-
9th Temmuz 2008

İsa’nın ölümü (teveffi)

posted in MEHDİ-MESİH |

3- Teveffİ Kelİmesİ ve Arap Dİlİ

Hz. İsa`nın tekrar yeryüzüne geleceğini öne süren kardeşlerimiz, iddialarını şu iki ayetle delillendirmeye çalışmaktadırlar:

اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَى إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ {42}

Allah ölüm anında nefsi (bilinci) alır; ölmeyenleri de uyku anında… Hakkında ölüm kararı verdiklerini tutar ve diğerlerini de belli bir süreye kadar salıp gönderir. Düşünen bir topluluk için bunda dersler ve işaretler vardır. (39 Zümer 42)

وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُم بِاللَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُم بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَى أَجَلٌ مُّسَمًّى ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ {60}

O’dur, geceleyin sizi öldüren, gündüzün ne işlediğinizi bilen, belli yaşam süresi dolsun diye gündüzleyin sizi dirilten… Sonra dönüşünüz O’nadır ve yaptıklarınızı size haber verecektir.
(6 Enam 60)

Üstteki ayetleri baz kardeşler şunu söylüyor: İlk ayette de aynen Hz. İsa ile alakalı olan ayetteki gibi VEFAT kavramı yanı sıra MEVT kavramı kullanılmıyor. Ve konu uyku olduğu için Hz. İsa’da bir nevi uyku haline geçirilmiştir. Bir müddet sonra da bu uyku fazından çıkarılacaktır. Böylece dünyaya nüzul edecektir. İkinci ayette ise konu çok daha net olarak anlaşılmaktadır. Zümer 42’de görüldüğü gibi kişi uyku sırasında VEFAT ettirilir ama ÖLMEZ.

Bu kardeşler iddialarını şöyle sürdürüyor: Bildiğimiz anlamda ÖLÜM MEVT kelimesi ile ifade edilir. VEFAT kavramının bu bilinen anlamdaki ÖLÜM=MEVT ile eşdeğer olabilmesi için bu iki kavramın birlikte kullanılması zaruridir.

Şimdi bu iddiaların doğru ve tutarlı olup olmadığına etraflıca bakalım:

Teveffi Kelimesi Tefa’ul Babından olup mastar hükmündedir. Kuran-ı Kerim’de bu kelime yirmi beş yerde kullanılmıştır. İki yerde İsa için ve yirmi üç yerde, Resulullah Muhammed (as) dahil olmak üzere diğer insanlar için. Tefa’ul babından mastar olan bu kelime, çeşitli zaman çekimleri halinde çeşitli ayetlerde geçmektedir.

Allah(cc) özne ve insan nesne olduğu zaman Kuran-ı Kerim’in her yerinde bu kelime sadece canın/ruhun alınması için kullanılmıştır. Hiçbir zaman cismin alınması veya ruh ile cisim her ikisinin birden alınması manasında kullanılmamıştır. Ayrıca bu kelimenin Arapça kullanılışında böyle bir mana yoktur. Teveffinin bu şekildeki kullanılışının bir tek manası vardır o da, Allah’ın veya meleklerin bir insanın ruhunu/canını almasıdır.Yani onu doğal yollarla öldürmesidir.

Nitekim bu kelime tefa’ul babından türediği zaman, Allah veya melekler özne ve insan nesne olduğu takdirde bunun ölümden başka manası yoktur. Sadece eğer bir ayette teveffi kelimesiyle birlikte leyl (gece) veya menâm (uyku) kelimeleri geçerse orada ruhun/canın alınması uyku halinde olur. Söz konusu metinde bu iki kelimeden biri mevcut değilse manası sadece ölümdür.

Tartışma konusu olan iki yer dışında, Kur’an-ı Kerim’in yirmi üç yerinde teveffi kelimesi kullanılmıştır. Kuran-ı Kerim istisnasız bu kelimeyi ruhun/canın alınması için kullanmaktadır. Bir kimse bu kelimenin cismiyle birlikte bir insanın göğe çıkarılması için de kullanılabileceği iddia ediyorsa, ona düşen teveffi kelimesinin bu manada kullanıldığını ispatlamaktır.

Teveffi kelimesinin geçtiği ayetler şunlardır :

Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken (tevaffa hum): “Ne işde idiniz!” dediler. Bunlar: “Biz yeryüzünde çaresizdik” diye cevap verdiler. Melekler de: “Allah’ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!” dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir. (4 Nisa 97)

Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye (yeteveffa hunne) yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin. (4 Nisa 15)

O, kullarının üstünde yegane kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi (teveffat hu) elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler. (6 Enam 61)

Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken (teveffet humul-) durumları nasıl olacak! (47 Muhammed 27)

Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince (teveffey-teni ) artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin. (5 Maide 117)

Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını aldıkları (tete-veffehüm ) kimseler: Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek teslim olurlar. (Melekler onlara şöyle der:) “Hayır, Allah, sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir.” (16 Nahl 28)

(Onlar,) meleklerin, “Size selam olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin” diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları (tete-veffe-hüm) kimselerdir. (16 Nahl 32)

Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat ettirecek (yete veffeküm) . Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak şüphesiz ki Allah bilgilidir, kudretlidir. (16 Nahl 70)

Eğer onları tehdit ettiğimiz (azabın) bir kısmını sana (dünyada iken) gösterirsek (ne ala); yok eğer (göstermeden) seni vefat ettirirsek (nete veffe-yenneke ) nihayet onların dönüşü de bizedir. (O zaman onlara ne olacağını göreceksin). Sonra, Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir. (10 Yunus 46)

De ki: “Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz, (bilin ki) ben Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam, fakat ancak sizi öldürecek olan (yete veffeküm) Allah’a kulluk ederim. Bana müminlerden olmam emrolundu.” (10 Yunus 104)

Biz, onlara vadettiğimizin (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya (ondan önce) seni öldürürsek (nete veffe yenneke) de sana ancak (Allah’ın emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.
(13 Rad 40)

“Sizi (önce) bir topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir aleka (embriyo)dan yaratan, sonra sizi bir bebek olarak çıkaran, sonra güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlar olmanız için yaşatıp büyüten O’dur. İçinizden kimi de daha önce vefat (yüteveffe ) ettiriliyor. (Bunları Allah) belirli bir süreye ulaşasınız ve aklınızı kullanasınız diye (böyle yapıyor).” (40 Mumin 67)

Onun için (Resulüm), sen sabret! Şüphesiz Allah’ın vadi gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını ya sana gösteririz, yahut seni daha önce vefat (nete-veffeyen-neke) ettiririz. Nasıl olsa onlar bize döneceklerdir. (40 Mumin 77)

Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve “Tadın yakıcı cehennem azabını” (diyerek) o kafirlerin canlarını alırken (yete-veffelleziine ) onları bir görseydin! (8 Enfal 50)

De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak (yeteveffe küm), sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. (32 Secde 11)

…….Sonunda elçilerimiz (melekler) gelip canlarını alırken (yeteveffene hum) “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduğunuz tanrılar nerede?” derler. ( Onlar da) “Bizden sıvışıp gittiler” derler. Ve kafir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler. (7 Araf 37)

“Rabbimiz! Doğrusu biz Rabbinize inanın diye inanmaya çağıran bir çağırıcıyı işittik de iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bize bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı (teveffene) iyilerle beraber al”. (3 Ali imran 193)

O zaman Allah şöyle dedi: “Ey İsa, şüphesiz ki seni öldüreceğim (müte veffieke), seni kendime yükselteceğim ve seni inkârcılardan temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete kadar o küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda hükmedeceğim”.(3 Ali imran 55- Elmalılı meali)

“Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür (teveffeni) ve beni salihler arasına kat!” (12 Yusuf 101)

……Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız; sonra sizi çocuk olarak çıkartırız, böylece yetişip erginlik çağına varırsınız. Kiminiz öldürülür (yüteveffe) , kiminiz de ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken birşey bilmez olur….. (22 Hac 5)

Sizden ölenlerin (yüte-veffevne ) , geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir. (2 Bakara 234)

Sizden ölüp (yüte-veffevne )de (dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin, evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda (sağlıklarında) vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkıp giderlerse, kendileri hakkındayaptıkları meşru şeylerden size bir günah yoktur. Allah azizdir, hakimdir.
(2 Bakara 240)

Kur’an-ı Kerim’in her yerinde teveffi kelimesinin bir tek manası “canın alınması”dır. Bu kelime çeşitli insanlar için geçtiği gibi Resulullah (s.a.v.) ıçin de geçmiş bulunuyor. Teveffi kelimesi herkes için “ölüm” diye çevriliyorken neden Hz. İsa için cismi ve ruhu ile birlikte göğe kaldırıldığı vb. şeklinde çevriliyor?

Bilindiği gibi bir kelimenin manası ancak muhatabın cinsi değiştiği zaman değişir. Mesela: İnsan sabır eder. Yani başına bir şey geldiği zaman ona karşı direnir. Şimdi Allah’ın bir ismi de “Sabır eden”dir. Halbuki Allah’ın başına hiçbir şey gelmez. Nitekim Allah için sabır kelimesinin manası değişir. Çünkü O insan değildir. Şimdi peygamberler dahil olmak üzere her insan için teveffi kelimesinin bir tek “ölüm” manasına geldiğini söyleyenler. İsa (a.s.) Söz konusu olunca bütün insanlar arasından sadece onun için “teveffi”nin manasını değiştirirler. Böyle bir uygulama Hıristiyanların İsa hakkındaki tezini destekler ve iddia ettikleri gibi İsa’nın peygamber değil peygamberler üstü bir varlık olduğunu ispatlar.

4-„Teveffa“ uyku anlamına gelİr mİ ?

Yukardaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi teveffa kelimesinin anlamı “canın alınması”dır. Bunlar dışında teveffa kelimesinin geçtiği iki ayet daha vardır. Bunlarda da yine teveffa kelimesi canın alınması anlamında kullanılır. Ama bunun istisnası vardır ve ayette de bu durum belirtilir. Uyku ile ilgili ayetler şöyledir:

اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَى إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ {42}

Allah ölüm anında nefsi (bilinci) alır; ölmeyenleri de uyku anında… Hakkında ölüm kararı verdiklerini tutar ve diğerlerini de belli bir süreye kadar salıp gönderir. Düşünen bir topluluk için bunda dersler ve işaretler vardır. (39 Zümer 42)

وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُم بِاللَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُم بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَى أَجَلٌ مُّسَمًّى ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ {60}

O’dur, geceleyin sizi öldüren, gündüzün ne işlediğinizi bilen, belli yaşam süresi dolsun diye gündüzleyin sizi dirilten… Sonra dönüşünüz O’nadır ve yaptıklarınızı size haber verecektir.
(6 Enam 60)

Bu ayetlerde geçen ifade de teveffadır. İnsanların uykusunda da canlarının alındığı bildirilir. Uykuda olanların canları uyanınca verilmektedir. Ayette uykudaki ölümün istisnası belirtilmiş ve canın daha sonra verildiği açıklanmıştır. Buradaki istisna durumuna dayanarak tüm teveffa kelimelerinin uyku olduğunu iddia etmek son derece yanlıştır. Çünkü diğer teveffa geçen ayetlerde uyku durumunda olduğu gibi canın geri verildiğinden kesinlikle söz edilmez.

Hz. İsa ile ilgili ayetlere tekrar bakılırsa, onun canının alındığı bildirilmekte ve daha sonra verileceği yönünde hiçbir ifade bulunmamaktadır. Onun uykudaki gibi olduğunu iddia etmek sadece konuyu çarpıtmaktan öteye gitmeyen bir çabadır. Eğer Hz. İsa ile ilgili ayetlerdeki “vefat ettirme” ifadesini uyku olarak kabul edeceksek, diğerlerini de böyle kabul etmemiz gerekir. Çünkü aynı kelime aynı şekilde farklı yerlerde kullanılmaktadır.

MESELA: “4:97 Kendilerine zulmedenlerin canlarını alırken melekler…..” Bu ayette geçen ifadeden hareketle bu zulmedenlerde uyku halinde midir? Onlar da Hz. İsa gibi geri mi döneceklerdir? Onların Hz. İsa’dan farkı nedir? Bu ve buna benzer sorular hep cevapsız kalacaktır.

Ayette olan ifade Hz. İsa’nın açıkça öldüğüdür. Bunun ötesinde tekrar ruhunun verileceğine dair uyku ile ilgili ayetlerde olduğu gibi hiçbir açıklama yoktur.

MESELA: peygamberimizin vefat ettirilmesiyle ilgili bir ayette de aynı teveffa kelimesi geçer:

13:40 Onlara söz verilenlerin bir kısmını sana göstersek de, senin canını alsak ( teveffa) da

Bu ayetteki hitap Hz. Muhammed’edir. Eğer vefat kelimesini uyku gibi kabul edilirse, buradan yola çıkarak Hz. Muhammed’in bir gün döneceğini iddia edebilir. Bu ne kadar saçma bir iddia ise Hz. İsa’nın gelişini yukarıdaki ayetlere dayanarak iddia etmekte aynı ölçüde saçma bir iddiadır.

5- bu konudakİ hadİsler kur`anla ÇelİŞmektedİr

İsa (as)’ın kıyametten önce tekrar dünyaya geleceğini bildiren hadisler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi şöyledir:

“Ruhum yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryemin oğlu İsa, adil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, İslamdan başka şeyi kabul etmeyecektir. Mal o kadar çok olacak ki, kimse dönüp de bakmayacaktır. Fakat bir secde, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olacaktır.” ( Buhari, Enbiya, 50; Müslim, İman, 71; Tirmizi, Fiten, 54)

Bu ve bunun gibi hadisler incelendiğinde hepsinin ana teması şudur: İsa ve Mehdi gelecek, sıkıntı ve buhran içinde bocalayan müslümanları kurtaracaktır. Hatta başka bir hadiste: “Su kabı su ile dolduğu gibi, yeryüzü barışla dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah’tan başkasına tapılmayacaktır.” (İbni Mace, Fiten, 33) idafesi geçmektedir.

Dikkat edilirse, İsa’nın (as) dünyaya tekrar geldiğinde yapacağı söylenen domuzu öldürme, haçı kırma, gayri müslimlerden alınan cizyeyi kaldırma, herkesi müslüman yapma gibi şeylerin tek bir örneği dahi Kur’an’da yoktur. Ayrıca hiçbir peygamberin insanları zorla müslüman yapma görevi yoktur. Onların görevi sadece tebliğdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Peygamberlere düşen sadece tebliğdir.” (Maide 5/99)

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. Sen, insanlara, inanıncaya kadar baskı mı yapacaksın?” (Yunus, 10/99)

Dinde zorlama olmaz[1][1]. Doğru ile eğri birbirinden iyice ayrılmıştır. Her kim azgınları tanımaz[2][2]

Allah’a inanırsa, en sağlam kulpa yapışmış olur. Onun kopması imkansızdır. Allah işitir, bilir.” (Bakara, 2/256)

Birçok İslam alimi, bu hadislerin sadece Kütüb-i Sitte (meşhur altı hadis kitabı)’de yer almalarını yeterli görmüşlerdir. Bu eserlerin müelliflerinin (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai, Tirmizi, İbn Mace) otoriteleri, bu rivayetlerin eleştirilmesinin önünde doğal bir engel oluşturmuştur.

Bu tür hadislerin senedleri sahih olsa bile, bu iddialar metin yönünden Kur’an ile uyuşmamaktadır. Çünkü Allah, Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin birer müjdeliyici ve uyarıcı olduklarını bildirmektedir:

“Sen sadece bir uyarıcısın. Biz seni müjdeliyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı bulunmuştur.” (35 Fatır, 23-24)

“Eğer yüz çevirirlerse biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen yalnız duyurmaktır..” (42 Şura, 48)

“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” (10 Yunus 99)

İsa (as)’ın kıyametten önce geleceğine inanmak, bir inanç konusu yapılmıştır. Halbuki bunu iddia eden alimler, ahad haberle inanç belirlenemeyeceğini söylerler. İsa’nın geleceğini bildiren hadisler ahad haberlerdir.

Sonuç olarak müslümanların “nasıl olsa İsa gelecek, dünyayı kurtaracak” şeklinde bir beklentiye son vermeleri ve var güçleri ile İslam için çalışmaları gerekmektedir. Çünkü, Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Bir toplum, kendilerinde olanı değiştirmedikçe Allah, o topluma verdiğini değiştirmez.” (13 Ra’d 11)


“Bilinsin ki; insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (53 Necm, 39)


6- Her benlik ölümü tadıcıdır

Rabbimiz Kur’anı Kerim de hiçbir istisna olmaksızın her Nefsin Ölümü Tadıcı olduğunu apaçık beyan etmiştir:

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنْ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ (185)

Her nefis/benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hayat aldatıcı bir yararlanmadan başka şey değildir. 3 ÂLİ İMRAN 185.

Ömrü Sonsuz kılınan yada ölümü tehir edilen hiçbir benlik yoktur

Rabbimiz Kutsal Kitabımızdaki başka bir ayette de Hz. Muhammed’e (sav) şöyle seslenmektedir:

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِيْنْ مِتَّ فَهُمْ الْخَالِدُونَ (34)

Senden önce hiçbir beşere/insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ölümsüz mü olacaklar?” 21 ENBİYA 34.

Apaçık bir şekilde görüldüğü gibi ne Hz. İsa ne de birbaşkası istisna edilmeyerek her benliğin ölümlü olduğu açıklanmıştır. Bir başka boyutta(!) bile olsa ömrü sonsuz kılınan veya kendisine sonsuzluk bahşedilen herhangi bir beşer yoktur.

Eğer Hz. İsa öldükten binlerce yıl sonra yeryüzüne tekrar gelecek olsa bunu Rabbimiz açık açık söylemez miydi?

Şeytan söz konusu olunca bile Rabbimiz onun ömrünün kıyamete kadar uzatıldığını söylüyor ama nedense Hz. İsa söz konusu olunca onun ölümünün kıyametten önceye tehir edildiğini söylemiyor. Nedense böyle pek mühim(!) bir mevzuda Rabbimiz bırakın açık konuşmayı imalı bile konuşmuyor.

Allah’ı açık konuşmamakla İtham edenler
Tahrif edilmemiş İncil’de Hz. İsa’dan sonra gelecek ve adı Ahmet olan (Saff 6) bir elçiden açıkça bahsedildiği için insanlar haklı olarak bir beklenti içinde olmuştu. İyi de neden Kur’anda Hz. Muhammed’den sonra gelecek olan Mesih’den bahsedilmediği halde Müslümanlar bir beklenti içinde? Bu kuru beklentinin kaynağı Kur’an olmadığına göre ne?

Rabbimiz Kur’anda kıyamet öncesindeki Altınçağ’dan, Deccalden, Armegeddon’dan ve Mesihten bahsetmediği halde bunların Kur’anda olduğunu (parantez ve yorumlarla ekleme yaparak) iddia edebilen şahıslar aslında Rabbimizin muğlak konuştuğunu iddia etmektedir. Şüphesiz ki bu çok çirkin bir itham ve iftiradır. Sütanne hususunda bile apaçık söz söyleyen Allah’ın böyle ciddi bir konuda muğlak konuşması mümkün mü?

http://www.tevhidnesli.de/3_-Teveff&%23304%3B-Kel&%23304%3Bmes&%23304%3B-ve-Arap-D&%23304%3Bl&%23304%3B.htm

This entry was posted on Çarşamba, Temmuz 9th, 2008 at 05:47 and is filed under MEHDİ-MESİH. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz