-
4th Mart 2010

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Hz. İSA ve KUTSAL RUH’UN TANRILIĞI
Rahip Arius’un Eylemleri
Bir rahip olan Arius, 310 yıllarında İskenderiye’nin İlçesi Banealis’te göreve başlamıştı. Dini görüşleri bakımından Hz.İsa’nın meşru mirasçıları Nasraniler ile ayni düşünceyi paylaşıyordu. Ona göre, sonsuzdan beri var olan Tanrı Bir ve Tek’tir, İsa ise sonradan Tanrı tarafından yaratılmıştır. Buna kanıt olarak Matta İncili’nde ki 5/9 ve 5/44,45 ayetlerini : « Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek.» gösteriyordu. Arius tutarlı görüşlerini halka aktarıyor, onların da beğenisini ve takdirini kazanıyordu. Geniş bir halk kitlesini arkasına alan Arius’un eylemlerinden, İskenderiye piskoposu Alexander çok rahatsız oldu. Pavlus’un öğretisini kabul eden Roma Kilisesi gibi Alexander de Hz.İsa’nın tanrı olduğu tezini benimsemişlerdi. Ancak Arius görüşlerini ısrarla savunmaya devam etti. Taraftarları zamanla çoğaldıkça Ariusçuluk hareketi büyüyordu. Bu anlaşmazlıkta halk ikiye bölündü ve ülke için büyük bir sorun olmaya başlayınca, İmparator Konstantin devreye girdi.

İmparator Konstantin Tartışmaya El Koyuyor
Roma İmparatorlarından birincisi olan Konstantin, 306 yılında imparator oldu. İstanbul şehri bir Bizans kasabası iken, onu büyütüp genişletmekle ün yapmış ve bu şehre Konstantinopolis ismini vermişti.

Konstantin; Roma’nın resmi dini Sol İnviatus diye bilinen Güneş Tanrı’sına tapan bir putperest iken, politik nedenlerle Hıristiyanlığı kabul etmişti. Böylece 250 yıldan beri Romalılar’ın büyük zulmü altında ezilen Hıristiyanlar, işkence görmekten kurtulmuştu. Öncelikle ülkesinin bütünlüğünü düşünen İmparator, hem eski inancını devam ettirmiş ve hem de iki din arasında bir uzlaşma, bir kaynaşma temin etmişti. Bu arada Roma Kilisesi’ni de himayesi altına aldı. Ariusçuluk hareketi ile günden güne büyüyen dini karışıklık, memlekete zarar verebilirdi. Bu sorunu, bir konsey kurarak kendi inanışına uygun şekilde çözmeye karar verdi.

İznik Konseyi
Bu konsey, Hıristiyanlık tarihinin en önemli toplantısı olmuştu.
Konstantin bir konsey kurmak için bütün olanaklarını kullandı. 300’ü aşkın piskopos ve kilise yetkililerinin davet edildiği toplantının bütün giderleri, İmparatorluk tarafından karşılandı. 325 yılında İznikte, bugün yıkılmış olan bir kilise bu büyük anlaşmazlığın ev sahipliğini yaptı. 20 mayısta başlayan oturumlar 25 temmuza kadar sürdü. İmparator Konstantin bütün oturumlara katıldı. Onun ülkede büyük bir saygınlığı vardı. Roma – Yunan kültürü ile yetiştiğinden çok tanrılı dinlere karşı sempati duyuyordu. Himayesi altındaki Roma Kilisesi’nin tarafını tutuyor, Arius’a karşı çıkıyordu. Konseyin aldığı karar, onun desteklediği tarafın lehine olacağını tahmin etmek zor değildi.

Arius ile Athanesuus Tartışması
Toplantıda Hıristiyan halkı gibi iki karşı gurup oluşmuştu. Bir tarafını Arius (Ö.336) ve taraftarları, diğerini de Roma Kilisesi’nin desteklediği Athanasius (Ö.373) vardı. Arius, Hz. İsa’nın varisi Nasrani Hıristiyanlığın öğretisini savunuyordu. Ona göre: «İsa’da ezeli yaratılmamış Kelâm değil, bir yaratık beden almıştı. Tanrı tarafından zaman içinde yaratılmıştı.» Athanasius ise Pavlusçu Hıristiyanlığın görüşünü koruyordu. (Bkz. Bu Kitap Pavlus’un Hz. İsa’yı Tanımlaması) Ona göre :«İsa beden alan Kelâm, yani Tanrı Sözü, ezeliydi, yaratılmamıştı ve baştan beri Tanrı’yla birlikteydi.»
Bu anlaşmazlık uzun süren tartışmalarla devam etti.

Rahipler İsa Mesih’in Tanrılığını Onaylıyor
Neticede Roma Kilisesi’nin ve İmparator Konstantin’in desteklediği Athanasius’un benimsediği doktrin onaylandı. Ariusçuluk; sapkın bir öğretiş olarak ilân edilmiş ve Arius’da Roma Kilisesi tarafından afaroz edilmişti. Konseyde Hz.İsa’nın Tanrı olduğu kabul edilmiş, bu karar tanrısal vahiy yerine, insan eliyle din görevlilerinin oy çokluğu ile alınmıştı. Oysa rahip Arius’un açıklamaları ve Yuhanna dışındaki İnciller’de Matta, Markos ve Luka’nın belirttiği gibi, İsa Mesih Tanrı değil, sonradan yaratılan bir Peygamber’di. Bu husus Sinoptik İnciller’de birçok ayet ile vurgulanmıştı. Markos 12/29 : «İsa şöyle karşılık verdi: En önemlisi şudur. Dinle ey İsrail! Tanrımız Rab Tek Rab’dir.» Luka 4/8 : «İsa ona şu karşılığı verdi: Tanrın olan Rab’be tap, yalnız O’na kulluk et, diye yazılmıştır.» Matta 13/57: «…İsa onlara şöyle dedi : Bir peygamber, kendi memleketinden ve evinden başka yerde hor görülmez.» Luka 7/16 : «…Aramızda büyük bir peygamber ortaya çıktı ve Tanrı halkının yardımına geldi.»

Ünlü Dinsel Tarih Profesörü Mircea Eliade İznik Konseyi hakkında şöyle yazmıştı. cilt 2, S.462: «Dördüncü yüzyılın başlarında İskenderiyeli bir rahip olan Arius, daha tutarlı ve felsefi bir teslis (üçleme) yorumu önerdi…Ona göre Tanrı tektir ve yaratılmamıştır. Oğul ve Kutsal Ruh daha sonra Baba tarafından yaratılmıştır, dolayısiyle ondan daha alt bir konumdadır…İznik Konseyi’nde Ariusçuluğu reddeden simge benimsendi. Bununla birlikte Arius teolojisinin güçlü savunucuları çıktı ve tartışma yarım yüzyılı aşkın bir süre devam etti.»

İznik Konseyi’nden sonra Nasraniler’in devamı olan Ariusçuluk öğretisi, geniş bir çoğunluk tarafından benimsendi. Tartışma yalnız din bilimcileri arasında kalmamış halkı da çok etkilemişti. Eğer İsa Mesih Tanrı değilse, dünyayı kurtarma gücüne sahip olduğuna nasıl inanılabilirdi? Tartışma Ariusçuluğun sonu olan yedinci yüzyılın sonuna kadar devam etti.

Bugün dahi Hıristiyanlar arasında, Arius’un Tek Tanrı İnancı görüşlerini kabul edip yaşayanlar, ayrı bir mezhep (Unitarien) teşkil etmişlerdi. Konstantin; bu konseyden sonra Roma Piskoposu’na maaş bağladı. Böylece onu diğer kilise papazlarından ayırmış oldu. Kısa süre sonra Roma Kilisesi diğer kiliselerin üzerine hakimiyet kurdu ve bugünkü Papalık müessesesi oluştu.

İsa Mesih’in (Noel) Doğum Gününün Belirlenmesi
Konsey Hz. İsa’yı ilâhlaştırdıktan sonra boş durmadı. Eski bir putperest olan Roma İmparatoru Konstantin ve çevresi bir zamanlar (Sol Invictus) Güneş Tanrısı’na tapıyordu. Onların en büyük bayramları 25 aralık pazar günüydü. O gün Güneş Tanrısı’nın doğduğuna inanıyorlardı. Geleneklerine çok bağlı olan bu insanlar, Hz. İsa’nın doğum gününün aynı gün olmasını, böylece Doğuş Bayramları’nın devam etmesini istiyorlardı. Pazar gününün İngilizce karşılığı Sunday = Güneş Günü demekti. Bütün pazar günleri de ibadet günü olmalıydı.

Hıristiyanlık ile Sol Invictus dinlerini uzlaştırmak isteyen İmparator Konstantin bu arzusunu konseye kabul ettirdi. Bugüne kadar Hz. İsa’nın doğum tarihi 6 ocakta kutlanıyordu, Roma Katolik Kilisesi 325 yılından sonra, 25 aralık tarihini (Noel) doğum günü olarak kabul etti. Doğu Kiliseleri (İstanbul, Kudüs, Antakya, İskenderiye) sonraki ismiyle Ortodoks Kiliseleri, 6 ocak tarihinde Noel kutlaması yapmaktadır. ( kaynak :  Mircea Eliade, Dinsel İnançlar, cilt2, s.464)

İznik Konseyi’nde Hazırlanan İnanç Bildirgesi
325 yılında İznik Konseyi’nde hazırlanan ve bugünkü Hıristiyan mezheplerinin hemen hemen hepsinde kabul edilen inanç bildirgesi şöyledir : « Her şeye gücü yeten, görünen ve görünmeyen, bütün şeylerin yaratanı olan bir tek Baba Tanrı’ya inanıyoruz; bir tek Rab İsa Mesih’e inanıyoruz. Tanrı’nın Oğlu, Baba’dan doğan biricik Oğul, yani Baba’nın öz varlığından oluşan Tanrı’dan Tanrı, Nurdan Nur, gerçek Tanrı’dan gelen gerçek Tanrı, yaratılmış değil, Baba’nın özünden çıkmış, Baba’nın öz varlığına sahip olan, kendi aracılığıyla gökteki ve yerdeki herşeyi yapılmış, biz insanlar ve kurtuluşumuz için gökten inmiş, insan bedeni almış ve insanlar arasında yaşamış, sıkıntı çekmiş ve üçüncü günde ölümden dirilmiş, göğe yükselmiş, dirilerle ölüleri yargılamaya gelecek olan O’dur; Ve Kutsal Ruh’a da inanıyoruz.»

«Buna karşılık, Rab İsa’nın mevcut olmadığı bir devre vardı. O doğrulmadan önce yoktu, hiç yoktan meydana geldi, Tanrı’dan başka bir maddeden veya özden yaratıldı, değişebilir veya başka bir hale gelebilir, diye ileri sürenlere gelince Katolik Kilisesi onları lânetler.»

Bu inanç bildirgesi; daha sonraki konseylerde incelenerek bazı küçük değişikliklerle genişletilmiş olsa da, bugün birçok kiliselerde örneğin Süryani, Rum ve Ermeni Kilise’lerinde de okunmaktadır.

Üçleme (teslis) İnancının Resmileştirilmesi
İznik Konseyi’nde İsa Mesih’in Baba Tanrı’nın özünden çıkmış, O’nun öz varlığına sahip, Tanrı Oğlu olduğu kabul edildikten sonra, Kutsal Ruh‘un da Tanrı oluşu tartışma konusu oldu. Araştırmacılar bu inanca kanıt olarak gösterilen Matta İncili’nde ki 28 / 9 : «Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin.» alıntısı, maalesef İstanbul Konseyi’nden sonra bu İncil’e eklenmişti, görüşündedir. (Bkz. Bu kitap, Matta İncili) Diğer İncillerde üçleme ile ilgili açık bir öğreti yoktu. Ancak Pavlus Mektuplarında bu inancı anımsatan fakat kesin olmayan ifadeler kullanılmıştı. Örneğin 2. Korintliler 13/13,14 : «Bütün Kutsallar size selam eder. Rab İsa Mesih’in lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı hepinizle birlikte olsun.»

Luka İncili’nde (1 / 19,26) melek Cebrail konu edilmiş fakat Kutsal Ruh ile Cebrail’in aynı varlık olduğu belirtilmemişti. Kur’an’ı Kerim ise; Kutsal Ruh’un diğer ismiyle Ruhu-l Kudüs’ün Yüce Tanrı’dan peygamberlere vahyi getiren melek Cebrail olduğunu, birçok ayetlerle açıklamaktadır. Bakara 2 / 87 : «… Meryem oğlu İsa’ya da açık-seçik deliller verdik ve kendisini Ruhu-l Kudüs (Cebrail) ile güçlendirdik.» Meryem 19/17, 19: « …Biz de Ruh’umuzu (Cebrail’i) ona (Meryem’e) göndermiştik de o kendisine bir insan şeklinde görünmüştü… Ruh dedi : Ben sadece RAB’bin elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan çocuğu bağışlamak için buradayım.»

Netice olarak 4 İncil’de de Üçleme inancıyla ilgili açık bir öğreti bulunmamaktaydı. Kilise teşkilatı, tanrısal vahye dayalı olmayan üçlemeyi, din görevlileriyle çözmeyi kararlaştırdı.Üçleme inancını resmileştirmek için, 381 tarihinde Birinci İstanbul Konseyi, 186 piskoposun katılımıyla toplandı. Konseyde şöyle karar alınmıştı :

« Kutsal Ruh’un Rab ve Hayat Veren olduğunu, Baba’dan çıktığını, Baba ve Oğul’la birlikte ibadet edilip yüceltildiğini ve peygamberler aracılığıyla konuştuğu gerçeği vurgulandı.»

Böylece Üçlü Birlik doktrini tamamlanmış ve Kutsal Ruh’un Tanrı oluşuyla, Hıristiyan inancının temeli de atılmıştı. Tıpkı İznik Konseyi’nde olduğu gibi tanrısal vahiy yerine, insan eliyle piskoposların kararı ile İsa Mesih gibi Kutsal Ruh da ilâhlaştırılmıştı. Böylece Hıristiyanlık; Bir ve Tek Tanrı inancından çıkarılarak Baba, Oğul ve Kutsal Ruh‘tan oluşan üç kişilikli Tek Tanrı inancına dönüştürülmüştü. Baba da Tanrı, Oğul da Tanrı ve Kutsal Ruh da Tanrı’ydı.

Yine aynı tarihlerde bugün elimizde bulunan ve 27 kitaptan oluşan İncil’e Üçleme İnancına uygun ilaveler yapılarak yeniden basıldı.

www.kurandasevgi.gen.tr/kkitaplar/bolum26/bolum26.htm

posted in KİTABI MUKADDES | 0 Comments

4th Mart 2010

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Hz. İBRAHİM
Sonradan Yüce Tanrı tarafından İbrahim ismi verilen Avram, yaklaşık M.Ö. 1810 yıllarında Mezopotamya’da (bugünkü Irak) Ur şehrinde doğmuş, sonra babasıyla Haran’a (Kuzey Irak) göç etmişti. Hayatı hakkında ta ki 75 yaşına gelinceye kadar hiçbir bilgi verilmemiştir. Avram’ın hikâyesi Tanrı’nın konuşmasıyla başlar.

Avram’a Çağrı
Kendisini Yahve olarak tanıtan YüceTanrı, Avram’a özel olarak seçilmiş ve görevlendirilmiş olduğunu bildirir. Tekvin 12/1,3 : «Yahve Avram’a şöyle der: Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak; sana göstereceğim ülkeye git. Seni büyük bir millet yapacağım, seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacak, seni lânetleyeni lânetleye- ceğim. Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığın ile kutsanacak. »

Tanrı’nın buyruğundan sonra Avram hemen yola koyuldu. Beraberinde karısı Sara ile kardeşinin oğlu Lutla birlikte Haran’da kazanmış oldukları malları ve hayvan sürülerini alarak Kenan (Filistin) Ülkesi’ne gittiler. Tekvin 12/7 : « Rab Avram’a görünüp dedi : Bu memleketi senin soyuna vereceğim. » Avram kendisine görünmüş olan RAB’be orada bir sunak (RAB’be kurban kesilen taş masa) yaptı. Sonra Avram, RAB’bine kurban keserek ibadet etti

O Tek Olan Yaratıcı Kudrete İnanıyordu
Hz. İbrahim’in yaşadığı coğrafya putperestlerle çevrili olmasına rağmen, hiçbir zaman puta tapmadı.O hanif bir kişiydi. Ali İmran 3/67 : «İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı. Ancak o hanif (Allah’ın birliğine inanan) bir müslümandı, müşriklerden değildi. »

Hz. İbrahim, putlara, yıldızlara tapan Babil halkına uzun süre Allah’ın dinini anlatmıştı. Ancak başta babası olmak üzere halk inanmayıp gerçekleri inkar etmişlerdi. Enam 6/74 : «İbrahim babası Azer’e şöyle demişti: Putları tanrılar mı ediniyorsun? Seni de toplumunu da açık bir sapıklık içinde görüyorum. » Onlar da cevap olarak atalarımızdan böyle gördük dediler. Bakara 2/170 : «… Peki, ya ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!… »

Hz. İbrahim’in Putları Kırması ve Ateşe Atılması
Hz. İbrahim, putların yanına halkın bulunmadığı bir zaman giderek onları parçaladı. Toplum, bu işi Hz.İbrahim’in yaptığını hemen anladı. Enbiya 21/62 : «Dediler: Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim? » Enbiya 21/66 : «İbrahim dedi: Siz Allah’ı bırakıp da size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz? » Enbiya 21/68 : «Dediler: Yakın bunu… »
Yüce Tanrı, bu sapkın toplumun eylemlerini boşa çıkarmı, Hz. İbrahim’i ateşe attıkları halde o, mucizevi olarak yanmamıştı. Enbiya 21/69 : «(Allah) Biz de şöyle dedik: Ey ateş, İbrahim’e serin ol, selam ol. »

Hz. İsmail’in Doğumu ve Kutsal Kılınması
Hz. İbrahim Kenan Ülkesi’ne yerleştikten on sene sonra, bir sorunla karşılaştı. Karısı Sara kısır olduğundan Avram’ın bir çocuğu olmasını istiyordu. Kocasına, kendisinin cariyesi olan Mısırlı Hacar’ı kuma olarak almasını teklif etti. Neticede Avram ikinci eşi alır ve bir oğlu olur, ismini de İsmail (Yişmael) koyar. Bu sırada Avram 86 yaşındaydı. Tanrı İsmail’i kutsal kılar ve soyunu da büyük bir millet yapacağını açıklar. Tekvin 17/20 : « İsmail’e gelince, seni işittim, işte onu kutsal kıldım, onu verimli kılacak, fazlasıyla çoğaltacağım; 12 beyin babası olacak ve onu büyük bir millet yapacağım.» Hz. İbrahim, Hacer ile oğlu İsmail’i Paran’a götürüp bırakmıştı. Orada Hz. İsmail, gençlik yıllarını geçirdi ve annesinin soyundan Mısırlı bir kadın ile evlendi. Sonradan İsrailoğulları’nın kurduğu 12 beylik ile çoğalmışlar, ayrı bir ulus teşkil etmişlerdi.
RAB Hz. İsmail’e, babası Hz. İbrahim ile birlikte Tanrı evi kutsal Kâbe’yi inşa etme görevini vermiş, Hz. Muhammed (s.a.s.)’ e kadar uzanan kan bağı ile de Arapların atası olmuştu. Kur’an, Bakara 2/127: « İbrahim oğlu İsmail ile birlikte, Beytullah’ın(Kâbe’nin) duvarlarını yükselterek şöyle yakardıkları zamanı da an: Rab’bimiz bizden gelen duaları kabul buyur…»

Tanrı ile Hz. İbrahim’in Antlaşması
Avram 99 yaşındayken RAB ona tekrar görünerek şöyle dedi : Tekvin 17/1,11 : « Ben her şeye gücü yeten Tanrı’yım. Benim yolumda yürü, kusursuz ol… Artık adın Avram değil İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım. Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak. Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdüreceğim. Senin ve senden sonra soyunun Tanrı’sı olacağım… Sünnet olmalısınız, sünnet aramızda ki antlaşmanın belirtisi olacak. »

Rab; antlaşmaya bağlı kalınmasını, buyruklarını ve yasalarını yerine getirmeleri uyarısını yapmış; uyulmaması durumunda günah işlemiş olacaklarından cezalandırılacaklarını açıklamıştı. Tekvin 17 / 9 : « Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız. » Bu gerçek Tevarat’ın birçok bölümlerinde de vurgulanmıştı. Yasanın Tekrarı 29/9 : « El attığınız her işte başarılı olmak için, bu antlaşmanın sözlerini yerine getirmeye dikkat edin. » Levililer 26 / 14,38: «Ama beni dinlemez, buyruklarımı yerine getirmezseniz, cezalandırılacaksınız...Size öfkeyle bakacağım. Düşmanlarınız sizi bozguna uğratacak. Sizden nefret edenler sizi yönetecek… Eğer yine karşı çıkmaya devam eder, Beni dinlemek istemezseniz, günahlarınıza karşılık cezanızı 7 kat arttıracağım… Başınıza savaş getireceğim. Kentlerinize çekildiğinizde aranıza öldürücü hastalık sokacağım. Düşman eline düşeceksiniz … Kentlerinizi harabeye çevirecek, tapınaklarınızı yıkacağım. Beni hoşnut etmek için sunduğunuz kokuları duymayacağım… Diğer ulusların arasında yok olacaksınız. »

Levililer 26 / 40,44 : « Ama işledikleri suçları, Bana karşı geldiklerini, ihanet ettiklerini itiraf eder, inadı bırakıp alçak gönüllü olur, suçlarının bedelini öderse; Ben de Yakup’la, İshak’la, İbrahim’le yaptığım antlaşmayı ve onlara söz verdiğim ülkeyi anımsayacağım… Hepsini yok etmeyecek, kendileriyle yaptığım antlaşmayı bozmayacağım. Çünkü Ben onların Tanrı’sı RAB’bim. »

Yahudi Tarihi; dünyadaki bütün ulusların ibretle öğre necekleri, bu hikmetlerden ders alacakları evrensel örneklerle doludur. İsrailliler Yüce Tanrı’nın yolunda gittikleri müddetçe mükâfatlandırılmış, aksi durumda da ceza görmüşlerdi. Bu tanrısal yasa, tabii ki tüm insanlarda ve uluslarda hükmünü sürdürmüş ve sürdürmektedir.

Hz. İshak’ın Mucizevî Doğumu
Hz. İbrahim ileri yaşlarda iken ve karısı Sara kısır olmasına rağmen, Tanrı onlara bir oğlan çocuk lütfetti. Tekvin 17/ 16, 21 : « Tanrı İbrahim’e : Karın Sara’dan bir oğul vereceğim. Onu kutsayacağım ve ulusların anası olacak. Birçokların kralları onun soyundan çıkacak,dedi.İbrahim yüzüstü yere kapandı ve güldü. İçinden: Yüz yaşında bir adam çocuk sahibi olabilir mi? Doksan yaşında ki Sara doğurabilir mi? dedi. Tanrı : Hayır, ama karın Sara sana bir oğul doğuracak, adını İshak koyacaksın, dedi… Ancak antlaşmamı, gelecek yıl bu zaman Sara’nın doğuracağı oğlun İshak’la sürdüreceğim. »

İmanın Babası Hz. İbrahim’in Sınanması
Eski Antlaşma’da (Tevrat’ta) yer alan bu öykü, bütün inanç sahiplerine benzersiz bir örnek teşkil etmişti. Hz. İbrahim’in; sevgili oğlunu Tanrı’nın isteği üzerine kararsızlık göstermeden kurban edebilmesi, RAB’bine olan içten aşkının, derin imanın en çarpıcı göstergesiydi. Tekvin 22/1,13: « Tanrı İbrahim’i sınadı: İshak’ı, sevdiğin biricik oğlunu al. Moriya bölgesine git. Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak kurban et, dedim… Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunakta ki odunları üzerine yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı. Ama RAB’bin meleği göklerden, İbrahim, İbrahim! diye seslendi. Melek: Çocuğa dokunma, ona hiçbir şey yapma. şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu esirgemedin, dedi. İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak kurban etti. »

Oğlu İshak’ın yerine, Tanrı tarafından gönderilen koç kurban edilmiş, böylece imanın babası Hz. İbrahim sınanmıştı. Tekvin 22/15,18 : « RAB’bin meleği ikinci kez göklerden İbrahim’e seslendi. RAB diyor ki :...Biricik oğlunu esirgemediğin için seni fazlasıyla kutsayacağım… Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak, çünkü sözümü dinledin. »

Kur’an’ı Kerim de Tevrat’ta yazılmış bu olayı onaylamaktadır. Saffat 37/102,107: « Çocuk(İshak) onunla birlikte konuşacak yaşa gelince, İbrahim şöyle dedi: Yavrucuğum, uykuda seni kestiğimi görüyorum. Sen ne dersin? “Babacığım, emrolduğun şeyi yap! Beni sabredenlerden bulacaksın.” Böylece ikisi de teslim olup İbrahim’in onu, alnı üzerine yatırınca, Biz şöyle seslendik: Ey İbrahim! Sen rüyanı gerçekleştirdin. İşte Biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Bu hiç şüphesiz apaçık imtihanın ta kendisidir. ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.»

Hz. İbrahim’in Vefatı
Hz.İbrahim, 175 yıllık bir yaşam ve mutlu bir yaşlılık devresinden sonra öldü. Oğlu Hz.İshak toplumun sorumluluğunu üstlendi, Kutsal Kitap’ın açıkladığı gibi babasının Tanrı ile olan antlaşmasını devam ettirdi.

 

Hz. MUSA  
Musa (Moşe) yaklaşık M.Ö. 1390 yıllarında Mısır’da doğdu. Soyu; babası İmran’dan dolayı Hz. Yakub’a, onun da babası Hz.İshak’a ve nihayet Hz. İbrahim’e kadar uzanmaktadır.

Hz.Musa’nın Gençlik Çağı
Bu dönemde Yahudiler; Mısır’da köle olarak kullanılıyor, zulüm içinde yaşıyorlardı. Tanrı’nın seçtiği Ulus, putperest insanların kölesi olmuştu. Firavunun vezirliğine kadar yükselen ve Mısır halkına birçok hizmetlerde bulunan Hz.Yusuf’tan sonra, İsrailoğulları’nın nüfusu hızla artmıştı. Yeni tahta çıkan Firavun bu durumdan çok kuşku duyuyor, düşmanla birleşir ve bizi de bu ülkeden kovabilirler, diye düşünüyordu. Nüfus artışını önlemek için, her doğan erkek çocuğunu öldürme emri verdi. İşte Tanrı tarafından Yahudileri Mısır’dan çıkarmakla görevlendirilen Hz.Musa, bu dönemde dünyaya gelmişti.

Hz. Musa’nın annesi; oğlunu askerlerden kurtarmak için, üç aylık bir bebek iken sepetin içine koyarak, Nil Nehri’nin sazlık sularına bıraktı. (Çıkış 1 / 8,22) Bu sırada nehirde yüzmekte olan Firavun’un kızı sepeti buldu. İçindeki bebeğin İbraniler’in bir çocuğu olduğunu anladı ve ona acıdı. Bu durumu gözetlemekte olan Musa’nın kızkardeşi Firavun’un kızına, çocuğa bir İbrani süt annesi bulabileceğini söyledi. O da kabul edince, bebek gerçek annesine teslim edildi. Musa, Firavun’un kızının oğlu oldu ve adı da Moşe (Musa) olarak isimlendirildi. Böylece Yahudi Ulusu’nun Kurtarıcısı, Yahudiler’in düşmanı olan Firavun’un sarayında bir prens eğitimi alarak, anne sevgisiyle yetişiyordu. Bu Tanrı’nın mucizesinden başka bir şey değildi.

Annesinin terbiyesi ile yetişen Hz. Musa gençlik yıllarında, İbraniler’in ne zor şartlar altında yaşadıklarına tanık olmuştu. Bir gün Mısırlı bir askerin Yahudi bir işçiyi dövdüğünü görünce, kavgaya karıştı ve Mısırlı’yı öldürdü. Bu olay bütün ülkede Firavuna kadar duyuldu. Firavun Hz. Musa’yı öldürmek isteyince, o da Mısır’ı terk etmek mecburiyetinde kalmıştı. (Çıkış 3/11,15)

Tanrı’nın Musa’ya İlk Çağrısı
Hz. Musa, Sina yarımadasının karşı tarafındaki Midyan şehri’ne ulaştı. Babası kâhin olan bir sürü sahibinin kızı ile evlendi ve iki oğlu oldu. Hz. Musa tıpkı ataları Hz. Yakup, Hz. İshak ve Hz. İbrahim gibi çobanlık yapmış ve bu uğraşısı 10 yıl sürmüştü. Bir gün Horeb’de sürüsünü otlatırken Tanrı’nın meleği, ateş alevinde ona göründü. Yanan ateşin alevi bir türlü bitmiyordu. Tanrı Musa’yı alevin ortasından çağırıp şöyle dedi. Çıkış 3/1, 12 : « Musa! Musa!… Ben babanın Tanrı’sı, İbrahim’in Tanrı’sı, İshak’ın Tanrı’sı ve Yakub’un Tanrı’sıyım… Halkımın Mısır’da çektiği sıkıntıyı çok iyi biliyorum. Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. Bu yüzden aşağı indim. Onları Mısırlılar’ın elinden kurtaracağım, o ülkeden çıkarıp geniş verimli topraklara, süt ve bal ülkesine, Kenanlılar’ın (Filistin)… topraklarına götüreceğim… Gel, halkım İsrail’i Mısır’dan çıkarmak için seni Firavun’a göndereyim. »

İsrailliler’i kurtarmak üzere Peygamberlik ile görevlendirilen Hz. Musa, Mısır’a geri döndü. Yardımcısı kardeşi Hz. Harun’la birlikte Firavun’a gittiler. Yahudi halkını; Kenan Ülkesi’ne gitmek üzere Mısır’dan çıkaracağını, bunun RAB’bin emri olduğunu söyledi. Çıkış 5 / 2 « Firavun onlara öfkelenerek şöyle dedi : RAB kim oluyor ki, O’nun sözünü dinleyip İsrail halkını salıvereyim? RAB’bi tanımıyorum. İsrailliler’in gitmesine izin vermiyeceğim. »Putlara tapan; Nil tanrısı, Güneş tanrısı, kedi tanrısı, koyun tanrısı v.s. gibi bir çok tanrıları olan Mısırlılar için, Tek ve Mutlak Kudret olan Tanrı fikri anlaşılmaz bir kavramdı. Onların düşüncelerine tamamiyle ters durumdu.

Mısır’dan Çıkış
Tanrı, Firavun’un vereceği cevabı pek tabii ki önceden biliyordu.
Hz. Musa’ya şöyle dedi. Çıkış 3 / 19,20 : « Ama biliyorum, güçlü bir el zorlamadıkça Mısır Kralı gitmenize izin vermeyecek. Elimi uzatacak ve aralarında şaşılacak işler yaparak Mısır’ı cezalandıracağım. O zaman sizi salıverecek.» Tanrı Yehova, Hz. Musa aracılığıyla Mısır’a on belâ verdi. Firavun ve halkı bu felâketlere uğrayınca, İsrailliler’in Mısır’dan çıkmasına izin vermek zorunda kaldı. Birgün Tanrı Hz. Musa ve Hz. Harun’a, hemen Mısır’ı terketmelerini vahyetti. O gece Hz. Musa, halkı ile beraber yanlarına hayvanlarını da alarak, şehirden çıkıp Kızıl Deniz’e doğru gittiler ve sahilde konakladılar. Firavun; İsrailoğulları’nın kaçtığını farkedince, kölelerini kaybedecekleri düşüncesiyle kararından caydı. Ordusu ile beraber onların peşine düştü. Firavun yaklaşırken İsrailliler, Mısırlıların arkalarından geldiğini görünce dehşete kapılarak RAB’be feryat ettiler. Çıkış 14/11-13 : « Musa’ya şöyle dediler : Mısır’da mezar mı yoktu da bizi çöle ölmeye getirdin. Bak, Mısır’dan çıkarmakla bize ne yaptın! Bırak bizi, Mısırlılar’a kulluk edelim, demedik mi?… Musa : Korkmayın… RAB bugün bizi kurtaracak. Gördüğünüz Mısırlılar’ı bir daha hiç görmiyeceksiniz. RAB sizin için savaşacak.»

Hz.Musa değneğini denizin üzerine uzattı. Deniz ikiye ayrılarak sudan iki yüksek duvar oluştu, arası da kara parçası haline gelmişti. İsrailoğulları susuz topraktan ilerleyerek karşı sahile ulaştılar. Onları arkalarından Firavun ve ordusu takip ediyordu. İsrailliler karşı tarafa geçtikleri zaman Musa değneğini bir daha uzattı. Denizin suları büyük bir gürültü ile Firavun ve askerlerinin üstüne kapandı. Geriye dönen denizin sularında Mısırlılar’ın hepsi boğulmuşlardı. Firavun Ramses ömrünün son anında Yaratıcı Kudret’e iman etmişse de, bu ona hiçbir fayda sağlamamıştı. Kur’an’ı Kerim, Yunus Suresi 10/90-91 : «Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu azgınlık ve düşmanlıkla onları izlemekteydi. Nihayet suda boğulmaya başlayınca: “İnandım; gerçekten İsrailoğullarının iman ettiğinden başka tanrı yok. Ben de O’na teslim olanlardanım.” dedi. Ona : “şimdi mi iman ediyorsun? Halbuki bundan evvel isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.” dendi.»

İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkışı M.Ö.1312 yıllarında gerçekleşti. Onlar; Mısır’daki uzun bir kölelik hayatından sonra, Tanrı’nın lütfu ile Hz. Musa’nın önderliğinde özgürlüğe kavuşmuşlardı.

Tanrı Hz. Musa’ya Tevrat’ı Veriyor
Hz. Musa, Yahudi halkını Kızıl Denizi’ni geçirdikten sonra çöle çıkardı. Çölde şartlar ağırdı. Su, ekmek, yiyecek sıkıntısı başlamıştı. Toplum Musa’ya karşı şöyle konuşuyordu. Çıkış 17/3 « Bizi, oğullarımızı ve hayvanlarımızı susuzlukla öldürmek için mi Mısır’dan çıkardın? » İsyana çok üzülen Hz. Musa RAB’den yardım diledi. 17/4 : « Bu topluluğa ne yapayım? Az daha beni taşlıyacaklardı.» Tanrı tarafından seçilmiş İsrailoğulları, zorluklarla sınanmaktaydı. Toplum darda kaldıkça su ve yiyecek ihtiyaçları, Hz. Musa aracılığıyla mucizevî olarak karşılanıyordu.

İsrailoğulları, Mısır’dan çıktıktan üç ay sonra Sina Çölü’ne vardılar ve Sina Dağı’nın karşısında konakladılar. RAB Hz.Musa’ya şöyle dedi: Çıkış 19/ 9,12 : « Sana koyu bir bulut içinde geleceğim. Seninle konuşurken halk işitsin ve her zaman sana güvensin… Üçüncü gün bütün halkın gözü önünde Ben RAB Sina Dağı’na ineceğim. Dağın çevresine sınır çiz ve halka de ki; sakın dağa çıkmayın, dağın eteğine de yaklaşmayın. » Hz. Musa halka durumu anlattı, Tanrı’yı beklemeye başladılar. Üçüncü günün sabahı gök gürledi, şimşekler çaktı, dağın üzerinde koyu bir bulut vardı. Sina Dağı’nın her yanından duman tütüyordu RAB dağın üstüne ateş içinde inmişti. Hz. Musa, Tanrı’nın içinde bulunduğu koyu karanlığa yaklaşırken, korku içinde olan halk uzakta durup bekledi. (Çıkış, 19/12,21) Hz. Musa RAB ile konuşmuş, ancak yüzünü görmemişti. Çıkış 33 / 18,20 : « Musa, lütfen görkemini bana göster dedi… RAB, ancak yüzümü görmene izin veremem. Çünkü yüzümü gören yaşayamaz. »

RAB; yasalarını, buyruklarını söylemeye başladı. Bunlar öncelikli olarak On Emir, Sunaklara İlişkin Yasalar, Kölelere Nasıl Davranmalı, Şiddete Karşı Yasalar, Mala İlişkin Yasalar, Üç Bayram gibi konulardı. Hz. Musa RAB’bin bütün buyruklarını yazdı ve halkına okudu. Sonra da RAB için sunak kurdu. İsrail Gençleri RAB’be yakmalık kurbanlar sundular, esenlik sunusu olarak boğalar kestiler. Hz. Musa, kurban kanlarını halkın üzerine serpti ve dedi ki: «RAB’bin sizinle yaptığı antlaşmanın bütün maddelerini işte bu kan geçerli kılıyor.» (Çıkış 24/4,8). Halk,: «RAB’bin her söylediğini yapacağız. O’nu dinleyeceğiz, diyerek antlaşmayı onayladı.»

Çıkış 24/12 : « RAB Musa’ya: Dağda yanıma gel, burada bekle, halkın öğrenmesi için üzerine yasalarla buyrukları yazdığım taş levhaları sana vereceğim.» Çıkış 31/18: « Tanrı Sina Dağı’nda Musa’yla konuşmasını bitirince, üzerine eliyle antlaşma koşullarını yazdığı iki taş levhayı ona verdi.» Kur’an’ı Kerim’de de Araf 7/145 de üzerinde ON EMİR yazılı bulunan taş levhalarla ilgili şu açıklamayı yapmaktadır: «Biz Musa için levhalarda herşeyi yazdık: Öğüt olarak, “Kuvvetli tut bunları ve emret” toplumuna da onları en güzel şekliyle tutsunlar…» Eski Antlaşmanın (Tevrat’ın) bir bölümü Sina Dağı’nda verilmiş, diğer bölümleri de çölde dolaştıkları 40 yıl içinde tamamlanmıştı. Tevrat’ta, RAB ile Hz. Musa’nın 40 gün 40 gece birlikte kaldığı anlatılır.

Buzağı Heykeline (Put’a) Tapınma
Sina Dağı’nda Tanrı ile konuşan Hz. Musa, günler geçtiği halde geriye dönmemişti. Halk, kendilerine öncülük yapacak bir ilâha ihtiyaç duydu. Aralarında altınlarını toplayıp Hz. Harun’a getirdiler. O da oymacı aletiyle altından bir buzağı heykeli yapınca halk, bu putun önünde tapınıp, kurban kesmeye başladı. (Çıkış 2/1)RAB Musa’ya Çıkış 32/7 : « Aşağı in, Mısır’dan çıkardığın halkın baştan çıktı, dedi.» Tanrı Yahve mutlak sadakat istemekteydi. Çünkü O, kıskanç bir Tanrı’dır. Yasalar 5/9-10:« Beni seven ve emirlerimi tutanların binlercesine iyilik eden kıskanç bir Tanrı’yım.» Hz. Musa koşarak dağdan indi, buzağıyı ve tapınan insanları görünce çok öfkelendi. Onları yaratan, sonsuz nimetler veren Tanrı’ları RAB’be ibadet edip kulluk edecekleri yerde; kendilerine hiçbir faydası olmayan bir cisme, bir puta tapıyorlardı. Hz.Musa yapılan buzağı heykelini parçalayarak yaktı. Kardeşi Harun; başı boş kalmış halkı dizginleyememiş, düşmanların alay konusu olma nedeni olmuştu. Buzağı heykelini kimin yaptığı konusunda Tevrat ile Kur’an arasında anlaşmazlık vardır. Tevrat’a göre (Çıkış 32/4) Harun, Kur’an’a göre (Taha 20/85) Samiri yapmıştı.

Çıkış 32 / 21,22 : « Harun’a: Bu halk sana ne yaptı ki, onları bu korkunç günaha sürükledin, dedi. Harun: Öfkelenme, bilirsin halk kötülüğe eğimlidir, diye karşılık verdi.» Yasalar 9/20: « Musa: RAB, Harun’a da onu yok edecek kadar öfkelenmişti. O sırada Harun için de yakarmıştım.» Hz.Musa, ordugahın girişinde durdu, «RAB’den yana olanlar gelsin.» dedi. Bütün Levililer (İsrail’in Levi soyundan olup, tapınakta yapılan ayinlere yardım eden kişiler) çevresine toplandı. Çıkış 32 / 27,28: « Musa şöyle dedi: İsrail’in Tanrı’sı RAB diyor ki, herkes kılıcını kuşansın. Ordugâhta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşusunu, yakınını öldürsün. » Levililer, Hz.Musa’nın buyruğunu yerine getirdiler. O gün halktan üç bine yakın insan öldürüldü. RAB; seçmiş olduğu ve dünyaya örnek olması beklenen kimselerin bu sapık davranışına kızmış, onları sert bir şekilde cezalandırmıştı. Yahudi kaynaklarca, o tarihte 3 milyon insandan oluştuğu kabul edilen İsrailoğulları’nın saparak puta tapmış olanı % 1 gibi bir bölümü olduğu kabul edilir.

Antlaşma Sandığı
İsrailoğulları; 40 yıllık yolculukları esnasında yanlarında bulundurdukları Antlaşma Sandığını, beraberlerinde taşımışlardı. Sandık; tahtadan yapılmış, altınla kaplı, üzerinde de kanatlı iki küçük melek vardı. İçine Hz.Musa tarafından, antlaşma koşullarının ve On Emir’in yazıldığı iki taş levha konulmuştu. Bu levhalar Tanrı’nın eliyle yazılmıştı. Çıkış 31/18: «Tanrı Sina dağında Musa’yla konuşmasını bitirince, üzerine eliyle antlaşma koşullarını yazdığı iki taş levhayı ona verdi.» Ayrıca Hz.Musa’nın kendi eliyle yazdığı, Tanrı’nın yasalarını içeren Tevrat da burada korunuyordu. Antlaşma Sandığı; toplanma çadırının içinde bulunuyordu. Hz. Musa’nın önderliğinde RAB’be sunakta kurban kesilerek ibadet yapılmaktaydı. Kolayca kurulup toplanılan bu tapınak, Yahudi halkının 40 yıl boyunca Tanrı’ya yakarıp dua ettiği manevî huzur kaynağı olmuştu. Çıkış 40 / 34, 38 : «O zaman bulut Buluşma Çadırı’nı kapladı ve RAB’bin görkemi konutu doldurdu. Musa Buluşma Çadırı’na giremedi; çünkü bulut her yeri kaplamış, RAB’bin görkemi konutu doldurmuştu. İsrailliler ancak bulut konutun üzerinden kalkınca göçerlerdi. Bulut durdukça yerlerinden ayrılmaz, kalkacağı günü beklerlerdi. Böylece bütün yolculuklarında konutun üzerinde gündüzün RAB’bin bulutu, gece de ateş İsrailoğulları’na yol gösterdi.»

Halkın İsyanı ve Kenan Ülkesi’nin Yasaklanması
Tanrı’nın buyruğu üzerine Hz.Musa’nın önderliğinde İsrailoğulları, Sina Dağı’nda yaşadıkları bir çok olaydan sonra, vaat edilen Kenan (Filistin) topraklarının sınırına geldiler. Yasalar 1/21: «Musa halkına: İşte, Tanrı’mız RAB size bu ülkeyi verdi. Haydi, atalarınızın Tanrı’sı RAB’bin size söylediği gibi, gidip orayı mülk edinin. Korkmayın, yılmayın.» Halk, ilk önce Kenan ülkesinde araştırma yapmak için oraya casus gönderelim, dediler. Hz.Musa bu fikri beğenerek bazı adamlarını göndererek inceleme yaptırdı. Oraya gidenlerin ekseriyetinin verdiği rapor olumlu değildi.Bunun üzerine halk şöyle düşünmüştü : « Ülke çok verimli olmakla beraber, halkı güçlü, kentler de sur ile çevrili ve çok büyüktü, bunun için bu halka saldıramayız, onlar bizden daha kuvvetlidir.» Oraya giden casuslardan biri olan Kalev ise, Hz.Musa’nın önünde halkı susturup şöyle dedi : « Oraya gidip ülkeyi ele geçirelim, kesinlikle buna yetecek gücümüz var. » (Sayılar 13/30-31) Halk; ekseriyetin verdiği rapora uyarak, Kenan Ülkesi’ne girmekten vazgeçti.

Hz.Musa Tanrı’nın emrine rağmen, halkın bu kararına çok üzüldü. Yasalar 1/ 26, 28 : « Musa : Ne var ki, siz oraya gitmek istemediniz. Tanrı’nız RAB’bin buyruğuna karşı geldiniz. Çadırlarınızda söylenerek RAB sizden nefret ediyor, dediniz. Bizi Amorlular’ın eline verip yok etmek için Mısır’dan çıkardı. Oraya niye gidelim? Kardeşlerimiz; yöre halkının bizden daha güçlü…olduğunu söyleyerek cesaretimizi kırdılar. » Tanrı’nın kölelikten kurtardığı, her türlü ihtiyaçlarını karşıladığı, özel olarak seçtiği İsrailoğulları; isyankar davranışlarla nankörlük yapmışlar, buyrukları dinlememişlerdi. Yaptıkları bu son itaatsizlikleri bardağı taşırmış, RAB’bin onları cezalandırması hak olmuştu.

Bu halk çöllerde 40 yıl dolaşacak ancak vaat edilen verimli topraklara girmeyecekler, onların çocukları olan yeni nesile bu ülke verilecekti. Yasalar 1 / 35, 39 : « Atalarınıza ant içerek söz verdiğim o verimli ülkeyi, bu kötü kuşaktan… Kalev dışında hiç kimse görmeyecek, yalnız o görecek, ayak bastığı toprakları ona ve soyuna vereceğim. Çünkü o bütün yüreğiyle RAB’bin yolunda yürüdü. Sizin yüzünüzden RAB bana (Musa) da öfkelenerek, sen de o ülkeye girmeyeceksin, dedi. Ama yardımcın Yeşu oraya girecek. Onu yüreklendir. İsrailliler’in ülkeyi mülk edinmesini o sağlayacak. Tutsak olacak dediğiniz küçükleriniz, çocuklarınız oraya girecekler. Ülkeyi onlara vereceğim.»

Yüce Tanrı, bu olayları Kur’an’ı Kerim’de Maide 5/20,26 ayetleri ile de doğrulamaktadır.

Hz.Musa’nın Çöllerde Geçen Yılları
Hz. Musa, İsrailoğulları’yla 40 yıl çöllerde zorlu bir hayat yaşamıştı. Sert karakterli, isyankar halkına Tora’dan (Tevrat’tan) öğüt veriyordu. Yasalar 8 / 2-6 : « Tanrı’nız RAB’bin sizi 40 yıl boyunca çölde dolaştırdığı uzun yolculuğu anımsayın! Buyruklarına uyup uymayacağınızı, amacınızın ne olduğunu öğrenmek için sizi sıkıntılara sokarak sınadı. Sizi aç bırakarak sıkıntıya soktu. Sonra sizin de atalarınızın da bilmediği man ile sizi doyurdu. İnsanın yalnız ekmekle yaşamadığını, RAB’bin ağzından çıkan her sözle yaşadığını size öğretmek için bunu yaptı… Tanrı’nız RAB’bin, çocuğunu eğiten bir baba gibi, sizi nasıl eğittiğini anlayın. Onun için, Tanrı’nız RAB’bin buyruklarına uyun. Yollarından yürüyün. O’ndan korkun.»

Hz. Musa’nın Vefatı
Tanrı ile iletişim halinde, etkileyici ve örnek bir önder olan Hz. Musa, birçok beyliklerden oluşan İsrailoğulları’nı, bir ulus çekirdeğine dönüştürmeyi başarmıştı. Hz.Musa Moab Ülkesi’nde 120 yaşında iken bu dünyadan ayrıldı. Yerine en yakın yardımcısı Yeşu geçti. Eski kuşağın yerini yeni nesil almış, M.Ö. 1272 yıllarında da Yeşu’nun önderliğinde vaat edilen Kenan Ülkesi fethedilmişti.

http://www.kurandasevgi.gen.tr/kkitaplar/bolum20/bolum20.htm

posted in KİTABI MUKADDES | 0 Comments

4th Mart 2010

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Hz. İSA
Hıristiyanlar’ın babası Hz. İsa, M.Ö. 6 ilâ 4 yıllarında mucizevî şekilde babasız olarak dünyaya gelmişti. Doğumu; insanlık tarihinin bir dönüm noktası olarak kabul edilmiş, Batı ülkeleri de takvimi Hz.İsa’yı milât alarak düzenlemiştir.

Hz.İsa; İncil’de ve Kur’an’ı Kerim’de meshedilmiş, kutsal yağla kutsanmış anlamına gelen Mesih ismiyle ve Yüce Yaratıcı’yı anlattığı için Tanrı Sözü ile de tanımlanmaktadır. O’nun Hz.İbrahim’in oğlu Hz.İshak soyundan geldiği kabul edilir. Annesi Hz. Meryem, dört seçkin aileden biri olan İmran Ailesi’ndendi. Peygamberlik görevine genç bir çağda iken başlamış, yaklaşık beş yıl devam etmişti. Luka 3 / 23 : « İsa göreve başladığı zaman otuz yaşlarındaydı, Yusuf’un oğlu sanılıyordu. » Hz. İsa bazı araştırmacılara göre hiç evlenmemiş, bazılarına göre de Mecdelli Meryem ile evlenerek bir çocuğu olmuştu. Yaşamı boyunca aldığı vahiyleri sözlü olarak aktarmış, bunlar da yazıya geçmemişti. Dünyadan ayrılışı M.S. 30 ilâ 33 yıllarında olmuştu.

 

HZ. İSA’NIN DOĞUMU
İncil’e Göre Hz.İsa’nın Doğumu
Hz. İsa’nın doğumu
, Yüce Tanrı’nın bir mucizesidir. Kudüs Şehri yakınlarında ki Beytlehem’de babasız olarak dünyaya gelmişti. Luka İncili doğumu hakkında şöyle yazmaktadır : 1/26, 37 : « Tanrı, Melek Cebrail’i Celile’de bulunan Nasıra adlı kente, Davut’un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem’di. Onun yanına giren Melek : Selam, ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız ! RAB seninledir… Korkma Meryem, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın… Meryem Meleğe : Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki, dedi. Melek ona şöyle yanıt verdi: Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana Kutsal, Tanrı oğlu denecek… Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.»

Burada Tanrı oğlu kavramı kullanılmıştır. Bu biyolojik bir oğulluk değil, Tanrı’ya yakın olmanın, rıza ve sevgisini kazanmanın bir ifadesiydi. Tevrat ve Zebur’da da bu kavram, aynı manada pek çok kullanılmıştır.

Kur’an’a Göre Hz. İsa’nın Doğumu
Kur’an’ı Kerim’de Hz.İsa’nın doğumu, Meryem Suresi’nde anlatılmıştır. 19/17, 22: « Allah şöyle buyuruyor : Meryem gizlenmek için, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. Meryem, “Senden Rahman’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (Bana kötülük etme) dedi. Melek Cebrail, “Ben ancak RAB’bin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim, dedi. “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım halde, benim nasıl bir çocuğum olabilir? ” dedi. Cebrail, “Evet”, öyle. RAB’bin diyor ki: O iş Benim için çok kolaydır. Onu (İsa’yı) insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir.” dedi. Böylece Meryem çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi. »

Hz.İsa’nın doğumu hakkında İncil ve Kur’an aynı anlatımı kullanmıştır. Ancak Hıristiyanlar sonra ki yüzyıllarda (M.S.325) Hz.İsa’yı Yaratıcı Kudret ile aynı özde kabul ederek tanrılaştırmışlardı. Kur’an’ı Kerim ise buna şiddetle karşı çıkmış Hz.İsa’da tıpkı Hz. Adem gibi “ol” emri ile babasız yaratıldığını açıklamıştır. Meryem 19 / 35 : « Bir oğul edinmek Allah’a asla yaraşmaz. O’nun şanı yücedir. Bir iş ve oluşa karar verdi mi, ona sadece “OL” der ve o hemen oluverir. » Allah katında, yaratılış bakımından Hz.İsa’nın durumu Hz.Adem’in durumu gibiydi. Ali İmran 3 / 59 : « Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “OL” dedi, o da oluverdi.» Yüce Yaratıcı; Hz.Adem’i toprak ile şekillendirmiş ve ruh vererek onu canlandırmıştı. Kur’an’a göre Hz.İsa da Hz.Adem gibi babasız yaratılmış, Yüce Allah’ın oğlu değil, kulu ve peygamberiydi.

 

HZ. İSA’NIN ÇOCUKLUĞU
Hz. İsa’nın çocukluğu hakkında bilgiler yalnız Luka İncili’nde bulunmaktadır. İncil’e göre; o küçücük bir bebek iken sünnet edildi. Luka 2/21 : « Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, ona İsa adı verildi. Bu, onun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği isimdi. » Hz. İsa’da her yahudi çocuğu gibi, o da bebek iken sünnet olmuş, Tanrı’nın Hz.İbrahim ile yaptığı antlaşmanın işaretini almıştı.

Hz.Meryem Kudüs yakınlarında ki Beytlehem’de Hz.İsa’yı dünyaya getirdikten sonra, nişanlısı Yusuf ile Nasıra’ya geldiler. Luka 2 / 39 : « Yusuf’la Meryem, RAB’bin yasasında öngörülen herşeyi yerine getirdikten sonra Celile’ye, kendi kentleri Nasıra’ya döndüler. Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı’nın lütfu onun üzerindeydi. » Çocukluğunu geçirmiş olduğu kentten dolayı Nasıralı İsa ve ona bağlı olan topluluk da Nasraniler olarak anılıyordu.

Hz.İsa’nın doğumundan sonra Hz.Meryem marangozluk yapan Yusuf ile evlendi. Hz.İsa, bu evlilikten dört erkek kardeş ile kızkardeşlere sahip olmuştu. Matta 13/55, 56 : « Marangozun oğlu değil mi bu? Annesinin adı Meryem değil mi? Yakup, Yusuf, Simun ve Yahuda onun kardeşleri değil mi? Kızkardeşlerinin hepsi aramızda yaşamıyor mu?…» Hz.İsa’dan sonra kardeşlerinin en büyüğü olan Yakup, ağabeyinin görevlerini devam ettirerek 30 yıl Nasrani topluluğuna başkanlık etmişti. Namuslu, dürüst ve Hz.İsa Mesih’in öğretisini eksiksiz uygulayan bir lider olarak tanımlanıyordu. Bugün; İncil’i oluşturan 27 kitabın, 20.sırasını, Hz.İsa’nın kardeşi “Yakup’un Mektubu” almaktadır.

Hz.İsa Nasıra’da kardeşleri ile büyüyor, insanlar tarafından beğeniliyor ve seviliyordu. Yahudi töresine uygun olarak, 12.yaşın gerektirdiği dinsel törenler ona da yapıldı. Luka 2 / 41, 51 : « İsa’nın annesi babası her yıl Fısıh Bayramı’nda Yeruşalim’e (Kudüs’e) giderlerdi. İsa 12 yaşına gelince, bayram geleneğine uyarak yine gittiler. Bayramdan sonra eve dönerken küçük İsa Yeruşalim’de kaldı…Üç gün sonra onu tapınakta buldular. Din öğretmenleri arasına oturmuş, onları dinliyor, sorular soruyordu, Onu dinleyen herkes zekâsına ve verdiği yanıtlara hayran kalıyordu...İsa onlarla birlikte yola çıkıp Nasıra’ya döndü. Onların sözünü dinledi… İsa bilgelikte ve boyda gelişiyor, Tanrı’nın ve insanların beğenisini kazanıyordu. »

 

HZ. İSA’NIN GELİŞ NEDENİ
Hz. İsa’nın geliş sebebi olarak İncil’de iki öğreti bulunmaktadır. Pavlus ve Yuhanna İncili, tanrılaşmış bir İsa Mesih’i anlatırken, Sinoptik İnciller ise peygamber konumunda bulunan Hz. İsa’nın geliş sebebini detaylarıyla açıklar. Kur’an’ı Kerim ikinci görüş ile ayni paralelliği göstermektedir.

Pavlus ve Yuhanna İncili’ne Göre
Pavlus mektuplarında
, diğer İnciller’de bulunmayan tamamıyla kendisine ait bir öğretiyi açıklamıştır. Hz. İsa, doğuştan günahlı olan insanları kurtarmak için dünyaya gelmişti. Akıttığı kanı da günahların bedeliydi. Bu inanç, Hıristiyanlığın ana direklerinden birini teşkil eder. Ona göre ilk insan ve peygamber Hz. Adem yasaklanmış meyvayı yiyerek Tanrı’ya itaatsizlik etmiş, asiliği baba – oğul vasıtasıyla soyuna da geçmiş, böylece bütün insanlar günahkâr olmuştu. Romalılar 5 / 12 : « Günah bir insan (Adem) aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi.» Tanrı; insanlara olan sevgisinden dolayı onları bu günahtan kurtarmak için bir yöntem sundu. Öz Oğlu’nu dünyaya gönderip kurban edecek, onun kanı bu günahların bedeli olacaktı. Romalılar 8 / 3: «…Öz Oğlu’nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı.» Ancak İsa Mesih’e iman edenler doğal günahlarından kurtulacak, sonsuz yaşama kavuşacaklardır. Romalılar 6/22: « Şimdi günahtan özgür kılınıp Tanrı’nın kulları olduğunuza göre, kazancınız kutsallaşma ve bunun sonucu olan sonsuz yaşamdır.»

Yuhanna İncili‘nde de Hz. İsa’nın geliş sebebinin sonsuz yaşam olduğu açıklanmıştır. Yuhanna 10/10: «…Ben (İsa) ise insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim.» Tanrı’nın Öz Oğlu olan İsa Mesih’e iman edenler sonsuz yaşama kavuşacaktır. Yuhanna 11 / 25,26 : « İsa ona “Diriliş ve yaşam Ben’im” dedi.” Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve Bana iman eden asla ölmeyecek…»

Netice olarak Pavlus’un Mektupları ve Yuhanna İncili; Tanrı’nın insanları günahtan ve ölümden kurtarmak üzere, Öz Oğlu İsa Mesih’i gönderdiğini açıklar.

Sinoptik İnciller’e Göre
Sinoptik İnciller‘e göre Hz. İsa; Tevrat’ı doğrulamak, insan eliyle konulan yasaları temizlemek, toplumu içine düştükleri dinî ve ahlakî çöküntüden kurtarmak ve Kutsal Yasa’yı İncil ile yeniden düzenlemek için gelmişti. O, İsrailoğullarına gönderilmiş son peygamberdi.

Kutsal Yasa’yı tamamlamaya geldim. Matta 5 / 17 : « Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın.Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.»

Tanrı Buyruğunu Geleneklerinizle Örtmeyin.Din adamları; kuşaktan kuşağa aktardıkları gelenekleri Tevrat’ın içine sokarak Tanrı sözünü örtmüş, menfaatlerine uyumlu ayrı bir din haline getirmişlerdi. Yüce Tanrı elçisi Hz.İsa Mesih’e, İncil ile bu bozulmayı temizleme görevi de vermişti. Markos 7 / 8,9,13 :« Siz Tanrı buyruğunu bir yana bırakmış, insan yasalarına uyuyorsunuz… Kendi geleneğini sürdürmek için Tanrı buyruğunu bir kenara itmeyi ne güzel beceriyorsunuz…Kuşaktan kuşağa aktardığınız geleneklere, Tanrı’nın sözünü geçersiz kılıyorsunuz. »

Korunan Yasalar. Hz. İsa Tevrat’ta ki en önemli yasayı, İncil’e kelime kelime ilâve etmişti. Markos 12 / 28,29 : «…Yahudi din bilgini İsa’ya, buyrukların en önemlisi hangisidir, diye sordu. İsa şöyle karşılık verdi. En önemlisi şudur. Dinle ey İsrail! Tanrı’mız RAB tek RAB’dır. Tanrın RAB’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin. »

Aynı yasa Tevrat’ta Tesniye kitabında da vardır. 6 / 4, 5 : « Dinle ey İsrail! Tanrı’nız RAB tek RAB’dır. Tanrım RAB’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün kuvvetinle seveceksin.»

Esası Değişmeyen Yasalar. Tevrat’ta ki On Emir‘in büyük bölümü de İncil’de de yasalaşmıştır. Matta 19/16,19: «Adamın biri İsa’ya gelip, “Öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik yapmalıyım?” diye sordu… İsa, ‘Tanrı’nın buyruklarını yerine getir, dedi. Adam, “Hangi buyrukları”, diye sordu. İsa şu karşılığı verdi : Adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin ve komşunu kendin gibi seveceksin. »

Tevrat’ta ise On Emir şöyledir. Çıkış 20/1, 17 : « Tanrı şöyle konuştu: Seni Mısırdan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın Yahve Benim.1) Benden başka Tanrın olmayacak. 2) Put yapmayacaksın, putların önünde eyilmeyecek, onlara tapmıyacaksın. 3) Tanrı’nın adını boş yere ağzına almayacaksın. 4) Altı gün çalışacak bütün işlerini yapacaksın, ama yedinci gün Bana, Tanrın RAB’be şabat Günü olarak adanmıştır. 5) Annene, babana saygı göstereceksin. 6) Adam öldürmeyeceksin. 7) Zina yapmayacaksın. 8) Çalmayacaksın. 9) Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin. 10) Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin. »

Yumuşatılan Yasalar. Tevrat’ta kısas (ödeşme) emri vardır. Yüce Tanrı, eski çağın insanları için uygun gördüğü aşağıdaki sert yasayı İncil’de hafifletmiştir. Luka 6 / 27,31 ve Matta 5 /38,40 : « Göze göz, dişe diş dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana, öbür yanağınızı çevirin. Size karşı davacı olup gömleğinizi almak isteyen ceketinizi verin… Sizden birşey isteyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin.»

Tevrat’ta kısas emri şöyledir. Çıkış 21 / 23, 25 : « Karşı taraf zarar görürse, o zaman can yerine can, göz yerine göz, diş yerine diş, el yerine el, ayak yerine ayak, yanık yerine yanık, yara yerine yara vereceksin.» Ayette görüldüğü gibi Tevrat’ta kısas emri, zamanın ilkel şartlarına göre sert bir şekilde bulunmaktaydı. Bu sert yasa, Kur’an’ı Kerim’de de “sen affetmeyi esas al” buyruğu ilave edilerek yumuşatılmıştır. (Maide 5/45)

Kur’an’a Göre Hz.İsa’nın Geliş Sebebi. Kur’an, Hz.İsa’nın geliş nedeni hususunda Matta, Markos ve Luka İncilleri ile paralellik göstermektedir. Hz.İsa; peygamber olarak Tevrat’ı doğrulamak,bazı aksaklıkları düzeltmekle görevlendirilmiş, RAB’bin mucizelerini de beraberinde getirmişti. Ali İmran 3/50: « (İsa) Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim. RAB’biniz tarafından size bir mucize de getirdim; o halde Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.» Allah Hz.İsa’ya İncil’i vermişti. Maide 5/46: «…O’na İncil’i verdik. Hidayet ve ışık vardı onda…»

 

Hz. İSA’NIN TEBLİĞİ
Hz. İsa Tebliğ görevine, Hz.Yahya tarafından vaftiz edilmesiyle başlar. Hz.Yahya, Hz.Zekeriya’nın oğluydu. Hz.İsa’dan altı ay daha büyüktü. Önceleri Tevrat’a sonra da İncil’e hizmet etmişti. Babası Hz. Zekeriya gibi o da halkı tarafından şehit edildi.

Hz.İsa Vaftiz Oluyor
Hz.Yahya Yahudiye Çölü’nde ortaya çıktı. Bütün yöre halkı ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria Irmağı’nda su ile vaftiz ediliyordu. Matta 3/13,16 : « Bu sırada İsa, Yahya tarafından vaftiz edilmek üzere Celile’den şeria Irmağı’na, Yahya’nın yanına geldi. Ne var ki Yahya ‘Benim senin tarafından vaftiz edilmem gerekirken, sen mi bana geliyorsun?’ diyerek ona engel olmak istedi. İsa ona şu karşılığı verdi: şimdilik buna razı ol! Çünkü doğru olan herşeyi bu şekilde yerine getirmemiz gerekir, dedi. O zaman Yahya onun dediğine razı oldu. İsa vaftiz olur olmaz sudan çıktı.»

Hıristiyanlıkta Hz.İsa tarafından öngörülen vaftiz olma emri, Tanrı’ya iman etmenin bir sembolü olmuştu. Bu ruhsal tören, su ile yapılmaktaydı. Yahudiler’de ve Müslümanlar’da ki sünnet olmanın (DOĞRUSU: GÜSLÜN) yerini, Hıristiyanlarda vaftiz olma almıştır. Bu tören; Hz.İsa ve havarileri zamanında İsa adıyla yapılmış; sonra ki yüzyıllarda da Baba, Oğul ve Kutsal Ruh ismiyle düzenlenmiştir.

Hz. İsa’nın Elçileri (Havariler)
Hz.İsa’nın yardımcıları havariler, genellikle balıkçılıkla uğraşıyorlardı. Tanrı’ya ve O’nun peygamberi Hz.İsa’ya içtenlikle iman etmişlerdi. Maddi ve manevi tüm güçleri ile Tanrı’nın Elçisi’ne destek vermişler, Hz.İsa’dan sonra da birçok ülkelere giderek İncil Yasaları’nı insanlara öğretmişlerdi. Markos 1/16, 18: «...Bu adamlar balıkçıydı. İsa onlara : ‘Arkamdan gelin, sizleri insan tutan balıkçılar yapacağım‘ dedi. Onlar da hemen ağlarını bırakıp onun arkasından gittiler.» Hz.İsa böylelikle yardımcılarını belirledi. Matta 10/ 2,4: « Bu on iki elçinin adları şöyle: Birincisi Petrus adıyla bilinen Simun, onun kardeşi Andreas, Zebedi’nin oğulları Yakup ve Yuhanna, Filipus ve Bartalmay, Tomas ve vergi görevlisi Matta, Alfay oğlu Yakup ve Taday, Yurtsever Simun ve İsa’ya ihanet eden Yahuda İskariot.» Markos 3/13,15 : «İsa, dağa çıkarak istediği kişileri yanına çağırdı… Bunlardan 12 kişiyi yanında bulundurmak, Tanrı sözünü duyurmaya göndermek ve cinleri kovmaya yetkili kılmak üzere seçti…»

Kur’an’ı Kerim‘de havarilerden övgü ile söz eder. Saf 61/14: « ‘Ey iman edenler, Allah’ın yardımcıları olun. Nasıl ki Meryem oğlu İsa havarilere, ‘Allah’ın yardımcıları kimlerdir?‘ dediğinde havariler, ‘Allah yolunun yardımcıları biziz‘, demişlerdi. Böylece İsrailoğulları’nın bir kısmı iman ederken, bir kısmı da inkâr etmişti…»

Ne Mutlu Barışı Sağlayanlara
Hz.İsa çocukluğunun geçtiği Nasıra bölgesinden ayrılarak Celile’nin Genaseret Gölü kıyısında, ilk tebliğ görevine başladı. Filistinin her tarafında mesajlarını veriyor, insanların büyük ilgisini çekiyordu. Halk arasında rastlanan hastaları iyileştiriyor, birçok mucizeleri de gerçekleştiriyordu. Ünü Suriye’ye kadar bütün ülkelere yayılmıştı.

Hz.İsa kalabalıkları görünce öğrencileri havarilerle dağa çıktı. Halka şöyle seslendi :Matta 5/1,10:« Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır. Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı’yı görecekler. Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek. Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.»

Göklerin Egemenliği, İncil’in bazı bölümlerinde de Tanrı’nın Egemenliği olarak geçen bu kavram, Kur’an’a göre dünyada ve ahirette gerçekleşmekte olan adalet ve hakimiyettir. Hıristiyan inanışına göre, Hz.İsa’nın dünyaya gelmesi ile Göklerin Egemenliği başlamıştır, onun bir kral olarak melekleriyle geri dönüşüyle de tamamlanacaktır. Yahudilerin inanışına göre ise, Hz.Davud’un soyundan bir mesih gelerek, inançlarına ve kurtuluşlarına aracılık edecektir.

İnsanın İçinden Kaynaklanan Kötülükler
Hz.İsa, halkı yine yanına çağırarak onlara insanı kirleten içinden, yüreğinden kaynaklanan  kötülüklerdir, dedi. Markos 7/15, 22: « İnsanın dışında olup içine giren hiçbir şey onu kirletmez. Dıştan giren, insanın yüreğine değil, midesine gider, oradan da helaya atılır… İnsanı kirleten, insanın içinden çıkandır. Çünkü kötü düşünceler fuhuş, hırsızlık, cinayet, zina, açıkgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir.»

Davut Soyundan Kurtarıcı Kral İsa Mesih
Hz.İsa, asırlardan beri huzur bulmamış Yahudi halkının yakında kurtuluşa ereceklerini, Tanrı’nın egemenliğinin yakın olduğunu söyleyerek moral veriyor ve inançlarını kuvvetlendiriyordu. Halk onun Davut soyundan geldiğini, kurtarıcı kral Mesih olduğuna inanıyordu. Bu Tanrının Egemenliğini kurmasını bekledikleri kurtarıcı kralla özdeşleştirilmesinden kaynaklanıyordu. Hz.Davud; İsrailoğulları’nın en ünlü, en çok sevilen, Tanrı’nın sevgisini kazanmış ve Zebur ile ödüllendirilmiş bir kralıydı. Davud oğlu peygamber İsa Mesih‘de, atası kral Davud gibi Tanrı’nın sevgisini kazanacak, halkı zulümlerden kurtaracak ve onları kurtuluşa erdirecekti. Bu inanç bütün Yeruşalim şehrine yayılmıştı. Matta 21 / 9, 11: «…Kalabalıklar şöyle bağırıyorlardı: Davud oğluna hozana (şimdi kurtar)! RAB’bin adıyla gelene övgüler olsun, en yücelerde hozana! İsa Yeruşalim’e girdiği zaman bütün kent, Bu kimdir diyerek çalkalandı. Kalabalıklar, ‘Bu Celile’nin Nasıra Kenti’nden Peygamber İsa’dır’, diyordu.»

Başkasını Bağışlayın Siz de Bağışlanırsınız
Hz.İsa etrafını çeviren topluluğa : Beni dinleyin, sizlere şunu söylüyorum. Luka 6/37,41 : « Başkasını yargılamayın, siz de yargılanmazsınız. Suçlu çıkarmayın, siz de suçlu çıkarılmazsınız. Başkasını bağışlayın siz de bağışlanırsınız. Verin, size verilecektir… Hangi ölçekle verirseniz ayni ölçekle alacaksınız… Sen neden kardeşinin gözünde ki çöpü görürsün de kendi gözünde ki merteği farketmezsin. Kendi gözündeki merteği görmezken, kardeşine nasıl, ‘kardeş izin ver, gözünde ki çöpü çıkarayım’, dersin? Seni iki yüzlü! Önce kendi gözünde ki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözünde ki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.»

 

HZ. İSA’NIN MUCİZELERİ
Hz. İsa Mesih mucizevî bir doğumla babasız olarak dünyaya gelmişti. Yüce Tanrı onu özel olarak hazırlamış, ilim ve hikmetle destekleyip göndermişti. Birçok mucizeleri sergilemesiyle büyük bir peygamber olduğunu gösteriyordu. Mucize; insanların yapamadığı, ancak Yüce Tanrı tarafından yapılan veya peygamberlerine verdiği tabiat üstü bir olaydır. Hz.İsa Tanrı’nın izniyle ölüleri diriltmiş, körlerin gözlerini açmış, cüzamlıları iyileştirmişti. İncil, Hz. İsa’nın gerçekleştirdiği mucizeleri geniş olarak anlatmaktadır. Bunlar özetlenecek olursa: « Binlerce insanın doyurulması, kötürümlerin ve felçlilerin iyileştirilmesi, kör olan gözlerin açılması, ruhsal hastaların (cinlilerin) ve cüzamlıların iyileştirilmesi, ölülerin diriltilmesi, fırtınanın dindirilmesi, hastaların ve saralıların iyileştirilmesi, Hz.İsa’nın su üstünde yürümesi, suyu şaraba çevirmesi, sağırların iyileştirilmesi.»

Kur’an’ı Kerim de Hz.İsa’nın mucizelerini doğrulamaktadır. Ancak bu olayların Allah katında, O’nun izniyle olduğunu vurgular. Ankebut 29/50 : «…De ki mucizeler Allah katındadır.» Maide 5/110 ayeti şu açıklamayı yapmıştır: «Allah, ‘Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla, buyurmuştu. Seni Kutsal Ruh’la (Cebrail’le) desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti. Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. İzninle çamurdan kuş gibi birşey yapmış, ona üflemiştin de o yine iznimle canlı kuş olmuştu. Anadan doğma körü, alacalı (cüzamlı) hastayı iznimle iyileştirmiştin. İznimle ölüleri diriltiyordun…»

 

YAHUDİ DİN ADAMLARININ DÜŞMANLIĞI
Hz. İsa zamanında Filistin, çok tanrılı putperest Romalılar’ın egemenliğindeydi. Bu Greko-Romen kültüründen etkilenen İsrailoğulları’nın inançlarında çöküntüler meydana getirmiş, dinlerini farklı yorumlayan birçok mezhepler oluşmuştu.

Din Adamlarının Durumu
Meydana gelen birçok mezheplerden en önemlileri Ferisiler ve Saddukiler‘di.

Ferisiler; dindar bir Yahudi mezhebiydi, Tevrat’a ve dinsel kurallara bağlıydılar. Ancak bu samimi inançlarını zamanla kaybettiler. Çarpık inançlara sapmış geleneklerini Tevrat’a karıştırarak bunları yasalaştırmışlardı. Halk üzerinde büyük bir otoriteye sahiptiler ve saygı görüyorlardı. Oluşturdukları sahte din, onlara hem mevki ve hem de çıkar sağlıyordu.

Saddukiler, yalnız Hz. Musa’nın kitaplarını kabul ediyorlar; ölümden sonra ki yaşam, diriliş, cennet, cehennem düşüncesine ve cin, melek gibi olağanüstü varlıklara inanmıyorlardı. Hepsi zengindi, Roma yönetimi ile işbirliği içindeydiler, onlardan büyük menfaatleri vardı.

Ferisiler ve Saddukiler‘de Romalılar’ın yönetiminden memnundular, çünkü mevcut düzenden çıkar sağlıyorlardı. Hz.İsa; Roma’nın getirdiği putperest kültürünü ve sapmış din adamlarını hedef almıştı. Onları doğru yola, Tanrı’nın yoluna davet ediyordu. Bu durumdan çok rahatsız olan din adamları, Hz.İsa’ya karşı çıkıyor, onu büyücülükle suçluyordu.

Hz.İsa Sapmış Din Adamlarını Uyarıyor
Bazı din adamları; Tevrat Yasası’nı kuşaktan kuşağa değiştirmişler, kendi çıkarlarına uygun bir din meydana getirmişlerdi. Markos 7 / 1, 8,13: «İsa, Ferisilere ve bazı din bilginlerine şöyle dedi: Siz Tanrı buyruğunu bir yana bırakmış, insan töresine uyuyorsunuz… Kuşaktan kuşağa aktardığınız törelerle, Tanrı’nın sözünü geçersiz kılıyorsunuz.»

Hz.İsa halkın önünde din bilginlerini sahterkarlıkla, zavallı dul kadınları kandırarak çıkar sağlamakla suçluyordu. Luka 20/45,46: « Bütün halk dinlerken İsa öğrencilerine şöyle dedi : Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan hoşlanan, meydanlarda selâmlamaya, havralarda en seçkin yerlere, şölenlerde baş köşelerde kurulmaya bayılan din bilginlerinden sakının. Dul kadınların malını, mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin cezası daha ağır olacaktır.»

Din adamları; Tanrı sevgisini ve adaleti herşeyden üstün tutacakları yerde, bu gerçeği ihmal ediyor, sahtekârlık yapıyorlardı. Luka 11 / 42, 46: « Vay halinize ey Ferisiler! … Adaleti ve Tanrı sevgisini ihmal edersiniz… İnsanlara taşıması güç yükler yüklersiniz, kendiniz ise bu yükleri kaldırmak için parmağınızı bile kıpırdatmazsınız.»

Menfaati Bozulan Dincilerin Düşmanlığı
Hz.İsa halkın önünde bazı din bilginleri ve Ferisiler’in iç yüzünü birer birer açıklayınca, onların düşmanlıkları daha da artmıştı. Matta 21/45,46 : « Başkâhinler ve Ferisiler, İsa’nın anlattığı benzetmeleri duyunca bunları kendileri için söylediğini anladılar. Onu tutuklamak istedilerse de halkın tepkisinden korktular, halk onu peygamber sayıyordu. »

Bir taraftan din adamları Hz.İsa’yı yalancı peygamber ilân ederek halkın gözünden düşürmeye çalışmışlar ve bunda da muvaffak olmuşlardı. Yahudi halkı içinde Hz.İsa’ya iman etmiş, ancak küçük bir topluluk olan Nasraniler vardı. Diğer taraftan Roma yönetimi ile Greko-Romen kültürünü kabul edenler Hz.İsa’dan rahatsız oluyordu. Çünkü o, ünü bütün ülkeye yayılmış Yahudilerin kurtarıcı kralı Davut oğlu İsa Mesih’ti.

Hz.İsa, tüm bu olumsuzluklar karşısında peygamberlere özgü sabrıyla, tebliğ görevine devam ederek insanları Tanrı yoluna davet ediyordu.

Kur’an’ı Kerim, Hz.İsa’ya karşı oluşan cepheyi şöyle bildirmektedir. Zuhruf 43/63, 65 : « İsa açık kanıtlarla geldiğinde demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve tartışıp durduğunuz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin… Böyle iken aranızdan çıkan hizipler anlaşmazlığa düştüler…»

 

İNCİL’DE “İSA MESİH DİRİLDİ Mİ?”
Dindar bir Yahudi mezhebi olan Ferisiler ve Saddukiler, çarpık inançlara sapmış ve geleneklerini de yasalaştırmışlardı. Hz.İsa; bazı Yahudi din bilginlerinin iç yüzünü halka açıklıyor, böylece onların düşmanlıklarını da kazanıyordu. Hz. İsa’yı “ yalancı peygamber ” ilân etmişler, halkın gözünden düşürmekte de başarılı olmuşlardı. Onu cezalandırmak için Roma valisi Pilatus’a şikayet ettiler. İncil’de ölüm cezasına mahkûm edilen Hz. İsa’nın, çarmıha gerilerek çivilenişi ve acılar içinde vefat ettiği bildirilmiştir.

PAVLUS’A GÖRE HZ.İSA’NIN ÖLÜMÜ VE DİRİLİŞİ
Günah bir insan (Adem) yoluyla, ölüm de günah yoluyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi.
(Romalılar 5 / 12)
Tanrı Mesih’i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi. (Romalılar 3 / 25)

Yalnız Pavlus’a ait olan bu öğretiye göre, ilk insan Adem Tanrı’ya isyan etmiş, günahlı olmuştu. Bu günah bütün soylara babadan oğula geçiyor, böylece her çocuk da günahlı doğuyordu. Tanrı, adaleti ve insanlara olan sevgisinden dolayı yeni bir kurtarma planını yürürlüğe koydu. Oğlu İsa Mesih’i, insanları bu doğal günahlardan kurtarmak ve sonsuz yaşama kavuşturmak için dünyaya gönderdi. Onun çarmıhta insanların kurtulması için akıttığı kan, doğal günahların bedeliydi. Rab İsa Mesih’e iman ederek vaftiz olanlar, yükümlülükten kurtulacaktı. İşte bu görüş, bugün Hıristiyan Dünyasının büyük bölümünün temel inancı ve ümididir.

Tanrı’nın öz Oğlu olmasına rağmen İsa Mesih’in çarmıha gerilmesi, onun küçük düşmesine sebep olmuştu. Bu durumu, Yahudiler ve diğer toplumlar (putperestler) de küçümsüyordu. Pavlus 1. Korintlilere gönderdiği mektupta şöyle yazmıştı : 1 / 23 : « Ama biz çarmıha gerilmiş Mesih’i duyuruyoruz. Yahudiler bunu yüz karası, öteki uluslar da saçmalık sayarlar. » Olayın izahı için, insanlara uygun gelecek bir formül bulunmalıydı. Pavlus’un düşüncelerinde buna çare olarak “ diriliş fikri ” oluşmaya başladı.

Pavlus’un öğretisi Romalılara yazdığı mektuba şöyle yansıdı. 1 / 4 : «…Ölümden dirilmekle Tanrı’nın Oğlu olduğu kudretle ilân edildi. » İsa Mesih’e iman edenler, doğal günahlardan da aklanmış oluyordu. 1.Korintliler 15 / 3, 4: «…Kutsal yazılar uyarınca Mesih, günahlarımıza karşı öldü, gömüldü ve kutsal yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. »Dinsel Tarih Yazarı Prof. Dr. Mircea Eliade, bu konuda şu açıklamayı yapmıştı. Cilt 2, s.398, 405 : «Pavlus’un Mesihçiliği “diriliş fikri” çevresinde gelişir… Gerçekten de İsa Mesih diğer insanlardan hiç de farklı değildi. Tanrı Oğlu olmasına karşın, küçük düşürüldü ve çarmıhta öldü. Ama dirilişi tanrısallığını doğruladı. Yine de bu parlak kanıt, herkes tarafından kabul edilmedi. »

 

… Mesih …üçüncü gün ölümden dirildi. Kefas ( havari Petrus)’a, sonra Onikiler’e göründü. Daha sonra da beşyüzden çok kardeşe ayni anda göründü… Sonra (İsa Mesih’in kardeşi) Yakup’a göründü. Son olarak… bana da göründü. (1.Korintliler 15 /14-15)
…Mesih dirilmemişse, bildiriniz de imanınız da boştur. Ve bizim Tanrı’yla ilgili tanıklığımız da yalan olmuş olur. Çünkü Tanrı’nın Mesih’i dirilttiğine tanıklık ettik… (1.Korintliler 15/13)

Pavlus’a göre, Rab İsa Mesih öldükten sonra dirilmiş; havarilere, birçok imanlılara ve son olarak da kendisine de görünmüştü. Tanrı’nın dirilttiği Mesih’i bizzat gördüğüne de tanıklık ediyordu.

Bilindiği gibi Pavlus, Hz. İsa’nın vefatından iki veya üç yıl sonra Hıristiyan olmuştu.(Bkz. Bu kitap, “Saul’un Vaftiz Olması”, Ayrıca Bkz. Prof. Dr. Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, Cilt 2, Sayfa:380)
O tarihlerde Saul ismiyle eylemlerde bulunan Pavlus, Hıristiyanlara zulmediyordu. Elçilerin işleri 8/3: «Saul ise Hıristiyan topluluğunu kırıp geçiriyordu. Ev ev dolaşarak, kadın erkek demeden imanlıları dışarı sürüklüyor, hapse atıyordu» Henüz Hıristiyan dahi olmamış ve o topluma düşman olan bir kimseye, dirilen İsa Mesih’in gelip görünmesi mümkün müydü?

Ayrıca Pavlus İsa Mesih’in kardeşi Yakup’a da göründüğünü söylemiştir. Oysa Yakup, İncil’in 20. sırasında yer alan mektubunda kardeşi Hz. İsa’yı ilahlaştırmamış, dirildiği ve kendisine göründüğü hakkında hiçbir anlatımı da olmamıştır.

İNCİLLERE GÖRE HZ.İSA’NIN ÖLÜMÜ VE DİRİLİŞİ
Hz.İsa’nın ölümü.
… Ama İsa yüksek sesle bağırarak son nefesini verdi. (Markos 15 / 37)
(İsa) Onlara dedi ki, “ şöyle yazılmıştır; Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek.(Luka 24 / 46)
İsa… “Tamamlandı” dedi ve başını eğerek ruhunu teslim etti.
(Yuhanna 19 / 30)

Pavlusçu Hıristiyanlığın Dört İnci’line göre de İsa Mesih; Pavlus’un öğretisinde olduğu gibi, Ademden kaynaklanan doğal günahlardan kurtulmanın karşılığı olarak çarmıha gerilmişti. Akıttığı kan, günahların bedeliydi. Ölümünün üçüncü gününde dirilmiş, öğrencilerine göründükten sonra göğe yükselmiş, Tanrı’nın sağına oturmuştu. Matta 26 /64: «…İnsanoğlu’nun (İsa’nın), Kudretli Olan’ın (Tanrı’nın) sağında oturduğunu …göreceksiniz.»

İnciller, Roma İmparatorluğunun Yahudi Devleti’ni ortadan kaldırdığı M.S. 70 yılından sonra yazılmaya başlanmıştı. Bu; birbiriyle çatışma halinde olan iki inançtan Nasrani Hıristiyanlığın dışlandığı, Pavlusçu Hıristiyanlığın öne çıktığı bir devirdi. Hıristiyanlığın ilk temel belgeleri olan Pavlus’un Mektupları savaştan sonra çok değer kazanmış, hızlı bir şekilde derlenip toplanmıştı. M.S.62-64 yıllarında vefat eden Pavlus, ölümünden sonra Nasrani Hıristiyanlığa üstünlük kazanmıştı. Kilise Teşkilatı tarafından resmen kabul edilen 4 kitap, Pavlusçu Hıristiyanlığın İncilleri’ydi. (Bkz. Bu Kitap, İncil, İncil Yazarlarının Durumu)

Hz. İsa Mesih’in dirilişi.
Melek kadınlara şöyle seslendi:… çabuk gidin, öğrencilerine şöyle deyin: İsa ölümden dirildi…Celile’ye gidiyor, kendisini orada göreceksiniz… (Matta 28 / 5, 7)
… Adamlar ise onlara, “ Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz? ” dediler. O ( İsa) burada yok, dirildi…(Luka 24 / 5, 6)
İsa ( Mecdelli Meryem’e ), “ Bana dokunma! ” dedi. “ Çünkü daha, Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Baba’m ve sizin Baba’nızın, benim Tanrım’ın ve sizin Tanrınız’ın yanına çıkıyorum.” (Yuhanna 20 / 17)

Bugün Hıristiyanların büyük bölümü, İsa Mesih’in insanların doğal günahlarının bedeli olarak çarmıhta öldüğüne, sonra da dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Tanrı’nın Kurtarma Planı’na göre; dirilişten sonra göğe yükselen İsa Mesih, bir müddet sonra melekleriyle birlikte görkem içinde yeryüzüne inecektir.
Hıristiyanlar bu olayı, Paskalya (Diriliş) Bayramı olarak her yıl kutlamaktadır.

ÇARMIH KONUSUNDAKİ ÇELİŞKİLER
İnciller, çarmıh ile ilgili açıklamalarında birbirleriyle çelişirler. Hz. İsa’nın tutuklanması ve çarmıha gerilmesi, Romalıların ve Yahudi halkının önünde cereyan etmişti. İnciller Hz. İsa’nın dünyadan ayrılışından yıllarca sonra yazıldığından, muteber görgü tanıklarının ifadelerine dayanmamıştı. Hz.İsa’nın yaşamına hiçbir zaman tanık olmamış olan İncil yazarları, gerçek şahitlerin vefatları sonrasında İncilleri kaleme almışlardı. Bu bakımdan her kitap, diğeriyle uyum sağlamıyordu. Tanrı’nın sözlerinde bu kadar tutarsızlık olması mümkün müydü?

Çarmıhla ilgili çelişkilerden birkaç örnek :
1) Hz. İsa’nın tutuklanması konusu çelişkili anlatılmıştır. Sinoptik İnciller’de (Matta 26 / 49, Markos 14/45, Luka 22/48) Yahuda beraberinde getirdiği silahlı – sopalı kalabalığa, Hz.İsa’yı öpmek suretiyle ele vermişti.
Yuhanna İncili’nde (18/6) ise, gelen kalabalığa Hz.İsa bizzat kendini tanıtarak teslim olmuştu.
Ancak 4 İncil’inde birleştiği nokta, Hz. İsa’yı tutuklamaya gelenlerin hiçbirinin onu tanımadıklarıydı. İşte bu konuda İncil ile Kur’an paralellik göstermektedir. Kur’an’a göre Hz.İsa’yı tanımayanlar, Tanrı tarafından benzetilen başka birini yakalamışlar ve yargılayarak çarmıhta öldürmüşlerdi. Kur’an, Nisa 4/157 : «…Oysa onu (İsa’yı) öldürmediler ve asmadılar. Fakat (öldürdükleri) kendilerine (İsa’ya) benzer gösterildi…»

2) Hz.İsa’nın tutuklanmasından sonra öğrencilerin durumu farklılık göstermektedir. Matta (26 / 69), Luka (22 / 54) ve Yuhanna (18 / 25) İncilleri; tutuklu olan Hz. İsa’yı havari Petrus‘un takip ettiğini yazarken, Markos (14 / 50) İncili bütün öğrencilerin kaçtığını açıklar.

3) Hz.İsa’nın kimler tarafından sorguya çekildiği konusunda da tutarsızlıklar vardır. Sinoptiklerde (Matta 26 / 59, Markos 14/53, Luka 22/66) Hz.İsa’nın, Yahudilerin Yüksek Kurulu Sanhedrin tarafından yargılandığını anlatır. Yuhanna (18 / 19) ise, Yüksek Kurul tarafından değil, başkahinin sorguya çektiğini bildirir.

4) Roma valisi Pilatus’un yargılaması sırasında Hz. İsa’nın verdiği cevaplar farklılık gösterir. Pilatus’un : « Sen Yahudilerin kralı mısın? » sorusuna Hz. İsa; Matta (27 / 11), Markos (15 / 2), Luka ( 23 / 3) İncilleri’ne göre şu cevabı vermişti : « Söylediğin gibidir. » Oysa Yuhanna İncili’nde ise, Hz.İsa diğer İnciller’den farklı bir karşılık vermişti : «Benim krallığım bu dünyadan değildir.»

5) Çarmıhın taşınması hususu çelişkili anlatılmıştır. Sinoptik ( Markos 15 / 21, Matta 27 / 32, Luka 23 / 26 ) İnciller’e göre Hz. İsa’nın çarmıhını Kireneli Simon taşıdı. Yuhanna (19 / 17) İncili’ne göre ise, çarmıhı Hz.İsa bizzat kendisi taşımıştı.

6) Hz.İsa’nın son sözleri de farklı anlatılır. Matta’ya (27 / 46) göre Hz.İsa: « Tanrım, Tanrım beni neden terk ettin, diye bağırdı. » Luka’da (23/46) ise : « Baba, ruhumu ellerine bırakıyorum! diye seslendi. » Yuhanna’da (19/30) : «. .. “ Tamamlandı ”, dedi »

 

KUR’AN’DA “İSA MESİH DİRİLDİ Mİ?”
Kur’an, Hz. İsa’nın öldürülmediğini, benzerinin çarmıha gerildiğini kesin bir ifade ile açıklamaktadır. O eceliyle vefat ettikten sonra ruhu, Allah katına yükseltilmiştir.

“Biz Allah’ın elçisi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük!” demelerinden ötürü (kendilerine yıldırım çarptı). Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat ( öldürdükleri ), kendisine (İsa’ya) benzer gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. Tahmin yürütmekten başka bu hususta bilgileri yoktur. onu (İsa’yı) kesinlikle öldürmediler. (Nisa 4 / 157)
Allah şöyle buyurmuştu : “Ey İsa, Ben seni vefat ettireceğim, seni Bana yükselteceğim, seni inkâr edenlerden kurtaracağım ve sana uyanları kıyamet gününe kadar inanmayanlardan üstün kılacağım… (Ali İmran 3 / 55)

Hz.İsa’nın bu dünyadan ayrılışı ile ilgili anlaşmazlık, Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında yüzyıllarca devam etmiş ve bugün de durum değişmemiştir.
Kur’an’ı Kerim; Allah tarafından Hz.İsa’ya benzer gösterilenin çarmıha gerildiğini, onu kesinlikle öldürmediğini açıklar. İnkârcılar Hz.İsa’yı öldürmek için tuzak kurmuşlar, Yüce Allah’da bu tuzağı bozmuştur. Ali İmran 3 / 54 : « Onlar tuzak kurdular, Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. »

“ Ey İsa seni vefat ettireceğim, seni Bana yükselteceğim.” Hıristiyanların zannettikleri gibi, Hz.İsa çarmıhta öldürülmemiş, benzeri asılmış, böylece Yahudilerin ona kötülük yapmalarından da kurtarılmıştı. Emin bir yere giderek gözlerden kaybolmuş, orada eceliyle vefat etmiş Ruhu Allah’a yükseltilmişti. Yüce Yaratıcı’nın bir kulunu vefat ettirdikten sonra ona tekrar hayat vermesi mümkün değildir. İsra 17 / 77 : « … Allah’ın yol ve yaşamında değişme asla bulamazsın…»

Bazı İslamî kaynaklar, “ Hz.İsa, Ruhu ve bedeni ile birlikte göğe yükseltilmiştir.” tezini kabul etmişlerse de, çoğunluk bu yükselişin manevî olduğunda birleşmiştir. Ayette “ Allah’a yükseltilecektir ” ifadesi vardır. Göğe yükselmek ayrı şey, Allah’a yükselmek başka şeydir. Allah’a yükselmek, O’nun katında yüksek derece (mertebe) kazanması demektir. Meryem 19 / 56, 57: « Kitap’ta İdris’i de an. Çünkü o, özü sözü tam uyuşan bir kişiydi, bir peygamberdi. Onu yüce bir yere yükselttik.» Ayetten açık olarak anlıyoruz ki, bütün peygamberlerin ruhları gibi Hz. İsa’nın Ruhu da yücelere, ruhlar ve melekler alemine yükseltilmiş kendisi dirilmemiş, Ruhu Allah katına alınmıştı.

ÇARMIHA GERİLMEYLE İLGİLİ BAZI GÖRÜŞLER
Hz.İsa’nın benzeri çarmıha gerildi.
Çarmıha gerilen kişinin kim olduğu sorusuna Hıristiyanlar arasında da farklı cevap getirenler olmuştur. Bunlar Katolik doktrininde “sapık” (heretik) bir akım sayılan bir inanca sahiptirler. Akımın adı “Dosetizm” dir. (Docetism)

Dosetizm hakkında en önemli bilgiler, Katolik Kilisesi’nin ünlü kurucularından rahip Irenaeus’un ikinci yüzyılın sonlarında yazdığı Adversus Haereses (Sapkınlara Cevaplar) adlı bildiride verilir. İrenaeus, bu akımın temsilcilerinden olan Basilides‘ten söz eder. Buna göre, İskenderiyeli Hıristiyan bir tarihçi olan Basilides, 130 – 150 yılları arasında yazdığı yazılarda Hz. İsa’nın çarmıha gerilmediğini ısrarla vurgulamıştır. Çarmıha gerilen kişinin gerçekte Hz. İsa olmadığını, onun yerine Kireneli Simon adlı bir başka kişinin haça gerildiğini, Allah’ın Simon’un yüzünü mucizevî bir biçimde değiştirerek onu Hz. İsa’ya benzettiğini ve böylece, Yahudilerin ve Romalıların onu Hz. İsa sandığını savunmuştur. Basilides, Kireneli Simon çarmıha gerilirken Hz. İsa’nın da bu olayı seyrettiğini, sonra da oradan uzaklaştığını ve göğe canlı yükselerek Allah’ın katına çıktığını yazmıştır. ( William Smith, D.A Dictionary of Christian Biography. Cilt I. s.768 )

Acaba Basilides bu bilgiye nereden ulaşmıştır ? Üçüncü yüzyılda yaşamış bir Hıristiyan Teolog olan İskenderiyeli Clement’in yazılarına göre, Basilides kendisine gizli bir bilginin ulaştığı iddiasındadır. Anlattığına göre Hz. İsa’nın havarilerinden Simon Petrus‘un tercümanlığını yapan Glaucias adlı bir kişi, bu sırrı Petrus’tan öğrenmiş ve Basilides de ondan duymuştur. Basilides, Glaucias’tan öğrendiği bilgilerle, muharraf İncillerin yanlışlarını kendisine göre düzelterek yeni bir “İncil” de yazmıştır.

Disotikler arasında bu iddiayı savunan tek kişi Basilides de değildir. Ondan başka Kilise tarafından “sapkın” sayılan bazı isimler ya da tarikatlar da Hz.İsa’nın çarmıha gerilmediğini, onun yerine, ona benzetilen bir başkasının haçlandığını savunmuşlardır. Hıristiyan yazar Faris Al-Qayrawani “ Mesih Gerçekten Haçlandı Mı? ” adlı kitabında bu konuda şöyle yazar :

“ Hıristiyanlığı kabul etmiş olan Thebes Rahiplerinin soyundan bir…mezhep 185 yılında “ Tanrı Mesih’in haçlanmasını yasaklar, o rahatça göklere yükseltilmiştir.” diye iddia etmişlerdir. 370 yılında da bir Gnostik mezhep Mesih’in haçlanmadığını, ancak onu haçlayan seyircilere böyle göründüğünü düşünerek haçlanmayı reddetmişlerdir. Yeniden 520 yılında, Suriye piskoposu Severus, kaçtığı İskenderiye’de İsa Mesih’in haçlanmadığını, onu çarmıha çivileyen insanlara böyle göründüğünü öğreten bir filozof gurubuna rastlamıştır… Yaklaşık 610 yıllarında da Kıbrıs valisinin oğlu episkopos John, Mesih’in haçlanmadığını fakat yalnızca onu haçlayan seyircilere öyle göründüğünü ilân etmeye başlamıştır.”  (Faris Al-Qayrawani, Mesih Gerçekten Haçlandı mı? Çev.Kemal Kaya, Sevgi Yayınları. Ankara s.23)

Ancak Katolik Kilisesi’nin mutlak Egemenliğinin kurulduğu dördüncü yüzyıldan itibaren “sapkın” sayılan diğer akımlar gibi Dosetikler de aşamalı biçimde yok oldular. Hz.İsa’nın çarmıha gerildiği öğretisi, kilisenin zoruyla Hıristiyan dünyasında temel bir dogma olarak yerini sağlamlaştırdı.
 
Kur’an’ı Kerim’i İngilizceye çeviren George Sale şöyle diyor : Bazı kimseler, bu düşüncenin Hz. Muhammed’in kendi icadı olduğunu sanırlar. Fakat yanılmaktadırlar. Onun zamanından çok önce bazı Hıristiyan mezhepleri, bu düşünceyi benimsemişlerdi. Hıristiyanlığın ilk zamanlarında Basilid‘ler, İsa’nın öldürüldüğünü kabul etmemiş, onun yerine Simon’un öldürüldüğüne inanmışlardır. (Tanrı, Kireneli Simon’u mucizevi değiştirerek Hz.İsa’ya benzetmişti.) Bunlardan önce Cerinthiler, bunlardan sonra da Carpocratİ‘ler de ayni inanca sahip olmuşlardır. Photius, okuduğu “Resullerin Seyahatleri” adlı eserde gördükleri arasında şu cümlenin de bulunduğunu yazıyor : İsa çarmıha gerilmedi, bir başkası onun yerine çarmıha gerildi. Onun için, onu çarmıha gerenlere güldü.  (Kaynak: Prof.Dr. Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, cilt 2 s.405)

 

İNCİL’DE “İSA MESİH DÖNECEK Mİ?”
İncil’de bu konu üç başlık altında toplanmıştır. Pavlus’a Göre İsa Mesih’in Dönüşü, Biz Hayattayken İsa Mesih Geri Gelecek, İsa Mesih Beklentisi.

PAVLUS’A GÖRE İSA MESİH’İN DÖNÜŞÜ
Pavlus’un öğretisine göre, Tanrı’nın Oğlu Rab İsa Mesih, insanları günahlarından kurtarmak ve sonsuz yaşama kavuşturmak için dünyaya gelmişti. Çarmıhta akıttığı kan, insanların doğuştan gelen günahlarının bedeliydi. Vefatından üç gün sonra da dirilerek göğe yükseldi. Ancak insanları kurtarmak için tekrar geri gelecekti. İbraniler 9/28: «…İkinci kez, günah yüklenmek için değil, kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir. »

Böylece, Tanrı’nın İsa Mesih ile yürürlüğe koyduğu insanları kurtarma plânı, İsa Mesih’in geri gelişiyle tam olarak tamamlanacaktır. Bu görüş, bugün Hıristiyanların temel inancı ve ümididir. Pavlus’a göre İsa Mesih’in tekrar dünyaya dönüşü iki aşamalıdır.

Birinci aşama :
İşte size bir sır açıklıyorum, hepimiz ölmeyeceğiz. Son borozan çalınca hepimiz bir anda, göz kapayana dek dirileceğiz. Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek ve biz de değiştiriliceğiz… (
1.Korintliler 15 / 50, 52)
Kardeşlerim, yaydığım ( İncil ) Müjde’nin insandan kaynaklanmadığını bilmenizi istiyorum. Çünkü ben onu insandan almadım, kimseden de öğrenmedim. Bunu bana İsa Mesih vahiy yoluyla açıkladı.
(Galayalılar 1 / 11, 12)

Göğe kaldırılma işi, önceden bir sır olmasına rağmen, Rab İsa Mesih bunu yalnızca elçisi Pavlus‘a açıklamıştı. Dünyadaki insanların göremeyeceği birinci geliş, hiç umulmadık bir anda gizli olacaktır. Bu olay evvelce ölmüş olan Mesih inanlılarının birdenbire dirilmesi, ayrıca yaşamakta olan inanlıların diriliş vücuduna bürünerek, Rab İsa Mesih ile gökte buluşmalarıdır. Birinci aşamada göğe kaldırılma olayı, yalnızca tövbe edip yaşamını İsa Mesih’e adayanlar, sadakatla O’na hizmet edenler içindir.

İkinci aşama :
Rab’bin Kendisi bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek… (1.Selanikliler 4 / 16)
…Rab İsa alev alev yanan ateşin içinde, güçlü melekleriyle gökten gelip göründüğü zaman… Rab’bimiz İsa, Tanrı’yı tanımayanları ve kendisiyle ilgili Müjde’ye uymayanları cezalandıracak. (2.Selânikliler 1 / 8)

Rab İsa Mesih’in gelişinin ikinci aşamasında ise, yaşayan tüm gözlerin göreceği bir şimşek gibi dünya aydınlanacak, (kilisenin) kutsal kişilerin eşliğinde, melekleriyle büyük ihtişam ve görkem içinde yeryüzüne inecektir. Görkemli tahtına oturacak, bütün ulusları etrafına toplayarak yargılayacak; kötüler azaba, doğrular ise sonsuz yaşam olan cennete girecektir.

BİZ HAYATTAYKEN İSA MESİH GERİ GELECEK
Rab’bin kendisi…Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih’e ait ölüler dirilecek. Sonra biz yaşamakta olanlar, …onlarla birlikte Rab’bi havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz… (1. Selânikliler 4 / 16, 18)
…Hepimiz ölmeyeceğiz; son borazan çalınınca hepimiz bir anda, göz kapayana dek değiştirileceğiz… Ölüler çürümez olarak dirilecek ve biz de değiştirileceğiz…(1. Korintliler 15 / 50,52)

Pavlus; M.S. 51 yılında Korinthosta kaleme aldığı en eski mektubu olan 1.Selânikliler’de Rab İsa Mesih’in “Biz yaşamakta iken” geri geleceğini yazmıştı. Bu mektuptan 6 yıl sonra M.S. 57 yılında Romalılara yazdığı başka bir mektupta da kurtuluşun yani İsa Mesih’in geri gelişinin “çok yakın bir zamanda” olacağını belirtiyordu. Romalılar 13 / 11, 12: «…şu anda kurtuluşumuz ilk iman ettiğimiz zamankinden daha yakındır. Gece ilerledi, gündüz yaklaştı…» Oysa o tarihten beri asırlar geçmiş, fakat İsa Mesih geri gelmemişti.

Pavlus M.S. yaklaşık 62~64 yıllarında vefat etti. İsrailoğulları’ nın isyan etmesiyle Roma – Yahudi Savaşı başlamış, 70 yılında da Yahudiler’in ağır yenilgisi ve tapınaklarının yıkılmasıyla son bulmuştu. Roma İmparatorluğunda, Yahudiler ile birlikte (Nasraniler) Yahudi Hıristiyanlar da saygınlıklarını yitirmişlerdi. O dönemlerde iki düşman toplum olan Pavlusçu Hıristiyanlar ile Yahudi Hıristiyanlar tam bir çatışma içinde olmakla beraber, duruma Nasraniler hakimdi. 70 yılında Kudüs’ün düşmesi ile ortam tamamile tersine dönmüş, üstünlüğü Pavlusçu Yunan Hıristiyanlığı sağlamıştı. Bu da Pavlus’un ölümünden sonraki zaferi oldu.

İncil metinlerinin yazımı; 70 yılından sonra Hz.İsa’nın gerçek temsilcisi Nasrani Hıristiyanların saygınlığını kaybettiği, Pavlusçu Hıristiyanlığın üstün geldiği bir ortamda başlamıştı. Yazılış sırasına göre İnciller’in ilki olan Markos İncili‘nin yazarı, Hıristiyanlığın ilk temel belgesi olan Pavlus’un Mektuplarından, o da diğer İncil yazarları gibi çok etkilenmişti. İsa Mesih’in kısa zamanda tekrar geleceğini belirtiyordu. (Bkz. Bu Kitap, İncil-İncil Yazarlarının Durumu )

İsa, “Size doğrusunu söyliyeyim” diye devam etti. “Burada bulunanlar arasında, Tanrı’nın Egemenliği’nin güçlü biçimde gerçekleşeceğini görmeden ölümü tatmayacak olanlar var. (Markos 9 / 1)
Tanrı’nın Egemenliği kavramı, Tanrı’nın dünya üzerinde bir kral gibi egemenlik sürdüğünü anlatır. Bu egemenlik İsa Mesih’in dünyaya gelişi ile başlamıştı. O’nun ikinci gelişinden sonra da tümüyle gerçekleşecekti.

Markos İncili’nde, Hz. İsa kendisini dinlemekte olanlara, “Siz ölmeden Tanrı’nın Egemenliği gerçekleşecektir.” demiştir. Pavlus’un öğretisi gibi Markos İncili’nde de kısa bir zaman dilimi içinde Hz.İsa’nın geri geleceği açıklanmıştı. Oysa orada bulunanlar bir müddet sonra bu dünyadan ayrılmış, aradan yaklaşık iki bin yıl geçmesine rağmen İsa Mesih geri dönmemişti. Tanrı veya Hz.İsa asılsız bir kehanette bulunabilir mi? Araştırmacılara göre; böyle çelişkili bir anlatımın, ancak insan eliyle yapılabileceğidir.

İSA MESİH BEKLENTİSİ
O günlerin sıkıntısından sonra, (İsa’nın) İnsanoğlu’nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzünde ki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu’nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler… (Matta 24 / 29, 30 )
Pavlus’un çok yakında geri döneceğini bildirdiği İsa Mesih’in gelişinin gecikmesi, insanların iman etmesi bakımından kararsızlıklara neden oluyordu. Bunun için Hz.İsa’dan yaklaşık 45 yıl ve Pavlus’tan da 15 yıl sonra yazılan Matta İncili’nde ve ondan daha sonra yazılan Luka İncili’nde de, İsa Mesih’in geri gelişi olgusu, kıyamete yakın bir zamana ertelendi. Dinsel İnançlar Tarihi yazarı Prof. Dr. Mircea Eliade kitabında bu olayı şöyle açıklamıştı. Cilt 2, s.405:

« Mesih’in ikinci kez gelişinin gecikmesi can sıkıcı sorunlara yol açtı. Bu sorulara verilen yanıtlar şöyle sıfatlandırılabilir. 1) Mesih’in çok yakında yeniden geleceği kararlı bir biçimde ifade edilir. (Örneğin Petrus’un Mektubu), 2) İkinci kez geliş daha uzak bir geleceğe ertelenir ve uzayan ara döneme teolojik bir gerekçe gösterilir. (Örneğin Matta ve Luka İncilleri) …İsa Mesih diğer insanlardan hiç de farklı değildi, Tanrı’nın Oğlu olmasına karşın, küçük düşürüldü ve çarmıhta öldü. Ama dirilişi Tanrısallığını doğruladı. Yine de bu parlak kanıt herkes tarafından kabul edilmedi…»

 

KUR’AN’DA “İSA MESİH DÖNECEK Mİ?”
Bazı Kur’an ayetleri Hıristiyanların etkisiyle, İsa Mesih’in dünyaya geri döneceği inancına kanıt gösterilmiş ve bu konuda hadisler de üretilmiştir. Gerçekte Kur’an’da böyle bir kanıt ve anlam bulunmamaktadır.

ALLAH’IN SON PEYGAMBERİ VE SON KİTABI
Muhammed…Allah’ın Elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur…
(Ahzab 33 / 40)
Kur’an’ı elbette Biz indirdik, kesinlikle onu Biz koruyacağız. (Hicr 15 / 9)

Allah’ın son peygamberi Hz.Muhammed (s.a.s.) ve son Kitabı da Kur’an’ı Kerim’dir. İnsanlar için gerekli tüm temel kanunlar Kur’an’ da yazılarak İlâhî Yasalar tamamlanmış, başka bir kitaba da ihtiyaç kalmamıştır. Kur’an evvelce gönderilen kitapları doğrular. Maide 5 / 48 : « Kur’an’ı Kerim’i hak olarak indirdik. Kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve onları kollayıp koruyucu olarak verdik.»
Peygamberlik, yukarıdaki ayette açık olarak görüldüğü gibi Hz.Muhammed (s.a.s.) ile son bulmuştur. Hiçbir peygamber de geri gelmeyecektir.

EY İSA SENİ VEFAT ETTİRECEĞİM
Allah demişti ki : Ey İsa, seni vefat ettireceğim (teveffa), seni Kendime yükselteceğim; seni, inkâr edenlerden kurtaracağım. Ve sana uyanları, kıyamet gününe kadar inanmayanlardan üstün kılacağım… (Ali İmran 3 / 55)
(İsa) Ben onlara : “ Benim ve sizin Rab’biniz olan Allah’a kulluk edin” diye, Senin bana emretmiş olduğundan başka birşey söylemedim. Ben onların içinde olduğum sürece onları kolladım, fakat Sen beni vefat (teveffa) ettirince onları gözetleyen yalnız Sen oldun… (Maide 5 / 117)

Kur’an’da, Allah’ın Hz.İsa’nın canını aldığı iki ayetle de vurgulanmıştır. Bu ifadelere göre Hz.İsa’nın vefat ettiği kesindir. Kur’an’da O’nun dirilişine, ruhunun geri verileceğine ait hiçbir ayet yoktur. Arap lisanında teveffa kelimesi; vefat ettirme, canını alma, dünyadaki hayatına son verme demektir.
Yüce Allah bir kulunu vefat ettirdikten sonra, bu dünyada ona tekrar hayat vermesi mümkün değildir. İsra 17 / 77 : «…Allah’ın yol ve yasasında değişme asla bulamazsın…»
Hz.İsa’nın vefatından sonra ruhu, Allah katında yüce mertebelere yükseltilmiştir. Kur’an’a göre bütün peygamberlerin ruhları yücelere, ruhlar ve melekler alemine yükseltilir. (Bkz.Meryem 19/56,57)

HZ. İSA’NIN DÖNÜŞÜNE KANIT GÖSTERİLMEK İSTENEN AYETLER
Şüphesiz o (Kur’an, İsa?), Kıyamet için bir bilgidir. O saatin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, bana uyun, doğru yol budur. (Zuhruf 43 / 61)

Hz.İsa’nın tekrar geleceğini söyleyenler, yukarıdaki ayette ki “o” zamirinin Hz.İsa’ya ait olduğunu iddia ederek, mana şaşırtması yapmaya çalışmışlardır. Onlara göre bu ayet : « “ İsa dünyaya geri gelerek kıyametin de habercisi olacaktır ”. Bunun için İsa Mesih’e uymakla doğru yol bulunur. » anlamındadır. Oysa ayetin gerçek manası şöyledir : «Kur’an kıyametin olacağını haber veren bilgi kaynağıdır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ahiret hayatını kazanmak için Hz. Muhammed (s.a.s.)’in gösterdiklerine uyulursa doğru yola, Allah’ın yoluna ulaşılır. »
Andolsun, Kitap sahibinden her biri ölümünden önce ona mutlaka inanacaktır. Kıyamet Günü de o ( İsa ), onların aleyhine bir tanık olacaktır. (Nisa 4 / 159)

Bu ayeti, Hz.İsa’nın tekrar dünyaya döneceğini iddia edenler şöyle yorumlamışlardır : «Dünyanın sonunda her Kitap sahibinin İsa Mesih’e inanması, ancak onun geri gelmesiyle mümkündür. şu halde İsa dünyaya dönecektir.» Ayette olmayan bir şartın ortaya atılması, mananın tamamiyle çarpıtılması demektir.
Oysa ayetin gerçek anlamı da şöyledir : « Kitap sahibi her fert ölmezden önce, gözünden perde kalkınca gerçeği anlayacak; Kur’an’ın İsa hakkında yazdıklarının doğru olduğunu yani onun Allah’ın oğlu değil, kulu ve peygamberi olduğunu anlayacaktır. O zaman insanlar gerçeğe inanacak, ama iş işten geçmiş olacaktır. Kıyamet Günü Hz. İsa’da kendi ümmetine tanık olacak. Onların kendisi hakkında uydurdukları gerçeklere aykırı inançların, kendisinin bildirdiklerine uymadığı için onların aleyhine tanıklık edecektir. »

http://www.kurandasevgi.gen.tr/kkitaplar/index.htm

posted in KİTABI MUKADDES | 0 Comments

4th Mart 2010

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

YAHUDİ TARİHİ
Yahudiler 4000 yıllık tarihleriyle, dünyanın en eski toplumlarından biridir. Babil, Asur, Fenike ve Araplar gibi Sami ırkından gelen İsrailoğulları, önceleri göçebe bir beylik iken İbraniler olarak anılıyordu. Bugün onlar, İsrail ve Yahudi ismini kullanmaktadır. Tevrat’ta, Tanrı ile antlaşma hakkında geniş açıklamalar yaptığından, dinleri Antlaşma Dini olarak da kabul edilir. Yahudiler; Tanrı’nın seçtiği bir topluluk olduklarını, Tevrat’ın da yalnızca kendilerine verildiğini, bu gerçeğinde Tevrat’a dayandığını söylerler. İsrailoğulları, bütün ulusların ders alabilecekleri dinsel tarihe sahiptir. Yüce Tanrı ile yaptıkları antlaşmalara uygun bir hayat yaşadıklarında ödüllendirilmiş, aksini yaptıklarında da ceza görmüşlerdi. Yahudi Tarihi; aşağıdaki başlıklar altında toplanmıştır :

 

İLK PEYGAMBERLER DÖNEMİ
Yahudi dininin tarihi, M.Ö. 1800 yıllarında Hz. İbrahim (Avram) ile başlar. Tanrı’nın lütfu ile 75 yaşındayken ona peygamberlik görevi verildi. (Bkz. Bu kitap, Hz.İbrahim) İki oğlundan Hz. İsmail Arapların, Hz. İshak’da Yahudilerin atası sayılır.

Hz. İbrahim’in vefatından sonra yaklaşık M.Ö. 1700 yıllarında, Hz. İshak dönemi başlamıştı. O, babası gibi,Tanrı’ya gönülden bağlı salih bir peygamberdi. Hz.İshak’ın da Yakub (Yakov) ve Esav adlarında iki oğlu oldu. Tanrı; iki kardeşten Yakub’u peygamber olarak görevlendirmiş, kendisine bugünkü Yahudi Devleti’ nin ismi olan İsrail adını vermişti. Yasalar 32 / 26-28: « …Tanrı Yakub’a göründü, onu kutsal kıldı ve dedi:Senin adın Yakub çağırılmayacak, İsrail olacaktır. » Yakub’un, Yusuf ve Yuda’nın da aralarında bulunduğu 12 oğlu ve bir kızı olmuştu. Bu soylar zamanla 12 beyliğe dönüşmüş ve İsrailoğulları olarak isimlendirilmişti. Yuda; Tanrı ile antlaşmaları devam ettiren bir önder olarak tarihe geçmiş, Kral Davut ve Kral Süleyman onun soyundan gelmişti. Yahudiler, Yuda’dan sonra günümüze kadar Yahudi olarak anılmaktadır.

Hz. Yusuf’un öyküsü; M.Ö. 1544 yıllarında kıskançlık sebebiyle, kardeşleri tarafından kuyuya atılmasıyla başlar. Hz. Yakub’un 12 oğlundan en küçüğü ve en sevgili olanı Hz. Yusuf, oradan geçen bir ticaret kervanı tarafından kurtarılır ve Firavun’un soylularından biri olan Potifar’a köle olarak satılır. Çok yakışıklı, akıllı ve çalışkan bir kişiliğe sahip olan Hz.Yusuf, orada kendini geliştirir. Olgunluk çağına geldiği zaman Tanrı’nın, hükmetme yeteneği ve ilim ile onu güçlendirmiş olduğu hem Tevrat’ta ve hem de Kur’an’da anlatılmaktadır. Hz. Yusuf; Firavunun gördüğü rüyayı yorumlamış, söylediği olaylar da gerçekleşince, Mısır’ın hazine bakanı olmuştu. Birçok yararlı hizmetlerde bulunmuş, daha sonraları Firavun Hz.Yusuf’un bütün ailesini Mısır’a davet etmekte sakınca görmemişti. M.Ö. 1522 yılında Baba Hz.Yakup, 11 oğlu, eşleri ve çocukları ile beraber 70 kişilik aile Mısır’a gelmiş, en güzel araziler kendilerine verilmişti. Onlar; Yahudi Ulusu’nun çekirdeğini teşkil etmiş, nüfusları hızla çoğalmıştı.

 

Hz.MUSA, YEŞU ve HAKİMLER DÖNEMİ
Hz. Yusuf döneminden sonra Firavun vefat edince, yerine geçen Mısır kıralı İsrailoğullarına kötü davranmaya başlamış, onları adeta köle durumuna getirmişti.

Hz.Musa, İsrail Ulusu’nu kölelikten kurtarmış, olağan üstü olaylar neticesinde Mısır’dan çıkarmıştı. Yüce Tanrı’nın ilk ilâhî kitabı olan Tevrat kendisine inmiş büyük bir peygamberdi. İsrailoğullarını; RAB’bin söz verdiği verimli topraklar olan Kenan Ülkesi (Filistin) hudutlarına getirmiş, fakat, halkı savaşmaktan korkarak, Tanrı’ya isyan etmişti. RAB’bi gücendiren İsrailoğulları, Hz. Musa ile beraber 40 yıl çöllerde dolaştırılarak cezalandırıldı. (Bkz. Bu kitap, Hz.Musa)

Hz.Musa’nın vefatıyla İsrailoğulları’nın başına en yakın yardımcısı Nun oğlu Yeşu geçti. Yüce Tanrı ona, bazı yeni hükümlerle peygamberlik görevi vermişti. Kenan Ülkesi’nin fetih lütfu, cezalı olan eski nesile değil Yeşu’nun önderliğinde onların çocuklarına verilmişti. Böylece İsrailoğulları, Tanrı’nın söz vermiş olduğu topraklara yerleşmiş oldular.

Çağlar boyu putperestlerle savaşan Yahudi halkı, Yeşu’dan sonra M.Ö. 1106 yıllarında şoftim denilen Hakimler ile idare edildiler. Hakimler toplumun hem ruhsal ve hem de askerî önderliğini üstlenmişlerdi. İsrailoğullarında İlk hakim olarak Deborah adında bir kadın görev yapmıştı. En sonuncusu da peygamber Samuel‘di. Yüce Tanrı; bu dönem boyunca da Yahudi halkına vahiy göndermeye, onları yönetmeye ve korumaya devam etmişti.

 

KRALLAR DÖNEMİ
Yahudi toplumu; yaklaşık 400 yıldan beri merkezi bir yönetimden yoksun olarak putperestlerle savaşmıştı. Bunun için halk merkezi bir idareye, bir krallığa ihtiyaç duydu ve bu düşüncelerini peygamberleri Samuel‘e bildirdi. Samuel M.Ö. 879 yılında Saul isminde kuvvetli bir genci buldu ve onu kral olarak meshedip kutsadı. Saul, birçok defa putperest Filistinliler ile savaşmış, bu savaşlarda genç Hz.Davud büyük kahramanlıklar göstermişti.

Hz.Davud
Saul’un bir savaşta ölümünden sonra, İsrailoğulları’na Hz. Davud (David) kral olarak seçildi. O, kahraman bir savaşçı olmanın ilerisinde, ilâhî kitap Zebur ile lütuflanacak kadar Yüce Tanrı’ya içtenlikle bağlıydı.
(Bkz. Bu kitap, Hz. Davud ve Zebur)

Hz. Süleyman
Hz.Davud ölmeden önce M.Ö. 826 yılında, 12 yaşındaki oğlu Hz.Süleyman (şlomo)‘ı kral atamıştı. O’na Tanrı’nın yolunda olmasını, Tevrat’tan hiç sapmamasını vasiyet etti. Babası fethedilecek bütün toprakları almış, İsrail’i, Yahudi tarihi’nin en üst noktasına getirmişti. Komşuları tarafından rahatsız edilmiyor ve bolluk içinde yaşıyorlardı. Tanrı’nın kutsal kıldığı Hz. Süleyman; ülkesinde 40 yıl krallık etmiş, M.Ö. 796 yılında 52 yaşında vefat etmişti. RAB’bin ismine bir tapınak yapmak, babası Hz.Davud’un büyük arzusu olmasına rağmen, Hz. Süleyman’a kısmet olmuştu. Yahudi Tarihi’nde Bet-Hamiktaş (Kutsal Ev) olarak adlandırılan I.Tapınak, M.Ö.825 yılında Yeruşalim (Kudüs) de inşa edildi. İçinde, İsrailoğulları’nın en değerli varlığı ve sembolü olan Andlaşma Sandığı bulunuyordu. Tapınak’ın yeri Tanrı tarafından seçilmiş, inşaatını ise Hz. Süleyman’ın yapması buyrulmuştu. Dönemin en görkemli mabedi, 13 yılda binlerce işçi tarafından tamamlandı.

Kur’an’ı Kerim’de Hz. Süleyman’dan övgü ile bahsetmiş, birçok ayetlerle onu yüceltmişti. Neml 27/15,16: «…Biz, Davud’a da Süleyman’a da bir ilim verdik. Onlar şöyle dediler: “Bizi, mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah’a hamd olsun.” Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve şöyle dedi: “Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi ve bize herşeyden biraz verildi. Kuşkusuz bu, apaçık lütfun ta kendisidir.»

Hz.Süleyman hayatının son yıllarında hatalı davranışlar sergilemiş, Yüce Tanrı’nın yasalarından uzaklaşmış olduğunu Tevrat şöyle açıklamıştır. 1.Krallar 11/1-13: « Kral Süleyman firavunun kızının yanısıra Moavlı, Ammonlu, Edonlu, Soydalı ve Hititli birçok yabancı kadın sevdi. Süleyman kral kızlarından 700 karısı ve 300 cariyesi vardı… Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilâhların ardınca yürümek üzere saptırdılar… İsrail’in Tanrısı RAB, kendisine iki kez görünüp, “ Başka ilâhlara tapma! ”demesine karşın, Süleyman RAB’bin yolundan saptı ve O’nun buyruğuna uymadı. Bu yüzden RAB Süleyman’a öfkelenerek: Seninle yaptığım antlaşmaya ve kurallarıma bilerek uymadığın için krallığı elinden alacağım… Ancak baban Davud’un hatırı için, bunu senin yaşadığın sürede değil, oğlun kral olduktan sonra yapacağım.»

 

İSRAİL HALKININ İKİYE BÖLÜNMESİ
Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra oğlu Rehoboam kral oldu. Ancak halk; Yeruşalim (Kudüs)’te ki tapınak, saraylar ve zorunlu çalışmalar sebebiyle ağır vergi ödediklerinden sıkıntı çekiyorlardı. Bu durumun düzeltmesini yeni kraldan istemiş, fakat istekleri kabul edilmemişti. Buna tepki olarak M.Ö. 796 yılında 10 kabile ülkenin kuzey tarafını alarak İsrail Krallığı‘nı, 2 kabile de güneyde kral Rehoboam ile birlikte Yahuda Krallığı‘nı kurdular. Tapınağın bulunduğu Yeruşalim iki krallık arasında kalmış, fakat güneydeki krallığa bağlanmıştı. Böylece İsrailoğulları güçlerini kaybetmişler, komşu Mısır ve Asur İmparatorluklarına kolay av olma durumuna düşmüşlerdi.

İsrail Krallığı
Kuzeyde ki devletin ilk kralı olan Navat’ın oğlu Yehoboam, Yuruşalim’de ki Tapınağa alternatifi olarak iki Tapınak yaptırdı ve içlerine altından yapılmış buzağı heykeli yerleştirdi. Bu olay açıkça putperestliğe kaçmış, Tanrı’nın put ile ilgili yasalarından sapmıştı. Yahudi Tarihi’nde kötü günler başlamış, ruhsal çöküntü olunca, neticede fiziksel güç de kayboluyordu. Kralların en kötüsü Ahab‘dı. Putperest Kenanlılar’ın tanrısı Baal‘ın yanına bir tapınak inşa etti. Böylece Yahudi halkı putperestliğe alışıyor, onlar hem Tanrı’ya hem de puta tapıyordu. Bu dönemde birçok kral değişikliği olmuş, halk çok kötü yönetilmişti. Sonunda Tanrı ile olan antlaşmalarına uymayan İsrail Krallığı’na ceza geldi. M.Ö.555 yılında Asur Devleti tarafından işgal edildiler ve halkı teşkil eden 10 kabile dağıtılarak Asur topraklarına sürüldü.

Yahuda Krallığı
Güneydeki krallar, kuzey krallığının tersine Yüce Tanrı’nın istediği gibi dürüst bir yönetim sergilemişlerdi. Kuzeyde ki krallıktan 135 yıl daha fazla ömrü olmuştu. RAB’bin yolunda gidiyor, yasalarını uyguluyorlardı. Bu krallar arasında Hezekiah, en meşhur olanıydı. 2 Krallar 18/2-9: « Hezekiah, RAB’bin gözünde doğru olanı yaptı. Yüksek yerleri kaldırdı, dikili taşları kırdı…RAB’bin yoluna girdi, O’ndan ayrılmadı.» Asurlular kuzeyde ki İsrail Krallığı’nı sona erdirdikten sonra, büyük bir ordu ile Yeruşalim’i kuşattı. Ancak ilâhî müdahele gerçekleşmiş, dayanma gücü zayıf olan Yahuda Krallığı’nın şehrini fetih edemeyerek geri dönmek mecburiyetinde kalmışlardı. Bu Tanrı’nın Yahuda halkına büyük bir ödülüydü.

Hezekiah’tan sonra oğlu Menase kral oldu. Babasının tam aksine halkına büyük kötülük yaptı. Önce dedesi Peygamber İşaya’yı öldürttü. Tanrı’ya ibadeti bırakıp putperestliğe yöneldi ve halkına bunu aşıladı. Sonraki kral Amon da ayni durumdaydı, bunlar kötü işaretlerdi. Krallıkta ruhsal çöküş başlamıştı. Yüce Tanrı’nın o dönemlerde gönderdiği Peygamber Amos aracılığı ile İsrailoğulları’nı uyarmış ve tövbe etmek için gerekli zamanı vermişti. Amos 2/4,5: « RAB şöyle diyor: Yahudalılar’ın cezasını kaldırmayacağım, çünkü günah üstüne günah işlediler, yasamı reddettiler, kurallarıma uymadılar. Onları yabancı putlar saptırdı , atalarının da izlediği putlar. Bu yüzden Yahuda’ya ateş yağdıracağım, yakıp yok edecek Yeruşalim saraylarını.» Ancak bu uyarılara rağmen Yahudiler, çok tanrıcıların putlarına tapmağa devam etmişlerdi.

Günümüzde de ayni hatalar yapılmakta, insanların bir kısmı yeni çağın putu haline gelen para, şöhret ve dünya nimetlerini ilâhlaştırmaktadır. Tüm varlıkların yaratıcısı ve sahibi Yüce Tanrı’nın yasalarını bırakıp kendi nefislerinin yoluna sapmaları, ne büyük bir gaflet ve yanılgıdır.

Süleyman Tapınağı’nın Yıkılması
Nihayet o felâket günü gelmiş, M.Ö. 422 yılında Asurluları yok eden Babil Devleti Yeruşalim’i fethederek Yahuda Krallığı’na son verdi. Halkın bir bölümü katledilmiş, kalanı da Babil’e sürülmüştü. 410 yılından beri ayakta duran, toplumun en kıymetli varlığı Tapınak’ı yıkmışlar Antlaşma Sandığı’nı ve içinde bulunan Tanrı’nın eliyle yazmış olduğu taş levhalar ile birlikte Tevrat’ı da yok etmişlerdi. Bu antlaşmaları yerine getirmeyen Yahudilere, Tanrı’nın verdiği büyük bir cezaydı. RAB ile aralarındaki bağ kopmuş, İsrailoğulları dağılmıştı.

 

II. TAPINAK DÖNEMİ
Babil Sürgünü
Babil sürgünü Yahudi halkını çok etkilemişse de kısa zamanda bu hayata uyum sağladılar ve ayakta kalmayı başardılar. Yerli halkın lisanı Aramice’yi öğrendiler, yıkılan tapınak yerine sinagog inşa ederek Tanrı’ya bağlılıklarını devam ettirdiler. RAB, peygamber Yeremya aracılığı ile İsrailoğulları’na şöyle buyurdu. Yeremya 29/10: « Babil’de 70 yıl geçtikten sonra, size verdiğim sözü tutacağım ve sizi kendi toprağınıza götüreceğim. »

Yurda Dönüş ve II. Tapınağın Yapılması
Pers orduları M.Ö. 375 yılında Babil İmparatorluğu’nu istilâ ederek yönetimi ele geçirdi. Pers Kralı Sirus, Yahudi halkının tekrar Filistine dönmesine müsaade etti. I.Tapınak’ın yıkılışından 70 yıllık bir aradan sonra, M.Ö. 370 yılında İsrailoğulları Filistine geri döndüler. Tapınağın tekrar yapılması gecikmeli olarak başladı ve büyük çalışmalardan sonra M.Ö. 350 yılında tamamlandı. Önce kinin mütevazi bir kopyasıydı. Antlaşma Sandığı ve içinde ki ON EMİR yazılı taş levhalar ile Tevrat I.Tapınak’ın yıkımı esnasında yok edildiğinden yerine konamadı. Yeruşalim şehri ve surların tamiri, Kâhin Ezra’nın yardımcısı Nehemya‘nın gayretli çalışmalarıyla tamamlandı.

Tevrat’ın Yeniden Yazılması
Tapınağı yapan Yahudi halkının bir lideri yoktu. Bu boşluğu, Pers İmparatorluğu’nda yaşayan Yahudilerden Tevrat bilgini ve kahin Ezra (Uzeyir) doldurdu. 1500 kişilik bir gurubuyla Yeruşalim’e geldi. İsrailoğulları’nı çevresinde toplayarak, onlara yeni bir manevi güç kazandırdı. Nehemya 8/6,8 : « Ezra yüce Tanrı’ya övgüler sundu. Bütün halk ellerini kaldırarak, Amin! Amin! diye karşılık verdi. Hep birlikte eğilip yere kapanarak RAB’be tapındılar… Tanrı’nın yasa kitabını okuyup açıkladılar, herkesin anlamasını sağlayarak yorumladılar.» Bu ayinler devam etti. İsrail halkı, günahlarını ve yaptıkları kötülükleri itiraf ederek, affedilmeleri için Tanrı’ya yakardılar ve O’na sığındılar.

İsrailoğulları’nın liderliğini M.Ö.410 ve 310 yıllarında, toplumun önde gelenlerinin oluşturduğu Büyük Meclis (San Hedrin)yapmaktaydı. Meclis Başkanlığını üstlenen Ezra, halkı ile Kutsal Yasalar’ı tekrar gözden geçirdi. Tevrat, Ezra ile bilge Yahudilerin sözlü ve yazılı aktarımıyla yeniden kaleme alındı. Babil’e ait sözlerin çokluğu da Tevrat’ın, Babil esaretinden sonra yazılmış olduğunu kanıtlamaktadır. Böylece fiziksel olarak bozulmuş olan İsrailoğulları, ilâhî ilham ve çalışmalar ile tekrar manevî bir güce kavuştu.

Kur’an’ı Kerim; bazı Yahudilerin kahin Ezra (Uzeyir) için «Allah’ın Oğlu’dur.» demelerini tenkit etmiş, bu ancak Hıristiyanlar’da olduğu gibi, onların kendi uydurulmuş sözü olduğunu açıklamıştır. Tevbe 9/30: « Yahudiler Uzeyir, «Allah’ın oğludur.» dediler; Hristiyanlar da: Mesih, «Allah’ın oğludur.» dediler. Kendi ağızlarının sözüdür bu… Oysa kendilerine, tek olan Allah’tan başkasına ibadet etmemeleri emredilmişti…»

Büyük İskender İsrail’i İstila Ediyor
Yunanlılar, B.İskender’in komutasında Pers İmparatorluğunu ortadan kaldırdıktan sonra, M.Ö. 312 yılında İsrail’i de istilâ etti. Putperest olan Yunanlılar II.Tapınak’ı yıkmak istiyordu. Ancak askeri bir dahi olan B.İskender Tapınak’ı yıkmadığı gibi, İsrail’i barışçıl bir şekilde Yunan İmparatorluğu’na kabul etti. Yunan Yönetimi, İsrail’in haklarını korudu ve ibadetlerine karışmadı. Halk, Rumca (Grekçe)’yi öğrendi ve Tevrat İskenderiye Yahudileri tarafından Grekçe’ye çevrildi. Günümüzde ki Tevrat kitaplarının çoğu, Grekçe nüshasının Romalılar’ın dili Lâtince’ye sonra da İngilizce’ye çevrilmesinden kaynaklanmıştı. Yahudiler, bugün Tevrat’ın dua ve öğrenim dili olan İbranice aslını kullanmaktadır.

Yunan Zulmü
Büyük İskender’in ölümünden sonra, Yunan İmparatorluğu üçe ayrıldı. İsrail, merkezi Mısır’da bulunan Yunan Yönetimi’nin kontrolüne girdi. Yunanlılar Yahudileri zorunlu Helenleştirme yoluna girince dostluk dönemi sona erdi. Önce Yahudiler’in manevî merkezi olan Tapınak’taki ruhsal konumu en yüksek durumda olması gerekli Koen Godol kutsal görevlisi yerine, kukla atamalar yaparak temel kurumları bozmaya başladılar. Tevrat’ın öğrenilmesi, sünnet olunması yasaklandı. Vergiler aşırı ölçüde ağırlaştırıldı.

Kasabalarda kurulan Zeus gibi pagan tanrıları için yapılan kurban törenlerine, Yahudiler’in katılması için zorlamalar yapılıyordu. İsrail bilginleri yakalanıyor veya öldürülüyordu. Bazı Yahudiler zorla, bir kısmı da kendi isteği ile Helenleşiyordu.

Makabi Ayaklanması
İsyan, M.Ö.167 yılında Yunan zulmünün devam ettiği bir kasabada başladı. Putperest Yunanlılar tanrıları için, Yahudilerden bir domuzu kurban etmelerini istemesi, suyun taşması için son damla oldu. Şehrin ileri gelen kâhini Matatya, bu sırada kurbanı kesen Helenleşmiş bir Yahudi ile Yunanlı’yı öldürdü. İsyan eden şehir halkı ile beraber beş oğlunu da yanına alarak, dağlarda bir gerilla ordusu kurdu. İsyan bütün şehirlere sıçramış, yahudiler birleşmişlerdi. Başlarında lâkabı makabi (çekiç) olan Matatya’nın en büyük oğlu Yeuda bulunmaktaydı.

Yunanlılar büyük bir kuvvetle gelerek isyanı bastırmaya çalıştılar. Ancak İlâhî Kanunlar yine işlemiş, Tanrı’nın yasalarını uygulayan az bir Yahudi kuvveti, zulmeden putperest Yunanlı büyük çoğunluğu mağlup etmişti. Yahudiler; hem kendi içlerindeki Helenleşmiş Yahudilerle ve hem de düşman ile savaştılar. Savaş 25 yıl sürmüş, sonunda Yunanlılar usanarak M.Ö. 142 yılında İsrail ile anlaşma yapmışlardı.

İsrail’in Romalılar Tarafından İstilası
Bir şehir devleti olarak başlayan Roma İmparatorluğu yükselişe geçti. Hakimiyet alanını genişletmek için büyük bir mücadeleye başlamıştı. Yunan sömürgelerini ve sonradan Yunanistan’ı da fethederek İmparatorluğu’nu genişlettiler. Romalılar kendi medeniyetlerine ilâve olarak, Yunan hayat görüşünü de esas almışlardı. Bu bakımdan kültürlerine Greko-Romen denilir. M.Ö. 63 yılında Roma orduları İsrail’i istila etti. Kukla bir kralı başa getirdi, vergileri arttırdı ve Yunan tecrübesinden kazandıkları bilgilerle dinlerine karışmadılar.

Büyük Herod ve Ruhsal Bozulma
Daha sonraki yıllarda Yahudi halkından bir kral olarak Büyük Herod, Roma Devleti’nin ataması ve tam desteği ile başa geldi. 33 yıl ülkesini idare etmişti. Ekonomik rahatlık içinde olmakla beraber, ruhsal bir bozulmaya sebep oldu. Herod, ticaretten elde ettiği kâr ile, büyük inşaat projeleri meydana getirdi. Bunların en önemlisi de II. Tapınak’ı yeniden inşa etmesiydi. Bina; beyaz mermer sütun ve duvarları, birçok altın kaplı mahalleriyle görkemli bir görünümdeydi. Ana girişe, Yahudilerin karşı çıktıkları büyük bir putperest simgesi olan Roma Kartalı Heykeli konmuştu. Sonradan heykel, bir gurup Tevrat öğrencisi tarafından parçalandı. Kral Herod onları yakalatarak öldürttü. Herod Greko-Romen kültürünü beğeniyor, Yahudi halkını da Helenleştirmek istiyordu. Bu düşüncesine karşı koyabilecek Büyük Meclis (San Hedrin)’in 46 üyesini öldürttü. Tapınak’ın yönetimine (Koen Godol) ruhsal düzeyi en yüksek kişiyi getireceği yerde, kukla adamını atamakla o kurumu da bozdu. Toplumda manevi çöküş başlamıştı. Özel hayatında Herod kendi ailesine de zulmetmiş, zaptedemediği kıskançlığı nedeniyle kardeşini, çocuklarını ve karısını da öldürtmüştü. O, bir zalim olarak tarihe geçmiştir.

Yahudilere uygulanan Helenleştirme zorlanmaları sonucunda, halk bölünerek farklı din guruplarına ayrıldı. Zengin bir din gurubu olan ve güçlerini koruyabilmek için Romalılar ile işbirliği yapan Sadusiler, Yahudilerin ana görüşünü savunan ve halkın çoğunluğunu oluşturan Farasiler, azınlıkta olan aşırı dinci Zilotlar.

Roma’ya İsyan
Roma’nın çok güçlü olduğu bir dönemde M.S.66 yılında Yahudiler, intihar eder gibi isyan etmişti. İsrailoğulları’nın çok ağır ödediği bu olayın altında birçok sebep vardı. Roma, atadığı valiler vasıtasıyla Yahudi halkından aşırı vergi alıyor, onlara zulmediyordu. Tek Tanrı’cı Yahudi dünyası ile çok tanrıcı Greko-Romen dünyası arasındaki aykırılık, uçurum gibi aralarına girmişti. Yahudi halkı bölünmüş, bir kısmı Greko-Romen kültüründen etkilenerek Helenleşmişti. Roma Devleti’ni kabul ediyor, ondan faydalanıyordu. Zengin Yahudiler olan Sadusiler, Tapınak’ı yönettiklerinden Romalılar ile işbirliği yapıyordu. Ana görüşü savunan büyük çoğunluk Farisiler ise dinsel bağımsızlık olmak şartıyla Roma Yönetimi’nin devam etmesini istiyordu. Aşırı dinci Zilotlar, Roma’nın varlığını istemiyor, diğer Yahudilere kızıyordu. Daha birçok çelişkili görüşler Yahudi halkını etkilemiş, hastalıklı bir yapı haline getirmişti. En önemlisi de birbirini sevmeyen bir toplumun oluşmasıydı.

Roma’ya karşı isyanın ilk kıvılcımı, Kesarya Yahudileri’nin alınan aşırı vergiye baş kaldırmasıyla başladı. Ancak bu olay şiddetle bastırıldı, birçok Yahudi öldürüldü. İsyan diğer şehirlere de yayılmıştı, Helenleşmiş Yahudiler baş kaldıranlara cephe aldı. Romalı askerler; Yahudi bölgelerinde tutuklama ve öldürmelere devam ediyor, çatışma daha da kızışıyordu.

II.Tapınak’ın Yıkılması
M.S.67 yılında isyan, dönüşü olmayan bir döneme girdi ve Yahudiler silahlanmaya başladı. İsrailliler bazı bölgelerde çatışmayı kazanıyordu. Ancak Roma, büyük bir kuvvetle gelerek Yeruşalim’i kuşattı. M.S. 70 yılında Yahudiler savaşı kaybettiler ve Kudüs düştü. şehir yakıldı, Tapınak yerle bir edildi. Savaş sonrası geriye kalan Yahudiler birçok bölgelere sürgün edildiler. Bu olaylarda İlâhî Yasalar yine hükmünü devam ettirmiş, birbirine kin ve öfke besleyen, birbirini sevmeyen bir toplum haline gelen Yahudi halkı, Tanrı’sını da unuttuğundan savaşta yenilmiş, böylece ilâhî ceza da gelmişti. (Kaynak: http//www.sevivon.com)

Romalılar Sonrası ve Günümüze Kadar İsrail
Roma M.S. yedinci yüzyıla kadar Filistin’de yönetimini devam ettirdi. Bugünkü İsrail Devleti 1948 yılında kuruldu. Ülke İngiliz yönetiminde iken, Birleşmiş Milletlerin teklifi ile yüzde 56, 47’si Yahudilere, yüzde 43,53’ü de Araplara verildi. Araplar ile Yahudiler’in anlaşmazlığı zaman zaman savaşa dönüşerek, günümüze kadar devam etti.

Süleyman Tapınağı, son yıkılışından İslamiyet’e kadar harabe halindeydi. Hz.Muhammed’e 620 yıllarında inen İsra Suresi’nden dolayı burası Müslüman’larca da kutsal sayılmış, ayni yere uzak mescit anlamına gelen Mescid’i Aksa inşa edilmişti. Kudüs şehri, M.S.1507 ve 1917 yılları arasında Osmanlı Yönetimi’ne girdi. Osmanlılar; şehre birçok tarihi eser kazandırmış, mevcutları korumuş, bu arada Süleyman Tapınağı’ndan kalan Batı Duvarı kalıntılarını da tamir etmişlerdi. Bugün Ağlama Duvarı olarak anılan bu yerde, Yahudiler dua ederek ağıtlar yakmaktadır.

http://www.kurandasevgi.gen.tr/kkitaplar/bolum18/baslik5.htm

 

posted in KİTABI MUKADDES | 7 Comments

4th Mart 2010

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

İZNİK’TEN GÜNÜMÜZE KADAR HIRİSTİYANLIK
Yüce Allah; Hz. İsa vasıtasıyla buyruklarına uyacaklarına dair Hıristiyanlardan söz almış, ama daha sonra verilen emirleri unutmuşlar, Allah’ın sözlerini, işlerine geldiği biçimde yorumladıkları için aralarında büyük anlayış farkları ortaya çıkmıştı. Hak’kın yolundan ayrıldıklarından dolayı Allah, aralarına düşmanlık sokmuştur. Kur’an, Maide 5/14: «“Biz Hıristiyanlarız” diyenlerin de sözünü almıştık, ama uyarıldıkları şeyden pay almayı unuttular. Bu yüzden Kıyamet Günü’ne kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah onlara, ne yaptıklarını haber verecektir.»

Allah’ın yolundan çıkanların yüreklerine dünya tutkusu girer. Dünya tutkusu da düşmanlığa yol açar. Onlarda da böyle olmuştu. Birbirine ters düşmüş birçok Hıristiyan mezhepleri arasındaki düşmanlık, asırlarca süregeldi. Her mezhep sahibi, diğerini küfür ile suçlamış, bu yüzden aralarında savaşlar çıkmış, bugün de düşmanlık sürmektedir. Kuzey İrlanda’daki Katolik Protestan çatışmaları, asırlarca süren bu mezhep kavgalarının bir uzantısıdır, herhalde bu düşmanlık daha asırlarca, belki de kıyamete kadar sürecektir.

Üçleme inancı, asırlar boyunca Hıristiyan dünyasında pek çok kişi,topluluk ya da mezhep tarafından reddedildi. Üçleme inancının reddeden topluluklar, tarihin her döneminde büyük baskılarla karşılaştı. Topraklarından sürüldüler, afaroz edildiler, diri diri yakıldılar, türlü işkencelerle öldürüldüler. Ancak baskılar onları tarih sahnesinden silmeye yetmedi. Üçleme karşıtlarının çok büyük bir bölümü inançlarına sadık kaldılar ve ” Tanrı birdir ” demekten vazgeçmediler. İznik Konsili’nde tasfiye edilmeye çalışılan Ariusçular, söz konusu “anti-triniteryen” (Üçleme karşıtı) Hıristiyanların öncüleriydiler. Daha sonra da Ariusçuların izinden giden birçok gurup ortaya çıktı.

Anti Triniteryen’ler (Üçleme Karşıtları)
Rahip Nestorius
. Arius akımının öncülerinden biri de Suriye doğumlu bir manastır rahibi olan Nestorius’tu. 428 yılında İstanbul Piskoposluğu gibi önemli bir makama getirilmişti. Ancak kendisini bu yere getiren kilise hiyerarşisine karşı teolojik bir mücadele başlatmakta gecikmedi. Nestorius’un hedef aldığı kavramların başında, kilise tarafından Hz.Meryem‘e verilmiş olan “Theotokos=Tanrı’nın Annesi” sıfatı geliyordu. Roma kilisesi dördüncü yüzyılda bu sıfatı Hz. Meryem’e vermiş ve onun, Hz. İsa’yı ve ondan sonra ki diğer çocuklarını doğurmasına rağmen “ebediyen bakire” kaldığını ilân etmişti. Nestorius ise buna karşı çıkarak şöyle dedi : « Kimse Meryem’e “Tanrı’nın Annesi” demesin, çünkü Meryem sadece bir insandı.»

Aslında Nestorius, kilisenin sapkın öğretisinin çok küçük bir bölümüne karşı çıkmıştı. Hz. İsa’nın Tanrı sayılmasına karşı açık bir şey söylemiyordu. Ancak bu bile kilise tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı ve Nestorius’un da aynı Arius gibi anti-trineteryen bir “sapkın” sayılmasına yol açtı. 431 yılında Efes’te toplanan bir konsülde Nestorius afaroz edildi.

Nestorius 435 yılında Mısır çölüne sürüldü, ama etkisi sona ermedi. Pers(İran) Kilisesi zaman içinde giderek Nestorius’un görüşlerini benimsedi. Mısır Kilisesi ise Nestorius’u sapkın sayan Katolik Kilisesi kararını tanımadı. Ve böylece Roma’dan ayrılarak bağımsız bir kilise haline geldi. Zaman içinde de bugünkü Koptik ( Kıpti ) Kilisesi‘ne dönüştü. Nestorius’un diğer bazı bağlıları ise ” Nasturilik ” olarak bildiğimiz mezhebi oluşturdular. Günümüze kadar varlığını sürdüren “Nasturi Kilisesi”nin merkezi bugün halen San Francisco’dadır.

Kelt Kilisesi (Celtic Church of Ireland). Arius akımının diğer bir öncüsü de İrlanda’da kurulan Kelt Kilisesi’ydi. Kıta Avrupasından tamamen izole edilmiş bir durumda “Ariusçu” çizgide gelişti. Katolik Kilisesi’nin İrlanda Kelt Kilisesi’ni resmi olarak egemenliği altına aldığı 664 yılına kadar, üçleme inancı İrlanda’ya yabancıydı.

İrlanda Kilisesi’nin Nasrani öğretisine paralelliğini gösteren önemli bir özelliği vardı : Yahudi kaynaklarına olan sadakat. Kelt Kilisesi, Hz. İsa’nın Yahudi hükümlerine titizlikle uyduğuna inanıyor, bu nedenle de Eski Ahit’e büyük önem veriyordu. Bu eğilim o kadar güçlüydü ki, Kilise’nin Roma’nın egemenliği altına girdikten sonra bile devam etti. 754 yılında bazı Katolik rahipler; “İrlandalı rahiplerin Kilise’nin kutsal metinlerini önemsemediklerini, Kilise önderlerinin yazılarını reddettiklerini ve konsillerin kararlarını dikkate almadıklarını” belirterek bundan şikayet ediyorlardı. Ancak Kelt Kilisesi’nin bu direnişi de kısa bir süre sonra kırıldı. Böylece Katolik Kilisesi dördüncü yüzyılda başlayan bir süreç ile tüm sözde “yanlış yola sapan”ları bir şekilde tasfiye etmiş oluyordu. Oysa bu tasfiye edilen akımlan, Hz. İsa’yı ilâhlaştıran batıl öğretiyi reddediyor, bir ve tek olan Tanrı‘ya iman etmeyi tebliğ ediyorlardı.

Katolikler
İlk Hıristiyan Kilisesi Yeruşalim’de (Kudüs’te) kurulmuştu. Fakat Yeruşalim’in M.S. 70 de Romalılarca harap edilmesinden sonra, Kiliseler Asya’dan batı bölgelerine kadar yayıldı. O zamanlar dünyada egemen olan politik güç Roma İmparatorluğuydu. Hıristiyanlar ilk üçyüz yıl boyunca çeşitli ve ağır baskılara maruz kalmışlardı. Ancak dördüncü yüzyılın başlarında M.S.312 de Roma İmparatoru Konstantin Hıristiyanlığı kabul edince durum tamamile değişti.

İmparator Konstantin Roma Piskopos’una ünlü Lateran Sarayı’nı hediye etti. Pavlusçu Hıristiyanlığın öğretisi esas alınarak Roma Katolik Kilisesi kuruldu. “Katolik” kelimesi “evrensel” demektir. Kilise; başlangıçtan bu yana sadık ve kesintisiz bir şekilde resullerin öğreti ve uygulamalarını devam ettirdiklerini iddia ederler. Kilise’nin başında öleceği güne kadar seçilmiş, İsa Mesih’in görünür temsilcisi olarak kabul edilmiş Papa (baba) bulunur. Roma Devleti’nin desteği ile günden güne güçlenen Roma Katolik Kilisesi, Batı dünyasının en büyük otoritesi haline gelmişti. Katoliklerin Hıristiyanlar arasında en fazla ve en yaygın üyeye sahip oldukları kabul edilir.

Ortodokslar
M.S. 395 de Roma İmparatorluğu doğuda Konstantilop (İstanbul) ve batı da Roma şehirleri başkent olmak üzere ikiye ayrıldı. Batılılar Roma’nın, doğulular da Konstantilop’un dinsel merkez olması gerektiğini ileri sürmeye başladılar. Bu istek iki toplum arasında M.S. 1054 yılına kadar devam etti. Bu tarihte Roma Katolik Kilisesi’nin Rahibi Konstantilop Patriğine, Kilisenin tek evrensel Papa’sı olduğunu hatırlatarak onun da bu gerçeği kabul etmesini istedi. Doğu Kiliseleri buna karşı çıkarak birbirlerini afaroz ettiler. Böylece batı da Roma Katolik Kilisesi ve doğuda da Ortodoks Kiliseleri oluşmuş oldu.

Doğu Kiliseleri (İstanbul, Kudüs, Antakya ve İskenderiye) Roma’dan ayrıldıktan sonra “Ortodoks Kiliseleri” ismini aldı. Ortodoks kelimesi doğru anlamına gelip, doğru inanca veya görüşe sahip olan demektir. Doğu Kiliseleri kendi aralarında bir düzen oluşturamadılar. İstanbul’da ki Patrikhane her zaman daha üstün gibi göründü, ama diğerleri kendi içlerinde bağımsızdılar. Zamanla aralarında yeni kopmalar oldu ve Ulusal Kiliseler oluştu. Ermeni, Rum, Bulgar, Sırp, Rus gibi uluslar, farklı dönemlerde kendi milli kiliselerini kurdular.

Katolik ve Ortodoks Arasındaki Farklılıklar
Papa’nın yanılmazlığı ve evrensel yetkisinin kabul edilmemesinin dışında Ortodoksları Katoliklerden ayıran diğer hususlar şunlardır :
1 – Katolik Kilisesi rahiplerinin evlenmelirini yasaklarken, Ortodoks Kilisesi rahiplerinin evlenmelerine müsaade eder.
2 – Katolikler Kutsal Ruh’un hem Baba’dan hem de Oğul’dan çıktığını ileri sürerken, Ortodokslar Kutsal Ruh’un yalnızca Baba’dan İsa aracılığıyla çıktığını ileri sürerler.
3 – Roma Katolik kiliselerinde vaftiz uygulaması yalnızca su serpmekle yapılırken, doğu Ortodoks kiliselerinde bu tamamen suya daldırılmak suretiyle yapılıyordu.
4 – Ortodokslar yalnızca resimlerle yetinmekteyken, batı kiliseleri heykel veya statüler de yapıyor ve bunları da şereflendiriyorlardı.
5 – Ortodokslar Rab’bin Sofrası’nı ekmek ve şarapla yaparken, Roma Katolikleri bunu yalnızca şaraba bulandırılmış kutsal ekmekle yapmaktadır.
6 – Ortodoks ayinleri Yunanca, Katolik ayinleri Latince yapılır.
7 – Katolikler Hz. İsa’nın doğumunu 25 aralıkta kutlarken, Ortodoks lar 6 ocakta kutlamaktadır.

Protestanlar
Katolik Kilisesi 16.yüzyıla kadar Avrupa’daki egemenliğini korudu. 1520 lerde Almanya’da ortaya çıkan Martin Luther adlı bir rahip bu egemenliği sarsan kişi oldu. Önce Luther’in sonra da Calvin ve Zwingli gibi rahiplerin önderliğinde gelişen Protestan akımı, Roma Kilisesi’nin ve Papa’nın otoritesine karşı büyük bir isyandı. İsyan büyük olduğu kadar kanlıydı da; Avrupa bir yüzyılı aşkın bir süre Katoliklerle Protestanların bitmek tükenmek bilmeyen savaşlarına sahne oldu. “Dini” gibi gözüken bu savaşların ardında ise yine siyasi hesaplar yatıyordu. Papa’nın boyunduruğu altında yaşamayı ve ona vergi vermeyi istemeyen prenslerle, bu egemenliği yitirmek istemeyen çevrelerin çıkar çatışmalarıydı. Aralarında Otuz Yıl süren çok kanlı savaşları oldu ve sonunda imzalanan Westphalia Barışı ile sağlanan denge, o zamandan bu yana da fazla değişmedi.

Protestanlar Papa’nın otoritesini reddederken, onun yerine bir başka otorite koymamışlardı. Bu nedenle Protestanlık, Katolik Hırıstiyanlıkta ki düzenin aksine son derece dağınık ve ” Hoşgörülü ” bir din olarak gelişti. Hemen her ülke kendisine ulusal bir kilise kurdu. Bunların yanında daha pek çok farklı mezhep ve akım gelişti. Bu nedenle bugün protestanlığın yüzlerce türü, yüzlerce farklı Protestan Kilisesi vardır. Bunların büyük kısmı da Kuzey Avrupa’da ve ABD’de faaliyet göstermektedir.

Protestanların ortaya çıkışı üçleme karşıtı akımlar açısından da önemliydi. Protestanlar, belirttiğimiz gibi kendilerini Katolik Kilisesi’nin egemenliğinden kurtardılar. Bu hem basamak, hem de temel Hıristiyanlık inanışları açısından büyük bir özgürlüktü. Artık Kutsal Kitab’ı kendileri okuyorlar ve kendileri yeni baştan yorumluyorlardı. Bunun sonucunda bazı Protestanlar, çok az bir bölümü de olsa, çok önemli bir gerçeği fark ettiler : Katolik inancının temelini oluşturan üçlemenin Yeni Ahit’te bir dayanağı yoktu. Hatta bazı pasajların bu inancı yalanladığı ortadaydı. Bu pasajlarda Tanrı’nın “Bir ve Tek” olduğu anlatılıyor, “Üçlü birlik” inancına ise Yeni Ahit’in temel mantığı içinde bir yer verilmiyordu.

İşte bazı Protestanlar, aslında çok azı, bu sonucu çıkardılar ve üçlemeyi reddettiler. Böylece Üniteryen (Birlemeci) Kiliseler doğdu.

Birlemeyi Savunan Hıristiyanlar
Protestan Reformu(nun) ardından Hıristiyanlar Yeni Ahit’i Katolik inançlarından bağımsız olarak okumaya başladılar. Bunun sonucunda da İtalya’da, üçlemenin yanlışlığı sonucuna inanan ilk Hıristiyan akımı gelişti. Lelio Socianus (1525-1562) ve kuzeni Fausto Socianus (1539-1604) tarafından başlatılan akım, kurucularının isminden dolayı Sosyanizm (Socianism) olarak bilindi. Sosyanistler gizli toplantılar yoluyla yayıldılar. The Catholic Encyclopedia bu akımın inancını şöyle özetliyor: « Sosyanistlere göre üçleme diye bir şey yoktu. Hz.İsa Rab ile ya da Kutsal Ruh’la ayi özden (dolayısıyla Tanrı) değildi… Ölümü ve acı çekmesi insanlara kurtuluş vermek için değildi. » Sosyanistler çeşitli baskılara maruz kaldılar. Kilise onları çok geçmeden afaroz etti.

Aynı dönemde Sosyanistlere benzer fikirler yayan, özellikle üçleme inancına radikal bir biçimde karşı çıkan Cenevreli Michael Servetus, fikirleri nedeniyle Calvin tarafından kazığa bağlanıp yakılarak idam edildi. Yakılırken, yazdığı üçleme karşıtı kitap da göğsüne asılmıştı. Servetus, İznik Konsilinde Hıristiyanlığın dejenere edildiğini savunmuş ve bu bozulmadan kurtulmak için İznik Konsili öncesindeki kaynaklara dönülmesi gereğini yazmıştı. 1638’de Sosyanistlere yönelik saldırılar başladı. Rokow’da ki kolejleri kapatıldı ve birlemeyi kabul etmiş pek çok insan diri diri yakıldı.

Üniteryenler 18. ve 19. yüzyılda özellikle de Anglosakson dünyasında etkili oldular. Önce İngiltere’de sonra da ABD‘de Üniteryen Kiliseler kuruldu. Sadece Hıristiyanların değil, tüm insanların Tanrı’ya iman ederlerse kurtuluşa ulaşabileceklerine inanan bu kişiler kendilerini Üniversalist olarak tanımladılar. Birbirinden bağımsız olarak gelişen Üniteryen ve Üniversalist Kiliseleri 1961 yılında birleşti. The New Catholic Enycyclopedia, Üniteryen Kiliselerin ortak inanışlarını şöyle özetlemişti:

«Hz.İsa (Üniteryenlere göre) Tanrı’nın biricik Oğlu ve Kurtarıcı değil, ama Yahudi peygamberleri geleneği içinde yer alan dini bir önderdir. Dolayısiyle “Hz.İsa ile ilgili din” (yani geleneksel Hıristiyanlık) “Hz.İsa’nın dini” ile değiştirilmelidir. Kutsal Kitap akıl ve bilim ışığında incelenmeli ve kesin değişmez bir kaynak olarak değil, insan yazımı bir eser olarak görülmelidir.»

http://www.kurandasevgi.gen.tr/kkitaplar/bolum27/bolum27.htm

posted in KİTABI MUKADDES | 0 Comments

4th Mart 2010

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

TEVRAT
Tevrat; yasa, şeriat, kanun, emir, önder, ders anlamına gelir. İbranice bir kelime olan Tora, Tevrat’ın karşılığıdır ve Tanrı’nın Hz.Musa’ya verdiği beş kitaptan oluşmaktadır. İbranice lisanında Tanah olarak bilinen Yahudilerin Mukaddes Kitapları’na Hıristiyanlar, Eski Antlaşma adını vermişlerdir. Bunun sebebi; Tanrı’nın Yahudiler ile olan antlaşmayı iptal ettiği, Hz. İsa’yı takip eden Hıristiyanlar ile Yeni Antlaşma yapmış olduğu iddiasıdır. Oysa Yahudiler, seçilmiş bir ulus olduklarını ve Tanrı ile antlaşmalarının sonsuza kadar devam edeceğine inanmaktadır. Dolayısıyle Hıristiyanların bu tavrını hakaret kabul ederler.

Yahudiler; ilk beş kitabı teşkil eden Tora (Tevrat) nın Tanrı’nın bizzat Hz.Musa’ya verdiğini açıklamakla beraber Tanah (Eski Antlaşma)’yı oluşturan diğer kitapların da, Tanrı vahyi ile İsrail peygamberlerince kaleme alındığını kabul ederler.

Hıristiyanlık, Eski Antlaşma'(Tanah)nın İsrailoğullarına Tanrı tarafından verildiğini ve kutsal olduğunu kabul etmelerine rağmen; kendilerine Yeni Antlaşma verildiğinden, Eski Antlaşma’nın uygulamaya yönelik yasalarının geçersiz olduğunu ilan etmişlerdir.

Kur’an’ı Kerim ise, Tevrat’ın Tanrı tarafından verildiğini birçok ayet ile tasdik etmiştir. Maide 5/44 : « Tevrat’ı Biz indirdik. Onda, iyiye ve güzele kılavuz vardır…» Ayrıca Kur’an kitap sahibi olan Yahudi ve Hıristiyanlar’dan kendi kitabının hükümlerine uymalarını istemiştir. Ankebut 29/46: «…Bizim RAB’bimiz ve sizin RAB’biniz birdir ve biz O’na teslim olanlardanız.»

 

TANAH (ESKİ ANTLAŞMA)’YI OLUŞTURAN KİTAPLAR
Tanah; İbranice’de Tora, Peygamberler ve Yazılar kelimelerinin kısaltılmasından meydana gelmiş bir kavramdır ve İbranice olarak yazılmıştır. Kitapların sıralanması konusunda da Yahudiler ile Hıristiyanlar farklı görüşe sahiptir ve onları değişik sıralarda tanzim etmişlerdir.

Tanah üç ana kısma ayrılır.
1) Tora (Tevrat) Tanrı’nın Hz.Musa’ya Sina Dağı’nda verdiği ve yasa olarak kabul edilen 5 kitap : Bereşit (Tekvin), şemot (Çıkış), Vayikra (Levililer), Bamidbar (Sayılar), Devarim (Tesniye)

2) Neviim (Peygamberler) 21 kitaptan oluşan bu diziye İlk ve Son Peygamberler de denir: Yeşu, Hakimler, I.Samuel, II. Samuel, I.Krallar, II. Krallar, Yeşaya, Yeremya, Hezekiel, Hoşeal, Yoel, Amos, Obadya, Yunus, Mika, Nahum, Habakkuk, Tsefanya, Hagay, Zekeriya, Malaki.

3) Ketuvim (Yazılar) 13 kitaptan oluşur: Zebur (Mezmurlar), Süleyman’ın Özdeyişleri, Eyüp, Ezgiler Ezgisi, Rut, Yeremya’nın Mersiyeleri, Vaiz, Ester, Daniel, Ezra, Nehemya, I.Tarihler, II.Tarihler.

 

TEVRAT NASIL YAZILDI?
Bugün elimizde bulunan Tevrat, Tanrı’nın verdiği gibi içeriğini aynen koruyor mu? Kitabın kaleme alınması ve günümüze kadar geçirdiği safhaları, başka bir dine bağlı olunsa bile tarafsız olarak incelemek bir insanlık görevi olduğu düşüncesini paylaşmaktayız.

Yüce Tanrı’nın; M.Ö.1312 yılında Hz.Musa ile Sina Dağı’nda 40 gün 40 gece devam eden buluşması, Dinler Tarihi’nde de çok önemli bir yeri vardır. Kur’an’ı Kerim bu olayı Araf 7/145 ayeti ile doğrulamaktadır. Antlaşma koşulları olan ilâhî yasalar ve iki taş levhaya yazılmış On Emir Hz.Musa‘ya Tanrı tarafından verilmiş olduğu Tevrat’ta açıklanır.

Hz.Musa’ya 40 yıl boyunca İsrailoğulları ile çölde kaldığı zaman içinde de Tanrı’dan vahiy gelmiş ve vefatına kadar devam etmişti. Yahudi toplumunun en kıymetli varlığı olan Tevrat, Antlaşma Sandığı’nda bulunuyordu. Yaklaşık 500 yıl toplanma çadırında, 400 yıl da Hz. Süleyman Tapınağı’nda korunmuştu. M.Ö.422 yılında İsrailoğulları ile yaptıkları savaşı kazanan Babil İmparatorluğu, tapınağı yıkmış Antlaşma Sandığı ile beraber Tevrat’ı da yok etmişti. Bu tarihten sonra Tevrat’ın tekrar yazılması, kâhin Ezra’nın başkanlığında bilge Yahudilerin sözlü aktarması ile gerçekleşmişti.

Dr. Maurice Bucaille Tevrat, İnciller ve Kur’an adlı eserinde şöyle yazmıştı.S.24: « Edmond Jacob‘un Eski Antlaşma isimli incelemesi (Cerf Yayınları-Paris) özlü ve tarafsızlık niteliği taşımakta, mükemmel bir genel bilgi vermektedir. Mukaddes Kitap’ın M.Ö. üçüncü yüzyıla doğru bir tek metin yerine, İbranice yazılmış en az üç ayrı metni vardı… M.Ö. birinci yüzyılda bir tek Mukaddes Kitap metni düzenleme yoluna gidilmiş, metnin tamamlanması da M.S. birinci yüzyılda olmuştur. »

Tanah (Eski Antlaşma); Yahudi Ulusu’nun başlangıcından, Hıristiyanlık dönemine kadar yazılmış, mükemmel bir tarih ve edebiyat anıtı sayılmaktadır. M.Ö. onuncu yüzyılda sözlü aktarım ile yazı haline getirilmeye başlanmış, M.S. birinci yüzyılda da son şeklini almıştı.

Sakarya Üniversitesi İlâhîyat Fakültesi web sitesinde (www.if.sakarya.edu.tr / SORU CEVAP) Prof.Dr.Ali Erbaş şöyle yazmıştır: « ABD Kaliforniya Üniversitesi profesörlerinden Eliot Friedman’ın 1987 yılında yayınladığı Tevrat’ı Kim Yazdı isimli kitap, Yahudi ve Hıristiyan dünyasını karıştırmıştır. Prof. Friedman;Tevrat’ı teşkil eden beş kitabın beş ayrı ilâhîyatçı tarafından yazıldığını ve Hz.Musa’ya indirilen Tevrat’ın aslı ile ayni olmadığını açıklamıştır… Ayrıca Tevrat’ın içerisindeki kitapların da birbirleri ile, hatta kendi bapları arasında çelişkilerle dolu olduğuna dikkati çekmiştir… Gottfried Eichorn, Alman şairi ve filozof Herder, Moody İncil Enstitüsü’nden Dr.Graham Scroggie gibi araştırmacılar da ayni anlayışı onaylayan sonuçlara varmışlardır. »

Uzmanlar Tevrat’ın yazımında insan faktörünün büyük olduğunda birleşirler. Örnek olarak Tanrı tarafından yazıldığı kabul edilen On Emir’in (Çıkış 20/1-21, Tesniye 5/1-30) de iki farklı anlatımı vardır. Özü birbirinin ayni olmakla beraber, aralarında değişiklikler bulunmaktadır. Sözlü aktarımların yazıya geçirilmesi sırasında birçok eklemeler yapıldığından, olayların anlatımında farklı ayrıntılara girilmesi, tenkit edilmeye sebep teşkil etmiştir. Ancak olayların özünü koruyarak Tanrı’nın yasalarını, öğütlerini ve peygamberlerini çağımıza kadar aktaran; bu kitaplar mazumesinin insanlık tarihindeki olumlu görevi tartışılamaz. 7. asırda inen Kur’an’ı Kerim, Yahudi peygamberlerin katkısıyla derlenen Tevrat’ın ilâhî kitap hüviyetini onaylamaktadır. (Bkz. Bu kitap, Kur’an’ın İsrailoğullarına Bakışı)

 

TEVRAT’TAKİ ÇELİŞKİLER
İsrail kaynakları; Tevrat’ı teşkil eden ilk beş kitabın Tanrı’nın Hz.Musa’ya Sina Dağı’nda verildiğini, onun eliyle kaleme alındığını kabul eder. Tanah‘(Eski Antlaşma) ı oluşturan kitapların da Yahudi peygamberleri tarafından Tanrı’nın esinlenmesi ile yazıldığına inanırlar.

Tevrat’ın aslı; Babillerce Süleyman Tapınağı’nı yıkımı sırasında yok edildiğinden, bilge Yahudilerin sözlü aktarımı ile yeniden kaleme alınmıştı. Bu esnada bazı bozulmaların olacağı, orijinali ile ayni olmayacağı pek tabiidir. Araştırmacılar; Tora (Tevrat) ve Tanah (Eski Antlaşma)da birçok farklılıklar gösteriyorki; bu metinlerin tanrısal vahy olmadığı, Tanrı’nın sözlerini de içerdiği, fakat insan eliyle yazıldığını göstermektedir. Tanrı’nın sözlerinde çelişki olması mümkün müdür?

Tevrat’ta ki birçok çelişkiden birkaç örnek :
1) Tesniye 34/5,6: «RAB’bin sözüne göre, RAB’bin kulu Musa orada, Moab diyarında öldü ve Moab diyarında Beyt-peor karşısında derede onu gömdü.»
Görüldüğü gibi Hz. Musa’nın bizzat yazmış olduğu kabul edilen Tevrat’ta, Hz.Musa’nın öldüğünün ve gömüldüğünün yazılması, kitaba başkalarının da karıştırdığının en büyük kanıtıdır.

2) Çıkış 34 / 7 : «...Hiçbir suçu cezasız bırakmam. Babaların işlediği suçun hesabını oğullarından, torunlarından, üçüncü, dördüncü nesilden sorarım.»
Tesniye 24 / 16 : « Oğullar için babalar öldürülmeyecekler ve babalar için oğullar öldürülmeyecektir. Herkes kendi suçu için öldürülecektir.»
Birinci alıntıda işlenmiş bir suçun hesabı; işleyenin babasından çocuklarından ve gelecek nesilden sorulur diye yazılmasına karşın, ikinci alıntı da ise yalnızca suçu işleyen günahtan sorumlu olmaktadır.

3) Tekvin 32/30: «Yakub o yerin adını Peniel koydu, çünkü : Tanrı’yı yüzyüze gördüm ve canım sağ kaldı, dedi.»
Çıkış 33 / 20 : « (RAB) dedi : Yüzümü göremezsin, çünkü insan Beni görüp de yaşayamaz.»
Her iki anlatım birbiriyle çelişmektedir.

4) Tekvin 1 / 11,27: «Tanrı dedi: Yer, ot, tohum veren sebze ve yer üzerinde tohumu kendisinde olup cinslerine göre meyva veren ağaçlar hasıl etsin ve böyle oldu…Ve Tanrı insanı kendi suretinde erkek ve dişi olarak yarattı. »
Tekvin 2 / 5,8: «Henüz yerde bir kır fidanı yoktu, bir kır otu henüz bitmemişti. Çünkü RAB yerin üzerine yağmur yağdırmamıştı. Toprağı işlemek için adam yoktu…RAB Tanrı yerin toprağından adamı yaptı ve onun burnuna hayat nefesi üfledi, adam yaşayan canlı oldu.»
Birinci alıntıda bitkilerin insandan önce yaratıldığı bildirilmekte, ikinci de ise insanın bitkilerden önce yaratıldığını yazmaktadır.

5) Çıkış 31/17 : «…RAB gökleri ve yeri altı günde yarattı ve yedinci gün de rahat etti ve dinlendi.»
Yüce Tanrı için rahat etti ve dinlendi kavramları yoktur. O her şeyden arınmış ve her şeyin üstündedir.

6) Çıkış 32 / 11,14: « Musa Tanrı RAB’be yalvarıp dedi:…Ya RAB, niçin kendi halkına karşı öfken alevlensin? Öfkelenme vazgeç halkına yapacağın kötülükten… Böylece RAB halkına yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti. »
Yüce Tanrı adil olanların en adilidir, her şeyi yaratandır. Yaptıklarından hiç kimseye karşı sorumlu değildir ve hiç bir kimse O’nu yönlendiremez.

7) Tekvin 15/2 : « Ve İbrahim dedi : Ya RAB Yehova bana ne vereceksin…»
Çıkış 6/2: «Ve Tanrı Musa’ya söyleyip dedi : Ben, RAB’bim ve İbrahim’e İshak’a ve Yakub’a kadir olan Tanrı olarak göründüm. Fakat onlara Yehova ismimle malum olmadım. »
Birinci alıntıda Hz. İbrahim RAB’be Yehova ismi ile hitap etmiş, ikinci alıntı da ise RAB Hz.Musa’ya, Hz. İbrahim’e Yehova ismiyle malum olmadığını söylemiştir.

8) Sayılar 20 / 27,28 : « Musa RAB’bin emrettiği gibi yaptı, halkının gözü önünde Hor Dağı’na çıktılar… Harun orada, dağın tepesinde öldü…»
Tesniye 10 / 6 : « İsrailoğulları Beerot Bene-yoakan’dan Mesera’ya göç ettiler. Harun orada öldü ve orada gömüldü…»
Birinci alıntıda Hz.Harun’un Hor Dağı tepesinde öldüğü yazılırken, ikincisinde ise Mosera’da öldüğü açıklanmaktadır.

9) Hoşea 12 / 2,3 : « RAB’bin Yahuda ile de davası var ve Yakub’u kendi yollarına göre cezalandıracak, ona işlerine göre ödeyecek. Rahimde kardeşini topuğundan tuttu. Erkeklik çağında Tanrı ile güreşti ve melekle güreşip yendi…»
Yaratılmış bir insan; Tanrı ile, melek ile güreşir mi?

10) II Samuel 24 / 1: « İsrail’e karşı RAB’bin öfkesi yine alevlendi. Git, İsrail’i ve Yahuda’yı say, diye Davud’u onlara karşı kışkırttı. »
I.Tarihler 21 / 1 : « Şeytan İsrail’e karşı kalktı ve İsrail’i saymak için Davud’u kışkırttı. »
Toplumun sayılmasını Tanrı mı, yoksa şeytan mı yaptı?

 

Hz. DAVUD ve ZEBUR
Hz. Davud (David), İsrailoğulları’nın en ünlü kralıdır. O, çok iyi bir savaşçı olmanın ötesinde, Tanrı’ya bağlı kişiliği ve ruhunun güzelliği ile ön plâna çıkar.

Yahuda beyliğinden olan Hz. Davud, M.Ö. 907 yılında doğmuş, 70 yaşında iken vefat etmiştir. Ülkesini 40 yıl boyunca adaletle yönetmiş, birçok topraklar kazanarak Yahudi Tarihi’nin en büyük krallığını kurmuştu. Tanrı’ya içten bağlılığı ve büyük cesareti ile putperest komşu ülkeleri olan Amelikler ve Kenanlılar ile savaşmış, onları birçok yenilgiye uğratmıştı. Son Kenan şehir devleti olarak kalmış ve 450 yıldan beri fethedilmeyen Yeruşalayim (Kudüs)‘ü de ülkesine katması büyük bir zafer olarak kabul edilir.

Tevrat’ta Hz. Davud’un peygamber olduğu yazılmamıştır. Yahudilerin o zaman ki peygamberi Samuel, Hz.Davud’u kral olurken başına yağ dökerek meshetmiş ve böylece onu kutsamıştı. Ayrıca Peygamber Natan’a da dini konularda danışılmaktaydı.

Hz. Davud’un Tanrı’ya olan bağlılığı, RAB ile iletişim kuracak kadar derindi. Tanrı sevgisi ile dolan Hz. Davud’a Yüce Tanrı karşılık vermiş ve ona Zebur’u yazma ilhamını lütfetmişti. Tevrat’tan sonra gelen Zebur, Hz. Davut aracılığıyla Yahudilere verilmiş ilâhî bir kitaptı. İçeriğindeki mezmurlar (şiir şeklindeki sureler) ; Tanrı’ya yapılan şükürleri, yalvarış ve yakarışlarıyla İlâhî Aşk’ı terennüm ediyordu. Bunlar İbrani şiirinin abidesi olarak kabul edilir. Zebur’un büyük bölümü Hz.Davud ve küçük bir kısmı da Levili rahiplerce yazılmıştı. Bilgi için Zebur’dan küçük bir alıntı.
Zebur 145 / 1, 21: « Ey Tanrım, ey Kral, Seni yücelteceğim. Adını 211212sonsuza dek öveceğim… RAB büyüktür, yalnız O övgüye yaraşıktır, akıl almaz büyüklüğüne… RAB lütufkar ve sevecendir. Tez öfkelenmez, sevgisi engindir. RAB herkese iyi davranır. Sevecenliği bütün yapıtlarını kapsar… Senin krallığın sonsuz bir krallıktır. Egemenliğin kuşaklar boyunca sürer. RAB verdiği bütün sözleri tutar. Her davranışı sevgi doludur… RAB bütün davranışlarda adil, yaptığı bütün işlerde sevecendir. RAB kendini çağıran, içtenlikle çağıran herkese yakındır… RAB korur kendisini seven herkesi, yok eder kötülerin hepsini. RAB’be övgüler sunsun ağzım! Bütün canlılar O’nun kutsal adına, sonsuza dek övgüler dizsin. »

Hz.Davud, Tevrat’ın yasalarına göre toplumuna önderlik etmişti. Çünkü Zebur, yaptırımı olan ilâhî bir kitap değil, Allah Sevgisi’nin şiir şeklindeki ifadesiydi. Hz. Davud’un ölümü yaklaşınca oğlu Hz. Süleyman’a şöyle vasiyet etmişti. I.Krallar 2 / 3 : « Tanrın RAB’bin verdiği görevleri yerine getir. O’nun yollarında yürü ve Musa’nın yasasında yazıldığı gibi Tanrı’nın kurallarına, buyruklarına, ilkelerine ve öğütlerine uy ki, yaptığın her şeyde ve gittiğin her yerde başarılı olasın. »

Yahudiler; Hz. Davud’un Tanrı yasalarına uygun idaresiyle, kurtarıcı kimliğini ve görkemli krallığını hep anımsamışlardır. Hz.Davud’un soyundan bir mesihin gelip onları kurtarmasını ve kutsal topraklarda eskisi gibi büyük bir devlet kurmalarını günümüzde de beklemektedirler.

http://www.kurandasevgi.gen.tr/kkitaplar/bolum21/baslik3.htm

posted in KİTABI MUKADDES | 0 Comments

28th Kasım 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

TEVRAT, İNCİL VE KİTAP EHLİ

KUR’AN’DA TEVRAT VE İNCİL:

5Maide suresi/43-Yanlarında, içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat varken nasıl oluyor da seni hakem yapıyorlar, sonra bunun ardından verdiğin hükümden yüz çeviriyorlar? İşte onlar (kendi kitaplarına da, sana da) inanmış değillerdir.

5Maide suresi/44-Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.

5Maide suresi/47-İncil ehli Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, fasıkların ta kendileridir.

5Maide suresi/66-Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur’an’ı) gereğince uygulasalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol rızık) yiyeceklerdi. Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür!

5Maide suresi/68-De ki: “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz.” Andolsun ki sana Rabbinden indirilen bu Kur’an, onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Öyle ise o kâfirler toplumu için üzülme.

7A’raf/157-Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî(önceki ilahi kitaplarla eğitilmemiş) peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

62Cumua suresi/5-Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

KUR’AN’DA KİTAP EHLİ:

2Bakara suresi/62-Kuşkusuz, (bu ilahi kelama) iman edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hıristiyanlardan ve Sabiilerden Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.

2Bakara suresi/105-Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir.

2Bakara suresi/109-Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla yetendir.

2Bakara suresi/111-Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.” 112-Evet, gerçekten her kim tüm benliğini Allah’a teslim eder ve iyilik yapanlardan olursa, Rabbi katında mükafatını görecektir, ve böyleleri ne korkacak, ne de üzülecekler. 113-Ayrıca Yahudiler, “Hıristiyanlar geçerli, tutarlı bir inanç temelinden yoksunlar” iddiasında bulunurken Hıristiyanlar da (aynı şekilde); “Yahudiler, geçerli, tutarlı bir inanç temelinden yoksunlar” diye iddia ederler; ve her iki taraf da (bu iddialarında) ilahi kelama atıfta bulunurlar! Hatta bilgiden yoksun bulunanlar, onların söylediklerini aynen tekrarlayıp dururlar; ama anlaşamadıkları şeyler konusunda Kıyamet Günü aralarında hüküm verecek olan Allah’tır.

3Al-i İmran suresi/69-Kitap ehlinden bir grup sizi saptırabilmeyi çok arzu etti. Oysa sadece kendilerini saptırıyorlar, fakat farkına varmıyorlar. 70-Ey Kitap ehli! (Gerçeğe) şahit olduğunuz hâlde, niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz? 71-Ey Kitap ehli! Niçin hakkı batılla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? 72-Kitap ehlinden bir grup, “Mü’minlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar (size bakarak) dönerler” dedi.

3Al-i İmran suresi/75-Geçmiş vahyin izleyicileri arasında öylesi var ki, kendisine bir hazine emanet etsen sana (sadakatle) iade eder; ve öylesi de var ki ona ufak bir altın sikke emanet etsen, başında dikilmedikçe sana geri vermez; bu, onların, “Kitap ile ilgisi olmayan bu halk(a yaptığımız hiçbir şey)den dolayı bize bir suç yüklenemez” şeklindeki iddialarının bir sonucudur: (Böylece) onlar, (bile bile) Allah hakkında yalan söylerler. 76-Ama (Allah,) Kendisine karşı taahhütlerine sadık kalanlar(ın) ve Kendisine karşı sorumluluk bilinci duyanlar(ın farkındadır): ve Allah, Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanları sever. 77-Allah’a karşı taahhütlerini ve yeminlerini ufak bir kazanç karşılığında değiştirenler var ya; onlar, öteki dünyanın nimetlerinden asla nasiplenemeyeceklerdir; Allah, Kıyamet Günü, onlarla ne konuşacak, ne yüzlerine bakacak, ne de onları günahlarından arındıracaktır; ve onları acıklı bir azap beklemektedir. 78-Onlardan öylesi de var ki, (söyledikleri) Kitab-ı Mukaddes’den olmadığı halde ondan olduğunu düşünesiniz diye dilleriyle Kitab-ı Mukaddes’i çarpıtırlar ve Allah’tan olmadığı halde, “Bu, Allah’tandır!” derler; böylece bile bile Allah hakkında yalanlar uydururlar.

3Al-i İmran suresi/98-De ki: “Ey kitab ehli! Allah, yaptıklarınızı görüp dururken Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?” 99-De ki: “Ey kitab ehli! (Gerçeği) görüp bildiğiniz hâlde, niçin Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermeğe yeltenerek inananları Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” 100-Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkârcılığa sevkederler.

3Al-i İmran suresi/110-Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.

3Al-i İmran suresi/113-Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır. 114-Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir. 115-Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir. 116-İnkâr edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah’a karşı bir yarar sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

3Al-i İmran suresi/199-Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah’a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah’ın âyetlerini az bir değere satmazlar. Onlar var ya, işte onların, Rableri katında mükâfatları vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

4Nisa suresi/123-İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir. 124-Mü’min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar. 125-Bütün benliğini Allaha teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü batıldan yüz çeviren İbrahimin inanç sistemine Allahın onu sevgisiyle yücelttiğini görerek uyan kişiden daha iyi iman sahibi kim vardır?

4Nisa suresi/131-ve göklerde ve yerde olan her şey Allaha aittir. Biz, hem sizden önce vahiy verilenlere, hem de size Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olmanızı emretmişizdir. Eğer Onu inkar ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olan her şey Allaha aittir ve Allah kendi kendine yeterlidir, övülmeye layık olandır.

5Maide suresi/5-Bugün, hayatın bütün güzel şeyleri size helal kılınmıştır. Ve daha önce kendilerine vahiy verilenlerin yiyecekleri de size helaldir, sizin yiyecekleriniz de onlara helaldir. Ve (bu ilahi kelama) inananlar içindeki iffetli kadınlar ile sizden önce kendilerine vahiy verilenler arasında bulunan kadınları nikahlamanız, -onlara mehirlerini vermeniz şartıyla ve onları gayri meşru yolla ya da gizli dost tutma yoluyla değil de meşru bir nikah ile almanız şartıyla- (size helaldir). (Allaha) inanmayı reddedene gelince; onun bütün işleri boşa gidecek: zira o, öteki dünyada zarara uğrayanlar arasında yer alacaktır.

4Nisa suresi/171-Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

5Maide suresi/17-Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir”, diyenler kesinlikle kâfir oldular. De ki: “Şâyet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir? Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”

5Maide suresi/44-Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. 45-Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.

5Maide suresi/50-Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir? 51-Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.

5Maide suresi/57-Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer gerçek müminler iseniz, inancınızı küçümseyen ve onunla eğlenenleri bunlar ister sizden önce vahiy verilenlerden, isterse (bu vahyin) hakikati(ni) inkar edenlerden olsunlar- dost edinmeyin ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: 58-Siz namaza çağırdığınız vakit onu alaya alıp eğlence yerine koyuyorlar. Bu, şüphesiz onların akılları ermeyen bir toplum olmalarındandır. 59-De ki: “Ey geçmiş vahyin izleyicileri! (Yalnız) Allaha ve Allahın hem bize hem bizden öncekilere indirdiğine inandığımız için mi bizde kusur buluyorsunuz? (Yoksa bu, sadece) çoğunuzun sapkınlığından mı(dır)?” 60-De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lânetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.” 61-(Yanınıza) küfürle girip yine (yanınızdan) küfürle çıktıkları hâlde, size geldiklerinde “İnandık” dediler. Allah, onların saklamakta oldukları şeyi daha iyi bilir. 62-Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta, haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yapmakta oldukları şey ne kötüdür! 63-Bunları, din adamları ve bilginler günah söz söylemekten ve haram yemekten sakındırsalardı ya! Yapmakta oldukları şey ne kötüdür! 64-Bir de Yahudiler, “Allah’ın eli bağlıdır” dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lânete uğrasınlar! Hayır, O’nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur’an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez. 65-Eğer kitap ehli iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, muhakkak onların kötülüklerini örterdik ve onları Naim cennetlerine koyardık.

5Maide suresi/69-çünkü, (bu ilahi kelama) iman edenler ve Yahudi itikadına uyanlar ile Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allaha ve Ahiret Gününe inanıp, doğru ve yararlı fiillerde bulunanlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.

5Maide suresi/72-Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” 73-Andolsun, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır.

5Maide suresi/77-De ki: “Ey Kitap ehli! Hakkın dışına çıkarak dininizde aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.” 78-İsrailoğullarından inkâr edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. 79-İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne kötüydü! 80-Onlardan birçoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Andolsun ki kendileri için önceden (ahirete) gönderdikleri şey; Allah’ın onlara gazap etmesi ne kötüdür! Onlar azap içinde ebedî kalıcıdırlar. 81-Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene (Kur’an’a) inanıyor olsalardı, onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir. 82-Bütün insanlar içinde (bu ilahi kelama) inananlara en çok düşmanlık yapanların Yahudiler ve Allahtan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlar olduğunu kesinlikle göreceksin; ve bütün insanlar içinde (bu ilahi kelama) inananlara en çok şefkat gösterenlerin ise “Biz Hıristiyanız” diyenler olduğunu göreceksin: böyledir, çünkü onlar arasında öyle keşişler ve rahipler var ki bunlar kibre kapılmamışlardır. 83-Onlar bu elçiye indirileni anlamaya başladıkları zaman gözlerinden yaşlar boşaldığını görürsün, çünkü ondaki hakikatin bir kısmını tanırlar; (ve) “Ey Rabbimiz” derler, “Biz inanıyoruz: öyleyse bizi hakikate şahitlik yapanlar ile bir tut.” 84-Ve Rabbimizin bizi dürüst ve erdemliler arasına katmasını o kadar şiddetle arzuladığımız halde nasıl Allaha ve bize indirilen hakikate inanmakta zaaf gösterebilirdik? 85-Dedikleri bu söze karşılık Allah onlara, devamlı kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır.

7A’raf suresi/159-Musa’nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır.

7A’raf suresi/181-Yarattıklarımızdan, hakka yöneltip ileten ve onunla adaleti kılan (uygulayan) bir ümmet vardır.

9Tevbe suresi/29-(Ve) kendilerine (çok önceden) vahiy bahşedilmiş olduğu halde (gerçek anlamda) Allaha da, ahiret gününe de inanmayan, Allah ve Onun Elçisinin yasakladığını yasak saymayan, ve böylece (Allahın onlar için din olarak seçtiği) hak dini din olarak benimseyip ona uymayan kimselerle savaşın; ta ki, (savaş yoluyla) baş eğdirilip kendi elleriyle bağışıklık vergisi ödeyinceye kadar. 30-Yahudiler, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! (Yahudiler) Allah’ın yanı sıra hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır. 32-Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasalar da Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz.

16Nahl suresi/43-Biz senden önceki çağlarda da, kendilerine vahyettiğimiz (ölümlü) adamlardan başka kimseyi (elçi olarak) göndermedik; bu konuda yeterli bilgiye sahip değilseniz, vahyedilmiş önceki kitaplara bağlı kimselere sorun,

21Enbiya suresi/7-Biz senden önce de (ey Muhammed,) kendilerine vahiy indirilen (ölümlü) adamlardan başkasını (elçi olarak) göndermedik; bunun içindir ki, (o inkarcılara de ki:) “Eğer kendiniz bilmiyorsanız, önceki kitapları okuyup izleyen kimselere sorun”.

22Hacc suresi/17-Gerçek şu ki, (bu ilahi öğretiye) inananlar, Yahudi inancına bağlı olanlar ve Sabiiler, Hristiyanlar ve Mecusiler ve bir de, Allah’tan başka varlıklara tanrısal nitelikler yakıştıranlar arasındaki hükmü Kıyamet Günü Allah verecektir: çünkü Allah her şeye tanıktır.

29Ankebut suresi/46-Geçmiş vahyin mensupları ile zulüm ve haksızlıktan uzak durdukları sürece en güzel şekilde tartışın ve deyin ki: “Bize indirilene inandığımız gibi size indirilmiş olana da inanıyoruz: çünkü bizim ilahımız ile sizin ilahınız tek ve aynıdır ve biz (hepimiz) O’na teslim olmuşuzdur”. 47-Bu ilahi kelamı sana işte bu şekilde indirdik. Ve bu ilahi kelamı bahşettiklerimiz ona inanırlar; şu (geçmiş vahiylerin takipçi)leri arasında da ona inananlar vardır. Mesajlarımızı, (apaçık bir) hakikati inkar edenler dışında, hiç kimse bile bile reddetmez: 48-çünkü, (ey Muhammed,) sen bu (vahyin gelmesi)nden önce herhangi bir ilahi kelamı okumuş ya da onu kendi ellerinle yazmış değildin; öyle olsaydı, (sana vahyetmiş olduğumuz) hakikati çürütmeye çalışanlar, insanları (onun hakkında) kuşkuya sevk edebilirlerdi.

74Müddessir suresi/31-Çünkü yalnızca meleki güçleri (cehennem) ateşinin gözcüleri kıldık; ve onların sayısını hakikati inkara şartlanmış olanlar için bir sınama (aracı) yaptık ki böylece daha önce vahye muhatab olanlar (bu ilahi kelamın doğruluğuna) kani olsunlar ve (ona) iman etmiş olanların imanları daha da güçlensin; ve geçmiş vahiylere muhatab olanlar ile (bu vahye) iman edenler bütün şüphelerden kurtulsunlar. Ve kalplerinde hastalık olanlar ile hakikati tamamen reddedenler: “(Sizin) Allah(ınız) bu temsil ile ne demek istiyor?” diye sorsunlar. Böylece Allah, (yoldan çıkmak) isteyeni saptırır, (doğruya ulaşmak) isteyeni ise doğru yola ulaştırır. Ve Rabbinin güçlerini Kendisinden başka kimse bilemez. Bütün bunlar ölümlü insan için yalnızca bir uyarıdır.

98Beyyine suresi/1-Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi.

98Beyyine suresi/6-Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah’a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.

************o*****************

HADİSLERDE TEVRAT VE İNCİL:

Yahudilerin elindeki Tevrat, Hıristiyanların elindeki İncil; ama onlar onu uygulamıyorlar

4139-“Resûlullah ile beraberdik. Gözünü semaya dikti. Sonra: “Şu anlar, ilmin insanlardan kapıp kaçırıldığı anlardır. Öyle ki, bu hususta insanlar hiçbir şeye muktedir olamazlar!” buyurdular. Ziyad İbnu Lebîd el-Ensârî araya girip: “Bizler Kur’an’ı okuyup dururken ilim bizlerden nasıl kapıp kaçırılır? Vallahi biz onun hem okuyacağız, hem de çocuklarımıza, kadınlarımıza okutacağız!” dedi. Resûlullah da: “Anasız kalasın, ey Ziyad, ben seni Medine fakihlerinden sayıyordum. (Bak) işte Tevrat ve İncil, Yahudilerin ve Hıristiyanların elinde, onların ne işine yarıyor (sanki onunla amel mi ediyorlar)?” buyurdu. Cübeyr der ki: “Ubâde İbnu’s-Sâmit’e rastladım. Kardeşin Ebu’d-Derda ne söyledi, işittin mi? dedim. Ve ona Ebu’d-Derda’nın söylediğini haber verdim. Bana: “Ebu’d-Derda doğru söylemiş, dilersen kaldırılacak olan ilk ilmin ne olduğunu sana haber vereyim: İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşudur. Büyük bir camiye girip huşu üzere olan tek şahsı göremeyeceğin vakit yakındır!” dedi.” [Tirmizî, İlm 5, (2655).]

Yahudiler ve Hıristiyanlardan kimler cehenneme gider: 11-Hz. Peygamber buyurdular ki: “Muhammed’in nefsini kudret eliyle tutan zâta yemîn ederim ki, bu ümmetten her kim -Yahudî olsun, Hristiyan olsun – beni işitir, sonra da bana gönderilenlere inanmadan ölecek olursa mutlaka cehennem ehlinden olacaktır” Müslim, İman 240, (153).

posted in KİTABI MUKADDES | 0 Comments

2nd Ekim 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

İNCİL‘DE BENZETMELER

Deliceler Benzetmesi

Matta 13:24 İsa onlara başka bir benzetme anlattı:”Göklerin Egemenliği, tarlasına iyi tohum eken adama benzer” dedi. 13:25 “Herkes uyurken, adamın düşmanı geldi, buğdayın arasına delice ekip gitti. 13:26 Ekin gelişip başak salınca, deliceler de göründü. 13:27 “Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler:’Efendimiz, sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler nereden çıktı?’ 13:28 “Mal sahibi, ‘Bunu bir düşman yapmıştır’ dedi. “‘Gidip deliceleri toplamamızı ister misin?’ diye sordu köleler. 13:29 “‘Hayır’ dedi adam. ‘Deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz. 13:30 Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti orakçılara, önce deliceleri toplayın diyeceğim, yakmak için demet yapın. Buğdayı ise toplayıp ambarıma koyun.'”

Deliceler Benzetmesi Açıklanıyor

Matta 13:36 Bundan sonra İsa halktan ayrılıp eve gitti. Öğrencileri yanına gelip, “Tarladaki delicelerle ilgili benzetmeyi bize açıkla” dediler. 13:37 İsa, “İyi tohumu eken, İnsanoğlu’dur*” diye karşılık verdi. 13:38 “Tarla ise dünyadır. İyi tohum, göksel egemenliğin oğulları, deliceler de kötü olanın* oğullarıdır. 13:39 Deliceleri eken düşman, İblis’tir. Biçim vakti, çağın sonu; orakçılar ise meleklerdir. 13:40 “Deliceler nasıl toplanıp yakılırsa, çağın sonunda da böyle olacaktır. 13:41-42 İnsanoğlu meleklerini gönderecek, onlar da insanları günaha düşüren her şeyi, kötülük yapan herkesi O’nun egemenliğinden toplayıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. 13:43 Doğru kişiler o zaman Babaları’nın egemenliğinde güneş gibi parlayacaklar. Kulağı olan işitsin!”

Define ve İnci Benzetmeleri

Matta 13:44 “Göklerin Egemenliği, tarlada saklı bir defineye benzer. Onu bulan yeniden sakladı, sevinçle koşup gitti, varını yoğunu satıp tarlayı satın aldı. 13:45 “Yine Göklerin Egemenliği, güzel inciler arayan bir tüccara benzer. 13:46 Tüccar, çok değerli bir inci bulunca gitti, varını yoğunu satıp o inciyi satın aldı.”

Ağ Benzetmesi

Matta 13:47 “Yine Göklerin Egemenliği, denize atılan ve her çeşit balığı toplayan ağa benzer. 13:48 Ağ dolunca onu kıyıya çekerler. Oturup işe yarayan balıkları kaplara koyar, yaramayanları atarlar. 13:49-50 Çağın sonunda da böyle olacak. Melekler gelecek, kötü kişileri doğruların arasından ayırıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.” 13:51 İsa, “Bütün bunları anladınız mı?” diye sordu. “Evet” karşılığını verdiler. 13:52 O da onlara, “İşte böylece Göklerin Egemenliği için eğitilmiş her din bilgini, hazinesinden hem yeni hem eski değerler çıkaran bir mal sahibine benzer” dedi.

Acımasız Köle Benzetmesi

Matta 18:21 Bunun üzerine Petrus İsa’ya gelip, “Ya Rab” dedi, “Kardeşim bana karşı kaç kez günah işlerse onu bağışlamalıyım? Yedi kez mi?” 18:22 İsa, “Yedi kez değil” dedi. “Yetmiş kere yedi kez derim sana. 18:23 Şöyle ki, Göklerin Egemenliği, köleleriyle hesaplaşmak isteyen bir krala benzer. 18:24 Kral hesap görmeye başladığında kendisine, borcu on bin talantı bulan bir köle getirildi. 18:25 Kölenin ödeme gücü olmadığından efendisi onun, karısının, çocuklarının ve bütün malının satılıp borcun ödenmesini buyurdu. 18:26 Köle yere kapanıp efendisine, ‘Ne olur, sabret! Bütün borcumu ödeyeceğim’ dedi. 18:27 Efendisi köleye acıdı, borcunu bağışlayıp onu salıverdi. 18:28 “Ama köle çıkıp gitti, kendisine yüz dinar borcu olan başka bir köleye rastladı. Onu yakalayıp, ‘Borcunu öde’ diyerek boğazına sarıldı. 18:29 Bu köle yüzüstü yere kapandı, ‘Ne olur, sabret! Borcumu ödeyeceğim’ diye yalvardı. 18:30 Ama ilk köle bunu reddetti. Gitti, borcunu ödeyinceye dek adamı zindana kapattı. 18:31 Öteki köleler, olanları görünce çok üzüldüler. Efendilerine gidip bütün olup bitenleri anlattılar. 18:32 “Bunun üzerine efendisi köleyi yanına çağırdı. ‘Ey kötü köle!’ dedi. ‘Bana yalvardığın için bütün borcunu bağışladım. 18:33 Benim sana acıdığım gibi, senin de köle arkadaşına acıman gerekmez miydi?’ 18:34 Bu öfkeyle efendisi, bütün borcunu ödeyinceye dek onu işkencecilere teslim etti. 18:35 “Eğer her biriniz kardeşini gönülden bağışlamazsa, göksel Babam da size öyle davranacaktır.”

Bağcı Benzetmesi

Matta 20:1 “Göklerin Egemenliği, sabah erkenden bağında çalışacak işçi aramaya çıkan toprak sahibine benzer. 20:2 Adam, işçilerle günlüğü bir dinara anlaşıp onları bağına gönderdi. 20:3 “Saat* dokuza doğru tekrar dışarı çıktı, çarşı meydanında boş duran başka adamlar gördü. 20:4-5 Onlara, ‘Siz de bağa gidip çalışın. Hakkınız neyse, veririm’ dedi, onlar da bağa gittiler. “Öğleyin ve saat üçe doğru yine çıkıp aynı şeyi yaptı. 20:6 Saat beşe doğru çıkınca, orada duran başka işçiler gördü. Onlara, ‘Neden bütün gün burada boş duruyorsunuz?’ diye sordu. 20:7 “‘Kimse bize iş vermedi ki’ dediler. “Onlara, ‘Siz de bağa gidin, çalışın’ dedi. 20:8 “Akşam olunca, bağın sahibi kâhyasına, ‘İşçileri çağır’ dedi. ‘Sonuncudan başlayarak ilkine kadar, hepsine ücretlerini ver.’ 20:9 “Saat beşe doğru işe başlayanlar gelip kâhyadan birer dinar aldılar. 20:10 İlk başlayanlar gelince daha çok alacaklarını sandılar, ama onlara da birer dinar verildi. 20:11 Paralarını alınca bağ sahibine söylenmeye başladılar: 20:12 ‘En son çalışanlar yalnız bir saat çalıştı’ dediler. ‘Ama onları günün yükünü ve sıcağını çeken bizlerle bir tuttun!’ 20:13 “Bağ sahibi onlardan birine şöyle karşılık verdi:’Arkadaş, sana haksızlık etmiyorum ki! Seninle bir dinara anlaşmadık mı? 20:14 Hakkını al, git! Sana verdiğimi sonuncuya da vermek istiyorum. 20:15 Kendi paramla istediğimi yapmaya hakkım yok mu? Yoksa cömertliğimi kıskanıyor musun?’ 20:16 “İşte böylece sonuncular birinci, birinciler de sonuncu olacak.”

İki Oğul Benzetmesi

Matta 21:28 “Ama şuna ne dersiniz? Bir adamın iki oğlu vardı. Adam birincisine gidip, ‘Oğlum, git bugün bağda çalış’ dedi. 21:29 “Oğlu, ‘Gitmem!’ dedi. Ama sonra pişman olup gitti. 21:30 “Adam ikinci oğluna gidip aynı şeyi söyledi. O, ‘Olur, efendim’ dedi, ama gitmedi. 21:31 “İkisinden hangisi babasının isteğini yerine getirmiş oldu?” “Birincisi” diye karşılık verdiler. İsa da onlara, “Size doğrusunu söyleyeyim, vergi görevlileriyle fahişeler, Tanrı’nın Egemenliği’ne sizden önce giriyorlar” dedi. 21:32 “Yahya size doğruluk yolunu göstermeye geldi, ona inanmadınız. Oysa vergi görevlileriyle fahişeler ona inandılar. Siz bunu gördükten sonra bile pişman olup ona inanmadınız.”

Düğün Şöleni Benzetmesi (Luka 14:15-24)

Matta 22:1-2 İsa söz alıp onlara yine benzetmelerle şöyle seslendi:”Göklerin Egemenliği, oğlu için düğün şöleni hazırlayan bir krala benzer. 22:3 Kral şölene davet ettiklerini çağırmak üzere kölelerini gönderdi, ama davetliler gelmek istemedi. 22:4 “Kral yine başka kölelerini gönderirken onlara dedi ki, ‘Davetlilere şunu söyleyin:Bakın, ben ziyafetimi hazırladım. Sığırlarım, besili hayvanlarım kesildi. Her şey hazır, buyrun şölene!’ 22:5 “Ama davetliler aldırmadılar. Biri tarlasına, biri ticaretine gitti. 22:6 Öbürleri de kralın kölelerini yakalayıp hırpaladılar ve öldürdüler. 22:7 Kral öfkelendi. Ordularını gönderip o katilleri yok etti, kentlerini ateşe verdi. 22:8 “Sonra kölelerine şöyle dedi:’Düğün şöleni hazır, ama çağırdıklarım buna layık değilmiş. 22:9 Gidin yol kavşaklarına, kimi bulursanız düğüne çağırın.’ 22:10 Böylece köleler yollara döküldü, iyi kötü kimi buldularsa, hepsini topladılar. Düğün yeri konuklarla doldu. 22:11 “Kral konukları görmeye geldiğinde, orada düğün giysisi giymemiş bir adam gördü. 22:12 Ona, ‘Arkadaş, düğün giysisi giymeden buraya nasıl girdin?’ diye sorunca, adamın dili tutuldu. 22:13 “O zaman kral, uşaklarına, ‘Şunun ellerini ayaklarını bağlayın, dışarıya, karanlığa atın!’ dedi. ‘Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.’ 22:14 “Çünkü çağrılanlar çok, ama seçilenler azdır.”

On Kız Benzetmesi

Matta 25:1 “O zaman Göklerin Egemenliği, kandillerini alıp güveyi karşılamaya çıkan on kıza benzeyecek. 25:2 Bunların beşi akıllı, beşi akılsızdı. 25:3 Akılsızlar yanlarına kandillerini aldılar, ama yağ almadılar. 25:4 Akıllılar ise, kandilleriyle birlikte kaplar içinde yağ da aldılar. 25:5 Güvey gecikince hepsini uyku bastı, dalıp uyudular. 25:6 “Gece yarısı bir ses yankılandı:’İşte güvey geliyor, onu karşılamaya çıkın!’ 25:7 Bunun üzerine kızların hepsi kalkıp kandillerini tazelediler. 25:8 “Akılsızlar akıllılara, ‘Kandillerimiz sönüyor, bize yağ verin!’ dediler. 25:9 “Akıllılar, ‘Olmaz! Hem bize hem size yetmeyebilir. En iyisi satıcılara gidin, kendinize yağ alın’ dediler. 25:10 “Ne var ki, onlar yağ satın almaya giderlerken güvey geldi. Hazırlıklı olan kızlar, onunla birlikte düğün şölenine girdiler ve kapı kapandı. 25:11 “Daha sonra gelen öbür kızlar, ‘Efendimiz, efendimiz, aç kapıyı bize!’ dediler. 25:12 “Güvey ise, ‘Size doğrusunu söyleyeyim, sizi tanımıyorum’ dedi. 25:13 “Bu nedenle uyanık kalın. Çünkü o günü ve o saati bilemezsiniz.”

Emanet Para Benzetmesi (Luka 19:11-27)

Matta 25:14 “Göksel egemenlik, yolculuğa çıkan bir adamın kölelerini çağırıp malını onlara emanet etmesine benzer. 25:15 “Adam, her birinin yeteneğine göre, birine beş, birine iki, birine de bir talant vererek yola çıktı. 25:16 Beş talant alan, hemen gidip bu parayı işletti ve beş talant daha kazandı. 25:17 İki talant alan da iki talant daha kazandı. 25:18 Bir talant alan ise gidip toprağı kazdı ve efendisinin parasını sakladı. 25:19 “Uzun zaman sonra bu kölelerin efendisi döndü, onlarla hesaplaşmaya oturdu. 25:20 Beş talant alan gelip beş talant daha getirdi, ‘Efendimiz’ dedi, ‘Bana beş talant emanet etmiştin; bak, beş talant daha kazandım.’ 25:21 “Efendisi ona, ‘Aferin, iyi ve güvenilir köle!’ dedi. ‘Sen küçük işlerde güvenilir olduğunu gösterdin, ben de seni büyük işlerin başına geçireceğim. Gel, efendinin şenliğine katıl!’ 25:22 “İki talant alan da geldi, ‘Efendimiz’ dedi, ‘Bana iki talant emanet etmiştin; bak, iki talant daha kazandım.’ 25:23 “Efendisi ona, ‘Aferin, iyi ve güvenilir köle!’ dedi. ‘Sen küçük işlerde güvenilir olduğunu gösterdin, ben de seni büyük işlerin başına geçireceğim. Gel, efendinin şenliğine katıl!’ 25:24 “Sonra bir talant alan geldi, ‘Efendimiz’ dedi, ‘Senin sert bir adam olduğunu biliyordum. Ekmediğin yerden biçer, harman savurmadığın yerden devşirirsin. 25:25 Bu nedenle korktum, gidip senin verdiğin talantı toprağa gömdüm. İşte, al paranı!’ 25:26-27 “Efendisi ona şu karşılığı verdi:’Kötü ve tembel köle! Ekmediğim yerden biçtiğimi, harman savurmadığım yerden devşirdiğimi bildiğine göre paramı faize vermeliydin. Ben de geldiğimde onu faiziyle geri alırdım… 25:28 Haydi, elindeki talantı alın, on talantı olana verin! 25:29 Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek ve o bolluk içinde olacak. Ama kimde yoksa, kendisinde olan da elinden alınacak. 25:30 Şu yararsız köleyi dışarıya, karanlığa atın. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.'”

İsa ve Baalzevul (Matta 12:22-32; Luka 11:14-23; 12:10)

Markos 3:20 İsa bundan sonra eve gitti. Yine öyle büyük bir kalabalık toplandı ki, İsa’yla öğrencileri yemek bile yiyemediler. 3:21 Yakınları bunu duyunca, “Aklını kaçırmış” diyerek O’nu almaya geldiler. 3:22 Yeruşalim’den gelen din bilginleri ise, “Baalzevul* O’nun içine girmiş” ve “Cinleri, cinlerin önderinin gücüyle kovuyor” diyorlardı. 3:23 Bunun üzerine İsa din bilginlerini yanına çağırıp onlara benzetmelerle seslendi. “Şeytan, Şeytan’ı nasıl kovabilir?” dedi. 3:24 “Bir ülke kendi içinde bölünmüşse, ayakta kalamaz. 3:25 Bir ev kendi içinde bölünmüşse, ayakta kalamaz. 3:26 Şeytan da kendine karşı gelip kendi içinde bölünmüşse, artık ayakta kalamaz; sonu gelmiş demektir. 3:27 Hiç kimse güçlü adamın evine girip malını çalamaz. Ancak onu bağladıktan sonra evini soyabilir. 3:28-29 Size doğrusunu söyleyeyim, insanların işlediği her günah, ettiği her küfür bağışlanacak, ama Kutsal Ruh’a küfreden asla bağışlanmayacak. Bunu yapan, asla silinmeyecek bir günah işlemiş olur.” 3:30 İsa bu sözleri, “O’nda kötü ruh var” dedikleri için söyledi.

Tohum Benzetmesi (Matta 13:1-9; Luka 8:4-8)

Markos 4:1 İsa göl kıyısında halka yine öğretmeye başladı. Çevresinde çok büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa göldeki bir tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık göl kıyısında duruyordu. 4:2-3 İsa onlara benzetmelerle birçok şey öğretiyordu. Öğretirken, “Şunu dinleyin” dedi. “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. 4:4 Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi. 4:5 Kimi, toprağı az kayalık yerlere düştü. Toprak derin olmadığından hemen filizlendi. 4:6 Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler. 4:7 Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu ve filizler ürün vermedi. 4:8 Kimi ise iyi toprağa düştü, büyüyüp çoğaldı, ürün verdi. Bazısı otuz, bazısı altmış, bazısı da yüz kat ürün verdi.” 4:9 Sonra İsa şunu ekledi:”İşitecek kulağı olan işitsin!”

Benzetmelerin Amacı (Matta 13:10-17; Luka 8:9-10)

Markos 4:10 Onikiler’le* öbür izleyicileri İsa’yla yalnız kalınca, kendisinden benzetmelerin anlamını sordular. 4:11 O da onlara şöyle dedi:”Tanrı’nın Egemenliği’nin sırrı sizlere açıklandı, ama dışarıda olanlara her şey benzetmelerle anlatılır. 4:12 Öyle ki, ‘Bakıp bakıp görmesinler, Duyup duyup anlamasınlar da, Dönüp bağışlanmasınlar.'”

Tohum Benzetmesi Açıklanıyor (Matta 13:18-23; Luka 8:11-15)

Markos 4:13 İsa sonra onlara, “Siz bu benzetmeyi anlamıyor musunuz?” dedi. “Öyleyse bütün benzetmeleri nasıl anlayacaksınız? 4:14 Ekincinin ektiği, Tanrı sözüdür. 4:15 Bazı insanlar sözün ekildiği yerde yol kenarına düşen tohumlara benzer. Bunlar sözü işitir işitmez, Şeytan gelir, yüreklerine ekilen sözü alır götürür. 4:16-17 Kayalık yerlere ekilenler ise, işittikleri sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadıkları için ancak bir süre dayanan kişilerdir. Böyleleri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşerler. 4:18-19 Yine bazıları dikenler arasında ekilen tohumlara benzerler. Bunlar sözü işitirler, ama dünyasal kaygılar, zenginliğin aldatıcılığı ve daha başka hevesler araya girip sözü boğar ve ürün vermesini engeller. 4:20 İyi toprağa ekilenler ise, sözü işiten, onu benimseyen, kimi otuz, kimi altmış, kimi de yüz kat ürün veren kişilerdir.”

Filizlenen Tohum Benzetmesi

4:26 Sonra İsa şöyle dedi:”Tanrı’nın Egemenliği, toprağa tohum saçan adama benzer. 4:27 Gece olur, uyur; gündüz olur, kalkar. Kendisi nasıl olduğunu bilmez ama, tohum filizlenir, gelişir. 4:28 Toprak kendiliğinden ürün verir. Önce filizi, sonra başağı, sonunda da başağı dolduran taneleri verir. 4:29 Ürün olgunlaşınca, adam hemen orağı vurur. Çünkü biçim vakti gelmiştir.”

Hardal Tanesi Benzetmesi (Matta 13:31-32,34; Luka 13:18-19)

Markos 4:30 İsa sonra şöyle dedi:”Tanrı’nın Egemenliği’ni neye benzetelim, nasıl bir benzetmeyle anlatalım? 4:31-32 Tanrı’nın Egemenliği, hardal tanesine benzer. Hardal, yeryüzünde toprağa ekilen tohumların en küçüğü olmakla birlikte, ekildikten sonra gelişir, bütün bahçe bitkilerinin boyunu aşar. Öylesine dal budak salar ki, kuşlar gölgesinde barınabilir.” 4:33 İsa, Tanrı sözünü, buna benzer birçok benzetmeyle halkın anlayabildiği ölçüde anlatırdı. 4:34 Benzetme kullanmadan onlara hiçbir şey anlatmazdı. Ama kendi öğrencileriyle yalnız kaldığında, onlara her şeyi açıklardı.

Bağ Kiracıları Benzetmesi (Matta 21:33-46; Luka 20:9-19)

Markos 12:1 İsa onlara benzetmelerle konuşmaya başladı. “Adamın biri bağ dikti, çevresini çitle çevirdi, üzüm sıkmak için bir çukur kazdı, bir de bekçi kulesi yaptı. Sonra bağı bağcılara kiralayıp yolculuğa çıktı. 12:2 Mevsimi gelince bağın ürününden payına düşeni almak üzere bağcılara bir köle yolladı. 12:3 Bağcılar köleyi yakalayıp dövdü ve eli boş gönderdi. 12:4 Bağ sahibi bu kez onlara başka bir köle yolladı. Onu da başından yaralayıp aşağıladılar. 12:5 Birini daha yolladı, onu öldürdüler. Daha birçok köle yolladı. Kimini dövüp kimini öldürdüler. 12:6 “Bağ sahibinin yanında tek kişi kaldı, o da sevgili oğluydu. ‘Oğlumu sayarlar’ diyerek bağcılara en son onu yolladı. 12:7 “Ama bağcılar birbirlerine, ‘Mirasçı budur, gelin onu öldürelim, miras bizim olur’ dediler. 12:8 Böylece onu yakaladılar, öldürüp bağdan dışarı attılar. 12:9 “Bu durumda bağın sahibi ne yapacak? Gelip bağcıları yok edecek, bağı da başkalarına verecek. 12:10-11 Şu Kutsal Yazı’yı okumadınız mı?’Yapıcıların reddettiği taş, İşte köşenin baş taşı oldu. Rab’bin işidir bu, Gözümüzde harika bir iş!'” 12:12 İsa’nın bu benzetmede kendilerinden söz ettiğini anlayan Yahudi önderler O’nu tutuklamak istediler; ama halkın tepkisinden korktukları için O’nu bırakıp gittiler.

Sezar’ın Hakkı Sezar’a (Matta 22:15-22; Luka 20:20-26)

Markos 12:13 Daha sonra İsa’yı söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürmek amacıyla Ferisiler’den ve Hirodes yanlılarından bazılarını O’na gönderdiler. 12:14 Bunlar gelip İsa’ya, “Öğretmenimiz” dediler, “Senin dürüst biri olduğunu, kimseyi kayırmadan, insanlar arasında ayrım yapmadan Tanrı yolunu dürüstçe öğrettiğini biliyoruz. Sezar’a* vergi vermek Kutsal Yasa’ya uygun mu, değil mi? Verelim mi, vermeyelim mi?” 12:15 Onların ikiyüzlülüğünü bilen İsa şöyle dedi:”Beni neden deniyorsunuz? Bana bir dinar getirin bakayım.” 12:16 Parayı getirdiler. İsa, “Bu resim, bu yazı kimin?” diye sordu. “Sezar’ın” dediler. 12:17 İsa da, “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin” dedi. İsa’nın sözlerine şaşakaldılar.

Başkasını Yargılamayın (Matta 7:1-5)

Luka 6:37 “Başkasını yargılamayın, siz de yargılanmazsınız. Suçlu çıkarmayın, siz de suçlu çıkarılmazsınız. Başkasını bağışlayın, siz de bağışlanırsınız. 6:38 Verin, size verilecektir. İyice bastırılmış, silkelenmiş ve taşmış, dolu bir ölçekle kucağınıza boşaltılacak. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız.” 6:39 İsa onlara şu benzetmeyi de anlattı:”Kör köre kılavuzluk edebilir mi? İkisi de çukura düşmez mi? 6:40 Öğrenci öğretmeninden üstün değildir, ama eğitimini tamamlayan her öğrenci öğretmeni gibi olacaktır. 6:41 “Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği farketmezsin? 6:42 Kendi gözündeki merteği görmezken, kardeşine nasıl, ‘Kardeş, izin ver, gözündeki çöpü çıkarayım’ dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.”

Ağaç ve Meyvesi (Matta 7:16-20; 12:33-35)

Luka 6:43 “İyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve vermez. 6:44 Her ağaç meyvesinden tanınır. Dikenli bitkilerden incir toplanmaz, çalılardan üzüm devşirilmez. 6:45 İyi insan yüreğindeki iyilik hazinesinden iyilik, kötü insan içindeki kötülük hazinesinden kötülük çıkarır. İnsanın ağzı, yüreğinden taşanı söyler. 6:46 “Niçin beni ‘Ya Rab, ya Rab’ diye çağırıyorsunuz da söylediklerimi yapmıyorsunuz? 6:47 Bana gelen ve sözlerimi duyup uygulayan kişinin kime benzediğini size anlatayım. 6:48 Böyle bir kişi, evini yaparken toprağı kazan, derinlere inip temeli kaya üzerine atan adama benzer. Sel sularıyla kabaran ırmak o eve saldırsa da, onu sarsamaz. Çünkü ev sağlam yapılmıştır. 6:49 Ama sözlerimi duyup da uygulamayan kişi, evini temel koymaksızın toprağın üzerine kuran adama benzer. Kabaran ırmak saldırınca ev hemen çöker. Evin yıkılışı da korkunç olur.”

Meyve Vermeyen Ağaç

Luka 13:6 İsa şu benzetmeyi anlattı:”Adamın birinin bağında dikili bir incir ağacı vardı. Adam gelip ağaçta meyve aradı, ama bulamadı. 13:7 Bağcıya, ‘Bak’ dedi, ‘Ben üç yıldır gelip bu incir ağacında meyve arıyorum, bulamıyorum. Onu kes. Toprağın besinini neden boş yere tüketsin?’ 13:8 “Bağcı, ‘Efendim’ diye karşılık verdi, ‘Ağacı bir yıl daha bırak, bu arada ben çevresini kazıp gübreleyeyim. 13:9 Gelecek yıl meyve verirse, ne iyi; vermezse, onu kesersin.'”

Beli Bükük Bir Kadının İyileştirilmesi

14:7-9 Yemeğe çağrılanların başköşeleri seçtiğini farkeden İsa, onlara şu benzetmeyi anlattı:”Biri seni düğüne çağırdığı zaman başköşeye kurulma. Belki senden daha saygın birini de çağırmıştır. İkinizi de çağıran gelip, ‘Yerini bu adama ver’ diyebilir. O zaman utançla kalkıp en arkaya geçersin. 14:10 Bir yere çağrıldığın zaman git, en arkada otur. Öyle ki, seni çağıran gelince, ‘Arkadaşım, daha öne buyurmaz mısın?’ desin. O zaman seninle birlikte sofrada oturan herkesin önünde onurlandırılmış olursun. 14:11 Kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir.”

Kaybolan Koyun Benzetmesi (Matta 18:12-14)

Luka 15:1 Bütün vergi görevlileriyle* günahkârlar İsa’yı dinlemek için O’na akın ediyordu. 15:2 Ferisiler’le din bilginleri ise, “Bu adam günahkârları kabul ediyor, onlarla birlikte yemek yiyor” diye söyleniyorlardı. 15:3-4 Bunun üzerine İsa onlara şu benzetmeyi anlattı:”Sizlerden birinin yüz koyunu olsa ve bunlardan bir tanesini kaybetse, doksan dokuzu bozkırda bırakarak kaybolanı bulana dek onun ardına düşmez mi? 15:5-6 Onu bulunca da sevinç içinde omuzlarına alır, evine döner; arkadaşlarını, komşularını çağırıp onlara, ‘Benimle birlikte sevinin, kaybolan koyunumu buldum!’ der. 15:7 Size şunu söyleyeyim, aynı şekilde gökte, tövbe eden tek bir günahkâr için, tövbeyi gereksinmeyen doksan dokuz doğru kişi için duyulandan daha büyük sevinç duyulacaktır.”

Kaybolan Para Benzetmesi

Luka 15:8 “Ya da on gümüş parası olan bir kadın bunlardan bir tanesini kaybetse, kandil yakıp evi süpürerek parayı bulana dek her tarafı dikkatle aramaz mı? 15:9 Parayı bulunca da arkadaşlarını, komşularını çağırıp, ‘Benimle birlikte sevinin, kaybettiğim parayı buldum!’ der. 15:10 Size şunu söyleyeyim, aynı şekilde Tanrı’nın melekleri de tövbe eden bir tek günahkâr için sevinç duyacaklar.”

Kaybolan Oğul Benzetmesi

Luka 15:11 İsa, “Bir adamın iki oğlu vardı” dedi. 15:12 “Bunlardan küçüğü babasına, ‘Baba’ dedi, ‘Malından payıma düşeni ver bana.’ Baba da servetini iki oğlu arasında paylaştırdı. 15:13 “Bundan birkaç gün sonra küçük oğul her şeyini toplayıp uzak bir ülkeye gitti. Orada sefahat içinde bir yaşam sürerek varını yoğunu çarçur etti. 15:14 Delikanlı her şeyini harcadıktan sonra, o ülkede şiddetli bir kıtlık baş gösterdi, o da yokluk çekmeye başladı. 15:15 Bunun üzerine gidip o ülkenin vatandaşlarından birinin hizmetine girdi. Adam onu, domuz gütmek üzere otlaklarına yolladı. 15:16 Delikanlı, domuzların yediği keçiboynuzlarıyla karnını doyurmaya can atıyordu. Ama hiç kimse ona bir şey vermedi. 15:17 “Aklı başına gelince şöyle dedi:’Babamın nice işçisinin fazlasıyla yiyeceği var, bense burada açlıktan ölüyorum. 15:18 Kalkıp babamın yanına döneceğim, ona, Baba diyeceğim, Tanrı’ya*fx* ve sana karşı günah işledim. 15:19 Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim. Beni işçilerinden biri gibi kabul et.’ 15:20 “Böylece kalkıp babasının yanına döndü. Kendisi daha uzaktayken babası onu gördü, ona acıdı, koşup boynuna sarıldı ve onu öptü. 15:21 Oğlu ona, ‘Baba’ dedi, ‘Tanrı’ya*fx* ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim.’ 15:22 “Babası ise kölelerine, ‘Çabuk, en iyi kaftanı getirip ona giydirin!’ dedi. ‘Parmağına yüzük takın, ayaklarına çarık giydirin! 15:23 Besili danayı getirip kesin, yiyelim, eğlenelim. 15:24 Çünkü benim bu oğlum ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu.’ Böylece eğlenmeye başladılar. 15:25 “Babanın büyük oğlu ise tarladaydı. Gelip eve yaklaştığında çalgı ve oyun seslerini duydu. 15:26 Uşaklardan birini yanına çağırıp, ‘Ne oluyor?’ diye sordu. 15:27 “O da, ‘Kardeşin geldi, baban da ona sağ salim kavuştuğu için besili danayı kesti’ dedi. 15:28-29 “Büyük oğul öfkelendi, içeri girmek istemedi. Babası dışarı çıkıp ona yalvardı. Ama o, babasına şöyle yanıt verdi:’Bak, bunca yıl senin için köle gibi çalıştım, hiçbir zaman buyruğundan çıkmadım. Ne var ki sen bana, arkadaşlarımla eğlenmem için hiçbir zaman bir oğlak bile vermedin. 15:30 Oysa senin malını fahişelerle yiyen şu oğlun eve dönünce, onun için besili danayı kestin.’ 15:31 “Babası ona, ‘Oğlum, sen her zaman yanımdasın, neyim varsa senindir’ dedi. 15:32 ‘Ama sevinip eğlenmek gerekiyordu. Çünkü bu kardeşin ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu!'”

Kurnaz Kâhya

Luka 16:1 İsa öğrencilerine şunları da anlattı:”Zengin bir adamın bir kâhyası vardı. Kâhya, efendisinin mallarını çarçur ediyor diye efendisine ihbar edildi. 16:2 Efendisi kâhyayı çağırıp ona, ‘Nedir bu senin hakkında duyduklarım? Kâhyalığının hesabını ver. Çünkü sen artık kâhyalık edemezsin’ dedi. 16:3 “Kâhya kendi kendine, ‘Ne yapacağım ben?’ dedi. ‘Efendim kâhyalığı elimden alıyor. Toprak kazmaya gücüm yetmez, dilenmekten utanırım. 16:4 Kâhyalıktan kovulduğum zaman başkaları beni evlerine kabul etsinler diye ne yapacağımı biliyorum.’ 16:5 “Böylelikle efendisine borcu olanların hepsini tek tek yanına çağırdı. Birincisine, ‘Efendime ne kadar borcun var?’ dedi. 16:6 “Adam, ‘Yüz ölçek*fx* zeytinyağı’ karşılığını verdi. “Kâhya ona, ‘Borç senedini al ve hemen otur, elli ölçek diye yaz’ dedi. 16:7 “Sonra bir başkasına, ‘Senin borcun ne kadar?’ dedi. “‘Yüz ölçek*fx* buğday’ dedi öteki. “Ona da, ‘Borç senedini al, seksen ölçek diye yaz’ dedi. 16:8 “Efendisi, dürüst olmayan kâhyayı, akıllıca davrandığı için övdü. Gerçekten bu çağın insanları, kendilerine benzer kişilerle ilişkilerinde, ışıkta yürüyenlerden*fx* daha akıllı oluyorlar. 16:9 Size şunu söyleyeyim, dünyanın aldatıcı servetini*fx* kendinize dost edinmek için kullanın ki, bu servet yok olunca sizi sonsuza dek kalacak konutlara Kabul etsinler.”

Sürekli Dua

Luka 18:1-2 İsa öğrencilerine, hiç usanmadan, her zaman dua etmeleri gerektiğini belirten şu benzetmeyi anlattı:”Kentin birinde Tanrı’dan korkmayan, insana saygı duymayan bir yargıç vardı. 18:3 Yine o kentte bir dul kadın vardı. Yargıca sürekli gidip, ‘Davacı olduğum kişiden hakkımı al’ diyordu. 18:4-5 “Yargıç bir süre ilgisiz kaldı. Ama sonunda kendi kendine, ‘Ben her ne kadar Tanrı’dan korkmaz, insana saygı duymazsam da, bu dul kadın beni rahatsız ettiği için hakkını alacağım. Yoksa sürekli gelip beni canımdan bezdirecek’ dedi.” 18:6 Rab şöyle devam etti:”Adaletsiz yargıcın ne söylediğini duydunuz. 18:7 Tanrı da, gece gündüz kendisine yakaran seçilmişlerinin hakkını almayacak mı? Onları çok bekletecek mi? 18:8 Size şunu söyleyeyim, onların hakkını tez alacaktır. Ama İnsanoğlu* geldiği zaman acaba yeryüzünde iman bulacak mı?”

Ferisi ve Vergi Görevlisi

Luka 18:9-10 Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan bazı kişilere İsa şu benzetmeyi anlattı:”Biri Ferisi*, öbürü vergi görevlisi* iki kişi dua etmek üzere tapınağa çıktı. 18:11 Ferisi ayakta kendi kendine şöyle dua etti:’Tanrım, öbür insanlara -soygunculara, hak yiyenlere, zina edenlere- ya da şu vergi görevlisine benzemediğim için sana şükrederim. 18:12 Haftada iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını veriyorum.’ 18:13 “Vergi görevlisi ise uzakta durdu, gözlerini göğe kaldırmak bile istemiyordu, ancak göğsünü döverek, ‘Tanrım, ben günahkâra merhamet et’ diyordu. 18:14 “Size şunu söyleyeyim, Ferisi değil, bu adam aklanmış olarak evine döndü. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir.”

TEKRARLAR

Hardal Tanesi ve Maya Benzetmeleri(Markos 4:30-34; Luka 13:18-21)

Matta 13:31 İsa onlara bir benzetme daha anlattı:”Göklerin Egemenliği, bir adamın tarlasına ektiği hardal tanesine benzer” dedi. 13:32 “Hardal tohumların en küçüğü olduğu halde, gelişince bahçe bitkilerinin boyunu aşar, ağaç olur. Böylece kuşlar gelip dallarında barınır.” 13:33 İsa onlara başka bir benzetme anlattı:”Göklerin Egemenliği, bir kadının üç ölçek*fx* una karıştırdığı mayaya benzer. Sonunda bütün hamur kabarır.” 13:34 İsa bütün bunları halka benzetmelerle anlattı. Benzetme kullanmadan onlara hiçbir şey anlatmazdı. 13:35 Bu, peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu:”Ağzımı benzetmeler anlatarak açacağım, Dünyanın kuruluşundan beri Gizli kalmış sırları dile getireceğim.”

Kaybolan Koyun Benzetmesi(Luka 15:3-7)

Matta 18:12 “Siz ne dersiniz? Bir adamın yüz koyunu olsa ve bunlardan biri yolunu şaşırsa, doksan dokuzunu dağlarda bırakıp yolunu şaşıranı aramaya gitmez mi? 18:13 Size doğrusunu söyleyeyim, eğer onu bulursa, yolunu şaşırmamış doksan dokuz koyun için sevindiğinden daha çok onun için sevinir. 18:14 Bunun gibi, göklerdeki Babanız da bu küçüklerden hiçbirinin kaybolmasını istemez.”

Bağ Kiracıları Benzetmesi(Markos 12:1-12; Luka 20:9-19)

Matta 21:33 “Bir benzetme daha dinleyin:Toprak sahibi bir adam, bağ dikti, çevresini çitle çevirdi, üzüm sıkma çukuru kazdı, bir de bekçi kulesi yaptı. Sonra bağı bağcılara kiralayıp yolculuğa çıktı. 21:34 Bağbozumu yaklaşınca, üründen kendisine düşeni almaları için kölelerini bağcılara yolladı. 21:35 Bağcılar adamın kölelerini yakaladı, birini dövdü, birini öldürdü, ötekini de taşladı. 21:36 Bağ sahibi bu kez ilkinden daha çok sayıda köle yolladı. Bağcılar bunlara da aynı şeyi yaptılar. 21:37 Sonunda bağ sahibi, ‘Oğlumu sayarlar’ diyerek bağcılara onu yolladı. 21:38 “Ama bağcılar adamın oğlunu görünce birbirlerine, ‘Mirasçı bu; gelin, onu öldürüp mirasına konalım’ dediler. 21:39 Böylece onu yakaladılar, bağdan atıp öldürdüler. 21:40 Bu durumda bağın sahibi geldiği zaman bağcılara ne yapacak?” 21:41 İsa’ya şu karşılığı verdiler:”Bu korkunç adamları korkunç bir şekilde yok edecek; bağı da, ürününü kendisine zamanında verecek olan başka bağcılara kiralayacak.” 21:42 İsa onlara şunu sordu:”Kutsal Yazılar’da şu sözleri hiç okumadınız mı? ‘Yapıcıların reddettiği taş, İşte köşenin baş taşı oldu. Rab’bin işidir bu, Gözümüzde harika bir iş!’ 21:43 “Bu nedenle size şunu söyleyeyim, Tanrı’nın Egemenliği sizden alınacak ve bunun ürünlerini yetiştiren bir ulusa verilecek. 21:44 “Bu taşın üzerine düşen, paramparça olacak; taş da kimin üzerine düşerse, onu ezip toz edecek.” 21:45 Başkâhinler ve Ferisiler, İsa’nın anlattığı benzetmeleri duyunca bunları kendileri için söylediğini anladılar. 21:46 O’nu tutuklamak istedilerse de, halkın tepkisinden korktular. Çünkü halk, O’nu peygamber sayıyordu.

Şölen Benzetmesi (Matta 22:1-10)

Luka 14:12 İsa kendisini yemeğe çağırmış olana da şöyle dedi:”Bir öğlen ya da akşam yemeği verdiğin zaman dostlarını, kardeşlerini, akrabalarını ve zengin komşularını çağırma. Yoksa onlar da seni çağırarak karşılık verirler. 14:13 Ama ziyafet verdiğin zaman yoksulları, kötürümleri, sakatları, körleri çağır. 14:14 Böylece mutlu olursun. Çünkü bunlar sana karşılık verecek durumda değildirler. Karşılığı sana, doğru kişiler dirildiği zaman verilecektir.” 14:15 Sofrada oturanlardan biri bunu duyunca İsa’ya, “Tanrı’nın Egemenliği’nde yemek yiyecek olana ne mutlu!” dedi. 14:16 İsa ona şöyle dedi:”Adamın biri büyük bir şölen hazırlayıp birçok konuk çağırdı. 14:17 Şölen saati gelince davetlilere, ‘Buyurun, her şey hazır’ diye haber vermek üzere kölesini gönderdi. 14:18 “Ne var ki, hepsi anlaşmışçasına özür dilemeye başladılar. Birincisi, ‘Bir tarla satın aldım, gidip görmek zorundayım. Rica ederim, beni hoş gör’ dedi. 14:19 “Bir başkası, ‘Beş çift öküz aldım, onları denemeye gidiyorum. Rica ederim, beni hoş gör’ dedi. 14:20 “Yine bir başkası, ‘Yeni evlendim, bu nedenle gelemiyorum’ dedi. 14:21 “Köle geri dönüp durumu efendisine bildirdi. Bunun üzerine ev sahibi öfkelenerek kölesine, ‘Koş’ dedi, ‘Kentin caddelerine, sokaklarına çık; yoksulları, kötürümleri, körleri, sakatları buraya getir.’ 14:22 “Köle, ‘Efendim, buyruğun yerine getirilmiştir, ama daha yer var’ dedi. 14:23 “Efendisi köleye, ‘Çıkıp yolları ve çit boylarını dolaş, bulduklarını gelmeye zorla da evim dolsun’ dedi. 14:24 ‘Size şunu söyleyeyim, ilk çağrılan o adamlardan hiçbiri benim yemeğimden tatmayacaktır.'”

posted in KİTABI MUKADDES | 1 Comment