-
29th Eylül 2008

Dil ve Düşünce

posted in PSİKOLOJİ |

DİLİN DÜŞÜNCEYE ETKİSİ

HÖRİSTİK (ZİHİNSEL KISA YOLLAR)

 

DİL VE DÜŞÜNCE SİSTEMİ

DİLİN DÜŞÜNCEYE ETKİSİ

 

Kullandığımız dilin, içinde bulunduğumuz kültürel öğelerle etkileşim içerisine girdiği gerçeği bir yana kelime hazinesi ve cümle yapılarının temelde insan beyninin biyolojik özelliklerinden etkilendiği bir gerçek. Başka bir deyişle, dili dil yapan pek çok kural ve yapının beyinlerimizin işleyiş şekliyle uyum göstererek evrimleştiğini varsayabiliriz. Ancak bu varsayımımızın tersinin doğru olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor. Kullandığımız dil, düşünce yapılarımız üzerinde de yoğun etkilerde bulunabiliyor. Bugün, dünya üzerinde konuşulan tüm dillerin ortak özellikleri bir yana, tümü de gramer ve sözdizimi bakımından büyük çeşitlilik göstermekte. Bu çeşitlilik, bireylerin düşünce şekillerine de yansıyor olabilir mi dersiniz? Dil konusunda yoğun araştırmalarda bulunmuş ünlü bilim insanı Benjamin Whorf’a göre bu sorunun yanıtı “Evet”. Whorf’a göre insanların görsel ve düşünsel algıları kesinlikle içinde bulundukları kültürde edindikleri dille şekilleniyor. Ancak Whorf’un ortaya attığı bu iddia sonrasında yapılan araştırmalar varsayımda soru işaretleri uyandırır nitelikte. Gelin, bazı araştırmalara hep beraber göz atalım.

Renk Terimleri

Kimi dillerde renkleri tanımlamak için pek çok kelime bulunuyorken, kimi dillerin renk terimleri oldukça kısır kalabiliyor. Uç bir örnek verecek olursak, Yeni Gine’de yaşayan Dani topluluğunun kullandığı dilde tüm renkleri tanımlamak adına yalnızca iki kelime bulunuyor. Biri karanlık, koyu, diğeriyse aydınlık, açık anlamına geliyor. İlginç olansa bu kısır tanıma rağmen Danilerin de renkleri tıpkı bizler kadar iyi algılayabiliyor oluşları. Bizler hangi renk tonlarını ayırt edebiliyor, hangilerini ayırt edemiyorsak Danili katılımcılar arasında yapılan çalışmalar da benzer sonuçlar veriyor.

 

Yeni Gine’de yaşayan Dani topluluğunun kullandığı dilde tüm renkleri tanımlamak adına yalnızca

iki kelime bulunuyor.

Uzam Tanımlarında Dil

Uzaydaki bir yeri tanımlamak için kullanılan terimleri uzamsal tanımlar başlığı altında inceleyebiliriz. Örneğin, kendi dilimizden iki örnek verelim:

•  Meyveler tabağın içinde.

•  Disket bilgisayarın içinde.

Her iki cümlede de “içinde” edatını kullanmış olduk. Kore’deyse bu durumlar için farklı edatlar kullanılmakta. Meyvelerin tabağın içinde bulunduğu durum için farklı, disketin bilgisayar içindeki konumu için farklı edatlar kullanılıyor. Çünkü meyveler tabağın içinde daha serbest konuşlanmışken, disket bilgisayarın içindeki göze sıkı sıkıya oturmuş oluyor. Dolayısıyla da bu küçük ayrım dile değişik edatlar kullanılarak yansıtılıyor.

 

Meyveler tabağın içinde daha serbest konuşlanmışken, disket bilgisayarın içindeki göze sıkı sıkıya oturmuş oluyor. Dolayısıyla da bu küçük ayrım Kore diline değişik edatlar kullanılarak yansıtılıyor.

Yapılan çalışmalar öyle gösteriyor ki, dildeki bu çeşitliliğe rağmen dünyayı algılayış biçimi pek de değişim göstermiyor.

Örneğin, katılımcılara belirli bir referans noktasına göre farklı pozisyonlara yerleştirilmiş nesneler gösteriliyor. Daha sonra ufak tefek değişimler yapılarak aynı görsel uyaran tekrar verilip bir fark görüp görmedikleri soruluyor. Sonuç olarak, ana dili farklı olan katılımcılardan birçoğu dillerindeki uzamsal tanım şekilleri değişim de gösterse bu testlerde benzer performans gösteriyorlar.

Öyleyse Benjamin Whorf’un “Dil düşünceyi etkiler” varsayımının bir takım bulgularla çelişki gösterdiğini söyleyebiliriz. Yine de daha net konuşabilmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç bulunduğu bir gerçek.

HÖRİSTİK (ZİHİNSEL KISA YOLLAR)

 

Höristik’in kelime kökü Yunanca’da “buldum” anlamına gelen ” heurisko”dan geliyor. Bir psikoloji terimi olaraksa karar verme ya da sorunlarla başa çıkma süreçlerimizde kullandığımız zihinsel kısa yollar anlamı taşıyor. Şöyle ki, karmaşık sorunlarla karşılaştığımızda ya da elimizde yeterli bir bilgi olmadığında evrimsel işleyişlerle şekillenegelmiş ya da deneyimlerle edinilmiş bu zihinsel kuralları kullanarak bir çözüm yolu ya da anlayış geliştirmeye çalışıyoruz.

Örneğin, daha önceden adını duymadığımız bir ürün eğer ki fiyat olarak diğerlerinden daha yüksekse, elimizde o ürüne dair başka herhangi bir bilgi olmadığından onun daha kaliteli olduğu yargısına varıyoruz. Kalitesine yönelik yaptığımız bu çıkarımdan dolayı tüketici olarak adını hiç duymamış olmamıza rağmen o ürünü satın alma davranışı gösterebiliyoruz.

Problemleri aşmada hız ve kolaylık sağlayan bu zihinsel kısa yollar kimi zamansa hatalı sonuçlara varmamıza neden olabiliyor:

 

Sizce bu hayvanlardan hangisinin bir gün içinde uykuya ayırdığı vakit daha fazladır? Sağ resimdeki yakalı hayvanı tanımadığımız için muhtemelen bu soruya yanıtımız “kedi” olacaktır. Bu yanıtı verirken kullandığımız kısa yol, kediyi uykuyu seven bir hayvan olarak biliyor oluşumuza dayanıyor. Ancak kediler günde 14,5 saat uyurlarken sağ resimdeki yakalı hayvanlar günün 20 saatini uykuda geçiriyor. Diğer bir deyişle, kullandığımız zihinsel kısa yollar bizleri her zaman doğru yöne yönlendirmeyebiliyor.

DİL VE DÜŞÜNCE SİSTEMİ

 

Konuştuğumuz dille düşünme sistemlerimiz arasında yakın bir ilişki olduğunu biliyoruz. Her ne kadar görsel imgeler, sesler ve hareketlerle de düşünsek de çoğu düşüncemiz kendimizle yaptığımız sessiz konuşmalardan meydana geliyor. Eğer ki bu doğruysa, dil düşünme tarzımızı da etkiliyor, ne dersiniz? Farklı diller konuşan insanların düşünce sistemleri de farklı gelişiyor.

Benjamin Whorf

Bu varsayımı ortaya atan Benjamin Whorf, bugün kendi ismiyle de anılan “Görsel Görecelilik Kuramı”nın fikir babası. Her ne kadar Whorf farklı dillerin düşünmeye etkisini sözlere birebir dökmemiş olsa da, dil ve algı üzerine etkileyici söylemlerde bulunuyor.

Örneğin, kutuplarda yaşayan Eskimo’ların dilinde “kar” için kullanılan pek çok farklı kelime var. Ve bu insanların, karın pek çok çeşidini bir sıcak iklim kültürüne göre daha iyi tanımlayabilecekleri açık. Peki, sizce Eskimo’ların dilinde kar için bu denli çeşitlilik bulunması, onların algılarında da bir farklılık yaratıyor mu? Aslına bakarsanız, Whorf’un söyledikleri tam da bu noktada devreye giriyor. Whorf’a göre bu insanların görsel algıları kesinlikle etkileniyor. Hatta Eskimo’lar öncelikle farklı kar türleri arasındaki farkı algılayıp, bu küçük farklılıkları sonradan adlandırıyorlar.

         

Bu varsayımın doğruluğunu sınayan bir ispat olarak farklı kültürlere ait dillerde, farklı insan karakterleri için o dile özgü kelimelerin varlık göstermesi sunulabilir. Örneğin, “artistik insan” kavramıyla Batı toplumları yaratıcı, sanatla ilgilenen, kimi zaman depresif bir insanı anlarken, Çincede böyle bir tanım bulunmuyor. Çincedeki bilgili ancak çok utangaç birine gönderme yapan “shen cang bu lou” kavramıysa bizim dillerimizde karşılıksız.

Whorf kuramı bu kişilik tiplerine dair kullanılan kelimelerin o insanlar hakkında nasıl düşündüğümüzü etkilediğini öne sürüyor. Örneğin, “bilim adamı” kelimesi kadınların bilim alanında ne derece yetenekli olduğuna dair düşüncelerimizi etkileyebiliyor. Bu nedenle de, bu kavram ülkemizde yeni yeni “bilim insanı” olarak değiştiriliyor.

Dilimizdeki “bilim adamı” kavramı “bilim insanı” kavramıyla değiştirilmeye çalışılıyor. Whorf’un kuramına göre dildeki bu değişim, düşünce sistemlerimizde de mutlaka bir değişime yol açacaktır.

 

This entry was posted on Pazartesi, Eylül 29th, 2008 at 14:32 and is filed under PSİKOLOJİ. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz