-
9th Temmuz 2008

MEHDİLİK İNANCININ DAYANAKLARI-Mehmet Durmuş

posted in MEHDİ-MESİH |

“MEHDİLİK İNANCI ÜZERİNE”

İktibas Dergisi Yazarlarından MEHMET DURMUŞ ile

Röportaj: Fatih Bütün

NİDA – “Haberlerin Ağında Mehdi” adlı kitabınız yayınlandı. Sıkı bir araştırma ürünü. Ve kitabın dikkat çeken en önemli özelliği mehdilik inancının en başta “İslam Düşüncesi”, sonrasında da sosyal ve siyasal olarak ne gibi olumsuz sonuçlar doğurduğu.

Şöyle bir giriş yapalım hocam ilk olarak, Mesih – Mehdilik inancı nedir? Kısaca açıklar mısınız?

M.D. -Mesih inancı mehdilikten daha genel ve kapsamlıdır. Kaba hatlarıyla söyleyecek olursak, ‘mesih’ kurtarıcı demektir. Mesih kelimesi İbranice’de meşiah (Mashiah) şeklinde kullanılmaktadır. Tabi bu Mesih kelimesinin İbranice olması, daha önceki dinlerde ve inanışlarda Mesih kavramının bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Bununla beraber ‘kurtarıcı mesih’ beklentisi en fazla ve bir doktrin niteliğinde Yahudilik’te gözlenmektedir. Asırlarca rahat yüzü görmeyen, kendi kaprisleri ve fitne-fesatlarının karşılığı olarak sürgünler, belalar, savaşlar ve yıkımlar yaşayan İsrailoğulları, güçlü Kral Peygamberleri Davud’u idealleştirmişler; ne zaman bir sıkıntı içine düşseler, akıllarına Davud gelmiş, tekrar onun gibi birisinin gelip kendilerini bu rüsvaylıktan kurtaracağını ümit etmişiler, bir anlamda Davud’u düşmanlarına karşı tehdit unsuru olarak kullanmışlardır. Hatırlanacağı üzere bu kavim, Allah’ı da adeta millileştirmek istemişler, kendilerinin Tanrının seçkin kulları olduğu vehmini müntesiplerine telkin ederek, Allah’a, kendilerinden başka herkesi ‘dövdürmek’ istemişlerdir. Fakat Kur’an onların bu batıl inançlarını en bariz bir biçimde reddetmekte, suratlarına çarpmaktadır.

Yahudiler kurtuluşlarını, Davud soyundan gelecek bir kurtarıcının (Mesih-kral) gelmesiyle ancak mümkün görmeye başlamışlardır. Zaman içerisinde ‘kurtarıcı-mesih’, Yahudi dini kültüründe değişik portrelere bürünmüş olsa da, öz itibariyle bu kurtarıcı Mesih bir gün gelecek onları sıkıntılardan kurtaracak, onları bolluk ve berekete kavuşturacak, rahata erdirecek, baskı altındaki Yahudileri mutlu bir geleceğe kavuşturacaktır.

Bugüne kadar Yahudi dini kültüründe bu inanış, hızından bir şey yitirmemiş, bilakis her geçen gün daha da kemikleşmiştir.

Mehdi’ ise, kanaatimize göre, Mesih figürünün Arap diline, İslam kültürüne uyarlanmasından başka bir şey değildir. ‘Apokaliptik kültür’ adı verilen, temelde Yahudi Kabbala öğretisine dayanan, gelecekte vuku bulacağı rivayet edilen olaylar dizgesinin hemen hepsi gibi, Mesih/kurtarıcı anlatıları da İslami kılıfa büründürülmekte zorluk çekilmemiştir.

‘Mehdi’ kelime olarak “hidayete erdirici” demektir. Fakat ona yüklenen, Mehdi’den beklenen misyon açıklandığında, tıpkı Mesih gibi bir kurtarıcı kahraman portresi ortaya çıkmaktadır. Şu günlerde ABD başkanı G. Bush’un ve Evangelik ekibinin Armagedon savaşına inandığı ve Afganistan, Irak işgalinin arka planında daha fazla bu ideolojinin bulunduğu yoğun bir biçimde anlatılmaktadır. Fakat bu duruma dikkat çeken müslümanlar bir de dönüp kendi kültürlerine bir baksalar, baksalar da, Yahudi Armagedon ideali, nasıl olmuş da, kendi kültürlerine de girmiş, bunu fark edip bu İslam dışılıkları kesip atsalar, temizleseler dinlerini bu tür kirliliklerden.

NİDA – Kur’an-ı Kerim’de “Mehdi”lik gibi bir inancın olmadığı malum. Peki, İslam düşüncesine nasıl ve nereden sızmıştır sizce? Mehdi fikrini / inancını doğuran etkenler neler?

M.D. – Mehdilik, sizin de temas ettiğiniz gibi, tabi ki Kur’an’da yoktur. Bu kült Kur’ani değildir. Kur’an bu tür mugalatalara (safsatalara) yer vermekten münezzehtir. Kur’an alemlerin Rabbi Allah’ın kelamıdır, o ciddi bir kitaptır, ciddi işlerle ilgilenir, hidayet kaynağıdır.

İslam düşüncesine Mehdilik fikrinin (ve benzerlerinin) giriş tarihini kesin olarak tespit etmek, daha doğrusu tam bir tarih vermek mümkün değildir. Zira bu bir süreçtir. Rasulullah (a.s)dan sonra, İslam inancı, belki ilk iki halife döneminde de Kur’an’a ve sünnete bağlılığını muhafaza etmiş, fakat Emevi ailesinin İslami yönetimde kendisini hissettirmeye başlamasıyla birlikte, yavaş yavaş itikadi bozulmalar da baş göstermiştir. Bununla beraber, Emeviler ve bilhassa Abbasiler döneminde İslam dışı kültürlerin İslami düşünüşe tesirleri olduğu, bilinen bir gerçektir. Mehdi, kıyamet alametleri, Deccal, İsa’nın nüzulü v.b. konularda pek çok Kur’an dışı öykünün, hadis formatına büründüğü nazarı itibara alınırsa, bu itikadi sirayetin henüz birinci hicri asırda başladığı rahatlıkla ileri sürülebilir.

Konunun mütehassısları, bilhassa Zerdüştlüğe dikkat çekerek, İranlılar’ın Sasani kültürünü İslami alana taşıdıklarını belirtmektedirler. Ayrıca, İskenderiye, Urfa, Antakya, Basra ve (ileride Bağdat) gibi önemli şehir merkezleri önceden beri belirli Batıni/mistik felsefelerin merkezi olagelmiştir. Bu şehirlerin ihtida eden halkalarının, önceki itikad ve an’anelerini kaldırıp attıklarını kim söyleyebilir?

Hasılı, İslam dini Müslüman fatihler tarafından Ortadoğu’ya, Ortaasya’ya götürülmüştür. Buraların halkları İslamlaşmıştır, fakat ihtida eden bu toplumlar İslam’la kendi inançlarını mezcetmişlerdir.

NİDA – Mehdilik inancı hem bireysel hem de toplumsal hayata ciddi bir boyutta etki ediyor değil mi? Biraz bunlar üzerinde konuşalım. “Mehdilik” inancı, sizin ifadenizle “Kurtarıcı Usturesi!” fert ve toplum üzerinde ne gibi sonuçların hazırlayıcısıdır? Ya da “Kurtarıcı Usturesi”, “Cehd ve gayret” üzerinde nasıl bir etkiye sahiptir?

M.D. – Ben mehdilikle ilgili rivayetleri ve bu çerçevede oluşmuş kültürü eleştirirken, genelde akla geldiği gibi, “mehdi fikri toplumu pasifize ediyor, atalete sürüklüyor” gibi bir teze dayanmıyorum. Bu tez ileri sürülebilir belki, fakat sırf savunma refleksiyle de olsa, diğerleri de, bunun tersini iddia edebilir ve hatta bu doğrultuda örnekler de verebilirler. Nitekim, Yahudi-Hristiyani gelenek, pratikte bunun ‘faydasını’(!) görmektedir. Fakat bence asıl sorun şurada ve bunu insanlar nedense bir türlü kabul etmek istemiyorlar: Her şeyden önce dini doğru anlayıp, doğru kavramak gerekir. Dini doğru anlamak ve kavramak başlı başına bir ilkedir ve hayati öneme sahiptir. Bir kavram, bir akide ve bir ilke veya konu, ya dinidir, ya da değildir. Bunun ikisinin ortasının olabileceğini zannetmiyorum. Mehdilik ya İslamidir, ya da değildir. İslami ise, bize bunun delillerini sunmaları gerekir. Ki biz de ona inanalım, İslami olan bir inanç unsurunu(!) reddettiğimiz için insanlardan özür, Allah’dan da af dileyelim. Yok eğer islami değilse, bunu İslam kültüründen ayıklamalıyız ki, Kur’an bilgimiz perdelenmemeli. Fakat bu ilişkinin ortası, eklektik bir tutum herhalde, İslami düşünceye yapılabilecek en kötü bir tecavüzdür.

Dini bize Kur’an öğretiyor. Kur’an’ı, Peygamber Muhammed (a.s) tebliğ etti. Onun anlayışı, bildikleri, inandıkları, kafasına yerleştirdikleri, amentüsü ve yaşadıkları tamamen Kur’an çerçevesinde idi. Kur’an dururken onun, Yahudi Kabbala mistisizminden etkilendiğini veya Zerdüştlük’ten bazı unsurları iktibas ettiğini v.s mi düşüneceğiz? Bu durumda risalet, vahiy, Kur’an, sünet inancısız tamamen anlamasız hale gelmeyecek mi?

Mehdilik tasavvuru, Kur’an’a alternatif oluşturulan bir başka dinin önemli amentülerinden biridir. Ben Müslüman isem, Kur’an’ın bana öğrettiklerinden başka inanca sahip olmamam gerekir. Benim, Muhammed’in (a.s) tebliğ ettiği Kur’an’daki İslam’dan başka (alternatif) İslamlara ihtiyacım yoktur. Çünkü Rabbimiz, “Kim İslam’dan başka bir din ararsa bu ondan asla kabul edilmeyecektir ve o kimse ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (3/Al-i İmran, 85) buyurmaktadır.

Mesih inancı fanatik Yahudilere, tembelliğin ötesinde bilakis, Müslümanları yeryüzünden silmek ve sadece kendilerine hayat hakkı tanımak hedefi doğrultusunda, her türlü kahredici yolu denemeleri için olağanüstü bir dinamizm(!) bile vermektedir. Fakat, biz kendimize, Allah’ın saf ve berrak vahyini, İslam’ın tarih boyunca gelmiş şerefli elçilerini mi üsvetün hasene (güzel örnek) ittihaz edeceğiz, yoksa, katil vahşi Siyonist örgütleri mi? Eğer ikincisi ise, biz kendi kendimizi inkar ediyor olmaz mıyız Bir taraftan Yahudileri beğenmeyip eleştirirken, öte yandan onların ‘sünnetini’ benimsemek, Müslüman imanı ile nasıl bağdaştırılabilir?

Kur’an, bu uğurda çok çarpıcı bir temsille bizi düşündürmek istiyor. Evini bir uçurumun kenarına yapan ve onunla birlikte kendisi de cehenneme yuvarlanan kimse mi daha hayırlı, yoksa Allah korkusu (takva) ve Allah rızası temeli üzerine kuran mı daha hayırlıdır?! (9/Tevbe, 109). Şu halde biz de, akidemizi Allah korkusu (takva) ve Allah rızası üzerine bina etmek zorundayız. Buradaki ‘bina’, akidemizdir. Kur’an dışındaki bütün hurafeleri, mitleri, mitosları -kaynağı ne olursa olsun- reddetmeli, aziz İslam’a bu mülevveslikleri (kirliliklerini) bulaştırmamalıyız.

Biz bunu yaptığımızda Allah’ın bizlere ne gibi hayırlar bahşedeceğini bilmiyoruz. Fakat, batıl inançları ve hurafeleri ‘doğru yol’ zannettiğimizde, Allah’ın bize ne gibi belalar verdiğini, işte yaşayarak görüyoruz. Sonuç itibariyle, pratik sonucu ne olursa olsun, mehdi fikri gayri islamidir. Gayri İslami bir araçtan müslümanca medet ummak mümkün değildir.

NİDA – Kanaatimce bu inancın daha önemli boyutu Yahudilik ve Hıristiyanlığın başına gelenlerin İslam düşüncesinin başına gelmesi endişesi. Konunun bu boyutu üzerinde durmanın daha faydalı olduğu kanaatindeyim. Bu inancın İslam düşüncesine etkisi ne boyuttadır?

M.D. – Evet, dediklerinize aynen katılıyorum. Bugün İslam düşüncesi, Kur’an dışından Hinduizm, Budizm, Zerdüştlük, İsrailiyyat ve Mesihiyyat gibi değişik coğrafya ve iklimlerden akan kirli sularla -ne yazık ki- kirletilmiştir. Fakat ümitsiz değiliz, korkuya, endişeye kapılmıyoruz. Zira İslam’ın son vahyi Kur’an sapasağlam ortadadır. Rasulullah’ın nezih sünneti ise, bütün flulaştırmalara rağmen, yine Kur’an’la ve sair bilgi vasıtalarıyla gün yüzüne çıkartılabilecek vaziyettedir. Üzüntülü, kederli, panikli ve telaşlı olması gerekenler, alternatif dinin müntesipleridir. Elimizde Kur’an gibi, dünyanın en mükemmel imkanı, Allah’ın en büyük lütfu bulunduğu sürece, dünyanın bütün dalaletlerini -moderniyle, gelenekseliyle- hidayete dönüştürme gücüne sahibiz. Bütün mesele, dinimizi ciddiye almak ve çok çalışmaktır.

NİDA – Bu konuda temel dayanak -sizin çalışmanızda da göze çarptığı üzre- hadisler. Bu konudaki hadislere karşı tavır ne olmalıdır?

M.D. – Evet, haklısınız, mehdilik ve benzeri konuların dayanağı kuşkusuz hadislerdir. Ne yazık ki hadis konusunda Müslümanların kafasında hala önemli takıntılar var. Hala hadisle sünneti ayıramayan müslümanın sayısı azımsanmayacak kadardır. Hadis adı altında pek çok İslam dışı söylem, ne yazık ki İslami kılıfa büründürülmüştür. Bizim bu mehdilik çalışmamızda olduğu gibi, hadislerin mutlaka Kur’an’la, akıl ve iz’anla, tarihi verilerle kritiği yapılmalıdır. İnsanlar körü körüne inat etmeyi bırakmalı, ‘hadis’ denilen bir rivayetin Kur’an’dan neleri götürdüğünü, veya neleri örttüğünü iyi hesap etmelidir. Günlük hayatımızda nasıl ki, ister dostumuz olsun, ister düşmanımız olsun, bir kişi hakkında, duyduğumuz her söze inanmıyor, mutlaka emin olmak istiyor, emin olmamızı sağlayacak birtakım deliller, kanıtlar istiyoruz. Peki din konusu, Rasulullah Muhammed (a.s)a atfedilen ve hem de Din’de hayati önemi olan sözler daha az mı önemli ki, aynı titizliği burada göstermiyoruz!

Geçenlerde rastladım, yeni yayına başlayan, bir çok açıdan farklılığını da hissettiren bir televizyon kanalında tefsir dersi yapan (bu formatla, bir zamanların İHLAS holdingin TV’sini andırmaktadır. İnşaallah akıbeti ona benzemez) İstanbul’un meşhur bir tefsir hocası, hadislerin de tıpkı ayetler gibi, Allah Rasulü’nün aynı ağzından çıktığını, dolayısıyla hadislerin de vahiy olduğunu söyleyebilmekte; buna da Kamer suresinin 1-2. ayetlerini kanıt olarak göstermektedir! (Eskiden hemen Necm suresinin ilk ayetleri örnek verilirdi, biraz durum değişmiş demek ki…). Şimdi bu TV kanalının bir cemaat/parti yayın organı olduğunu, daha ziyade o bilinçle izlendiğini hatırda tutarsak, toplumun kültür seviyesinin nasıl teşkil ettirildiğini daha iyi anlarız.

NİDA – Mehdi hadislerinin İslam düşüncesine giriş sürecini kısaca değerlendirebilir misiniz? Hadisleri, İslam düşüncesinde meşhur olduğu dönemle birlikte değerlendirmek sizce ne gibi yarar sağlayacak bize?

M.D. – Mehdi hadislerinin İslam düşüncesine giriş sürecine az önce kısa da olsa değindik. Bu konularda, sahasının uzmanı pek çok ilim adamı tarafından çok kıymetli eserler verilmeye devam etmektedir. Bunları okuyup istifade etmek gerekir.

Hadislerin daha geniş çaplı, daha detaylı tedkikleri yapılmalıdır. Hadislerin vürud sebebi, ortamı, hangi dönemde, hangi saiklerle irad edildiklerine dair, bizzat kendi bünyelerinde yeterince karine bulunmaktadır. Bilhassa itikadı ilgilendiren hadislerle ilgili bu çalışma yapılmalıdır. Böylece İslam dışı kültürün İslami alana giriş süreci tespit edilecektir. Yani kısacası, çok çalışmamız gerekir çok… (Nida Dergisi 2004 Kasım – Aralık sayısı)

This entry was posted on Çarşamba, Temmuz 9th, 2008 at 04:38 and is filed under MEHDİ-MESİH. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz