-
27th Ocak 2013

Harut ve Marut Melek midir?

posted in BÜYÜ-SİHİR |

Harut ve Marut Melek midir, Dolandırıcı mıdır?

HARUT VE MARUT KİMDİR?

MELEKLER ŞERRİ ÖĞRETİR Mİ?

Konuya sihrin tanımı ve Bakara 102 ayetinin açılımı ile girelim: 

Sihir: Göz bağcılık ve hilekârlık yöntemleri uygulanarak sahte olanı gerçekmiş gibi göstermektir. Dindeki anlamı ise sebebi gizli olan ve gerçek olmayan şey demektir. Biz buna Türkçemizde “Büyü” ve “Efsun” diyoruz. Bunu sanat edinene de sihirbaz denir Sihir özü yönünden harika değildir. Yani ilâhî irade ile ortaya çıkan olaylardan değildir. Onun bir özel sebebi vardır. Bu sebep bilinmediğinden olay bir harika gibi hayal edilmektedir. Kısaca sihir sahte olanı bazı hilelerle gerçekmiş gibi göstermektir. Onların (Firavunun sihirbazlarının) ipleri ve değnekleri yaptıkları sihirden ötürü kendisine sanki yürüyorlarmış gibi geldi.” (1) Oysa sihirbazlar ağaçtan ve deriden yapılmış birtakım iplerin ve sopaların içlerine özel olarak cıva doldurdular.  Yerin ve güneşin ısısıyla bunlar ısınmış ve oynayıp kıvrılarak hareket etmeye başlamışlar ve ortada korkunç birçok yılan dolaşıyormuş gibi görünmüştür (2). İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre sihir gerçek olmayanı gerçekmiş gibi göstermektir, tamamen aldatmadan ibarettir, hiçbir gerçek yanı yoktur.” (3)  Sihir, tabiat kanunlarının üstüne çıkma sanatı değildir (4) Sihir, sahte ve gerçek dışı olan şeyi, gerçekmiş gibi göstermektir (5), veya büyüleyici güzellikte bir sözle sözlerle insanları aldatmaktır (6). Bakara 102 ayetiyle de sihrin semadan indirildiğine delil getiremeyiz. Hayrın öncüsü meleklere (7) şer öğretmenliği rolü vermek, bazı Kuran ayetlerinin iptali gibi tehlikeli bir hatta götürebilir.

 

Bakara 102 Ayetinin Metni Üzerine Yorum  

وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاطِينُ عَلَى مُلْكِ سُلَيْمَانَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَكِنَّ الشَّيَاطِينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولا إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلا تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ وَمَا هُمْ بِضَارِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلا يَنفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهِ أَنفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

               Yahudiler arasında sihir konusunda birçok hurafe yaygındı. Bunlardan biri de Hârût ve Mârût isimli iki sahtekârın melek olduğuna ve Allah tarafından kendilerine sihir indirildiğine, bu sihri insanlara öğretmekle sorumlu olduklarına inanıyorlardı. İşte bunun üzerine Kuran ayetleri sihrin semadan indiği şeklindeki iddiaları  yalanlamak ve hem sihri hem de onu öğrenen ya da öğreten kimseleri kötülemek için geldi. (8) Yukarıda Arapçası verilen bu ayete aşağıdaki şekilde açılım getirilebilir:

Yahudiler, “Şeytanca niyetler taşıyan kişilerin Hz. Süleyman peygamberin sihir yaparak küfre girmesi yönündeki iddialarını” kabul ettiler. Oysa Hz. Süleyman sihir yaparak küfre girmemiştir. Fakat o şeytanca niyetler taşıyan kişiler küfre girdiler ve insanlara sihir adını verdikleri sahtekârlığı öğretmeye başladılar. İşin gerçeği  şeytanca niyetler taşıyan kişilerin Babil’de(9) melek ilan ettikleri Hârût ve Mârût’a sihir diye bir şey indirilmemişti. Bu iki sahtekâr, büyü müşterilerinden hiçbir kimseye biz sadece ayartıcılarız, sakın bize uyarak küfre girmeyin şeklinde uyarıda bulunmadan   sihir adını verdikleri sahtekârlığı öğretmediler. Büyü müşterileri, bu ikiliden, karı koca arasının nasıl parçalanacağını öğreniyorlardı; ancak Allah’ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremezlerdi. Yine büyü müşterileri kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen hurafeye dayalı bir bilgi ediniyorlardı; oysa büyü müşterileri, bu bilgiyi satınalan kişilerin ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacağını iyi biliyorlardı. Fakat büyü müşterileri, kendileri için satın aldıkları sihir denen hurafenin ne pis şey olduğunu bilselerdi  

Bakara 102. Ayetinde geçen “melekeyn” (iki melek) kelimesini “melikeyn” (iki melik) şeklinde okuyan sahih kıraatler vardır. Taberî, Zemahşerî, Beğavî, Râzî vb.) Hz. Peygamber’in seçkin dostlarından İbn ‘Abbâs ve sonraki kuşaktan birçok âlim -mesela, Hasan Basrî, Ebu’l-Esved ve Dehhâk- onu “melikeyn” (“iki melik”) olarak kıraat etmişlerdir. “melekeyn” kelimesini “melikeyn”  şeklinde okuduğumuzda Hârût ve Mârût ’un sıradan iki kişi olduğu anlaşılmaktadır.Yine “melekeyn”   kelimesinin bağlı olduğu “ma” edatına görüşlerin en sahihine göre, olumsuzluk anlamı da verilebilir. “ma” Arapçada hem nafiye (olumsuzluk edatı) hem de mevsule (bağlaç) olarak kullanılmaktadır. Bu ayette belki de en çok anlama problemi bu edatın kullanımında hangi anlamın tercih edileceği ile ilgilidir. Yukarıda anlattığımız gibi bu edatı bağlaç olarak görmek melekleri büyücülük öğretmeni olarak kabul etmek anlamına gelir ki melekler şerri öğretmekle görevlendirilmezler.   Bu edatı olumsuzluk belirten anlamı ile ele alırsak Hârût ve Mârût melek değil ayetin bütünlüğü içinde sıradan iki sahtekâr anlamına dönüşebilir, “ma” edatına olumsuzluk anlamı veren birçok müfessirlerimiz vardır (10). Hırsızlığın ve hortumculuğun zararlarını anlatmak için Allah’ın hırsızlık ve hortumculuk yapan melek göndermesi nekadar saçma ise, sihrin kötülüğünü anlatmak için karı koca arasını parçalama sihri öğreten melek göndermesi de o kadar saçmadır.  Kirli işleri öğretip sonra da sakın bunları yapmayın demek Kuran’ın üslubu ile bağdaştırılamaz. Kur’an her türlü sihir teşebbüsünü ve genel olarak her türlü esrarengiz ilimlerle uğraşmayı kınamak amacıyla bu tür bilgiler vermiştir. (11) Bir taraftan peygamber gönderip, diğer taraftan insanları saptıran tanrı tiplemesi Hem Kuran’da hem de Hz. Muhammed’in Müslüman tanımında yoktur. Çünkü Hz. Muhammed’e göre Müslüman, eliyle ve diliyle başkalarına zararı dokunmayan kişidir. Karı-koca gibi toplumun en güçlü birimi olan aileyi parçalamak asla Kur’anın verileriyle bağdaşamaz.

Yukarıdaki ayetlerden Hârût ve Mârût’un övüldüğü yönünde ve melek olduğu yönünde bir sonuç çıkarmamız yanlıştır. Kur’an, müşriklerin meleklerden peygamber gönderilmesi isteğini doğru bulmamaktadır: “ Senden önce, insanların dışında elçi göndermedik; onlara vahyediyorduk. Bilmiyorsanız zikir/vahiy ehline sorunuz.” (12) Yine Melek indirilmesi şeklindeki istekleri Kur’an geri çevirmiştir: “Ona bir melek indirilmeli değil miydi!,” diyorlar. Bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu. Onlara zaman da verilmezdi.” (13) Furkan Suresinde de Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Söyle dediler: “Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!” Bu zalimler, inananlara: “Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler. Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.” (14) Yine peygamberlerin insani özellik taşımasını istemeyen müşriklere Kuran şöyle cevap vermektedir: “De ki: Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten melek peygamber indirirdik” (15) İnsanlar arasından insan peygamber, melekler arasından melek peygamber, cinler arasından cin peygamber gönderilmiştir. İnsanları insan peygamberlerin, melekleri melek peygamberlerin, cinleri cin peygamberlerin uyarması daha doğrudur. Kurana göre, insan peygamberleri bir kenara itip, insan tipli melekle insanların irşadı doğru bulunmamaktadır..

Görüldüğü gibi Yukarıdaki ayetler karı koca arasını parçalamayı öğreten melek Hârût ve Mârût tiplemelerini ortadan kaldırmaktadır. Kuranın kendi içinde çelişkiler olmadığını vurgulayan ayetlere rağmen Kuranın içinde çelişkiler oluşturmaya hakkımızın olmadığını düşünüyorum. Kuran’ın verilerine göre, hayrın öğretmeni melekler (16), şerrin öğretmeni şeytandır. Nas suresinde şerrin öncülerinden Allah’a sığınmamız öğütlenmektedir. Hârût ve Mârut’u melek olarak tanıtırsak Bakara 102 ayetinin içeriğindeki karı koca arasını parçalama misyonunu meleklere yükleyerek onları de şer öğretmeni yaparak Şeytanla ortak iş yaptırma hatasına düşeriz. Sorgulamadan körü körüne inanmak tehlikelidir. Bu yüzden Kuran, hayatın akışı içinde hiçbir şeyi sorgulamadan hareket eden, körü körüne teslimiyet gösteren insanları eleştirir (17)

 

Sihir var hakikatı yoksa Hz. Peygambere yapılan büyünün aslı var mıdır?

Hz. Peygambere büyü yapma teşebbüsünde bulunulmuştur, fakat büyü etki etmemiştir. Sen rabbının nimeti sayesinde cin tabanlı büyünün etkisinden korundun. Mecnun değilsin. 68.Kalem/2 Onlar sana zarar veremezler 4.Nisa/113 Batılı hak göstermeye sihir denir. Büyücüler felah bulamazlar. Yunus/77.

[1] Taha/66

[2] Alûsi, Ruhu’I-Meâni, 9/25.

[3] Ayni, Umdetü’I-Kâri, 14/62

[4] 10.Yunus/77

[5] Tacu’l-Arus; Rağıb, 226; Tabatabaî, VIII, 226

[6] Sebe/43

[7] 42.Şura /5; 21.Enbiya /26-27; 4.Nisa /172; 16.Nahl /49; 7.Araf  /20; 66.Tahrim /4; 78.Nebe /38

[8] Seyyid Kutub, Fî Zılâli’l-Kur’ân, I, 146

[9] Burası Irak’ta Fırat Nehri üzerinde bulunan bir şehirdir.

[10]Bkz.Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kuran, Bakara 102 ayetinin tefsiri; İbn Abbas, Tenviru’l-Mikbas, Bakara 102 ayetinin tefsiri; İbn Abbasa göre Harut ve Marut melek değil Babilde sihirle uğraşan iki kişidir. bkz. Tefsiru’l-Begavi, Bakara 102 ayetinin tefsiri; Celal  Yıldırım,  Asrın Kuran Tefsiri, C.1, s.266; Osman Keskioğlu” Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Açıklaması bakara 102.

[11] Bkz. Müfessir Muhammed Esed ilgili ayetlerin tefsiri

[12] 21.Enbiya /7

[13] 6.En’am/8

[14] 25.Furkan /7-9

[15] 17.İsra/95

[16]  42.Şura /5; 21.Enbiya /26-27; 4.Nisa /172; 16.Nahl /49; 7.Araf  /20; 66.Tahrim /4; 78.Nebe /38

[17]  74.Müddessir/45.

(Dr. Emrullah Fatiş)

http://temelislam.com/index.php/en/melekler-serri-oegretir-mi

This entry was posted on Pazar, Ocak 27th, 2013 at 11:20 and is filed under BÜYÜ-SİHİR. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz