-
18th Ekim 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Nazar Hak Olabilir mi?

Kur’an’ın son iki suresine muavvizât/muavvizeteyn(felak ve nas sureleri) de denmektedir. Bu iki sure bazı şerli unsurlar­dan Rabb’e sığınmak telkin edildiği için bu ismi almışlardır. Besmeleden önce okuduğumuz “eûzü” duası da, yerilmiş şeytandan Allah’a sığındığımız için bu ismi almıştır.

Felak ve Nâs surelerinde bazı yaratıkların, karanlı­ğın, düğümlere üfleyenlerin, hasetçinin, vesveseci hannas’ın şerrinden Allah’a sığınılması önerilir; fakat “nazar edenden”, “göz edenden” ya da “nazar değmesinden” şeklinde herhangi bir ifadeye yer verilmez. Böyle olmasına rağmen, geleneksel din anlayışında göz değmesi gerçektir ve çoğunlukla Felak suresinin son ayeti­ne istinat ettirilir(dayandırılır/dayanak gösterilir).

“Göz değmesi” ya da “nazar değmesi” mecazi ola­rak, kötü niyetli bir adamın, uğursuzluk getirmesi sonu­cu bir felakete uğramak, hasta olmak, bir belaya maruz kalmak anlamında kullanılmaktadır. Anadolu’nun hemen her yerinde görülen bu inanışın dinî bir dayanağı olmadığı gibi, aklî ölçülerle izahı da mümkün görünme­mektedir. Eski Türk dinî inançlarından bir miras oldu­ğunu zannettiğimiz bu inanış ne yazık ki halk yığınlarını çok büyük çapta etkilemektedir.

Türkiye’de insanlar bazı yeşil gözlü “şerir” insanların nazarının değdiğine, felaket getirdiklerine kesinkes inanmakta, bu düşünceyle hem kendilerini rahatsız et­mekte, hem de zann altında tuttukları insanlarla ilişkileri olumsuz yönde etkilenmektedir.

Biz, genelde, nazar değmesinin Kur’anî dayanağı olarak kabul edilen Felak suresinin 5. ayeti üzerinde durmak istiyoruz.

Bu ayette “haset eden kişinin haset ettiği zaman” şerrinden Felak’ın Rabbi’ne sığınmamız önerilir. Ayetler dikkatlice okunursa burada, “haset eden”den bahsedilmekte ve “haset ettiği zaman” şerrinden sığınmak tavsiye edilmektedir. Altını çizdiğimiz bu hususlar akıldan çıkarılmamalıdır.

Haset etmek, her nimetin, sahibinden gitmesini, sa­hibinin onu kaybetmesini temenni etmektedir(1). Hâsid de bu temennide bulunan kişidir. Bunu biraz açarsak şunları söyleyebiliriz.

İlk izlerini Adem’in iki oğlundan Kabil’de gördüğü­müz kıskançlık insanın fıtratında mevcuttur. Kur’an’ın bazı ayetlerinde de bir toplumun kıskançlığından bahse­dilmiştir. (2/109; 5/54 v b.) Peygamberimiz Hz. Muhammed’i ve O’na gelen vahyi kıskanan Mekkelilerden de söz edilmektedir. Mekke’li kafirlerin Hz. Peygamber’den Kur’an’ı işitince duydukları kinden ve kıskançlıktan adeta kahroldukları, O’nu, devirecekmiş gibi baktıkları anla­tılmaktadır (68/5l). Yani kinleri ve hasetleri adeta göz­lerinden okunmaktaydı müşriklerin…

İnsan, bir zaaf eseri olarak, hemcinsinin elindeki bir nimeti kıskanmakta, bu nimeti kaybetmesini, ıstıraplara gark olmasını canü gönülden arzu etmektedir. Kardeşinin elindeki değerlerden dolayı adeta kendini heder et­mekte, kahrolmaktadır. Kafasını kemiren şeytanî duy­gular, hemcinsindeki o değerlerin yok olup gitmesine kelimenin tam anlamıyla kilitlenmiştir.

Kıskanılan değerler para, mal-mülk, servet gibi maddi zenginlikler olabileceği gibi; bilgi, makam, güzel­lik, huzurlu bir yaşam gibi gayri maddî değerler de olabilir.

Kıskançlık bizatihi çirkindir. Başkalarını örnek edin­mek, onlar gibi olabilmeyi, hatta geçmeyi istemenin kıskançlıktan bir farkı vardır, fakat Elmalılı M. Hamdi Yazır’ın dikkat çektiği gibi(2), kıskançlık kişinin kalbinde kuvvede (potansiyel halde) kaldıkça insanlar için tehlike arzetmez. Aksine bu durumda, hasetçinin kendisini kahreder, yer bitirir. “Keskin sirke küpüne zarar” hükmü gereğince kıskanç da kendi bâtınını çürütür.

Zaten eğer ki sırf birileri diğerini kıskanmakla, kıskanılanlara (haset edilen) zarar verilebilseydi, yeryüzünde hiçbir insanın can ve mal güvenliği olmaması gerekirdi.

Herkes islediği kişiyi anında zîr ü zeber ederdi ki bu, insanın kudretine verilmiş bir imkan değildir.

Eğer ki birilerinin hasedi, kıskançlığı diğerini bozgu­na uğratabilseydi Hz, Muhammed’in nübüvvetten sonra yirmi üç yıl değil, yirmi üç gün bile hayatta kalmaması gerekirdi. Nitekim O’nun kıskanıldığına Kur’an’ın işareti­ni yukarda vermiştik.

Şu halde, haset edenin şerri “haset ettiği zaman” ortaya çıkmaktadır. Yani hasetçi hasedini dışa vurup, hasedinin gereği fiiliyatta bulunduğu zaman ancak tehlikeli olmaktadır. Haset eden kişi, örneğin, kıskandığı insana sözle sataşabilir, saldırıda bulunabilir. Birtakım entrikalar içine girebilir, iftiralar, dedikodular, fitneler çıkartabilir. Özellikle iftira ve dedikodu fitnesi en şiddetli fiilî saldırıdan daha beterdir. Dil yarasının kılıç yarasın­dan beter olduğunu özellikle yaşayanlar çok iyi bilirler.

Kıskanç insanlar çok zaman “eşeğini dövmeyen pa­lanını döver” cinsinden, kıskandığı kimsenin ekinini yakar, ağacını söker, hayvanını zehirler. Artık şimdilerde, tahrip gücü yüksek bir bomba kıskanç kimse için en kestirme bir çözüm yolu oluşturmaktadırÖyleyse, haset edenin şerrinden Allah’a sığınmamız için çok ne­den bulunmaktadır.

Nazar değmesiyle haset arasında kıskançlık bağla­mında bir alaka söz konusudur. Yani nazarı değdiğine inanılan kişiler de kıskanç kabul edilen insanlardır. Komşusunu çekemeyen insanın bakışlarının (nazarının) sırf bakış olarak kaldığı sürece, muhatabı için bir tehli­kesinden bahsetmek olanaklı değildir.

Bu, “nazar eden”in kendi sorunudur! Bununla beraber, şu hususa dikkat etmek gerekir:

İnsanlar nazar değmesi diye bir hadiseye inanmışlarda, peşin peşin kendilerini etki (teshir) altına sokmuşlardır demektir. Bu durum insan psikolojisi ile çok yakından ilgilidir(3).

Nazar değmesine kendilerini şartlandıran insanlar, başlarına gelen en küçük bir olayı bile nazara atfetmekte sakınca görmemektedirler. Hâlbuki insan, hayatı boyunca hiçbir sı­kıntı ile karşılaşmayan bir varlık değildir.

Yani insanlara nazar değmemekte, sadece yorum yapılmaktadır. Nazar spesifik bir kanaati yansıtmakta­dır.

Hiçbir hasetçinin kıskanç bakışları (nazarı) insana uğursuzluk getiremez. Eğer böyle bir imkan olsaydı nazarı en fazla ideolojik alanda kullanmak fonksiyonel olurdu. Silahsız sopasız, düşmanınızı nazarla yere sermek oldukça keyif verici olurdu herhalde… İktidar kavgasında muhalefet liderleri de sanırım nazardan çokça yararlanabilirlerdi…

Bunun da ötesinde, örneğin, zenginin malı züğür­dün çenesini yorar da nazarı ona bir zarar veremez! (Böyle bir şeyi arzu ettiğimiz sanılmasın. Zira sırf zen­ginliğinden dolayı insanları kıskanmak Müslüman’ın ah­lakı olmamalıdır.)

Ve nazar ne hikmetse genelde orta halli ailelerde ve bilhassa yeni doğan çocuklara değer!

Cenabı Allah Ali İmran suresinin 110-120. ayetlerin­de kıskanç/kindar insanların şahsiyetlerinden bir kesit sunmaktadır. Bizim dışımızdaki inkarcıların bize olan kin ve kıskançlıklarından dolayı parmaklarını ısırdıklarını bu ayetler bildirmektedir. Ama sabreder ve Allah’dan korkarsak bunların hilesinin bize hiçbir zarar veremeyeceği -çok şükür ki- müjdelenmektedir!

İslamî kardeşliğin olmadığı dünyada insan insanın kurdudur. Fakat insan hayatı, bir diğer insanın gözlerin­den çıkacak “nazar manyetik dalgalarıyla”(?)tehlikeye düşecek kadar da pamuk ipliğiyle bağlı olamaz, olma­malıdır.

Nazarı gözden yayılan manyetik ışınlarla v.b. izah etmenin tamamen zorlama ile kotarılan bir yorum olduğuna inanıyoruz. Bu yorumlar spekülasyonlarla do­ludur. Şu var ki, kem gözlü ve şom ağızlı insanların hi­tap biçimleri, kullandıkları kelimeler, yüz hatları v.s. kar­şısındaki kişiyi olumsuz yönde etkileyebilir. Bu bağlam­da insanın arkadaşından duyduğu bir tek kelime bile o gün hayatını zehir etmeye yetebilir. Bunlar ise nazarla alakalı şeyler değildir.

Nazardan korunmak için başvurulan çareler ise bazen çok komik, bazan da üzücüdür. At kafasından kur­bağa iskeletine, merkep gübresinden mavi boncuğa ka­dar bir dizi enstrüman, tevhide inanan bir halkın, medet umduğu aracılar olmamalıydı! Bu araç gereçler folklorik bir kıymet ifade ederlerse de, dini bakımdan hiçbir şey ifade etmezler. Hatta sahibini, inanç durumuna göre şirke bile düşürebilirler.

Halbuki, Allah dilemedikçe hiçbir kimse hiçbir kim­seye zarar veremez. Bu konuda 10/1O7. 48/11 ve 72/21 gibi ayetlerin dikkatlice okunması yararlı olur kanı­sındayız.

Sonuç olarak, insanları Allah’ın dışında, anlamsız korkularla zaptu rapt altına almak onlara yapılacak en büyük zulümdür, diye düşünüyoruz. Müslüman, Allah’ın izin vermediği bir biçimde, yani öyle bir imkan tanımadı­ğı halde, nazar gibi mevhum korkularla endişeye kapılmamalıdır. Mitolojik kalıntılarla kendimizi kuruntulamamız doğru olmaz. Bununla beraber, insanlardan gelebi­lecek her türlü sözlü ve fiili saldırılara karşı da Allah’dan sabır ve dua ile yardım istemeliyiz.

NOTLAR:

1- Müfessir Hazin, Mecmuatut Tefasir, 6/600; E, Hamdi Yazır, 9/357.

2- Elmalılı, 9/357.

3- Bu konuda AKAŞA yayınlarının, J.E.Addington’dan çevirdiği Yüzde Yüz Düşünce Gücü adlı kitapdaki ilginç izahlardan yararlanılabilir.

İktibas Dergisi, Mehmed Durmuş, Sayı: 215, Kasım 1996.

posted in NAZAR (GÖZ DEĞMESİ) | 0 Comments

6th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

NAZAR DİYE BİR ŞEY VAR MI?

Nazar ya da göz değmesi konusunda halk arasında ve din bilginleri arasında yaygın inanç, onun sanki iman esaslarından biri olmasıdır.

Daha doğrusu onlara göre imanın altı şartı vardır. Yedincisi nazara, sekizincisi büyüye, dokuzuncusu muskaya, onuncusu hocaefendiye, onbirincisi türbeye, onikincisi mezheplere, onüçüncüsü tarikatlara, ondördüncüsü cevşene, onbeşincisi… Bunlara inanmazsanız, sizler sapkın kabul ediliyorsunuz. Tüm bunlara hadisleri kanıt getiriyorlar. Bir taraftan da inanç esaslarına ancak mütevatir(kitlesel rivayet biçimi) haber kanıt olabileceğini söylüyorlar. Ne var ki bu konularda kendi ölçülerine göre bile bir tane mütevatir haber yoktur.


BAKIŞLARDAKİ YIKICILIK NE KADAR GERÇEKÇİ VE İNANDIRICIDIR?

Nazar: Nazar değmesi, yerleşik tanımıyla, bazı kişilerin; çevrelerindeki insanlara, canlılara, hatta bazı kişilere ait eşyalara zarar verici, bakışlarındaki yıkıcı, çarpıcı ve öldürücü gücü ifade etmektedir.

Nazar inancı sonucu sosyal, siyasal ve ekonomik sektörler doğmuştur: Okuyup üfleyen, hatta tüküren üfürükçüler, nefesi güçlü hocaefendiler, nazarlıklar, mavi boncuklar, kumaş parçaları, kurşun dökmeler, muskalar, tılsımlar, hamaylılar, cevşenler, nazar boncukları ve daha onlarca fetiş(doğaüstü gücü olduğuna inanılan canlı veya cansız varlık: tapıncak veya put) inançlar… Bu inancın yayılması için derin bir uğraş içinde olanlar, bu ve benzeri yollarla halkı kendilerine muhtaç etmesini bilmişlerdir.

Nazar ya da göz değmesiyle birçok insan maddi, manevi veya bedensel zarar gördüğüne inanmaktadır. Hatta nazara inanmayanları inançsızlıkla suçlamaktadırlar. Yukarıda da ifade edilmiş olduğu gibi, onlara göre imanın altı şartı vardır; sanki yedinci şartı nazara inanmak(!), sekizinci şartı büyüye inanmak(!), dokuzuncu şartı efendilerine inanmaktır(!) Eğer inanmazsanız, size kuşkuyla bakmakta, hatta kolaylıkla dindışı görebilmektedirler. Nazar değmesi yoluyla; kimisinin ev eşyalarının kırıldığı, kimisinin elektrik ve elektronik aletlerinin bozulduğu, kimisinin yüzünde çıbanların veya sivilcelerin çıktığı, kimisinin yatağından uzun süre kalkamadığı, kimisinin onulmaz hastalıklara yakalandığı ve doktor doktor dolaştığı, kimisinin işinde veya okulunda başarısız olduğu, kimisinin dostça ilişkilerinin bozulduğu, kimisinin de depresyona girdiği söylenmektedir. Acaba bu, gerçek neden midir? Olayı nazara bağlarsak, bu sorunları gerçek anlamda çözebilir miyiz? Nazara bağlamak çok mu mantıklı? Hayatımızda gördüğümüz zararların yüzde kaçının, yüzdeyüz nazara bağlı olduğuna somut bir biçimde tanık olduk? Yoksa bir iki kendi kuruntumuz, yüzlerce de başkalarının kuruntularıyla mı olaya gerçeklik kazandırıyoruz?

Nazara bilimsel kılıf arama gibi bir hezeyan kulaktan kulağa oldukça yayılmıştır. Dünyadaki din mensuplarının birçoğu, kendi uydurma inançlarına hep bilimsel bir dayanak arayarak, inandıklarını meşrulaştırma yoluna gitmiştir. Oysa bir konunun bilimsel olup olmadığını anlamanın açık bir yolu vardır. Eğer bir çalışma uluslar arası düzeyde kabul görmüş bir bilim dergisinde makale olarak yayımlanmışsa, bu konu bilimsellik kazanmıştır demektir. Bu dergilerin sayısı çok fazla değildir. Bu dergilerin, bilimsel çalışmayı yayımlama kriterleri vardır. Bu kriterlere uyuyorsa, o takdirde yayımlanabilir; yoksa siz 50 yıllık profesör olsanız, 500 kitap yazmış olsanız dahi, bu ölçütlere uymuyorsa yayımlanmaz. Bu dergilerde yayımlanmış bazı konuların bilimsel olup olmadığı yeni baştan tartışılabilir. Ama burada yayımlanmamış bir konunun bilimsel olarak ispatlandığı iddia edilemez. Bu bilimsel dergilere iki örnek vermek istiyorum: Science(Bilim) www.science.com ve Nature(Doğa) www.nature.com. Nazarın veya başka konuların bilimsel olarak kanıtlandığını iddia eden bir kafa, bu konunun hangi bilim dergisinin hangi sayısında olduğunu belgelerse, bunun bilimsel olduğunu düşünebiliriz.

Nazarın dindeki kanıtına Kur’an ve hadis kitapları gösterilmektedir. Şu bilinmelidir ki Kur’an ‘da açık-net biçimde nazarı ifade eden bir ayet yoktur. Ancak ayetlerin anlamını zorlayarak mantıkdışı birçok konu için her türlü sonucu çıkarmak olasıdır. Bu, Kur’an ‘ın istismara açık olmasından değil, tüm erdem ve adalet kitaplarının kapsamlı ve ince ayarlı oluşundan dolayı istismarcıların kendilerine pay çıkarabilmesidir. Nazarın açık kanıtını hadis kitaplarında bulabiliriz. Hadis kitapları; esenlik dileğinde bulunduğumuz Peygamber ‘in ölümünden yaklaşık ikiyüz yıl sonra yazılmış, içerisinde doğru sözlerin yanısıra, uydurma sözlerin de karıştığı onlarca ciltlerden oluşan Peygamber ‘e yakıştırılan sözleri içeren kitaplardır. Bir hadis(Peygamber ‘e yakıştırılan söz), Kur’an ‘a aykırı ise, o söz Peygamber ‘e ait değil, başka birine ait uydurma bir sözdür. Meşhur altı hadis kitabında 4041-4042-4043 ve 7004 no’lu hadisler, nazar konusundaki hadisleri aktarmıştır. Bu hadislerde, nazarın hak olduğunu, nazarı değen kimseye abdest aldırılıp, hatta bacaklarını da yıkatıp, abdest suyunu nazardan etkilenen kişinin üzerine sırtından dökmek gerektiğini anlatır. Bu sözün kesin doğru olduğuna inanıyorsanız, bu tedavi yöntemini tartışamazsınız.

Anlamsal zorlamalarla Kur’an ‘dan nazara kanıt olarak getirilen, nazar duası veya nazar ayeti, 68Kalem/51-52 ‘dir.

68/51-“İnkar edenler, Kur’an ‘ı dinlediklerinde, bakışlarıyla seni neredeyse devireceklerdi. (Peygamber hakkında)O, bir delirmiştir, diyorlardı.”

68/52-“Oysa o(Kur’an), tüm insanlık için bir öğüttür.”

Bu ayetlere dikkat edilirse, eğer nazar varsa, diyelim ki var;

a)Allah ‘a inananların değil, inkar edenlerin nazarları değmektedir(!)

b)Yine nazar varsa, inkar edenlerin nazarları her zaman değil, Kur’an ‘ı dinledikleri zaman değmektedir(!)

c)Nazarları değince de, Peygamber ‘e zarar vermek istemişler, ama zarar verememişlerdir(!) Çünkü ayette neredeyse diyor, demek ki zarar verememişler.

d)Aynı ayette, Peygamber ‘i delirmişlikle suçladıklarına göre, bu durumun, kıskançlıklarından değil, öfke, kin ve nefretlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

Ayette asıl konu Peygamber değil, Kur’an karşıtlarının Kur’an ‘a tahammülsüzlükleri olduğunu öğrenmekteyiz. Dinde kendisine önemli bir rol yükleyen katı bir inanır, Kur’an ‘dan kendi inancına ters bir bilgi geldiğinde, bunun savunucusunu bakışlarıyla delmek, devirmek ve yıkmak istemez mi?

Nazara diğer bir kanıt olarak Kur’an ‘dan Felak ve Nas sûreleri getirilir. Bu iki sûrede de nazara doğrudan bir vurgu yapılmaz.

Felak sûresinde; kötülüklerden Allah ‘a sığınmadan söz edilirken, kıskancın yapabileceği kötülüklerden de Allah ‘a sığınılır. İnsanların birbirine yaptığı yüzlerce kötülük varken, nazarın akla gelmesi dinin mantıkdışına itilmek istenmesinden kaynaklanmaktadır.

Gerici dini anlayışlarda; mantığı, doğal dürtüleri ve kadını, ya bastırmak veya dışlamak egemendir. Kıskançlığa en somut örnek, eşlerin veya sevgililerin birbirlerini kıskanmasıdır. Bu kıskançlıkta eşler, acaba gözleriyle mi, yoksa sözleriyle ve davranışlarıyla mı birbirlerini rahatsız ederler?

Bu arada, eğer nazar varsa, Müslüman olmayanlar, Felak ve Nas sûresi gibi duaları bilmediklerine göre, nazarla ilgili sorunlarını nasıl çözecekler? Yoksa sadece Müslümanlara mı nazar değmektedir? Müslüman olmayanları nazar etkilemez mi(!)?


YAŞADIĞIMIZ SORUNLARI DIŞ ETKENLERE BAĞLAMAK NE KADAR GERÇEKÇİDİR?

Kur’an ‘da nazara inanmak bir tarafa, nazar inancını reddeden ayetler oldukça net ve açıktır. 42Şura/30-“Başınıza gelen her türlü musibet(bela, kötülük, olumsuzluk), sizin kendi ellerinizin işlediklerinden kaynaklanmaktadır. Allah, çoğunu da affetmektedir.”

İkinci ayet, 4Nisa/78-79 ‘da buna kanıttır. 4/79-“Sana gelen her iyilik, bil ki Allah ‘tan ‘dır. Sana gelen her kötülük de, kendindendir…” Bu ayetlere göre, insanı derinden etkileyen her türlü olay, BÜYÜ, UĞURSUZLUK, ŞANSSIZLIK, KADER, BURÇ, MUSKA VEYA NAZAR kaynaklı değildir. Kendi yaptıklarımızdan dolayıdır.

Allah ‘ın bilgisi ve kontrolü dışında hiçbir şey gerçekleşmez-6En’am/59 Bu gerçeği göz ardı edip, olayı bu kavrama bağladığımızda ya da bu kavramın gücüne inandığımızda, Allah devredışı kalmış olmuyor mu? Allah ‘ı edilgen, etkisiz ve yetersiz görmüyor muyuz? Allah ‘tan başkasına insanüstü veya doğaüstü güç yakıştırmak, Allah ‘a ortak arayışı olmaz mı?

İnsanların bakışlarıyla birbirlerini rahatsız etmeleri veya endişeye düşürmeleri dışında bilimsel olarak ispatlanmış elimizde herhangi bir bilimsel bulgu yoktur. Her dinde mensuplarından birçoğunun bilimsel kılıf uydurmaya kalkışmaları, bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da geçerlidir.

Oldukça kuraldışı(istisna) olarak görülen, özel eğitimden geçmiş bazı kişilerin gösterileri, zâten bu kapsamda değerlendirilmemektedir. Özel eğitimle, hokkabazlıkla ve illüzyonla yapılan gösteriler, konumuzun dışındadır.

Bir kasabanın, bir ilçenin veya bir ilin tüm insanlarını incelemeye alalım: Bakışlarıyla, bir binayı, bir ağacı, bir insanı deviren kaç kişi bulabiliriz? Bakışlarıyla televizyonu yerinden indiren, arabayı durduran, insanın kolunu-bacağını kıran, gözünü çıkaran, bir elbiseyi yırtan, üzerimize taş fırlatan, altımızdan koltuğu çeken kaç kişi vardır? Bu ve benzeri inançlar, halkı uyutan ve uyuşturan, kendisinden ve kendi gölgesinden bile korkutan inançlardır. Böylesi inancın yaygarasını koparanlar; nazar ve büyü teraneleriyle, evinde eşya bozulunca faturayı komşuya, çocuk başarısız olunca faturayı bir başkasına çıkararak halkı farkına varmadan birbirine düşürmektedirler. Çünkü onlara göre, nazarın kim de olacağı belli olmaz, kimin kime zarar vereceği de belli olmaz. Onlar; nazar, büyü vb. inançlarla insanların başarısızlıklarını, sıkıntılarını, hastalıklarını ve zararlarını gizemli bir şekilde başkalarına yıkmakta, sorumluluğu başkalarına yüklemekte ve insanları birbirlerine düşman etmektedirler.

Nazar; toplumda dedikoduyu, arkadan çekiştirmeyi(gıybeti) ve ikiyüzlü ilişkileri besleyen, insanları birbirine düşman eden, sevgi ve dostluk ilişkilerini ortadan kaldıran, insanları kendi gölgesinden bile korkutan bir anlayışı körüklemiştir. Yaşadığı çoğu sorunu nazara bağlayanların insan ilişkileri son derece yapaydır. Sevgi iddiaları, çürüktür. Saygı gösterileri yapmacıktır. Nazara bağladıkları olaylar, ya kulaktan dolmadır veya kandırmacadır, ya da malzeme olarak kullanacağı binde bir olay, inatçılığı yüzünden önüne çıkarılmış ve sapmasına bir neden bulmuştur. Zaten her türlü uydurma inanç için de kullanacağı bir malzeme ve bahane yok mudur(!)?


NAZAR, UĞUR, TESADÜF, RASTLANTI

Kur’an ‘da nazar, büyü ve uğur gibi gizli ve gizemli güçlere bağlı bir inanç yoktur. Her şeyin Allah ‘ın kontrolünde olduğuna, Allah dilemedikçe kimsenin sıkıntı ve zarar veremeyeceğine-6/17,71 7/191-198 10/18, 106-107 21/66 22/12-13 33/17 39/38 46/4-5 48/11 ve başımıza gelen sıkıntıların kendi işlediklerimizin sonucu olduğuna-4/78-79 42/30 dair bu ayetler incelenebilir.

Nazar(bakışlardaki yıkıcılık) inancının tutarsızlığı(Şans/ büyü/ uğur/ tesadüf-rastlantı / yazgıcılık)

1. Allah, bizi hak etmediğimiz bir nedenden dolayı, sırf birisi baktı(nazar etti) diye cezalandırmaz. Cezalandırması, O’nun adalet anlayışına ters düşer-11/101 16/118 43/76

2. İnsanın başına gelenler, kişinin kendi yapıp ettiklerindendir-42/30 4/79

3. Birisine(bir çocuğa) veya bir eşyaya sevgiyle baktık diye onun başına gelenlerden biz sorumlu tutulamayız-52/21 74/38

4. Birisine(bir çocuğa) veya bir eşyaya sevgiyle bakmak kınanmamıştır-3/14

5. Allah isteyip uygun görmedikçe kimsenin sıkıntı ve zarar veremez-6/17,71 7/191-198 10/18, 106-107 21/66 22/12-13 33/17 39/38 46/4-5 48/11

6. Kötülüğü ve zararı başkasından bilmek Kur’an ‘ın öğretisine aykırıdır-4/78-79

7. Kur’an ‘da nazara(bakışlardaki yıkıcılık) olur veren bir ifade ve nesnel(somut) olarak kanıtlanmış bilimsel bir bulgu yoktur. 68/51 ‘de, Tanrıkarşıtlarının vahiyelçisi Muhammed ‘e olan öfkelerini ve onu doğru yoldan kaydırma isteklerini anlatmaktadır. Nitekim benzer ifadeler başka ayetlerde de vardır-17/73-76

8. Nazara(bakışlardaki yıkıcılığa) inanmak; sorumsuzluklarımızı, başarısızlıklarımızı, eksikliklerimizi, hatalarımızı, kusurlarımızı başkalarına yüklemektir.

9. Nazara(bakışlardaki yıkıcılığa) inanmak; toplum içinde insanları birbirine düşürmek, dedikodu ve bölücülük yapmak, dertlerimiz, sorunlarımız, sıkıntılarımızın kaynağını yanlış yerde aramak ve böylece sorunları katlanarak sürmesine neden olmaktır.

10. Milyonda bir olasılığın gerçekleşmesi, bizim kaderimizde yazılı olması, tesadüf, rastlantı veya şansla değil, dürüstlüğümüz, emek ve çabamızladır. ÖSS sınavı gibi.

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=1071&PN=1

posted in NAZAR (GÖZ DEĞMESİ) | 7 Comments

6th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

GÖZ DEĞMESİ VE KÜTÜBÜ SİTTE: Kütübü Sitte’de bu konuda dört hadis rivayeti vardır:

4041 no’lu hadis: İbn Abbas yoluyla gelmiştir. Hadisin Tirmizi’deki rivayetinde “Göz değmesi haktır” ibaresi yoktur. 4042 no’lu hadis: Ebu Hüreyre dışındaki raviler bildirilmemiştir. Özellikle sahabe atlanarak doğrudan Peygamber’den aktarılmıştır. 4043 no’lu hadis: Hadis, doğrudan Peygamber’den değil, Hz.Aişe’den onun görüşü, sahabe görüşü diye aktarılmıştır. 4044 no’lu hadis: Muhammed İbn Ebu Umame İbn Sehl İbn Hanif ravili. Bu hadis, meşhur altı hadis kitabına ait kitaplarda değil, Muvatta’dan alınmıştır. 3508-7042 no’lu hadis: Hz.Aişe’den: İsnadının zayıf olduğu bildirilmiştir. 4024 no’lu hadis: Ebu Davud ravi zikretmemiştir. 4029 no’lu hadis: Ebu Said el-Hudri dışında ravi zikredilmemiştir.

posted in NAZAR (GÖZ DEĞMESİ) | 0 Comments

6th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

“Bir şeye özenme, imrenme veya kıskançlıkla bakan kimsenin bakışlarıyla zarar verecek şekilde onu etkilemesi.

Eski Sümer, Bâbil, Mısır, Grek ve Roma kültürlerinin yanı sıra Sâmî, Pers, Hint ve çeşitli Avrupa kavimlerini kapsayan geniş bir coğrafya üzerinde hem geçmişte hem günümüzde yer alan bu inanışın başlan­gıcı tam olarak bilinmemekle beraber mi­lâttan önce 4000 yılına kadar gittiği kabul edilir. Ortadoğu, Akdeniz ve Hint-Avrupa bölgelerindeki yaygınlığına rağmen nazar inancının Uzakdoğu, Güney Afrika, Avus­tralya ve Amerika’nın yerli toplumlarınca bilinmediği ve buralara girişinin geç tarih­lerde Avrupa kanalıyla gerçekleştiği ileri sürülmüştür…

Bu sebeple eski kültürlerde her türlü hasta­lık, talihsizlik ve kötü durum, bilhassa âni ölümler bilinçli veya bilinçsizce yapılmış na­zarla ilişkilendirilmiştir. Kıskanç göze yö­nelik atıflar yahudi kutsal metinlerinde, Zerdüştîlik literatürü ile Hint atasözlerinde de yer alır (Brav, s. 46-47; Woodburne, s. 56; Donaldson, s. 66).

Nazar, esasen kıskançlık veya beğeni do­lu bir bakışla ortaya çıksa da güzel bir in­sanı yahut bir şeyi tedbirsizce övme sonu­cunda da oluşabilmektedir. Bazan insanın bu yolla kendine, eşine, çocuklarına ve hayvanlarına da zarar vermesi mümkündür. Çeşitli kültürlerde kötü bakış yoluyla kar­şısındakine zarar verme gücü belli kişilerle özdeşleştirilmiş, dolayısıyla nazara büyü­ye benzer bir fonksiyon yüklenmiştir. Bu­nun yanı sıra birçok insanın potansiyel ola­rak nazar gücüne sahip bulunduğu, ayrıca kem gözle zarar vermenin kişinin mutla­ka kötü niyetli veya bilinçli oluşuna bağlı olmadığı şeklinde görüşler de mevcuttur (Dundes, s. 259-260; Brav, s. 48-49; Donald­son, s. 69). Kadınlar, özellikle yahudi ve hıristiyan din adamları, normal veya sıra dı­şı fiziksel özelliklere sahip bulunan kişiler nazarla ilişkilendirilirken çok güzel, aşırı derecede çirkin, güçlü, iri veya ufak olmak genellikle yeşil veya mavi göz rengi tabiat üstü veya karanlık güçlerle (cinler, periler, şeytan) bağlantıya işaret sayılmıştır. Bil­hassa tek gözü kör veya kambur kişilerin, yılan, tilki, kedi, çekirge gibi iri gözlü hay­vanların ve kuyruğunda göze benzer figür­ler bulunan tavus kuşunun nazar gücüne sahip olduğuna inanılmıştır {ERE, V, 609-610). Öte yandan sırf hayranlıkla yapılan övgülerin de hastalanmaya, tanrıların ya da kem göze sahip insanların kıskançlığı­na sebebiyet verdiği kabul edilmiştir. Ay­rıca nazarın bebeklerin, çocukların ve ka­dınların (özellikle gelinler ve hamile kadın­lar), besili çiftlik hayvanlarının, meyve veren ağaç ve ekinlerin, yeni eşya veya binaların üzerinde etkili olduğuna inanılmıştır.

Nazar inancı, Hint, İran, Arap, yahudi ve Türk kültürlerinin yanı sıra modern Avru­pa, bilhassa Akdeniz ve Slav toplumların­da ve Latin Amerika’da hâlâ yaşamakta­dır. Nazara karşı alınan tedbirler kültür­den kültüre farklılık göstermekle birlikte bu konuda uzmanlaşmış kişiler tarafından uygulanan ritüellerden başka bazı yaygın uygulamalar da söz konusudur. Bunların başında Tann’nın ismini veya koruyucu birtakım ibareleri zikretmek, belli dua cümlelerini okumak, nazara mâruz kalan kişiye veya şeye tükürmek ya da onu kö­tülemek ve muska kullanmak gelir… Ayrıca koruyucu nitelikteki el hareketini yapmak (mano cornuto), nazarı değdiğine inanılan kişiye hediye vermek, imrendiği şey yiyecekse bir miktar ikram etmek, o kişiye ait saç, tırnak, giysi gibi bir şeyi yakmak, özel­likle çocukların yüzüne ve yetişkinlerin göz kapaklarına is karası sürmek eve veya ağa­ca sarımsak asmak ve ateşe tuz atmak nazarın bertaraf edilmesi ya da etkisinin azaltılması için uygulanan yöntemlerdir.

Câhiliye Araplan’nın hayatında nazarın büyük öneminin bulunduğu bilinmektedir. Onların telakkisine göre bakışlar çoğunluk­la kötü etkiler doğurur…

Kur’ân-ı Kerîm’de nazar konusuna doğ­rudan temas eden âyet bulunmamakla birlikte dolaylı biçimde bu meseleye işa­ret eden âyetlerin mevcut olduğu kabul edilir. Kalem sûresinde (68/51). Ebû Ali el-Cübbâî nazarın karşıdaklne hayran göz­lerle bakılması durumunda değdiğini, söz konusu âyette inkarcıların Hz. Peygamber’e bu gözle bakmadıklarını, dolayısıyla onların bakışının nazar sayılmayacağını ile­ri sürmekte, oğlu Ebû Hâşim, ayrıca Ebü’l-Kâsım el-Belhî bu gerekçenin nazarın hak olmasına engel teşkil etmeyeceğini belirt­mektedir (Fahreddin er-Râzî, XVIII, 173).

Bazı rivayetler­de nazarın tedavisi için, etkilenen kimse­nin nazarı dokunan kişinin abdest aldığı su ile yıkanması tavsiye edilmekte, hatta bizzat Resûlullah’ın böyle bir tavsiyede bu­lunduğu kaydedilmektedir {Müsned, III, 486 (sıhhati hakkındaki görüşler için bk. a.g.e. [Arnaût], XXIV, 466-469; XXV, 356-358]; İbn Mâce, “Tıb”, 32). Bu rivayet sa­hih olsa bile hadisenin, Resûl-i Ekrem’in tavsiyesinden ziyade insanların alışageldik­leri şeyleri devam ettirme şeklinde ger­çekleştiği söylenebilir. Çünkü nazarla te­davisi için yapılan işlem arasında bir ilişki bulunmamaktadır… Öte yandan Resûlullah’ın nazara karşı Câhiliye takıları­nı bulunduran kişiler hakkında yergi ifade­leri kullandığı da rivayet edilmiştir (Müs­ned, IV, 154, 156).

Selef âlimleri nazar meselesine yer verir­ken (Beyhaki, VII, 527; Ferrâ el-Begavî, XII, 156-166; İbn Kayyim el-Cevziyye, Bedâ’i’u’l-fevâ’id, II, 257-259) kelâmcılar, muhteme­len itikadı ilgilendirmediği ve âhâd haber­lere dayandığından bu konuyu eserlerine almamışlardır. Fakihler ise daha çok, kö­tü bakışlı kişiden korunmak ve nazardan kurtulmak için alınması gereken tedbir­ler üzerinde durmuşlardır. Kâdî İyâz, Nevevî ve İbn Âbidîn, nafakalarının karşılan­ması şartıyla nazarı etkili kişilerin toplum­dan uzak tutulabileceğini bildirmektedir. Kurtubî ise nazar yoluyla zarar veren kim­seden zararın tazmin ettirilebileceğini be­lirtmiştir (İbn Hacer, X, 216; Bedreddin el-Aynî, XVII, 405).

Nazar konusunu pozitif bilimlerin yönte­miyle açıklama imkânı bulunmamaktadır… Burada inancı ilgilendiren en önemli husus nazar kavramı etrafında oluşturulan kurşun dökme, çeşitli hayvan­ların resim veya kemiklerini kullanma gibi bir kısmı İslâm dışı gelenek ve uygulama­lardır. Allah’a dayanma yerine bazı şeylere sığınma, Allah’ın yaratıcı ve koruyucu sı­fatlarını yaratıklara devretme anlamı ta­şıyan bu tür davranışları İslâmî açıdan onaylamak mümkün değildir. (DIA, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Nazar maddesi.)

posted in NAZAR (GÖZ DEĞMESİ) | 0 Comments

6th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

DİYANET TEFSİRİ: “Hz. Peygamber’den Kur’an’ı dinleyen müşriklerin gözleri (bakışları) etkili oklara benzetilerek ona karşı duydukları kin, nefret ve kıskançlık gibi men­fi duygulan tasvir edilmektedir.

Müşrikler Hz. Peygamber’i gördüklerinde, ona karşı duydukları kıskançlık ve düşmanlık sebebiyle gözleriyle onu oklayıp öldüreceklermiş gibi bakarlardı. 51. âyet onların bu psikolojik durumunu tasvir etmektedir. Bu ayetin nazar (göz değmesi) ile ilgili olduğu yolunda yaygın bir kanaat bulunmakla birlikte bu kana­at kesin bir bilgiye dayanmamaktadır. Nitekim Şevkânî'(Neylü’l-evtâr, V, 319)nin aktardığına göre çok yönlü bir âlim olan İbn Kuteybe de âyette müşriklerin Resûlullah’a na­zar değdirmelerinden söz edilmediğini, Resûlullah Kur’an okuduğunda inkarcıla­rın ona kinle ve düşmanlık duygularıyla baktıklarının anlatıldığını ifade etmiştir. Buna göre âyetin nazarla ilgisi yoktur.” (Diyanet, Kuran Yolu Tefsiri-68/51-52)

SÜLEYMAN ATEŞ TEFSİRİ: “…Kelbi, Hasan Basri, bu ayeti nazara değil düşmanlık ve öfkeyle bakmaya yormuşlardır. Nazar değmesini kabul etmeyenler de vardır…”

KURTUBİ TEFSİRİ: 68/51. Gerçek şu ki; o kâfirler Zikri işittiklerinde neredeyse gözleri ile seni devireceklerdi. Bir de: “Muhakkak ki o, bir delidir” diyor­lar.

el-Kuşeyrî dedi ki: Ancak bu (nazarı bu ayetle ilişkilendirmek) tartışılır bir konudur. Çünkü nazarın değme­si ancak güzel bulmak ve beğenmekle birlikte sözkonusu olur. Tiksinmek ve nefret etmekle birlikte değil. Bundan dolayı yüce Allah: “Bir de: Muhakkak ki o bir delidir, diyorlar” diye buyurmaktadır. Yani onlar senin Kur’ân okumakta olduğunu gördüklerinde senin deli olduğunu söylüyorlar.

İbn Abbas, İbn Mesud, el-A’meş, Ebu Vâil ve Mücahid: “Seni devirecek­lerdi” anlamındaki buyruğu: “Canının çıkmasına sebep olacaklar­dı” yani seni helak edeceklerdi, öldüreceklerdi diye okumuşlardır…” (Kurtubi Tefsiri, 68Kalem/51 açıklaması.)

RAZİ TEFSİRİ: “Gözleriyle Resulü Yemeleri: “O inkarcılar, zikri işittikleri zaman, az kaldı seni gözleriyle yıkacaklardı. Hali da, “O mutlaka bir mecnûndur” diyorlar. Halbuki o (Kur’ân), âlemler için mahzâ şereften başka bir şey değildir” (Kalem, 51-52). Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

“Onlar, düşmanlık ve öfke bakışlarıyla, gözbebeklerini iyice sana dikip baktıktan için, nerde ise, senin ayaklarını yerden kesecekler” demek olup, bu, Arapların, “Bana Öylesine baktı ki, nerdeyse beni yere vuracak ve nerdeyse beni yiyecekti..” şeklindeki sözlerine varıp dayanır. Ki bu da, “Eğer o, bu bakışı sebebiyle, seni yerle bir etmesi veya bakışlarıyla seni yemesi mümkün olsaydı, o, bunu yapacaktı.” demektir. Nitekim şair de söyle demiştir:

Bir yerde karşılaştıklarında, birbirlerine verip veriştirirler. Kin ve öfkeyle birbirlerine öyle bir bakarlar ki, bu bakış, insanın ayaklarını yerden keser.” Ibn Abbas da, bakışlarını kendisine yönelten bir topluluğa uğradığında,

Bana, kin ve öfkeden kızarmış gözlerle, tıpkı koçların, kasabın bıçaklarına baktıkları gibi baktılar…” demiştir. Böylece, Allah Teâlâ, bu bakışın, Hz. Peygamber(a.s)’in Kur’an okuması durumunda çok ileri derecede şiddetlendiğini beyan etmiştir ki, biz bunu, ayetteki “zikri işittikleri zaman…” ifadesinden anlıyoruz.

Nazar Meselesi: Kimileri, bu ayeti, gözdeğmesi (nazar) anlamına almışlardır. Binâenaleyh burada, şöyle iki mukaddime söz konusudur:

a) Nazarın, bir nebze olsun, hakikat payı var mıdır, yoksa yok mudur?

b) Nazarın, gerçek olmasının kabul edilmesi halinde, buradaki ayet bu manaya tefsir edilebilir mi, edilemez mi?

Birinci Mukaddimeye gelince, kimileri bunu kabul etmemiş ve “Bir cismin başka bir cisme, maddeye tesiri, ancak dokunma ve temas ile düşünülebilir… (Nazarı savunuyor)

Cübbâî bu tefsiri tenkit ederek şöyle der: “Göz değmesi, bir şeyi güzel bulmaktan dolayı olur. Hâlbuki Mekke kâfirleri, Hz. Peygamber (a.s)’e bu gözle bakmıyorlardı; tam aksine onu kınıyor ve buğzediyorlardı. Dolayısıyla, bu şekilde bakmak, göz değmesini gerektirmez.” (Razi Tefsiri, 68Kalem/51 açıklaması.)

TABERİ TEFSİRİ: 68/51- Kâfirler, Kur’anı işittikleri zaman neredeyse gözleriyle seni kay­dırıp devireceklerdi. “O delidir,” diyorlardı.

Ey Muhammed, kâfirler, Kur’anı işittiklerinde sana olan kinleri kabarı­yor, şiddetli düşmanlıklarından dolayı nerdeyse seni gözleriyle delip geçmek istiyorlar. Onlar sana “Şüphesiz ki bu delidir.” diyorlar. Ayrıca 52. ayette tefsircilerin hadislere ve bu ayete dayanarak nazar konusuyla ilişkilendirdiklerinden söz eder. (Taberi Tefsiri-68Kalem/51 açıklaması)

İBN KESÎR TEFSİRİ: İbn Kesir, nazar(göz değmesi) konusunda, 68/51 ayetinin tefsirinde, farklı kanalla gelene 15 hadis nakletmiştir.

1.Hadis: Enes İbn Malik hadisinde, Abbas göz değmesini zikretmemiştir… 2.Hadis: Büreyde İbn Husayb hadisi: Müslim, bu hadisi Büreyde’den mevkuf olarak zikretmiştir… 3.Hadis: Ebu Zer, Cündeb İbn Cünade hadisi: Bu hadisin isnadı garibtir ve hadis imamları onu tahric etmemiştir. 4.Hadis: Habis et-Temimi hadisi: Tirmizi, İmam Ahmed İbn Hanbel’in bu hadisinin garib hadis olduğunu söyler. 5.Hadis: Abdullah İbn Abbas hadisi: Bu hadisin rivayetinde Müslim, Buhari’den ayrı kalmıştır. 6.Hadis: Ebu Ümame Es’ad İbn Sehl İbn Huneyf hadisi: İbn Mace, Nesai ve Malik’ten 7.Hadis: Ebu Said el-Hudri hadisi: Tirmizi, Nesai ve İbn Mace’den 8.Hadis: Ebu Hüreyre hadisi: Buhari ve Müslim Abdurrezzak kanalıyla naklederler. İmam Ahmed, İbn Mace 9.Hadis: Umeys kızı Esma hadisi: Tirmizi bu hadisin hasen olduğunu söyler. Tirmizi ve Nesai’den 10.Hadis: Hz.Aişe hadisi: İbn Mace bu hadisinde münferid(tek) kalmıştır. 11.Hadis: Sehl İbn Huneyf hadisi: İmam Ahmed’den 12.Hadis: Amr İbn Rebia hadisi: İmam Ahmed’den 13.Hadis: Cabir İbn Abdullah hadisi: Bu hadisin sadece bu isnad yoluyla geldiğinin bilindiği bildirilmiştir. 14.Hadis: Abdullah İbn Amr hadisi: Bu hadis İmam Ahmed münferid(tek) kalmıştır. 15.Hadis: Hz.Ali hadisi: Hatib Bağdadi der ki: Bu hadisteki ravi el-Habeti münferid(tek) kalmıştır.

posted in NAZAR (GÖZ DEĞMESİ) | 0 Comments