-
24th Mayıs 2010

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır’ın, 16/05/2009 tarihinde Kur’an’ın anlaşılması konusunda Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde verdiği konferansta, Kur’an’ın anlaşılmasında muhkem ayetlerle müteşabihlerin rolünü ve bu bağlamda Kur’an’da namazın kılınışının anlatıldığını dile getirdi.

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, 1951’de Erzurum/Tortum’da doğdu. 1976’da Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesini bitirdi. Temmuz 1976’dan 1997’ye kadar İstanbul Müftülüğünde Müftü yardımcısı ve Uzman olarak çalıştı. Bu süre içinde Fetva Kurulu Başkanlığını ve Şer’iye Sicilleri Arşivi yöneticiliğini yaptı. 1987’de İslam İktisadıyla ilgili çalışmalarıyla da Kelam ve İslam Hukuku dalında Doçent oldu. 1993’te Süleymaniye Vakfı’nı kurdu. 2003 yılında ise İslam Hukuku Profesörü oldu. Arapça, Fransızca ve İngilizce bilmektedir. Eserleri: Kur’an Işığında Aracılık ve Şirk, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, Din ve Devlet İlişkileri Teokrasi ve Laiklik, Duada Evliyayı Aracı Koyma ve Şirk, Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar gibi çok sayıda kitabı vardır.

posted in VIDEOLAR | 3 Comments

24th Mayıs 2010

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır’ın, 16/05/2009 tarihinde Kur’an’ın anlaşılması konusunda Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde verdiği konferansta, Kur’an’ın anlaşılmasında muhkem ayetlerle müteşabihlerin rolünü ve bu bağlamda Kur’an’da namazın kılınışının anlatıldığını dile getirdi.

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, 1951’de Erzurum/Tortum’da doğdu. 1976’da Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesini bitirdi. Temmuz 1976’dan 1997’ye kadar İstanbul Müftülüğünde Müftü yardımcısı ve Uzman olarak çalıştı. Bu süre içinde Fetva Kurulu Başkanlığını ve Şer’iye Sicilleri Arşivi yöneticiliğini yaptı. 1987’de İslam İktisadıyla ilgili çalışmalarıyla da Kelam ve İslam Hukuku dalında Doçent oldu. 1993’te Süleymaniye Vakfı’nı kurdu. 2003 yılında ise İslam Hukuku Profesörü oldu. Arapça, Fransızca ve İngilizce bilmektedir. Eserleri: Kur’an Işığında Aracılık ve Şirk, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, Din ve Devlet İlişkileri Teokrasi ve Laiklik, Duada Evliyayı Aracı Koyma ve Şirk, Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar gibi çok sayıda kitabı vardır.

posted in VIDEOLAR | 0 Comments

24th Mayıs 2010

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

AVUSTRALYALI RUBİN’İN (EBUBEKİR’İN) MÜSLÜMAN OLMA ÖYKÜSÜ

Avustralyalı Rubin, üniversite yaşamının ilk yıllarında anne babasının ayrılması, arkadaşının hayatını kaybetmesi ve köpeğinin ölmesi üzerine hayatın amacını sorgulama ve dini arayış içine girdi. İlk olarak Hıristiyanlığı araştırdı. Hıristiyan arkadaşlarıyla birlikte Kilise kamplarına gitti. Orada, herkes düşünmeden, anlamını bilmeden şarkı söylüyor, sık sık Allah’ın kendilerini sevdiğini söylüyordu. Mademki Allah bizi seviyordu, köpeğinin neden öldüğünü düşünmeye başladı.

Hıristiyanlığın değişik mezheplerini araştırdı. Hıristiyanların sorularına İncil’den değil kendi görüşlerini esas alarak cevap verdiklerine tanık oldu. Bir kilisenin rahibi farklı, diğer kilisenin rahibi farklı bir şeyler söylüyordu. İncil’i, isteyenin istediği yorumu çıkarabildiği bir kitap olarak düşünmeye başladı. Bu ise kafasını iyice karıştırdı. Hem öğrencilik yapıp hem de benzin istasyonunda çalışırken bir Hindistanlı ile tanıştı. Ondan Hinduizm hakkında bilgi edindi. Ona sık sık sorular sorardı. Sonra Hıristiyan Mormonlarla tanıştı. Onlar alkol içmiyorlar, kafein kullanmıyorlardı. Ama kanıtsız bir yaşam onu tatmin etmiyordu. Bir de Museviliği incelemeye başladı. Nitekim Ebubekir adından önceki adı Rubin idi. Hatta bu isimden dolayı kendisini Yahudi sanmışlardı. Orada da aradığını bulamamıştı. Sonra Budizm hakkında bilgi topladı. Onların barışçıl ve aktif insan olmaları hoşuna gitmişti. Biraz ilgi duydu, ancak ortada bir ilah olmadığını gördü, dünyadan uzak bir yaşam onu soğuttu.

Bir Hıristiyan arkadaşıyla bu araştırmalarını konuşurken, onun İslam’ı neden incelemediği sorusu tuhafına gitti. Çünkü İslam, kendi kafasında terörizmle özdeşleşmişti. İslam’ı araştırmak için bir camiye gitti. Orada namaz kılan insanların ne yaptığını anlayamadı. Sakallı insanlar vardı. Ayakkabılarıyla camiye dalmıştı. Öldürüleceği korkusuna kapıldı. Camide onunla konuşan kişi, onu iyi biçimde karşıladı. Bu kişi ona doğal davranmıştı.

Ailesi kendisini ateist olarak yetiştirmiş, ailesi ise Hıristiyan olarak büyütülmüşlerdi. Her pazar istemediği halde zorla Kilise’ye götürürlerdi. Ahiret ve bir ilah inancının olmayışı her şeyi değersiz kılıyor, öldükten sonra mikroorganizmaların yiyeceği olmak canını sıkıyordu. Karşılaştığı Müslümanlar ona kibar ve misafirperver olarak davranmışlardı. Şimdiye kadar diğer dinlerle ilgili araştırmalarında sorduğu tüm soruları tanıştığı yeni insanlara sormaya başladı. Her soruyu Kur’an’ı açarak oradan cevaplıyorlardı. İnsanların keyfi yanıtlayacağı ve davranacağı bir bakış açısı yerine, Kur’an’a inandığını söyleyen herkesi bağlayıcı ortak bir kanıt vardı. Giyim, evlilik ve daha pek çok konuda sorular sordu. Birkaç haftada oradaki herkesten aldığı cevap Kur’an’daki kanıtlar üzerinden ortak yanıtlardı. En sonunda, Kur’an’ı evine götürüp kendi başına onu incelemeye koyuldu.

Kur’an’ı incelerken kendini bir hikâye kitabı okur gibi hissetmedi. Adeta kendisine emir veriliyormuş, biri, yapması gerekenleri söylüyormuş gibi hissetmeye başladı. Olayı ruhanileştirmek istedi. Bir mum yaktı, pencereyi ve perdeleri açtı. O anda ruhani bir hava yakalamaya çalışıyordu. Avustralya, Melbourn’da güzel bir yaz akşamı idi. Artık bu kadar ruhani ve ilmi araştırmaya karşı bir şeylerin olması gerektiğini düşündü. Çok şey okumuştu; embriyonun oluşumu, vd. Ama yine de küçük de olsa bir kıvılcıma ihtiyacı olduğunu düşünmeye başladı. Sanki bir uçurumun kenarında idi. Ortam çok sessiz idi. Kur’an’ı incelemeyi bıraktı. Allah’a seslendi; O’na Müslüman olmak istediğini söyledi. Yalnız bir isteği vardı. Bir işaret görmek istiyordu. Küçük bir işaret; yıldırım düşebilirdi yahut evin yarısı çökebilirdi. Küçük bir işaret… Dünya’yı yaratmıştı. İstediği küçük şey idi. Aniden mumun bir şeyleri yakmasını… Şimdi… Orda… Hemen… Ama ufak bir işaret bile göremedi. Hiçbir şey göremedi. Ama hiçbir şey… Çok büyük hayal kırıklığına uğramıştı. Allah’a fırsat verdiğini ancak bir kez daha fırsat vereceğini, Dünya’da çok olayların olduğunu, O’nun çok işinin olabileceğini, o yüzden kendisiyle ilgilenemediğini (!), ancak araba egzozundan çıkan bir gürültü veya bir kuşun evin içine düşmesi gibi basit bir işaretin bile yeterli olabileceğini hayal etti. Ama yine ufak bir işaret bile göremedi. Hiçbir şey göremedi. Ama hiçbir şey… Duvarda bir çatlak olabilirdi. Ne var ki yeni olmuş olabilir diyeceği hiçbir şey olmamıştı. İslam’a girmesi için son fırsat olduğunu ve onu da bulamadığını düşünmeye başlamıştı.

Kur’an’ı tekrar eline aldı. En son okurken kaldığı sayfayı açtı. Bir sonraki sayfada, “İçinizde işaret arayanlar için size zaten yeteri kadar göstermedik mi? Çevrenize bakın, yıldızlara bakın, güneşe bakın, suya bakın. Bunlar bilen insanlar için işaretlerdir” anlamını ifade eden ayetleri okudu. Korkmuştu. Kafasını battaniye ile örttü. Bütün işaretler kendi etrafında iken bunu göremediği ve kibirli davrandığı düşündü. Bu Dünya’ya sahip olmamız, bu kadar canlıların varlığı bizim için birer işaret olduğunu ifade etti. Ertesi gün Müslüman olmaya karar verdi. Yaklaşık 6 ay İslam’ı araştırmıştı. Şahadet getirdiğine tanık olunması için camiye gitti. Ramazan’ın ilk günüydü. Camide şahadetin Arapçası söylenmesi istendi, Arapça söylemeyi başaramadı. Arapça söyleyemeyince orada yine korkuya kapıldı. Sonra İngilizce olarak ifade etti. Artık kendini tertemiz hissediyordu. Oradakiler onu kucaklamışlardı. İlk defa böyle yoğun bir sevgiye tanık olmuştu. Çok sayıda dostu olmuştu. Ailesi önce tuhaf karşılamıştı. Onun terörist olacağından endişe etmişlerdi. Müslüman olmadan önce Mohawk tarzı saçları ve metalika tişörtü vardı. Ailesi ona daha fazla güvenmeye başlamıştı. Hatta babası ondan bir Kur’an istedi. Zaten babası da bu dini anlamak için ideal biri olduğunu düşünüyordu. Artık babası onu daha çok seviyor ve daha fazla güveniyordu.

İŞARET AYETLERİ

16Nahl, 9: Yolu doğrultmak Allah’a aittir, kimi (yollar) ise eğridir. Eğer o dileseydi, sizin tümünüzü elbette hidayete erdirirdi.

16Nahl, 10: Sizin için gökten su indiren O’dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız.

16Nahl, 11: Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için İŞARETLER vardır.

16Nahl, 12: Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O’nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için İŞARETLER vardır.

16Nahl, 13: Yerde sizin için üretip türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için İŞARETLER vardır.

16Nahl, 14: Denizi de sizin emrinize veren O’dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O’nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir.

16Nahl, 15: Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki doğru yolu bulursunuz.

16Nahl, 16: Ve (başka) İŞARETLER de (yarattı); onlar yıldız(lar)la da doğru yolu bulabilirler.

30Rum, 20: Sizi toprak bileşenlerinden yaratmış olması, O’nun İŞARETLERİNDENDİR; sonra siz, (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz.

30Rum, 21: Onda huzur bulasınız diye, size kendi aranızdan eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O’nun İŞARETLERİNDENDİR. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten İŞARETLER vardır.

30Rum, 22: Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O’nun İŞARETLERİNDENDİR. Şüphesiz bunda, bilenler için gerçekten İŞARETLER vardır.

30Rum, 23: Geceleyin ve gündüzün uyumanız ile O’nun lutfündan (geçiminizi temin için rızkınızı) aramanız, O’nun İŞARETLERİNDENDİR. Şüphesiz işitebilen bir kavim için gerçekten İŞARETLER vardır.

30Rum, 24: Size bir korku ve umut (unsuru) olarak şimşeği göstermesi ile gökten su indirmek suretiyle ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi de, O’nun İŞARETLERİNDENDİR. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilecek bir kavim için gerçekten İŞARETLER vardır.

30Rum, 25: Göğün ve yerin O’nun buyruğu doğrultusunda durması da, O’nun İŞARETLERİNDENDİR. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız.

45Casiye, 3: Şüphesiz, hakka inananlar için göklerde ve yerde nice İŞARETLER vardır.

45Casiye, 4: Sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için İŞARETLER vardır.

45Casiye, 5: Gece ile gündüzün ardarda gelişinde (veya aykırılığında), Allah’ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgârları (belli bir düzen içinde) yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için İŞARETLER vardır.

45Casiye, 6: İşte bunlar, Allah’ın İŞARETLERİDİR; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah’tan ve O’nun a İŞARETLERİNDEN sonra hangi söze iman edecekler?

51Zariyat, 20: Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için İŞARETLER vardır.

51Zariyat, 21: Ve kendi iç dünyanızda da. Yine de görmüyor musunuz?

51Zariyat, 22: Gökte rızkınız vardır ve size vaat olunmakta olan da.

51Zariyat, 23: İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, şüphesiz, o (size vaat edilen) sizin (aranızda) konuştuklarınız kadar, elbette kesin bir gerçektir.

posted in VIDEOLAR | 2 Comments