanan” kitaptır, Kur’an’ın levh-i mahfuzdaki aslıdır ve ona ancak melekler dokunabilir…. (81-84).
2. Okuma konusu:

İbn Hazm “Kur’an’ı okumak, tilavet secdesi, Mushaf’a dokunmak ve Allah’ı anmak; bunların hepsi abdestli olana ve olamayana, cünübe ve hayızlı olana caizdir” diye başlık attıktan sonra genel delilini şöyle açıklıyor: “Bunlar hayırlı işlerdir, teşvik edilmiş, sevap vadedilmiş fiillerdir; bunların bazı hallerde yapılamayacağın söyleyenlerin delil getirmesi (delil ile isbat etmeleri) gerekir“. İbn Hazm karşı tarafın ileri sürdükleri delilleri ise ya sahih olmayan rivayetlerden ibaret oldukları veya hükme delalet etmedikleri gerekçesiyle reddetmekte, sahabe ve tabiûn müctehidlerinden kendi ictihadını destekleyen örneklere de yer vermektedir (77-81).

Fıkıhçıların ihtilaf ve ittifak ettikleri hükümleri açıklayan iki kaynaktan konumuz ile ilgili ictihadları aktarmış olduk. Görülüyor ki “kadınların özel hallerinde namaz kılamayacakları ve oruç tutamayacakları” konularında ittifak (icmâ) var; “mescide girme, Kur’an’a dokunma ve onu okuma, gerekli tavâfı yapma” konularında ise ihtilaf edilmiş; çoğunluk bunları caiz görmemiş ama bazı fıkıh alimleri caiz görmüşlerdir. İstişare toplantısı kararlarında da söylenen bundan ibarettir.

Fıkıhta icmâ bağlayıcıdır, ama çoğunluğun görüşü bağlayıcı değildir. Meşhur dört mezhepte de bazan biri, diğerlerinin tamamına (bu mânada cumhura, çoğunluğa) muhalif olduğu halde mensupları -çoğunluğun ictihadını değil- tek kalmış olan mezhebin ictihadını uygulamaktadırlar.

Özel hallerinde kadınları kimse mescide girmeye, Kur’an okumaya… zorlamıyor; ama onlar farklı (caiz diyen) ictihada uyar da bunları yaparlarsa yine kimsenin onları engellemeye veya kınamaya hakları olamaz.” (Prof. Hayrettin Karaman-Sorular ve Cevaplar-Âdet gören kadının Kur’an okuması başlığı)

http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00042.htm

http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat2/0039.htm

posted in KUR’AN’A ABDESTSİZ DOKUNULABİLİR | 0 Comments

7th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

3890-İbnu Abbas anlatıyor:”Resûlullah bir gün helâdan çıkmıştı. Hemen kendisine bir yemek takdim edildi. (O da kabul buyurdu. Ashâbtan bazısı:)” Size abdest suyu getirmeyelim mi?” dediler. Onlara: “Ben, ancak namaza kalkınca abdest almakla emrolundum!” cevabını verdi.” Müslim, Hayz 118, (374); Ebu Davud, Et’ime 11, (3760); Tirmizi, Et’ime 40, (1848); Nesai, Taharet 101, (1, 85). (c.3 Hadis No.3890)

3771-Hz.Ali anlatyor: “Resûlullah, cünüb olmadıkça her halimizde bize Kur’an okutup ta’lim ederdi.” (c.10 s.548 /39)

3772-“Resûlullah heladan çıkınca Kur’an okutur, bizimle et yerdi. Cenabet halinden başka hiçbir şey O’nunla Kur’an arasına perde olmazdı.” Ebu Dâvud, Tahâret 91, (229); Tirmizi, Tahâret 111, (146); Nesai, Tahâret 171, (1, 144). Hadis No.3745 AÇIKLAMA: Cünübün ve hayızlının Kur’an okuması meselesi biraz ihtilaflıdır. İkrîme ve İbnu’l-Müseyyeb’in de cünüb’ün Kur’an okumasında beis görmedikleri kaydedilmiştir.Kur’an-ı Kerim’in cenabetken okunabileceği iddiası daha ziyade, Müslimde yer alan bir rivayete dayanır. Orada Hz. Âişe: “Resûlullah bütün hallerinde Allah’ı zikrederdi” buyurmaktadır.”Bütün hallerinde” deyince buna cenâbet hali de dahildir, zikrullah’ın içinde Kur’an kırâati de dahildir.Keza İbnu Abbas’tan kaydedilecek olan müteakip rivayetde bu görüşü teyid edecektir…

3773-Resûlullah, cünüb kimsenin Kur’an okumasında bir beis görmezdi.” Buhari

posted in KUR’AN’A ABDESTSİZ DOKUNULABİLİR | 0 Comments

7th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

ELMALILI HAMDİ YAZIR TEFSİRİ: 5Maide/6-“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın…” AÇIKLAMA: …Sahabeden Alkame b. el-Feğra demiştir ki: “Bu âyeti ininceye kadar Resullullah su dökmüş (küçük abdestini yapmış) olursa, abdest almadıkça ne konuşur, ne de selam alırdı. Biz söyleriz, o söylemez, biz selam veririz, o vermez ve almazdı.” Yani Ebu Hayyan’ın da naklettiği üzere Resullulllah, bu âyetten önce abdestsiz bir iş yapmak şöyle dursun, söz bile söylemezdi. Şu halde bunun inişi abdestin her işi için değil, namaz için farzolduğunu açıklamakla Resulullah’a bir ruhsat ifade etmiştir. Anılan sefer, ifk (iftira) kıssasının ortaya çıktığı Benî Mustalik Gazvesi olduğuna, bunun da hicrî altıncı sene şaban ayında Hudeybiye seferinden önce vuku bulunduğuna göre bu âyet, Mâide sûresinin ilk inen âyetlerinden ve hatta bu sûrenin Hudeybiye’den sonra inmiş olduğu söylendiğine göre inişinin başlangıcı olan ilk âyeti demek olur.

SÜLEYMAN ATEŞ-KUR’AN-I KERÎM TEFSİRİ: 56Vakıa/79Ayette kasdedilen melekler olduğu için, insanların, Kur’an’ı abdestsiz tutmalarında bir sakınca yoktur.

Selman-ı Farisi gibi bazı sahabiler, kitabı meknun’un, levh-i mahfuz olduğunu, ona doku­nan temizlerin de melekler olduğunu ve ayetin, Kur’an’ı abdestli olarak tut­makla bir ilgisi bulunmadığını söylemiştir. Katade: “Allah katında ona kim­se dokunamaz, fakat bu dünyada ona pis, mecusi, münafık da dokunur, el sürer” demiştir.

DİYANET TEFSİRİ: “56/75-80. İbn Abbâs, Davud b. Ali, İbn Hazm ve Şevkânî gibi âlimler âyetin mushaf ile değil levh-i mahfuz ile ilgili olduğunu, abdestli olmayanın mushafa dokunmasını meneden hadisin de sahih olmadığını yahut sahih olsa bile orada müşriklerin kastedil­diğini ileri sürerek abdestli olmayan, cünüp ve âdet halindeki kimselerin mushafa dokunmasını ve onu okumasını câîz görmüşlerdir. Zaten İmâm Mâlik gibi İslâm âlimleri Kur’an eğitim-öğretiminin ve sıkıntıya yol açan durumların ayrı mütâlâa edilmesi gerektiğini gösteren fetvalar vermişlerdir.

TEFHİMU’L-KUR’AN TEFSİRİ-MEVDÛDÎ: 56Vâkıa/77-79. “İlla’l-Mutahharun” (Temiz olanlar hariç) Yani Kur’an’ın vahyolunmasına, nüzulüne, değil şeytanların müdahale etmesi, tahir (temiz) olan meleklerden başkası onun yanına dahi yaklaşamaz. Melekler için “mutahharûn” ifadesinin kullanılmasının nedeni, Allah’ın onları her türlü kötülükten arınmış varlık kılmış olmasıdır. Bu ayeti, Enes bin Malik, İbn Abbas, Said bin Cübeyr, İkrime, Mücahid, Katade, Ebu-l Aliye, Süddî, Dahhak ve İbn Zeyd yukarıda açıkladığımız şekilde yorumlamışlardır. Nitekim ayetin siyak ve sibakından da aynı anlam çıkmaktadır. Görüldüğü gibi bu ayetten, “Kur’an’a abdestsiz dokunmak yasaktır” şeklinde fıkhi bir hüküm çıkarmak doğru değildir ve açıkça ayetin nüzul sebebinin de bu olmadığını söyleyebiliriz.

FİZİLAL´İL KUR`AN TEFSİRİ-S.KUTUB: 56Vâkıa/79. Yeryüzünde bu Kur’an’ı temizler de, pisler de, mü’minler de, kafirler de elleyebilirler. Tefsir bilgini İbn-i Kesir bu hadisler hakkında şöyle diyor: “Bu hadisler Zehri ve başkaları tarafından aktarılmıştır. Böyle bir aktarma zincirine güvenerek getirdikleri sözleri delil olarak kullanmamız doğru değildir. Bu hadisi Darekudni Amr b. Hazm’e, Abdullah b. Ömer’e ve Osman b. Ebul As’a dayandırarak aktarmıştır. Ama her üçünün aktarma zincirlerinde de tartışılabilir halkalar vardır.

KURTUBÎ TEFSİRİ: 56/79. Enes ve Said b. Cübeyr şöyle demişlerdir: Bu kitaba ancak günahlardan arınmış, temizlenmiş kimseler olan melekler el sürebilir. Onlardan başkası el süremez, demişlerdir. Ebu’l-Âliye ve İbn Zeyd de böyle demişlerdir: Bun­lar meleklerin elçileri ile Âdemoğullarının rasûlleri gibi günahlardan tertemiz edilmiş kimselerdir. Onu indiren Cebrail de tertemizdir. Kendilerine bunu ulaştırdığı elçiler de tertemizdir.

el-Kelbî şirkten, er-Rabi b. Enes büyük ve küçük günahlardan (temizleniniş olanlar el sürebilir), diye açıklamışlardır.

Bir diğer açıklamaya göre “Ona ancak tam anlamı ile temizlenmiş kim­seler” ancak muvahhidler “el sürebilir* onu okuyabilir, demektir. Bu açık­lamayı da Muhammed b. Fudayl ile Abde yapmışlardır.

el-Ferra dedi ki: Onun tadını, faydasını ve bereketini ancak tam anlamıy­la temizlenmiş olan kimseler alabilirler. Bundan maksat da Kur’ân-ı Kerim’e iman edenlerdir,

et-Huseyn b. el-Fadl dedi ki: Onun tefsirini ve te’vilini ancak yüce Allah’ın şirk ve münafıklıktan tertemiz edip arındırdığı kimse bilebilir. Ebu Bekr el-Verrak dedi ki: Gereğince amel etmeye ancak bahtiyar kimseler muvaffak kı­lınır. Anlamın: Onun sevabına ancak müminler ulaşabilir, şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı Muâz, Peygamber (sav)’dan da rivayet etmiştir…

el-Hakem, Hammad ve Davud b. Ali’den rivayete göre; müslümanın ve kâfirin abdestli ya da abdestsiz Kur’ân’ı taşımasının ya da ona el sürmesinin bir sakıncası yoktur. Ancak Davut; Müşrik bir kimsenin Kur’ân’ı taşıması caiz de­ğildir, demiştir. Onlar buna mubah derken Peygamber (sav)’ın Kayser’e mektup göndermesini delil göstermişlerdir. Ancak bu bir zaruret konusudur, bunda delil olacak bir taraf yoktur.

FAHREDDİN RAZİ-TEFSÎRU’L-KEBÎR: 56/79. Mutahherün Kimlerdir? Cenâb-ı Hakk’ın, “tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası…” ifadesine gelince, bunlar melekler olup, Allah onları ta başlangıçta temizlemiş ve onları, bütün ömürleri boyunca da böyle bırakmıştır. Bundan murad şayet “hades – abdest bozma” olmuş olsaydı, o zaman (illâ’l-mütetahherûne) ve hâ’nın şeddesiyle (illâ’l-muttehherûne)dan başkası ona dokunmaz” duyurulurdu.

posted in KUR’AN’A ABDESTSİZ DOKUNULABİLİR | 0 Comments

7th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

…Cünüp olan (veya abdestsiz bulunan) kimsenin mushafa dokunmasının ha­ram olduğunu kabul eden fakihler, delil olarak Kur’an-ı Kerim’deki bir ayeti ve bazı hadisleri ileri sürerler. “Ona sadece temiz olanlar dokunur” (el-Vakıa 56/79) mealindeki ayetin metninde yer alan ve “dokunulmama” kavramını yönlendiren zamirin, önceki iki ayette geçen mushaf anlamındaki “Kur’an”a mı, yoksa levh-i mahfuz anlamındaki “kitab”a mı raci ol­duğu bilginler arasında ihtilaflıdır. Eğer zamir Kur’an’a raci ise ayetten, “Kur’an’a sadece cünüplükten, abdestsizlikten ve maddi kirliliklerden temizlenmiş olan­lar dokunabilir”, levh-i mahfuza raci ise, “Levh-i mahfuzdaki kitaba sadece me­lekler dokunabilir” şeklinde bir mana çı­kar. Müfessirler, ikinci mananın Kur’an üslübuna daha uygun düştüğünü belir­tirler (bk.Taberi, XXVII, 118-119; Ra­zi, XXIX, 194-195). Fakihlerin büyük ço­ğunluğu Hz. Peygamber’den nakledilen, “Kur’an’a ancak temiz olanlar dokunabi­lir” (el-Muvatta’, “Kur’an”, 1 ; Nesai, “Ka­same”, 46) mealindeki hadisi de delil ka­bul etmişlerdir. Ancak cünüp kimsenin mushafa dokunmasının caiz olmadığı konusunda icma bulunduğu kaydedil­mekle birlikte bu hadisin sıhhati ve bir­den fazla manaya gelen “temiz” (tahir) kelimesinin buradaki anlamı konusun­da farklı görüşler de ileri sürülmüştür. Bu sebeple bazı sahabiler ve tabiin alim­leri, abdestsiz kimsenin mushafa doku­nabileceğini belirtmişler, Davud ez-Za­hiri ve diğer bazı fakihler, cünüp kimse­nin de mushafa dokunmasında sakınca bulunmadığını ileri sürmüşlerdir (bk. Şev­kani, I, 243-245). (Bkz.Türkiye Diyanet Vakfı İSLAM ANSİKLOPEDİSİ Cenabet maddesi)

posted in KUR’AN’A ABDESTSİZ DOKUNULABİLİR | 0 Comments

7th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

KUR’AN’A ABDESTLİ DOKUNMAK DİNÎ BİR ZORUNLULUK DEĞİLDİR

Abdestsiz dokunabilir diyenler: (İbn Hazm, Kurtubî, Razî, İbn Kesir, Tabatabai, İbnu’l-Cevzî, İbn el-Kayyım, Şevkanî, İbn Hacer, Cessas, Suyutî, İbnu’l-Arabî, İbn Aşûr, Kuşeyri, Mevdudî, S.Kutub; Enes, Said b. Cübeyr, Ebu Aliye , İbn Zeyd, Kelbî; Tefsircilerden Süleyman Ateş, Ali Arslan,

Kafir Müslüman, temiz pis herkes dokunur diyenler: Hakem, Hammad, Davud b. Ali. Delilleri, Peygamberin Kaysere yazdığı mektupta ayetlerin de bulunması

Abdestsiz dokunmaz diyenler: Mücahid ve Katade, M.A.Sabunî. Delilleri, Amr İbn Hazm hadisidir.

posted in KUR’AN’A ABDESTSİZ DOKUNULABİLİR | 0 Comments